Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik başvurusunu yapan Prof.Dr. Ali Bozer, bakanlık yaptığı sırada yaşadığı tarihi olayları ilk kez Hürriyet'e anlattı
Brüksel'deki Egmont Sarayı'nda 14 Nisan 1987 günü saat 09.45'te AET Dönem Başkanı ve Belçika Dışişleri Bakanı Leo Tindemans, kendisine zarfı teslim eden meslektaşını
başıyla selamladı ve elini sıktı. Zarfın içinde Türkiye'nin (o zamanki adıyla) AET'ye tam üyelik başvurusu vardı. O tarihi zarfı teslim eden kişi Özal hükümetinin AET'den
sorumlu Devlet Bakanı Prof.Dr. Ali Bozer'di. Çankaya'da özenle döşenmiş evinin salonunda uzun uzun sohbet ettik Ali Bozer'le. Bu arada zarif eşi Nurten hanımefendi de kahvelerimizi eksik etmedi. Türkiye'nin en zor dönemlerinde bakanlıklar yapmış Bozer ilk kez anlattı gizli anılarını. Yaşadığı 75 yıla meydan okurcasına, bir delikanlı heyecanıyla.
Prof. Dr. Ali Bozer, Turgut Özal'ın en gözde bakanlarından biriydi. Bozer, Akbulut hükümetinde Dışişleri Bakanlığı koltuğundaydı. Ama Körfez Savaşı, Çankaya ile Bozer'in arasına derin bir uçurum açtı. Çünkü Bozer, Özal'ın çok istediği TBMM'nin bazı yetkilerinin hükümete devri fikrine karşı çıkmıştı.
KERKÜK'Ü ALALIM
- Yener bey, bir kriz komitesi vardı: Başbakan Akbulut, Genelkurmay Başkanı Torumtay, Bakan Safa Giray ve ben. Sayın Torumtay'la tam bir mutabakat içindeydim. Sayın Torumtay bazı düşüncelerini bana telefon açıp söylerdi. Bizim tezimiz, Körfez Savaşı'nda Türkiye, BM kararının ne bir adım ötesine gitsin, ne de bir adım gerisinde kalsın. Bu arada ben İncirlik konusunda kendi camiamda çok araştırmalar yaptım, İncirlik'i açmamız gerektiğini gördüm. İncirlik'i açmamız dışında bir şey yapmamız gerekirdi. Ama Meclis'te, grupta, komisyonlarda yapılan konuşmalarda ‘‘Kerkük'ü, Musul'u alalım’’ diyenler bile çıkıyordu. TBMM'nin savaş ve yurt dışına asker gönderme yetkisini hükümete devretmesini Turgut bey istiyordu.
ÖZAL'LA AYRILIK
Başbakan Yıldırım Akbulut da aslında buna taraftar değildi. Yıldırım beyle bizim özel gece 11 konuşmamız vardır. Bana ‘‘Hukuken nasıl mümkün olur?’’ diye sordu. Ben de ‘‘Hukuken yetkiyi verirsiniz ama, ben yetkiyi verme taraftarı değilim’’ dedim. Çünkü yarın nasıl bir sürprizle karşılacağımızı hiç kimse bilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi en büyük teminat. Siz bu Meclis'ten yetkiyi alırsanız pazarlık yetkiniz kalmaz. Turgut bey, Keçeciler'in oğlunun sünnet düğününde beni yeniden ikna etmeye çalıştı, ben de ‘‘Efendim niye uğraşıyorsunuz, benim kanaatimi biliyorsunuz’’ dedim. Meclis'in 12 Ağustos 1990 günkü gizli oturumunda yaptığım konuşmada da bunu söyledim. Elbette bu merhum Özal tarafından pek müsbet karşılanmadı.
BUSH'LA GÖRÜŞME
Ali Bozer, artık Özal'ın afaroz listesindeydi. Ona karşı çıkmanın bedelini ödeyecekti. Nitekim, TC Cumhurbaşkanı Özal Beyaz Saray'da Bush ile görüşürken, TC Dışişleri Bakanı Bozer bir odada içeriye çağrılmayı bekliyordu. Ama bu çağrı hiç olmadı. İşte Ali Bozer bu konunun da perde gerisi ilk kez anlatıyor.
- Rahmetli Turgut bey Amerika seyahati öncesi bana ‘‘Sen Birleşmiş Milletler'e gidiyorsun, benim de Washinton'da Bush'la randevum var. BM'deki konuşmanı öyle bir tarihe koy ki, oradan çıkıp Beyaz Saray'a gelebilesin, beraber olalım’’ dedi. Ben de bu isteğe göre BM programımı ayarladım. Beni bir kere daha Çankaya'ya çağırıp, aynen ‘‘Bush'la heyetler halindeki toplantıdan evvel başbaşa görüşmek istiyorum. Sen Dışişleri marifetiyle bir iskandil et, bak bakalım Bush buna sıcak bakıyor mu?’’ dedi. Biz de iskandil ettik ki, Bush fevkalade memnun olmuş. Bunu da Çankaya'ya çıkıp kendisine aynen aktardım. Planladığım gibi ben New York'taki işlerimi bitirip aceleyle uçağa atlayıp Washington'a geçtim, doğru Beyaz Saray'a. O telaş içinde çok güzel bir Dupont çakmağımı da kaybettiğimi söyleyeyim. Yandaki odada beklerken ben hálá onların başbaşa görüştüklerini sanıyordum. Salonun kapıları açılınca gördüm ki, özel görüşme bitmiş de heyetler halindeki görüşmelere geçilmiş. Kimse beni çağırmadı ki içeriye. Bu şekilde farklı bir muameleye tabi olmamdan dolayı çok müteessir oldum, dünya başıma yıkıldı, nedenini sormak bile içimden gelmedi. Özal'ın ‘‘Nasıl olsa yemekte beraber olacağız diye ben pek üzerinde durmadım’’ açıklaması da beni tatmin etmedi. Benim mutlaka Beyaz Saray'a gelmemi isteyen kendisiydi, belki de bir boşluğuna gelmişti. O anda istifaya karar verdim.
İSTİFA TÜRKİYE'DE
Muhalefet ayağa kalkmıştı, Bozer'in Beyaz Saray'daki görüşmeye çağrılmamasına. Dışişleri Bakanı'nın istifasını Washington'da vermesi isteniyordu.
- Orada birçok ülkenin Dışişleri Bakanlarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı olarak önceden planlanan randevularım olduğu için istifamı yurda dönüşte gerçekleştirmek zorundaydım. O akşam Bush'un yemeğinde nasıl oturduğumu bir Allah, bir ben bilirim. Gelinim tam o günlerde Atlanta'da doğum yapmıştı, onu bile görmeden Türkiye'ye döndüm. Valizimi atıp Başbakan Yıldırım beye telefonla kararımı bildirdim. Sanki ben her şeye razıymışım gibi bir imaj doğmuştu. kendisine ‘‘Ben hayatımda bunu taşımam’’ dedim. Akbulut istifama karşı çıktı, ben ısrar edince birazdan İstanbul'a gideceğini, dönüşünde bunları konuşmamızı istedi. Kabul ettim ama, o gece bitmedi, kendime yediremedim. Ertesi gün İstanbul'dan arayıp ‘‘Kusura bakmayın, ben sizi bekleyemeyeceğim’’ dedim ve götürüp istifamı verdim.
Başkanlık sistemine çok sıcak bakmıyorum
Ben Başkanlık sistemine çok sıcak bakmıyorum. Bana göre Cumhurbaşkanını yine Meclis seçmelidir. Fakat bazı konularda Cumhurbaşkanı'nın yetkileri arttırılabilir. Özellikle koalisyonlar döneminde cumhurbaşkanlarının názım rol oynamaları gerektiği kanısındayım.
Süleyman beyin başımızın üstünde yeri var, çok başarılı bir dönem geçirdi ama, hiçbir zaman ‘‘Başka kimse yoktur’’ diye bir mütalaayı da prensip olarak kabul etmem. Benim görüşüme göre Anayasayı değiştirmek, sayın Cumhurbaşkanını tekrar seçmekten daha zordur.