Oluşturulma Tarihi: Aralık 19, 2003 00:00
SAYIN okuyucu, ülkemizde dikkati çeken en önemli problemlerden biri, bilimsel düşünceyle ilgilidir. Deyim yerindeyse ülkemizde ciddi derecede düşünce krizi yaşanmaktadır. Bugün Müslümanların durumu ilim ve fikirde nakil ve taklit seviyesini aşamamıştır. Orijinal fikirler üretemiyoruz. Dünya çapında fikir adamları ve filozoflarımız yok. Uluslararası üne sahip, yayınlarını uluslararası periyodikallerde neşreden ilim adamlarımızın sayısı çok az. Diğer İslam ülkeleri de bizden bu açıdan pek farklı sayılmaz.İslam üzerine yazılan çizilen kitapların muhtevalarına baktığımızda, maalesef çoğunun güncel konulara hitap etmediğini, eski lafız, kavram ve düşünceleri yeni muhtevaya kavuşturmadan tekrar ettiklerini görmekteyiz. Halbuki bu çağda yaşayan bizlerin, bu çağa ait problemleri konu alan araştırmalara daha çok ihtiyacımız vardır.Bizde kritik alışkanlığı fazla gelişmemiştir. Kritik bizde aşağılamak için yapılan bir tür tenkit olarak görülmüştür. Halbuki biz biliyoruz ki Batı'da kritisizm, ilim muhitlerinde ilmi mütalaa olarak değerlendirilmekte, ilmin ayrılmaz bir parçası olarak teşvik edilmektedir. Hakikat odur ki, tenkit edilmek insan nefsine hoş gelmez. Ancak, ilim ve tefekkürün gelişimi için şart olduğundan, buna katlanılmalıdır. Günümüzde malumattan ziyade, düşünce mahsulü bilgilere ihtiyacımız vardır. Dinimizin asıl kaynaklarında, insan düşüncesinin önündeki engelleri kaldıran, insanları hür ve serbest düşünmeye ve düşünüleni rahat ve korkusuzca ifade etmeye teşvik eden, tefekkürü ibadet olarak takdim eden naslarının bir hayli fazla olduğu herkesin malumudur.Düşünmek derken, doğru düşünmeyi kastettiğimi ifade etmek istiyorum. Doğru düşünmek için insan aklının etkin hale getirilmesi ve onu körelten çelişkileri fark etme yetisini kaybetmemesi esastır. Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim, aklımızı kullanmamızı istemekte, şartlanmışlıktan kurtulmayı öğütlemekte, insan aklını köreltici bütün fiil ve davranışları yasaklamaktadır. Kur'an, aklı ve düşünceyi devre dışı bırakıp Hz. Peygamber'in kendilerine tebliğ ettiği ilahi ve akli gerçekleri işitip de tabi olmayan, adeta bir şartlanmışlık içinde şirke bağlılıkta ısrar eden ve buna gerekçe olarak da ‘‘Atalarımızı bu yol üzere bulduk’’ (Bakara; 170) diyen politeist Araplara ağır tenkitler yöneltmektedir. Önyargılarla kuşatılmış ve şartlanmış bir kişinin çelişkileri fark etmesi mümkün değildir. Şartlanmış bir insan, tenakuzlarla ve yanlışlarla birlikte yaşamaktan zevk alır. Asıl tehlike de bu noktada kendini gösterir. Zira çelişkilerle kucak kucağa yaşamaktan haz duyanlar, dini değerleri ve kültürün bütün unsurlarını olduğu gibi değil, işine geldiği şekilde anlamak isterler. Hangi konuda olursa olsun bilmeden ve delillere itibar etmeden tartışmayı tercih ederler.Ülkemiz Müslümanları olarak, tembel tembel oturup Batı'da yaşanan hızlı siyasal, teknolojik, ekonomik ve kültürel gelişmeleri, karmaşık bir ruh hali içinde yalnızca seyretmek bize yakışmaz. Selefimiz ortaçağlarda kendi şartlarına göre gelişmiş bir toplum ve medeniyeti meydana getirme başarısını göstermiş olmasına rağmen, şimdi bu geçmişin mirasyedileri olarak tembel tembel zamanımızı heba edemeyiz. Hatta hedefimiz ortaçağların parlak İslam düşüncesini yeniden ihya etmekle sınırlı kalmamalıdır. Hedefimiz daha da ileri seviyede başarılar kaydetmek olmalıdır. Bunun da yolu İslam düşüncesinin yeniden ihyasıdır. Bunu yapamadığımız takdirde, yaklaşık bizden bir asır önce yaşamış olan merhum Mehmet Akif'in serzenişini tekrar etmeye mahkum oluruz. Bakınız Akif ne diyor:İbn-i Sina niye yok? Nerde Gazali, görelim?Hani Seyid gibi, Razi gibi üç beş alim?En büyük fazılınız; bunların asarından,Belki on şerhe bakıp, bir kuru mana çıkaran,Yedi yüzyıllık eserlerle bu dinin hálá,İhtiyacını kabil mi telafi, asla!Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı,Kuru dava ile olmaz bu, fakat ilim ister,Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster.Unutmayalım ki Kur'an-ı Kerim, Müslümanların veya insanların kendi nefislerindekini değiştirmedikçe, Cenab-ı Hakk'ın da onları değiştirmeyeceğini, yani insanın kendi nefsini değiştirmediği müddetçe, toplumda insana karşı çıkan veya onu zorlayan şartları değiştirmeyeceğini ifade etmektedir.SORALIM ÖĞRENELİMCuma hutbesinden sonra okunan ayeti açar mısınız? Kim tarafından okutulmuştur?Musa Ateş/AdanaHer cuma hutbesinde okunan Nuhl Suresi 90. ayet, Emevi hükümdarlarından Ömer bin Abdülaziz'in uygulaması ile başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Yüce Allah bu ayette dünya düzeninin sağlam ve güzel işlemesi için adaleti, iyilikte bulunmayı ve akrabaya yardımı emrediyor. Suhşayı (yani yalan, iftira ve zina gibi söz ve fiilleri içeren çirkinlikleri), münkeri (dinin ve selim aklın doğru bulmadığı ve kötü kabul ettiği iş ve davranışlar) ile buğyı (insanlara üstünlük taslanıp onları zulüm ve baskı altında tutmayı) da yasaklıyor. Bu üç emir ve üç yasak toplum hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Yüce Allah ayetin sonunda düşünüp tutsunlar diye insanlara öğüt veriyor.Kur'an Peygamberimize kaç yaşında iken indi? Kaç yaşında iken tamamlandı?Hatice Er/TrabzonKur'an Peygamberimize kırk yaşında iken inmeye başlamıştır. 23 yıl sonra yani 63 yaşında iken tamamlanmıştır. Aynı yıl Peygamberimiz vefat etmiştir.Abdest aldım. Fakat başıma meshetmeyi unutmuşum. Abdestimi tazelemem gerekir mi?Abdestinizi yenilemeniz gerekmez. Başınıza meshederseniz tamamlanmış olur.Diş kaplatmak veya dolgu yaptırmanın abdeste ve gusule zararı var mıdır?Zehra Çiçek/MalatyaDaha önce de açıklanmıştır. Mazerete binaen diş taktırmak caizdir. Abdest ve gusulün sıhhatine mani değildir. Ancak çıkarılıp takılan dişler boy abdesti alındığında çıkarılmalıdır.Namazdan sonra cami içinde veya önünde cemaat arasında tokalaşma yapılmaktadır. Bunun dinde yeri var mı?Turan Kanber/AnkaraNamazlardan sonra cami içinde veya önünde sıraya dizilerek musafaha (tokalaşma) yapılmasının dinde yeri yoktur, bidattir. Bunun adet haline getirilmesi uygun değildir. Ancak size elini uzatana, elinizi uzatınız. Bu, onu kırmaktan evladır.
button