Güncelleme Tarihi:
Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ’a politikacılık babadan miras. İspirli baba Yahya Akdağ, Erzurum’da mandıracılık yapan orta halli bir esnaftır. Derken MSP’ye girer, Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş yoldaşı olur, 1973’te Korkut Özal’la birlikte Erzurum milletvekili seçilir. TBMM’nin ‘Yoğurtçu’ namlı Erzurum Milletvekili Yahya Akdağ’ın ‘Nurcuların yazıcılar kolundan’ olduğu söylenir bu arada. Sonraları CHP-MSP koalisyonuna karşı çıkıp Erbakan’la ters düşer. Erken seçimler yapılırken Yahya Bey, TBMM’deki konuşma metinlerini temize çeken oğlu Recep’e emanet eder politika bayrağını. Oğul Recep babasına verdiği sözü tutar, 3 Kasım seçimlerinde AKP Erzurum Milletvekili seçilerek başkentin yolunu tutar. Baba Yahya ise, sevgili oğlunun milletvekilliğini, bakanlığını göremeden rahmetli olur. Recep Akdağ’ın Ankara Çay Yolu’nda evine gidiyoruz, Yahya Kemal’in tontiş torunu, fotoğraf ustamız sevgili Sinan’la. Hava sıcak mı sıcak, ikimiz de kavrulan leblebiler gibiyiz. Bakan beyin evine girer girmez ilk işimiz klimanın karşısında durup bir bardak soğuk su içmek olacak. Heyhat! Kapıdan içeri girdik ki, ne klima var, ne de vantilatör. Kuzum, bakan evi dediğin böyle mi olur. Nerede hizmetçiler, korumalar, kristal bardaklar, gümüş şekerlikler. Nerede görülmüş bakan eşinin kendi elleriyle sofra hazırladığı, çay ikram ettiği, yumurta pişirdiği, su böreği açtığı, zeytinyağlı sarma yaptığı? Nerede görülmüş sağlık bakanının hoyrat yazdığı, Çin daması oynadığı ve de evinde tansiyon aletinin bulunmadığı?
(NOT: Recep Akdağ’la sohbetimizde ne türbandan söz açtım, ne Menzil Şeyhi’nden, ne İskenderpaşa’dan, ne de Nurculuktan. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin hem Atatürk Lisesi, hem Atatürk Üniversitesi mezunu, ‘dadaş’ bakanıyla bunları konuşmak abes olurdu.)
Bir ‘bıçak parası’ sözüdür gidiyor, hepimize gına geldi artık, yok mu bunun bir reçetesi?..
- Yener Bey haklısınız, ama bıçak parasından şikayetçi olanlar bu tür olayları yetkili mercilere şikayet etmiyor. Bıçak parası çok ciddi bir suçtur, cezası ağırdır, tecili yoktur. Başına böyle bir olay gelen her kim ise, derhal Alo 184’ü arayıp şikayetçi olsun, sonuç alamazsa bana gelsin. Halkımızın yardımı olmadan bu tür çirkinlikleri kökünden ortadan kaldıramayız. Göreve geldiğim gün, ‘Hekimlerle hastalar arasında ciddi ve yaygın bir para ilişkisi var, bunu mutlaka sona erdirmemiz lazım’ dedim. Bu ahlak dışı olaylar şu anda çok azaldı, fakat tamamen bitti diyemeyiz. 100 yıllık bir kültürden bahsediyoruz, yeni bir şey değil ki bunlar.
Geçenlerde bir ilimizin devlet hastanesine gittim, hastalara memnun olup olmadıklarını sordum. Bir hanım hasta ‘Allah razı olsun, çok memnunuz, ama sizden bir yardım istiyorum. Ameliyat parasını çıkıştıramadım, lütfen bana yardım et oğlum’ dedi. ‘Anacağım, sen yeşil kartlı değil misin’ diye sordum. ‘Evet ama, doktora ameliyat parası vereceğim’ demez mi! Düşünün, yeşil kartlı bir vatandaş Sağlık Bakanından para yardımı istiyor, onu alıp doktora bıçak parası diye verecek. ‘Muayenehaneme gelirsen, hastaneye yatırırım’ anlayışını yok etmek için, kamuda çalışan hekimlere performans primi vermeye başladık. Şu anda muayenehanesi olmayan, ful-time çalışan hekimlerimiz 5 milyara kadar her ay prim alabiliyor. Mesela, şu anda Çankırı’da 41 uzmanımız var, sadece 2’sinin muayenehanesi açık.
ÜNİVERSİTE HASTANELERİ ÇOK VERİMSİZ ÇALIŞIYOR
Bizim kuşağın ömrü hastane kuyruklarında geçti, geçiyor. Yetmedi mi gari?
- Sağlık Bakanlığı hastanelerinde şu anda bir uzman hekim, günde ortalama 30 hastaya bakıyor. Üniversite hastanelerinde ise uzman veya asistanlara düşen hasta sayısı ortalama 1.8 kişi. Böyle bir lükse tahammülümüz yok. Ülkemizdeki tüm hekimleri sonuna kadar en verimli bir şekilde kullanmak zorundayız. Üniversite hastanelerimizi Türkiye genelinde ful kapasiteyle çalışır konuma getirmemiz lazım. Kamuda çalışan 70 bin civarındaki hekimin 45 bine yakını Sağlık Bakanlığı, 20 binden fazlası da üniversite hastanelerinde çalışıyor. Şimdi birileri çıkıp da bana sakın ‘Efendim, biz eğitim hastanesiyiz, daha fazla hasta bakamayız, dersler aksar’ demeye kalkışmasın. Ben de üniversitede yıllarca öğretim üyeliği yaptım, gerçekleri çok iyi biliyorum.
Eğitim hastayla yapılır, öğrencileri bir sınıfa sokup ders anlatma anlayışı çok gerilerde kaldı. Kendi bakanlığıma bağlı eğitim hastanelerimizin birini denetlerken gördüm ki, son sene asistanı anjiyo yapıyor, yanında uzmanı yok. Başhekime ‘Nerede uzman arkadaş’ diye sordum, hık mık derken bulup getirdiler. Hastanenin anjiyo, eko oranları da çok düşük. ‘Arkadaşlar böyle bir lüksümüz yok. Hizmeti hem nicelik, hem nitelik olarak yükselteceksiniz. Gerekirse cumartesi, pazar günleri de çalışmalıyız’ dedim. Ben oradan çıktıktan sonra ‘Sayın bakan eğitim yapmamızı istemiyorsa, biz de sadece hasta bakarız’ demişler. Sanki ilgili uzmanın anjiyoda asistanın başında durması eğitime engel, halbuki eğitimin kendisi o.
Evin reisi Şeyma hanımefendidir
Valla başkalarının evini bilmem ama, bizim evde hanımın sözü geçer. Ben ve çocuklar onun bir dediğini iki etmeyiz, hepimizin baş tacıdır. Hanımefendi çok iyi anne, eş ve aşçıdır. Maalesef, benim elimden yumurta kırmaktan başka bir şey gelmez. Eşim Fatma Şeyma hanımefendi Ordulu bir astsubayın kızı, görücü usulüyle tanışıp evlendik. Tanıştığımızda kendisi Erzurum İlahiyat Fakültesi’nde öğrenciydi, ben ise çiçeği burnunda üniversite hocası. Evlenince üniversiteyi yarıda bıraktı, evinin annesi oldu. 5 çocuğumuz var, en büyükleri Muhammet, 20 yaşında, Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğrencisi. Cemile kızımız 15 yaşında, uzaktan eğitim metoduyla Amerika’daki bir kolejde okuyor. Ramazan oğlumuz, İstanbul Fen Lisesi’nin son sınıfında. Havva Nur ilkokul 5, en küçüğümüz Yahya ise ilkokul 3’te.
Adalar için 112 Acil Servis motorbotları
- 112 Acil Servis, ülke çapında baştan aşağı yenilendi, hizmet alanları genişletildi. Bugün 112’den ambulans çağırdığında kimse para ödeyeceksin diye yakana yapışmıyor. Önümüzdeki haftalarda Gökçeada, Bozcaada, Avşa, Marmara adalarına gelişmiş motorbotlarla acil servis hizmeti vermeye başlıyoruz. Hızı saatte 100 kilometreye kadar ulaşabilen, son derece donanımlı motorbotlarla hizmet vereceğiz. Ayrıca, helikopterle havadan hasta nakli çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Biraz pahalı bir yöntem ama, insan sağılığı paradan daha önemli. Bütün şehirlerimizde dijital takip sistemine geçiyoruz, halen Ankara, Denizli ve İstanbul’da uygulamalar başarıyla sürüyor. Türkiye’de sağlık konusu o kadar yetim bir alan ki, ne yapsanız sünger gibi çektiği için yaptıklarınız görünmüyor.
Hakkari’de görev yapan hekim 8-9 bin YTL kazanıyor
O Hakkari ki MÖ 7000’den bu yana Habuşki’ye, Asur’luya, Urartu’ya, Pers’e, Sümer’e, Selçuklu’ya, Osmanlı’ya ev sahipliği yapmış. O Hakkari ki, 1926’da Türkiye Cumhuriyeti’nin ili olmuş.
- Hakkári’ye tarihinde ilk kez 1,5 yıl önce bir beyin cerrahı atadık, doktor beyimizin gitmesiyle İstanbul’a dönmesi bir oldu. Geçen ay İstanbul Haseki Hastanesi’nde görev yapan beyin cerrahı bir hanımefendi; ‘Orası da benim toprağım’ diyerek çalışmaya başladı. 2 senelik tecrübem bana gösterdi ki, ne kadar para, ne kadar imkan verirsek verelim hekim arkadaşlarımız bu bölgelere gitmeyi tercih etmiyor. Bu yüzden, eleman göndermekte zorluk çektiğimiz illerde sözleşmeli personel uygulaması yapıyoruz. Buna göre oralarda hizmet veren bir uzman hekimimiz 3,5-4 bin YTL maaşın yanı sıra, bir o kadar da döner sermayeden alıyor. Yaklaşık 8-9 bin YTL aylık geliri oluyor. Ben Erzurum’da 25 sene çalıştım, oraları vatan toprağı değil mi? Bu demek değil ki, doktorlar gözleri para hırsı bürümüş insanlar, asla. Tıp fakültesinde okurken rüyalarında ders sayıklamayan öğrenci sınıfını geçemez. Ama bizim mesleğimiz biraz da fedakarlık m