Beylikdüzü'nün öyküsü

Güncelleme Tarihi:

Beylikdüzünün öyküsü
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2003 00:00

BÜYÜKÇEKMECE, Küçükçekmece ve Çatalca Durusu (Terkos) göllerinden ötürü 'Üç Göl Bölgesi' olarak da adlandırılan, İstanbul'un batısı Avcılar'dan Trakya'nın doğusu Çorlu'ya kadar olan bölgede 1 milyondan fazla insan yaşıyor.Bölgedeki yönetim bozuklukları nedeniyle sanayi ile konutlar içiçe girmiş; 1. sınıf tarım alanlarının çoğu yerleşime açılmış. Üç ilçe belediyesi ile 29 belde belediyesi var. Beylikdüzü (Kavaklı), Durusu ve Hadımköy Belediye Başkanları imar yolsuzluklarına dayalı çete kurmak, görevi kötüye kullanmak iddialarıyla cezaevinde tutuklu bulunuyorlar. Bazı başkanlar hakkında da yargılamalar sürüyor.Bölge tam bir rant merkezi; sadece Beylikdüzü bölgesinde 100 bini aşkın konut var. Eğitimden sağlığa kadar dağ gibi sorunların üstesinden gelebilmek ancak yeni çıkacak yerel yönetim reformu ile mümkün olabilecek.Bölge doğallıkla 'medya pazarı' da yaratmış; 3 günlük, 10 haftalık gazete çıkıyor; 4 radyo yayın yapıyor. 'İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği'nde örgütlenen yerel gazetecilerin sayısı 100'ü buluyor. Bölgenin nabzını, özellikle de belediye yolsuzluklarını manşetlerine taşıyor bu gazeteler. Bunları yazan gazeteciler, çıkar grupları tarafından sık-sık sözlü ve fiili salırıya uğruyorlar. İki sene önce yaptığı bir haberden dolayı 'Karadeniz lobisi'nden dayak yiyen 'Yaşam' gazetesi muhabiri Doğukan Şengün'ün 'tek yumurtası' alındı. Son iki yılda saldırıya uğrayan gazeteci sayısı 10'u geçiyor. Son olarak Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'le ilgili bir haberden dolayı önce Mehmet Mert, daha sonra da olayı protesto için belediyenin önüne siyah çelenk koymak isteyen 40'a yakın muhabire, zabıta ve korumalar tarafından 'meydan dayağı' atıldı; 3 fotograf makinası kırıldı. Olaya katılan belediyenin 5 görevlisi gazeteciler tarafından dava edildi. Buna karşılık muhabiri dövülen ve idaresi belediye işmerkezinde olan 'Trakya Ekspres' olayı haber dahi yapamadı. Bazı gazetelerin para karşılığında haber yaptıkları da biliniyor. Belediye Başkanlarından bazıları ise 'koçancı' gazetecilerden yakınıyor.Bir efsane adam: Ali ÇebiİSTANBUL kent gazetesi 'Yaşam'da, bölgenin nabzını elinde tutan bir gazete. 'Yaşam'da bölgenin siyasi yapısının nasıl oluştuğunu ortaya koyan ilginç bir röportaj yayınlanmış geçenlerde... Daha doğrusu ANAP'lı Büyükçekmece eski Belediye Başkanı Ali Çebi bölge için çarpıcı açıklamalar yapıyor. Bölgeyi eliyle teslim ettiği başkanları becereksiz olmakla suçlarken Büyükçekmece bölgesindeki rantı nasıl yönettiklerini açık şekilde ortaya koyuyor. Başkanlar için ‘‘Büyükçekmece bölgesinde neler yapmak istemiştim, neler oldu. Onlarla görülecek hesabım var’’ diyen Çebi ‘‘Karadeniz lobisinin önde gelen ismi; Turgut Özal'ın manevi oğlu, Mesut Yılmaz'ın sağ kolu, 1970'lerden beri bölgenin hem siyaset hem de arsa tüccarı, efsane bir isim’’ olarak tanımlanıyor. 'Yaşam'ın sorularına Çebi şöyle diyor:‘‘Beylikdüzü benim evladımdır. Orhan Tıraşlıoğlu'un (Kavaklı,tutuklu) aday olmasında etkin rol aldığım doğrudur. Tıraşoğlu'nu bana öneren kişi bölgedeki yolsuzluklara adı karışan Adil Güleşçi'dir. Bu sadece Tıraşoğlu ile sınırlı değil. Bölgedeki diğer belediye başkanları Hasan Akgün (ANAP-Büyükçekmece), Velittin Küçük (Gürpınar, ANAP'tan istifa etti, DYP'ye geçeceği söyleniyor), Sonnur Yalnızoğlu (Kıraç, ANAP), Cemal Kahraman (Yakuplu, ANAP) gibi arkadaşlarımızın adaylığında da ben önder oldum. Bölgenin %50'sini yeşil alan olarak teslim ettim. Şimdi site arsalarından yeşil alan için yer çalıyorlar maalesef. Bu ülkede adalet varsa bunlarla tek tek hesaba oturacağız.’’Başkanlar buna karşılık ne mi diyor? Kocaman bir hiç!Ankara bizi unutmasınBingöl depreminin acıları dinmediBİNGÖL'den gelen telefondaki ses ‘‘Japonya'da 8 büyüklüğünde deprem olurken her şey beşik gibi sallanıyor; ama ölen sadece 1 kişi... Bizde 6.5 büyüklüğündeki depremde ölenler ise 176 kişi, yaralı da 300'ün üzerindeydi’’ diyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor; ağlıyor.Depremzedelerin yaraları hálá sarılmamış; çoğu çadırda yaşıyormuş.‘‘Sadece 16 daireli Korkmaz Apartmanı'nda 37 kişi öldü. Binanın çürük olduğunu göstermemek için müteahhit bir gün içinde enkazı kaldırdı; bütün kanıtlar ortadan kayboldu. Ölen öldü, kalan kaldı. Kalanlar da şimdi acılar içinde... Biz mağdurlar, devletin elini hálá bekliyoruz.’’Yargı...- Bu kadar bina yıkıldı, hapse giren hiçbir müteahhit olmadı. Sadece binanın kontrol mühendisi Faruk Ertuğrul (Ağrı Bayındırlık İl Müdürü) tutuklandı, 1.5 ay yattıktan sonra geçen cuma gün serbest bırakıldı.Duruşma...- Ağır Ceza'da 4 saat süren duruşmayı Bingöllüler ilgiyle izlediler. Mağdurlar, bu binayı yapan müteahhit Yusuf Korkmaz'dan şikáyetçi oldular. Ancak o 'Ben bu binayı yapmadım' deyince herkes şaşırdı. 1992'de yapılan binanın arsa sahibi olan Dr. Hüseyin Keskin, 'Efendim ben sadece arsa sahibiyim, kat karşılığı bu yeri Yusuf Korkmaz'a verdim' dedi. Mühendis Faruk Ertuğrul da, 'Bu binada benim projem uygulanmadı, müteahhit kafasına göre yapmış' diye konuştu. Sonuçta, müteahhit Korkmaz, 'Bu sene çok zarar gördüm, tutuklanma kararımın kaldırılmasını istiyorum' dedi ve tahliye oldu. Bu müteahhit deprem gününden beri neden ortadan kayboldu? Duruşmada ifadesi alındıktan sonra çıktı, gitti, o kadar.TAZMİNAT DAVASIBingöl'ün acıları sarılıyor mu?- Depremzedeler kışa girilirken çok müşkül durumda. 176 kişinin yakınlarına tazminat kabilinden hiçbir maddi yardım yapılmadı; hepsi sahipsiz. Çadırdan başka bir şey yok. Mağdur olan, canı yanan bizleriz; kazananlar gene müteahhitler oluyor. Onarımlar, güçlendirmeler başladı şimdi, herkes ihale peşinde koşuyor. Halbuki Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ‘‘Bu müteahhitlerin cezalandırılması lazım’’ demişti. Binası yıkılanlar ne yapıyor?- Efendim, bina raporları ortada... Demiri ve betonu eksik; inşaat sırasında beton sulanmamış... Altı katlı bina toz oldu, bir metre halinde enkaz haline geldi. Hangi müteahhit sorumluysa ona tazminat davası açmak üzere avukat tuttuk. Dava ne olur bilmeyiz? Düşünün nice ailenin canları, malları gitti; ama sorumluyu bulamıyoruz. Ankara bizi unutmasın.Türk Dil BayramıİNGİLİZCE kelimelerin dilimizi işgal ettiği; her cümlesine iki üç İngilizce kelime yerleştirenlerin aydın sayıldığı; çocuklara Arapça dağ, taş, yer isimleri koymanın Müslümanlık sanıldığı; sokaklarda İngilizce, Fransızca, Arapça tabelaların Türkçe tabelalardan kat kat fazla olduğu; yabancı dil öğrenmenin değil, yabancı dille eğitimin özendirildiği; kültür zenginliği diyerek 100-200 kelimelik dillerin diriltilmeye çalışıldığı bir ortamda ‘Türk Dil Bayramı’nı (dün) kutlamak hüzün verici...Tüm bu olumsuzluklara inat Türkçe'yi sevenlere düşen görev, diline sahip çıkmaktır. Bu bayram dolayısıyla; Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Kaşgarlı Mahmud, Ali Şir Nevai, Karamanoğlu Mehmed Bey, Yunus Emre, Şah İsmail (Hatayi), Van'i Mehmed Efendi, Necip Asım, İsmail Gaspıralı ve Ömer Seyfettin gibi Türk Dili sevdalılarını rahmet ve özlemle anıyor; başta Prof. Oktay Sinanoğlu olmak üzere Türkçe'nin hayattaki savunucularına da uzun ömürler diliyorum.Bu bayram, Türkçe'nin altın çağının başlangıcı olsun.Fazlı KÖKSALHIV’liye karşı biz ne yaptıkHAMBURG'dan Fikriye Aytürk, ‘‘Türkiye, HIV virüsü taşıyan Y.O.'nun eğitimine çözüm getiremiyorsa, yöneticiler o görevlerde bulunmasın’’ dedikten sonra, bakın Almanya'da böyle bir vakaya karşı ne yapıldığını şöyle anlatıyor:‘‘40 yıldır Avrupa'da yaşıyorum. Çocuklarımın, aynı virüsü taşıyan arkadaşları vardı. Alman hükümeti, vatandaşını uyardı. Alman halkı vicdanlı, kültürlü, yardımsever insanlardır. Ve oğlumun da arkadaşları bu virüsü taşıyordu. Hiç ayrım yapmadık. Onlara hissettirmemek için uğraşırdık. Bu çocuklar sonunda öldü; ama hastalıktan değil fazla uyuşturucu aldıklarından... Bu okulu terk eden velileri, Almanya'daki bir veli olarak kınıyorum. Yağmurdan kaçarken doluya tutulabilirler. İntizar... Aile ve çocuğu perişan ettiler. Öyle değişik hastalıklar var ki, HIV virüsü solda sıfır kalır.’’.% 36 değil % 46.6DÜNKÜ ‘Şemsiye hikáyesi’ yazısına Capital Dergisi'nden Talat Yeşiloğlu şu notu göndermiş: ‘‘Aylık % 3'le alınan tüketici kredisinin bankaya net faiz getirisini % 36 olarak hesap etmiş; aslında bu oran % 42.6'dır. Üstelik o kredi kullanmak istendiğinde bu faizin üzerine Banka Sigorta Muamele Vergisi (% 5) ve Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (% 3) eklenecek... Sözleşme yapıldığında da Damga Vergisi alınacak. Bunları hesapladığımızda aylık % 3'le alınan bir kredinin tüketiciye yıllık nihai maliyeti % 46.6'dır.’’Teşekkürler Yeşilada...BugünEDİRNE, Uzunköprü'de saat 11.00'de DYP'nin ayçiçeği mitingi var; Genel Başkan Mehmet Ağar konuşacak... CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır da, ‘‘Biz de mitingde olacağız, hükümeti kınayacağız. Çünkü AKP ithalat ile ilgili hiçbir önlem almadığından ayçiçeği fiyatları düştü, çiftçi ürününü yok pahasına satıyor. Trakyabirlik, uzlaşma politikalarından vazgeçerek üreticinin hakkını korumak için mücadele etmelidir’’ dedi.GÜNÜN SÖZÜ‘‘Sosyal devlet, sosyal barışın anasıdır.’’(Dokuzeylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı)MESAJ KAPKAÇCI olayları ile dehşet günleri yaşarken Ümraniye Bulgurlu'dan bindiğim takside unuttuğum cep telefonumu iade eden 34 TED 10 plakalı taksi sürücüsü Mahmut Pir'e gerçekten teşekkür ederim. Bilge MESCİ-GÜMÜŞSUYU
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!