Güncelleme Tarihi:
İstanbullu’lar en ufak sarsıntıda hop oturup hop kalkıyor. Ama bu topraklara özgü bir kadercilik yüzünden, “bize bir şey olmaz” anlayışı hala hakimiyetini sürdürüyor. Deprem uzmanlarının açıklamaları ise, hiçbirimizin güvende olmadığını bize tekrar hatırlatıyor.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri odası adına görüş bildiren İTÜ öğretim üyesi Prof. Övgün Ahmet Ercan, sözlerine 2 büyük İstanbul depreminin nereden geleceğini anlatarak başlıyor. “Deprem Avrupa yakasının önünde olacak. En büyük yıkımlar da burada olacak. Kuzey Anadolu kırığında 2 deprem olacak. Bunlardan bir tanesi Küçük Çekmece ve Bakırköy’ün önünde olacak. Bunun büyüklüğü yaklaşık 6.4-6.7 arasında olur. Olacağı derinlik de 7 kilometre derinde. Kırılma doğrultusu doğu batı doğrultusunda olacak. Diğer deprem de Marmara Ereğlisi’nin önünde olacak. O da 7-7.2 büyüklüğünde ve yaklaşık 7-8 kilometre derinlikte olacak. Kırılma doğrultusu yine doğu batı doğrultusunda olacak. Bunun içinden çıkan toplam güç, 7.3’lük depreme denk gelecek. Ancak Anadolu yakası yüzde 35 daha güçlü. Anadolu yakasındaki yapılar, çarpık yapılaşma oranı Avrupa yakasına göre daha da az. Ayrıca Anadolu yakasında yerin depreme karşı dayanım gücü daha yüksektir. Bu yüzden depremden de göreceli olarak daha uzaktır.”
Bu verilere göre, depremin en çok etkileneceği bölgeler için de bir “deprem çizgisi” çekiyor Ercan: “Beklediğimiz sınır can kurtaran fenerinden Ayasofya’ya, ordan Süleymaniye’ye, Süleymaniye’den Fatih Camisi’ne, ordan Edirnekapı Camisi’ne, ordan Küçük Çekmece Azatlı bölümüne, İkitelli’ye ve ordan da Büyükçekmece, Karaağaç, Muratlı’ya çekilen bir çizginin güneyinde kalan semtler, en çok yıkıma uğrayacak. Ne yazık ki çarpık yerleşim alanlarının çoğu da bu çizmiş olduğum en çok deprem beklenen çizginin güneyinde yer alıyor. Ortalama kat yüksekliği bu bölgede 4, çok katlı yapılar da var. Ancak çarpık yapılaşma oranı yaklaşık yüzde 70.”
1978 öncesi binalar en az güvenli
Yer hareketlerini inceleyerek olası depremin zamanlarını hesaplayan Ercan, “Bunlara göre en olası deprem beklentim 2075’tir. En erken olabilecek süre de, hata sınırları içinde, 2033’tür. Bundan önce olma olasılığı, benim araştırmalarıma göre görülmüyor. Ama 2075’ten daha geç olma olasılığı da vardır” diyor ve ekliyor: “Bu açıklamam rahatlama yaratmamalı. Deprem olmayacak demiyoruz, olacak. O zaman çocuklarımız için, gelecek nesiller için, yapılarımızı ve kentlerimizi hazır tutmalıyız. Bu konuda, mahalle ölçeğinde yapılacak kentsel dönüşüm, tek çözümdür.”
Ercan, bu noktada güvenli bazı yerlerin de olduğunu belirtiyor. “En güvenli evler, 2006’dan sonra yapılan konutlar. 2007’deki yönetmeliğe uygun yapıldıkları için. İkinci en güvenli olanlar da 99’dan sonra yapılanlardır. Üçüncü güvenli yapılar, 1978’den sonra yapılanlardır. Bu yıldan önce yapılan binalar ise güvenli değildir.”
Depremi avantaja çevirebiliriz
Yapı güçlendirmesinde önemli olanın uzman bir ekip tarafından yapılması olduğu belirten Ercan, sadece yapının iyileştirilmesinin de yetmediğini sözlerine ekliyor. “Yerin de iyileştirilmesi gerekiyor” diyen Ercan, “Her yerin konumuna göre alınabilecek değişik önlemler vardır. Bunun için de kazıklar çakılabilir, beton şırıngalaması yapılabilir… Ama belli bir semt ya da mahalle kötü bir yerde yapılaşmışsa, masraf edip iyileştirme yapmaya gerek yok. Orası yeşil alana ayrılır, orda oturan kişiler İstanbul’un sağlam yerinde yapılacak sağlam yapılara taşınırlar” diyor.
Depremin avantaja çevrilebileceğini belirten Ercan, bunun yolunun kentsel dönüşüme ağırlık vermekten geçtiğini belirtiyor. “Kentsel dönüşüm, deprem çizgisinin güney kısmında yapılmalı. Bu yüzden İstanbul’u bir şantiye haline getirip, bunu TOKİ denetiminde ihaleler açarak, özel şirketlere vererek, mahalle ekseninde, İstanbul’u en geç 10 yıl içinde yepyeni bir İstanbul haline getirebiliriz.”
İlk aşama: Binanız risk altında mı?
Binanızın olası bir depremde göçüp göçmeyeceğine dair çeşitli kuruluşlara test yaptırabilirsiniz. Bu testlerden bir tanesi de, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Semih Tezcan tarafından ortaya atılan, İTÜ’den Prof. Dr. F. Gülten Gülay yürütücülüğünde TÜBİTAK tarafından 106M128 nolu proje kapsamında desteklenen bir proje. TÜBİTAK’ta Ekim 2006’da başlayan proje, Mayıs 2008’de tamamlandı. Piyasada da bunun uygulamaları bir süredir görülüyor.
İTÜ İnşaat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Gülten Gülay, sistemlerinin hala gelişmekte olduğunu belirterek “Elde ettiğimiz bilgileri analitik çalışmalarla, bilgisayar ortamında çözümlemelerle biraz daha hassas bir şekle getirip, sistemi sürekli geliştiriyoruz” diyor. P-25’in avantajını anlatan Gülay, “Büyük bina stoklarının olduğu İstanbul gibi bölgelerde, çok sayıda güvensiz binanın olduğunu düşündüğümüz bölgelerde, teker teker her bir binanın yönetmelik koşullarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını öğrenmek mümkün değil. Hem vakit yok, hem de maliyet açısından imkansız.”
“Hasarsız ölçüm yöntemi” de denilen bu testte, 2 ya da 3 yetkin mühendis binaya gidiyor ve bazı ölçümler yapıyor. Apartmanlardaki bu testler 2 saatte bitiriliyor. Gülay bu süreci şöyle anlatıyor: “Binaya gidiyoruz. Binada bir takım parametrelere, taşıyıcı eleman boyutlarına, malzeme kalitesine, kolon ve kirişlerin yerleşim boyutlarına, bir takım düzensizliklerin olup olmadığına bakıyoruz. Uzmanlar tarafından gözle bir inceleme yapılıyor ve yaklaşık yüzde 98 oranında da doğru çıkıyor bu ölçümler.” Sonra bu bilgiler İTÜ tarafından geliştirilen bir bilgisayar programında bir araya getiriliyor, binalara 100 üzerinden puan veriliyor. 0-25 puan arasındaki binaların tamamen göçeceği tahmin ediliyor. 25-35 arası puan alanlar tehlikeli bölge olarak tanımlanıyor, göçme riski yüksek deniyor. 35’in üzerinde puan alan binaların ise göçmeyeceği öngörülüyor. Bu testin bir kez yapılması yetiyor, binalarla ilgili veriler değişmiyor.
Gülay, bina sakinlerinin bu ölçümlere sıcak bakmadığını belirtiyor. Kadıköy Belediyesi’yle beraber 100 evlik bir çalışma yaptıkları 2007 yılında, ölçüm için gittikleri apartmanların kapıları Gülay ve ekibine açılmamış. Gülay, önceden belediyenin haber verdiği bina sakinlerinin bile, o sıralarda bedava yaptıkları testi yaptırmaya yanaşmadıklarını da sözlerine ekliyor. Gülay’a göre bunun nedeni, binanın değerinin düşmesini istememeleri. “İnsanlar, evlerinin ve dairelerinin güvensiz olduğunu teslim etmek istemiyorlar. Maddi olarak çok fazla bir şey yapamayacakları için de, uykularının kaçmasını istemiyorlar” diyen Gülay şunu da ekliyor: “Bu tür bir işlem aslında o kadar da pahalı değil, 600-700 TL’ye birkaç apartmanda bu iş topluca yapılabilir.”
İkinci aşama: Zarar nasıl azaltılabilir?
Binadaki hasar durumu ölçüldükten sonra, sıra önemli bir karar vermeye geliyor. Uzmanlar, güçlendirmenin maliyeti yapının maliyetinin yüzde 40’ını geçiyorsa, güçlendirme yapılmaması gerektiğinin, o binanın yıkılması gerektiğinin altını çiziyor. Ancak eğer binanın orta derecede ya da az derecede hasarlı olduğu belirlenirse, o zaman çeşitli güçlendirme şirketlerine başvurulabiliyor.
Balkaya Uluslararası Proje İnşaat Müşavirlik Ltd. Şti. (BUPİM) şirketi, güçlendirme projeleri yapan bir şirket. BUPİM Proje Müdürü Prof. Dr. Can Balkaya, aynı zamanda Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde Dekan Yardımcılığı yapıyor. Betonarme yapılar için mevcut betonarme çerçeve içersine ankrajlarla dolgu duvar veya betonarme deprem perdesi denilen sistemleri kullanıyorlar. Bazı durumlarda da fiber veya karbon fiber diye bilinen FRP güçlendirmeleri kullanılıyor. Bunların dışında çelik takviye yönteminden de yararlanılıyor. Balkaya, klasik güçlendirme yöntemlerinde binaların çoğu zaman işlevsiz hale geldiğini, örneğin hastanelerin kapatıldığını ve okulların boşaltıldığını belirtiyor. Bu yüzden 2 yıl önce TUBİTAK’tan bir araştırma projesi alan firma, daha sonra patentini de aldıkları bu sistemi kullanıyor.
Balkaya, mantolama kullandıkları bu patentli sistemi şöyle anlatıyor: “2 yıldır TÜBİTAK’la sanayi ar-ge projesi yapıyoruz. Projede binanın içine hiç girmeden binaya dışardan yapısal mantolama yapıyoruz. Bizim sistemimiz 4 tarafı müsait bir binada, çevresinde boşluk varsa kullanılabiliyor. O zaman binayı dışardan çelik kafeslerle mantoluyoruz. Binaya yapısal mantolama yapıyoruz. Bunun avantajı, içine hiç girilmiyor. Yapısal sistemi antrajlarla, çelik kafes dediğimiz çelik elemanlarla binayı sarıyor ve mantoluyoruz. Böylece deprem yükünü binanın dışından alıyoruz, yükü içeri aksettirmiyoruz. Dış cephede, ısı yönetmeliğine göre bir mantolama işlemi yapılacaksa, cephe maliyeti de çok ucuza geliyor. Cephedeki ısı maliyetleri. Modern mimari görünüş ya da. Bir fabrikada dışarı alüminyum ya da cam konulabiliyor. O da bir güçlendirme metodu olarak yapısal bina mantolama sistemiyle de güçlendiriyoruz.”
Binanızda bunlar varsa hemen ölçüm yaptırın!
- Bina hafifçe sağa ya da yola eğiliyorsa, yerden gelen bir sorun var demektir.
- Binanın hemen girişinde taban döşemelerinde çatlamalar varsa, bu iyi bir belirti değil.
- Özellikle temel katlarında su sızıntıları varsa, temeldeki bodruma su sızması sonucu temeller zarar görmüş olabilir.
- Duvarlarda sıvada patlamalar olabilir. Özellikle betonun içindeki çelik donatıların olduğu yerlerde… Bunlarda paslanma başlamışsa, paslanma sürekli olarak hacmi artırdığı için, patlamalar olur.
- Duvar sıvasızsa beton su alır.
- Balkon genişlikleri 80 santimden daha fazlaysa, binada bir sorun olabilir.
- Altında dükkan olan yapılarda, dükkanlar için genişletme işlemleri yapılmış ve kolonlar kesilmişse, binalar güvensizdir.
- Yapılar bitişik düzendeyse ve binanız komşu yapılarla eşit yükseklikte değilse, baktırılmalı.
- Evlerin çevresinde bol ağaç olması gerekiyor. Çünkü ağaçlar yeri kurutuyor ve deprem dalgalarının yukarı gitmesini sağlıyor. Binanızın yakınlarında sık ağaçlık alanlar ve parklar yoksa, bu da binayı risk altına sokabilir.