OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 06, 2005 00:00
Hayatın temelinde rastlantı var. Bilim adamları şimdi bu ilkelerden teknolojide de yararlanmak istiyorlar. Siz hiç rastlantıya fırsat vermemeye ve her şeyi kontrol altına almaya yönelik bir insan mısınız? Unutmayın: Rastlantıların doğurduğu fırsatları kaçırmak, bazen hayatı kaçırmak anlamına da geliyor. Bu nedenle, rastlantılar belki de gerçek hayatın ta kendisi. Onları hafife almayın.Rastlantıların dönem dönem yaşamınızın yönünü çizdiğini düşündüğünüz zamanlar olmuştur değil mi? Örneğin ilginç tesadüfler sonucu hayatınıza giren sevdiğiniz insan... Uzun yıllar görmediğiniz bir arkadaşınıza bir gün sokakta rastlamanız ve onun kritik bir döneminizde hayatınızı kökten değiştirecek kararlarda oynadığı önemli rol... Bir öğretmeninizden aldığınız ilhamla doruğuna çıktığınız ve büyük paralar kazandığınız mesleğiniz... Geç kalma acelesinden bileti evde unuttuğunuz için binemediğiniz uçağın düşmesi...Rastlantılar konusunda dünyada kitaplar dolduracak kadar ilginç ve ‘Olamaz böyle bir şey!’ dedirtecek olaylar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Örneğin 2000 yılının temmuz ayında Concorde uçağının düşmesi de bir rastlantı sonucu oldu ve uçaklar devreden çıkartıldı.Bir uçak Paris Charles de Gaulle havaalanındaki hareket pistinde küçük bir metal parçasını düşürür; parça orada öylece fark edilmeden kalır. Kısa bir süre sonra ikinci bir jet harekete geçerken tam da bu küçük titan metali üzerinden geçer ve bir felaket zincirini doğuran reaksiyonu başlatır: Önce lastik patlar, patlayan lastiğin parçalarından biri kanada denk gelir ve çarpışmanın şok dalgası kanadın içindeki bir depoyu patlatır. Dışarı sızan kerosen yakıtı soldaki motor tarafından emilince de yangın alarmı çalar. Pilotlar yangın alarmını gördüklerinde uçak, arkasında 200 metrelik bir alev kuyruğu sürüklemeye başlamıştır bile. Pilot motoru durdurma emri verir. Oysa bu işlem uçağın dengesini iyice bozar ve Air France’a ait Concorde uçağı 100 yolcusuyla birlikte Paris’teki bir banliyö otelinin üzerine düşer. Hatırladınız değil mi?Alexander Fleming, penisilini, bir bakteri kültürünün Londra’daki laboratuvarında küflenmesi sonucunda bulabilmişti. Küfün oluştuğu yerde bakteriler birdenbire yok olmuştu. Bilim adamı bu antibakteriyel maddeyi bulabilmek için on yıldan fazla uğraşmıştı.BEYİN VE RASTLANTI‘Rastlantı’ sözcüğü, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, ‘Bilgiye, isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın oluveren karşılaşma’ şeklinde açıklanıyor.Fizikçiler, psikologlar ve beyin araştırmacıları şimdi tamamen farklı yollarla bu fenomeni çözmeye çalışıyorlar.Bir şeyi tesadüfen yaşamak bilinmezliğin bir sonucudur. Bazı olaylar anlaşılmayacak kadar çok etkilerle belirlenmiş ve karmaşıktır. Bilinmezliğin önüne geçmek bazen zordur. Bu durum, bilimin de bir konusu oldu. Örneğin kuantum fizikçileri, deneyler sırasında maddenin hareketini gözlerken, hareketin hangisinin doğru olduğunu anlayamazlar. Araştırmacı her iki durumda da olayı rastlantı olarak görür.İnsan beyni bu tür olaylara göre uzmanlaşmadığı için, rastlantıların doğasını kavraması zordur. Rastlantıların insanlar tarafından kabul edilmesinin neden bu kadar zor olduğunu, nöropsikologlar evrimsel sebeplerle açıklarken, kavram bilimcileri de insanların rastlantılardan ne şekilde yararlanabileceklerini gösteren stratejiler keşfettiler. Yani rastlantı konusu, bilimin üzerinde yoğun olarak çalıştığı bir alan.Son yıllarda rastlantıya çok sayıda açıklama getiren matematiksel bilgi teorisine göre, bir olay basitleştirilemiyorsa ‘rastlantısaldır’. Bu fikir, iki sayı dizisiyle açıklanmakta: 2 - 7 - 12 - 17 - 22 - 27 - 32 - 37 ve 0 - 10 - 17 - 23 - 24 - 25 - 27 - 41.İlk dizi bir trenin kalkış saatlerini göstermekte. Burada trenin beş dakikada bir kalktığı kolayca anlaşılmakta. Oysa
Süper Loto sonuçlarını gösteren ikinci diziden böyle bir formül çıkarmak zor. Çünkü normal ve süper ikramiye kazanmak için tüm sayılar gereklidir.Evrim, insan beynini kritik mantık yerine spekülasyonlara göre programlamıştır. Dünyada yaÅŸayan insanın kurallara ihtiyacı vardır. Rastlantılara hemen teslim olmamakla en iyisini yapar ve onlara inanmadığı için de daha zeki hale gelir. BÄ°LGÄ° ÇOK ÖNEMLÄ°Rastlantıya güvenmemek evrim süreci içinde geliÅŸmiÅŸtir. DoÄŸada hayatta kalmak isteyen, her türlü bilgiyi deÄŸerlendirmek zorundadır. Kumun üzerindeki iki belirsiz ayak izi kaplana ait olabilir. Ancak kritik durumdaki bir hayvanın tahminlerini deÄŸerlendirmeye zamanı yoktur. Birkaç saniye içinde ısırmayan ya da kaçmayan, saldırıya uÄŸrayabilir.Günümüzde ‘Saldır veya öl’ örneÄŸinden çok daha zor kararlar alınmasına raÄŸmen, maymunların ve karıncaların beyninde iÅŸleyen mekanizmanın aynısı uygar insanın beyninde iÅŸlemeye devam ediyor. Ãœstelik de olumsuz sonuçlar vererek...Evrimin de öğrettiÄŸi gibi rastlantılar her geliÅŸmenin itici gücü ve sonucudur. Yalnızca onlar sayesinde dünyaya yenilikler geliyor. Oysa sadece tahmin edilebilir olayların yaÅŸandığı yerde hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmez. Bir toplumun geliÅŸimi kadar yaratıcılık da aynı kuralları takip eder. Yaratıcılık, daha önce birbirleriyle iliÅŸkisi olmayan elementlerin birleÅŸtirilmesi ve denenmesine dayanır.Evrim kuramına göre de canlılar dünyası böyle bir deneme oyunu ve yanılgıyla ortaya çıktı. Bilim adamları ÅŸimdi bu ilkelerden teknolojide yararlanmak istiyorlar. Ä°nsanlar yenilikler yarattıklarında ya da yaÅŸamlarını deÄŸiÅŸtirmek istediklerinde rastlantının etkisinden yararlanabilirler. Sonuçta rastlantılar, bir çocuÄŸun kiÅŸiliÄŸinin geliÅŸmesinden, meslek ve eÅŸ seçimine kadar insan yaÅŸamının büyük bir kısmı üzerinde etkilidir. Ä°ngilizce’de ‘chance’ (ÅŸans) kelimesi aynı zamanda ‘fırsat’ ve hatta ‘mutluluk’ anlamına da gelir.HAYATIN TA KENDÄ°SÄ°Ne var ki insan beyni, basitleÅŸtirici olması nedeniyle bu fırsatları gözden kaçırmakta. Yeni olanakları kontrol etmek ve kullanmak yerine eskilerde takılı kalarak aceleci açıklamalarla sadece güvenlik hayali yaratmakta. Bu ÅŸekilde insan sistematik olarak çevresindeki bilgileri yüceltirken sürprizlerden yararlanma yetisini görmezden gelir. Oysa kendine güvenmesi için her türlü neden vardı. Homo sapiens, sırf belli bir çevreye göre uyumlu olmadığı için hayatta kalabilmiÅŸti. Ä°nsan bu nedenle tüm koÅŸulları mükemmelleÅŸtirme gibi özel bir yetiye sahiptir.Bu bilgiyi güvensiz bir topluma uyarlayacak olursak, karmaşık dünyada bilinmezlerle naif davranışlarla baÅŸetmek mümkün deÄŸildir. Zaten hiç kimse doÄŸuÅŸtan var olan donanımlarla da yetinmek zorunda deÄŸildir. Rastlantılara fırsat vermemeye ve her ÅŸeyi kontrol altına almaya yönelik insan faaliyetleri iyi hoÅŸ... Ama rastlantıların doÄŸurduÄŸu fırsatları kaçırmak, evrimin sonuçlarını düşünecek olursak, hayatı kaçırmak anlamına da geliyor.Bu nedenle, rastlantılar belki de gerçek hayatın ta kendisi.. Onları hafife almayın...ATALARIMIZDA KADIN SESÄ° VAR30 bin yıl önce Avrupa’da yaÅŸamış ve nasıl yok olduÄŸu konusunda da çeÅŸitli teoriler olan Neandertal insanının müzik bilgisine sahip olduÄŸu ve bizim gibi ÅŸarkı söylediÄŸi ileri sürüldü. Maymun insan ve Neandertal insanının gırtlağını inceleyen Ä°ngiliz arkeoloji profesörü Stephen Mithen’e göre Neandertal insanı, maymun gibi bağırmıyordu, ince sesli, duyarlı, kadınımsı sesli bir insandı.BAKTERÄ°LER ASLINDA ÖLÃœMSÃœZ DEĞİLMÄ°ÅžSonsuz hayatın izlerinden koÅŸan bilim insanları, bugüne kadar ölümsüz sayılan ve bölünerek çoÄŸalan tek hücrelilerin de aslında yaÅŸlandığını ve ölümlü olduÄŸunu saptadı. AraÅŸtırma Escherichia coli bakterilerinde kanıtlandı. Bu bakterilerin üremesi ortadan bölünmek biçiminde gerçekleÅŸir, eski ve yeni hücreden iki yeni hücre oluÅŸur. Paris’te Faculte de Medecine Necker Enfants-Malades’dan Eric Stewart, 94 E.coli bakterisinin hayatını ve nesilden nesile geliÅŸmesini inceledi. PLOS-Biology dergisindeki makaleye göre, sonunda 35 bin 49 bakterinin soyaÄŸacını çıkardı ve bölünmenin gerçekten de sonsuz olmadığını gösterdi. ÖrneÄŸin ilk nesilden bölüm taşıyan yedinci kuÅŸaktaki hücrelerde yaÅŸlanma vardı. Bu eski hücreler daha yavaÅŸ büyüyordu veya hiç büyümüyorlardı. Bilim adamı, acaba ölümsüzlük arayışı bir hayal mi diye soruyor...Â
button