Bilinçdışının KaÅŸifi

Güncelleme Tarihi:

Bilinçdışının Kaşifi
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 05, 2002 00:00

Freud, Darwin ve Marks'ın 20. yüzyılı belirleyen üç düşünür olduÄŸunu duyarız hep. Meraklı bir tıp öğrencisinin 1890'lardan sonra yeni bir bilim dalını adım adım kuruÅŸ sürecini özetleyen kitabın baÅŸlarında Darwin'in Freud üzerinde büyük bir etki yaptığını öğreniyoruz. Freud, 1933'te yayımlanan Psikanalize GiriÅŸ Dersleri kitabında modern çaÄŸ insanının dünyaya ve kendisine bakışını deÄŸiÅŸtiren temel bilimsel geliÅŸmeleri şöyle açıklar: "Bunların ilki, dünyamızın evrenin merkezi olmayıp, hayallere sığdırılması zor geniÅŸlikteki bir kozmik sistemin küçük bir parçacığı olduÄŸudur... Ä°kincisi... biyoloji araÅŸtırmalarının insanın ayrıcalıklı bir yaratık olmayıp, hayvanlar aleminden geldiÄŸini ve hayvansal doÄŸasının yok edilemeyeceÄŸini kanıtlamasıydı. Ama insanın megalomanisine üçüncü ve en yaralayıcı darbeyi, egoya kendi mülkünün bile efendisi olmadığını ve zihninde bilinçdışı olup bitenler hakkındaki kıt bilgiyle yetinmesi gerektiÄŸini kanıtlamaya çalışan günümüz psikoloji araÅŸtırmaları indirmiÅŸtir." Yahudi bir ailenin tanrıtanımaz oÄŸlu Sigmund Freud, Viyana'da ünlü hipnozcu Charcot'yla tanıştıktan sonra nevrotikler, bilinçdışı süreçler, zihinsel rahatsızlıkların fiziksel dışavurumları gibi konular üzerinde çalışmaya baÅŸlar ve önce dönemin yaygın hastalığı histerinin kökenlerini araÅŸtırır. Histerinin bastırılmış cinsel isteklerden kaynaklandığını savunur. Histeriklerin temelde anılarından dolayı acı çektiklerini ve sorunun kaynağını bulabilirlerse iyileÅŸeceklerini düşünen Freud, sorularıyla hastasının anımsamasına yardım etmeye çalışır. Önemli hastalarından biri bir gün, soru sorup durmak yerine anlatmak istediklerini dinlemesi yolunda ısrar edince Freud, hastanın "serbest çaÄŸrışım" yoluyla aklına geleni anlatmasına izin verir ve bu tekniÄŸe 1896'dan sonra psikanaliz denir. Ãœnlü bir isim1908'lerde artık dünya çapında ünlüdür ama Adler ve Jung gibi yeni yetiÅŸen ruhbilimciler Freud'un kimi görüşlerine katılmazlar. Hastalarının ana baba ve otorite figürleriyle mücadelesini inceleyen Freud, bu gençlerle iliÅŸkisinde tahtını korumak isteyen bir hükümdar ya da baba gibi davranır. Freud'un, Jung'la her iki karşılaÅŸmasında da düşüp bayılmasını kendi öğretisi doÄŸrultusunda yorumlamak gerekirse, otoritesini yitirme kaygısının bir yansıması olduÄŸu söylenebilir. Freud her zaman üzerinde düşünülmemiÅŸ, dahası tabu sayılan konularda çok keskin görüşler ileri sürdü. Çocuk cinselliÄŸi, Oidipus karmaÅŸasındaki aile dramı, düşlerin bilinçdışı etkinlikleri çözmede oynadığı rol, insanda çiftcinsellik gibi konular üzerinde yoÄŸunlaÅŸtı. Daha sonra uygarlığın insan dürtülerini bastırması sonucu ortaya çıkan hoÅŸnutsuzluk, hastayla doktor arasındaki özel baÄŸ ve hastanın düşmanca duygularını doktora yansıtması, çeÅŸitli uygarlıklarda totem ve tabuların insanın bilinçdışı arzularıyla iliÅŸkisi gibi konularda kitaplar yazan Freud, savaÅŸ çıkınca savaşın psikolojik temelleri üzerine düşünmeye baÅŸladı ve savaÅŸa saldırgan dürtülerin yol açtığını ileri sürdü. Ä°nsanın baÅŸlıca dürtülerini eros ve thatanatos (aÅŸk ve ölüm) olarak niteledi ve yaÅŸamın amacının ölüm olduÄŸunu, ölüm içgüdüsünün de saldırganlığın baÅŸlıca nedeni olduÄŸunu söyledi. Kadın cinselliÄŸiÄ°steklerimiz ve dürtülerimizden oluÅŸan id, duyular ve motor sistemi denetleyen ve idin isteklerini yerine getirmeye çalışan bilinçli ego ve rahatsız edici düşünceleri bastıran, düşleri sansürleyen süperego kavramlarını geliÅŸtirdi. Uygarlığın bir tür kültürel süperego iÅŸlevi üstlendiÄŸini ve uygar insanın suçluluk duygusu içinde içgüdülerine ihanet ettiÄŸini ileri sürdü.1923'ten sonra kadın cinselliÄŸini araÅŸtırdı ve kadınları eksik yaratıklar olarak niteleyip erkeklerin sahip olabileceÄŸi birçok duygu ve düşünceye sahip olamayacaklarını ileri sürdü. Ona göre kadınların sorunu penis kıskançlığıydı. Freud'un bu görüşlerine daha o dönemde birçok kadın psikolog karşı çıktı. Çalışmalarıyla birçok tabuyu yıkan bu büyük düşünürün en zayıf noktası, erkek merkezci bakış açısından kurtulamamış oluÅŸuydu. Konusuna sezgisel bir biçimde yaklaÅŸan ve büyük bir içgörüye sahip olduÄŸu anlaşılan Freud, kadınlar konusunda aynı açıklığı gösterememiÅŸ, yaygın önyargılardan kurtulamamıştı. Galiba bu da erkek bilim insanlarının en önemli sorunu. Sema BulutsuzÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!