Bilimle din aynı yola çıkar

Güncelleme Tarihi:

Bilimle din aynı yola çıkar
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 30, 1998 00:00

Haberin Devamı

Adı, ‘‘yumuşak’’ anlamına gelen Hilmi. Soyadı ‘‘sert’’ demek olan Yavuz. Hilmi Yavuz; şair, felsefeci, üniversite hocası. Zaman zaman çeşitli yazarlarla, edebiyat dünyasının dışına taşacak kadar sert polemiklere giriyor. Kolay beğenmiyor, beğenmediğini açık açık söylemekten çekinmiyor ve bu tavrıyla edebiyat çetelerinin tekerine çomak soktuğuna inanıyor. Ona göre edebiyatçıları narsizm motive ediyor. Belli ki o da aynı kaynaktan besleniyor: ‘‘Şu anda Türkiye'de benden daha iyi şiir yazan birisinin olduğunu düşünmüyorum. Hiç tereddütüm yok. Hatta yalnızca Türkiye'de de değil... Benden önce iyi şeyler yazmış insanlar var. Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Muhip Dıranas'ı seviyorum. Behçet Necatigil'i seviyorum. Eğer böyle düşünmesem yarın şiir yazmayı bırakırım. Yavuz şimdi de Zaman Gazetesi'nde yazdığı yazılarıyla dikkat çekiyor. Son denemelerinin yer aldığı ‘‘Geçmiş Yaz Defterleri’’ adlı kitabının 76. sayfasında, tıpkı gazete yazılarında olduğu gibi, inançlarını yaşamını sorguluyor, ‘‘nedamet duyguları yakamı bırakmıyor’’ diyor.

İLANLA DEĞİŞEN HAYAT

Hilmi Yavuz, 1936 yılında İstanbul'da doğar. Babası kaymakam olduğu için, çocukluğu çeşitli kasabalarda dolaşarak geçer. Akşamları Kuran okunan, sıkı müslüman bir ailenin tek çocuğu olarak yetişir: ‘‘Bende müslümanlık bir tür duygusal etki olarak başladı. Ama son kertede bilinç dışında kaldı bunlar. Ondan sonra da çok fazla ilgilenmedim açıkçası.’’ İlgilenmek bir yana, o etkiyi reddederek sancılı bir süreç yaşar.

Kabataş Erkek Lisesi'nden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne giren Yavuz, bir yandan da gazetecilik yaparak, gittikçe bozulan aile ekonomisine katkıda bulunur. Vatan Gazetesi'nden sonra, Cumhuriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi'nde çalışırken hayatını değiştirecek bir şey olur: ‘‘Bir ilan geldi, BBC Londra Türkçe servisine eleman aranıyordu. Şartları bana uyuyordu, bir deneyeyim dedim. Ama ciddiye almadım. O zaman 26 yaşındaydım ve Cumhuriyet'le ilgili ciddi projelerim vardı. 35 yaşımda gazetenin genel yayın yönetmeni olurum, diye düşünüyordum.’’ Bir süre sonra Yavuz BBC'den çağırılır, çeşitli sınavlardan geçerek Londra'daki Türkçe Haber Servisi'ne girer. Bu arada flört ettiği Esin Hanım'la da evlenir, Londra'ya yerleşir. Bir yandan BBC'de çalışırken öte yandan Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam eder. Hilmi Yavuz yurdışında geçirdiği yılları ‘‘eve dönüş’’ olarak tanımlıyor: ‘‘Kendi geçmişimizle ilgili çok az şey bildiğimizi farkettim. Baki Efendi'den bir beyit bile okuyamıyoruz, ama Baudelaire'in şiirini ezbere biliyoruz. Cümlelerimizi Shakespeare'den alıntılarla süsleyebiliyoruz. Sonra ben bir arkadaşımızın Yahya Kemal için söylediği gibi, eve döndüm. Manevi bir dönüştü bu.’’

Hilmi Yavuz, ‘‘dönüşü’’ ile ilgili soruları yanıtlarken, üstü kapalı bir üslup benimsiyor. Namaz kılıyor musunuz sorusuna kızıp kızmayacağını soruyorum: ‘‘Kızarım tabii. Çünkü bu işler eğer yapılıyorlarsa üçüncü kişilere duyurulmaması gereken şeylerdir. Kimsenin bilmesine gerek yok. Yapıyorum demiyorum, yapmıyorum da demiyorum.’’

FREUD VE İSLAM KELAMCILARI

Konu; bir felsefecinin din ile bilim arasındaki duruşundan açılınca, Hilmi Yavuz bir çok insanı tedirgin ettiğini söylediği bir mantıktan sözediyor: ‘‘Bir bilim adamı olan Freud, bilinç dışının var olduğunu nasıl kanıtlıyor? Onun semptomlarından, efektlerinden, etkilerinden yola çıkarak. Bu, İslam kelamcılarının ve Hıristiyan teologların Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için gösterdikleri argümanın tastamam aynısıdır.’’ Devam ediyor: ‘‘Bilimin ve dinin bizi götürdüğü yerler aşağı yukarı aynıdır. Benim için arada çok büyük fark yok. Bilim dünyaya ilişkin bir takım hakikatlerin dile getirilmesidir. Sürekli yanlışlanarak devam eden bir bilim tarihinden söz etmek mümkün. Sürekli bir hakikati, hiç değişmeyecek bir hakikati bilimin bize vermesinin olanağı yok. Dünyaya ilişkin bir hakikatten söz edilecekse eğer, bu hakikatin bu tümel hakikatin, ki hakikat bir anlamda değişmeyen bir şeydir, bilim yoluyla sağlanamayacağı çok açıktır.’’

Kafasında uçuşan tüm bu düşüncelerin yanında, geçmişten beri sürdürdüğü zevk ve alışkanlıkları var Hilmi Yavuz'un. Örneğin içki masası onun için kutsal bir yer. Eski Osmanlı sofralarının içki terbiyesine uyarak, oturduğu masadan herhangi bir gerekçe ile kalkmıyor. Tuvalet ihtiyacını gidermek için bile. Çünkü bunu sohbete saygısızlık olarak görüyor. Masasında her zaman soğan ve sarımsak bulunduruyor. Soğanın yararlarını saymakla bitiremiyor: ‘‘İçinde önemli ölçüde C vitamini var. Bir de kansere en az yakalanan insan grubunun Museviler olduğu söyleniyor. Bu da çok soğan yemelerine bağlanıyor. Üstelik soğan strese de çok iyi geliyor. Bir kuru soğanı alın, ortadan ikiye bölün, koklayın. Sinirleriniz hemen yatışıyor.’’

‘‘Altmış yaşını geçtim ve sol gözüm neredeyse hiç görmüyor’’ diyor, son kitabında. Retinasındaki yırtılma yüzünden bu kış geçirdiği kör olma tehlikesini atlattığı için şükrediyor. Sol gözü şimdi yüzde 10 görse de, gördüğünü söylemeden edemeyecek birisi o.

Cesareti tartışılacak gibi...

94 yaşındaki adam dertli dertli, ‘‘doktor bey, artık karımla aramda hiçbir şey olmuyor’’ demiş. Doktor adamı şöyle bir süzüp ‘‘beyamca, senin yaşında olmaması gayet normal’’ diye cevap vermiş. İhtiyar üstelemiş: ‘‘Bir arkadaşım var, üstelik benden iki yaş büyük. Her gün kahvede, karısıyla yaptıklarını anlatıyor. Dört kere, beş kere...’’ Doktor gülümsemiş, ‘‘ziyanı yok amca, sen de anlat!’’ Hilmi Yavuz, 1987 yılında Zaman Şiirleri adlı kitabı ile Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü alır. Ödülden sonra kendisiyle yapılan bir röportajda duygularını soran bir muhabire, kitabının ‘‘son elli yılın en iyi şiir kitabı’’ olduğunu söyler. Muhabir gülümseyerek ‘‘hocam biraz mütevazı olmak gerekmiyor mu’’ türünden bir laf eder. Hilmi Yavuz cevap verir: ‘‘Gayet mütevazıyım. Aksi halde son yüzelli yılın en iyi şiir kitabı demem gerekirdi’’. Bu sözleri gazetede gören bir şair dostu, şaşkınlık içinde Yavuz'a gider, ‘‘sen nasıl böyle söylersin’’. Hilmi Yavuz'un cevabı kısa olur: ‘‘Sen de söyle’’! Üstelik o

fıkradaki doktorun tavsiyesinden bir adım daha ileri gidiyor, söylediklerine inanıyor. Kendi kitabına son yüz elli yılın en iyi kitabı demenin cesaret işi olduğunu savunuyor. İsteyen şiirini tartışabilir, ama galiba cesareti tartışılacak gibi değil!

‘Bir bilim adamı olan Freud, bilinç dışının var olduğunu nasıl kanıtlıyor? Onun semptomlarından, efektlerinden, etkilerinden yola çıkarak. Bu, İslam kelamcılarının ve Hıristiyan teologların Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için gösterdikleri argümanın tastamam aynısıdır.’

Hilmi Yavuz babasının isteği üzerine girdiği Hukuk Fakültesi'ne bir süre devam etti. Ama o yıllarda da okuldan çok edebiyatla ilgiliydi. Okul arkadaşları arasında Onat Kutlar, Erdal Öz gibi isimler vardı.

Ailesinin ekonomik durumu çok iyi değildi. Söylediğine göre babası dünya malına hiç meyletmedi. Zaten bu otomobil de onların değil, dayısının. Hilmi Yavuz ve dayısının oğlu. 1951, Eminönü.

1936 yılında İstanbul'da doğdu. Müslüman bir ailede, Kuran sesleriyle yetişti. 1938.

Rastlantıyla başlayan BBC Londra serüveni Hilmi Yavuz'un hayatının dönüm noktalarından. Radyoyu ziyarete gelen Türk ekonomistlerle, soldan sağa; Faik Kırbaşlı, Prof. Memduh Yasa, Şefik İnan, Hilmi Yavuz. 1968.

Hilmi Yavuz politika muhabirliği yaptığı 1960'larda İsmet İnönü'yü izler, onunla röportajlar yapar. 1960.

Esin Yavuz'la 1964 yılında yaptığı ilk evliliğinden Ali ve Ömer adında iki oğlu var. Bu evlilik 13 yıl sürmüş. 1973, Şişli.

Hilmi Yavuz, aldığı terbiye icabı, içki sofrasından herhangi bir sebeple kalkmıyor. Egemen Bostancı'nın birinci ölüm yıldönümünde Çiçek Bar'da verilen yemekte, Selahattin Hilav'la masada tam 9 saat kalmışlar. Bu fotoğraf ise 1991'de Nevizade Demgah'ta çekilmiş.

Nuran Yavuz'la yaptığı ikinci evliliği 15 yıl sürdü. Nuran Yavuz, kızı, Hilmi Yavuz. Bodrum 1985.

Hilmi Yavuz, Kabataş Lisesi'nde hocası olan Behçet Necatigil ile. Beşiktaş 1970.

Yavuz, askerliğini Tuzla Piyade Okulu'nda yaptı. 10 Kasım 1970.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!