Bilim , sanatı tehdit ederse....

Güncelleme Tarihi:

Bilim , sanatı tehdit ederse....
Oluşturulma Tarihi: Aralık 09, 2003 00:00

Tolstoy, Balzac, Gauguin...Sanat tarihinin büyük yaratıcılarından bazıları. Bir ortak özellikleri daha var. Hepsi, yaşamları boyunca ciddi ruhsal sorunlarla boğuştu. Uzmanlara göre yarattıkları ölümsüz yapıtları bir anlamda bu ruhsal bozukluklara borçlular. Peki ya gelişen tıp bilimi bu tür ustaların sıklıkla yaşadığı duygudurum bozukluklarını tamamen tedavi edilebilir hale getirse, bu sanatçının yaratıcılığını nasıl etkiler? Psikiyatrist Cem Mumcu'nun araştırmasının sonuçları ilginç... Büyük acı ve sıkıntılarla seyreden aşırı neşeli ve canlı (mani), aşırı tükenmiş ve mutsuz (depresyon) duygu durumları arasındaki fırtınalı yaşamların, sanatta insanlığa büyük eserler kazandırılmasına neden olduğu görüşü, araştırmalarla ciddiyet kazanıyor. Tolstoy, Balzac, Woolf, Gauguin gibi bir çok büyük sanatçının bipolar bozukluktan (iki uçluluk) mustarip olduğu ortaya çıktı.Yaşama sunulan bir destan olarak adlandırılan ''Savaş ve Barış''ı yazan Lev Tolstoy, romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı Honore de Balzac, dünya müzik tarihinin kilometre taşlarından Çaykovski, bilinç akışı tekniğinin önde gelen isimlerinden Virginia Woolf, modern resim sanatının büyük ustası Paul Gauguin ve daha bir çok sanatçının bipolar (iki uçluluk) bozukluktan kaynaklanan çok canlı ve çok tükenmiş fazda gidip geldikleri yaşamlarında ortaya çıkardıkları eserlere, bu ruhsal fırtınaların yön verdiği ortaya çıktı.  İç dünyalarında yaşadıkları bu fırtınalar, onlarda bireysel acı ve sıkıntılara yol açtı,dayanamayanlar yaşamlarına son verdi. Ancak bu eserler, toplumlar içinbüyük bir kültürel miras oluşturdu. Duygudurum bozuklukları ile sanatsal yaratıcılık bağlantısı üzerindeki varsayımlardan hareket eden psikiyatri uzmanı Dr. Cem Mumcu, Türkiye'de büyük çoğunluğu ödüllü 54 sanatçıyla bir çalışma gerçekleştirdi.  Dünyada bu alanda 4 araştırmacı arasında yer alan Dr. Mumcu, çalışmasında, duygudurum bozukluklarıyla sanatsal yaratıcılık arasında belirgin bir ilişkinin ortaya çıktığını söyledi. Dr. Mumcu, bu tablonun genetik bir geçiş gösterdiğiniyse artık bildiklerini ekledi.     ARAŞTIRMA NASIL YAPILDI? İcra sanatçılarının alınmadığı araştırmada Dr. Mumcu, edebiyat, müzik, plastik sanatlar alanlarında eserler veren 54 sanatçının yanında, bir bankanın genel müdürlüğünde çalışan 850 kişi içinden 33 gönüllü deneği, kontrol grubu olarak oluşturdu. Her iki grubun sosyodemografik olarak eşleştirilmesine özen gösterilirken, kontrol grubundakilerin yaşamlarını sanatsal uğraşlarla kazanmıyor olmaları esas alındı. Görüşmelerde, duygudurum bozuklukları açısından sanatçı grubunda belirgin bir farklılık saptandı. Sanatçıların 39'unda yaşama son verme fikri taşıdıkları, ancak girişimde bulunmadıkları belirlenirken, bunların hepsinde duygudurum bozukluğu saptandı. Sanatçıların ikinci derece akrabalarındaysa intihar girişiminde bulunanların yüzde 71.6'sının öldüğü öğrenildi. Kontrol grubundaysa bu fikri taşıyan sadece üç kişiden ikisinde duygudurum bozukluğu bulundu.  Psikiyatrik tedavi görme oranı diğer gruba göre çok yüksek olan sanatçıların birinci derece ve ikinci derece akrabalarında da duygudurum bozukluğu bulunduğu konusunda önemli farklılık belirlendi. Diğer psikiyatrik bozukluklar ve şizofren açısından ise gruplar arasında dikkate değer sonuç gözlenmedi.  Her iki grupta birinci ve ikinci derece akrabalarda seçkin yaratıcı sanatçı olup olmadığı da karşılaştırıldı ve sanatçı grubunda ileri derecede farklılık saptandı.      ATAKLAR,”YARATARAK” TEDAVİ EDİLİYOR      Araştırmada güçlenen bir diğer varsayıma göre, sanatçılar bu hastalıklarına bağlı atak dönemlerinde sanatsal üretimde bulunarak, rahatlamaya çalışıyorlar. Yaratıcılık, aynı zamanda bir duygudurum düzenleyicisi, kişilerin geliştirdiği bir tedavi biçimi haline de geliyor. Çalışma sonucunda, sanatçı grubunda yüzde 87 gibi çok yüksek bir oranda duygudurum bozukluğu öyküsü saptandı. Bunlar arasında ise bipolarite (iki uçluluk), özellikle de hipomani (maninin daha az şiddetlisi) ve depresyonun bulunduğu bipolar II tipi bozukluk, sanatsal yaratıcılıkla en fazla ilişkisi görülen durum oldu. Dr. Cem Mumcu, sanatçıların akrabalarında da farklı sanat dallarında yaratıcılığın yüksek olmasının, sosyal öğrenmeden çok genetik bir geçiş varsayımını akla getirdiğini söyledi. Doğru bir tedavinin, bu kişilerdeki yaratıcılığı yok etmeyeceğini belirten Dr. Mumcu'ya göre, kalıtsal bozukluğun negatif etkileri yok edilerek, armağan olan kısmı daha işlerlik kazanabilecek.      “KORKUYORUM”     Genetik biliminin, yaratıcılığı tetiklediği düşünülen duygudurum bozukluğunu yok etmeye yönelik çalışmalarının, sanat adına tehdit oluşturup oluşturmayacağına ilişkin tartışmaları değerlendiren Dr. Mumcu, şunları söyledi: “İşte yıllardır antiütopik bulduğum şeylerden birisi de bu. Genetik çalışmaların bir kısmından, bilimden, hatta mensubu olduğum psikiyatriden korktuğum zamanlar oluyor. Eğer bir bölgede ceylanları yok eden kurtlar var diye kurtları avlarsanız, 50 yıl sonraki fotoğrafta o ormanı bozkır olarak görürsünüz. Doğanın dengeleri var. Bütün bu dengeleri yok etmeye dönük bir sürece girdik. Depresyon ve mani için işgücü kaybından, maliyetlerden söz ediyorlar. Bunların doğumlarının önleneceği noktaya gidildiği belirtiliyor. O zaman o büyük sanatçıları da yetiştiremezsiniz.''   
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!