Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan muhafazakar kesimin ilim, kültür ve sanat alanında tanınmış isimlerini bir araya getirdi Beştepe’de… Olup bitenleri büyük bir dikkat ve ilgiyle takip eden bir arkadaşıma sordum, “Tanıyor musun bu isimleri” diye… “Biri-ikisi hariç tanımıyorum” dedi. İşte o zaman karar verdim bu isimleri tanıtmaya… Çoğuyla görüşmüşlüğüm var. Çoğunu çocukluğumdan beri takip ederim. Kuru ve ansiklopedik tanıtım yerine bendeki karşılıklarını anlatmak istedim. Buyurunuz takdim ediyorum:
KADİR MISIROĞLU: Ben çocukken bizim eve giren haftalık dergilerden biri de “Sebil” dergisiydi. Kadir Mısıroğlu, o derginin her şeyiydi. Sebil’deki yazılarında yakın tarihe ve Atatürk’e üstü kapalı eleştirileri vardı Mısıroğlu’nun. Kitapları da hep bu yöndeydi. Lozan’ı zafer olarak değil, hezimet olarak gördüğünü ilan ettiği kitabı vardır. Epey süredir kendisine kulak veren pek kalmamıştı. Ancak son dönemde yeniden moda oldu. İktidar kanallarına çıktı. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e karşı bu kez daha pervasızdı... Hakaretten falan da sakınmıyordu. Mehmet Âkif’e ve Necip Fazıl’a da dil uzatıyordu, fakat İslami kesim bu dil uzatmaları nedense fazla mesele etmiyordu. Galiba azıcık “Fesli Deli Kadir” muamelesi yapıyorlar. Adı geçtiğinde gülümsemeler falan.
RASİM ÖZDENÖREREN: Hep saygın bir isimdir. Yedi Güzel Adam’dan biridir. Çok iyi bir edebiyatçıdır. Öyküleri muhteşemdir. Mavera dergisinin belkemiği idi. Dostoyevski’yi bize sevdiren yazardır. İslami düşünce üzerine kaleme aldığı deneme kitaplarıyla da ilgi çekmiştir. Keşke sadece öykü ve düşünce yazıları kaleme alsaydı, gündelik siyasete yazıyla da olsa bulaşmasaydı.
HASAN AKSAY: Tanıdığım en eski Milli Görüşçülerdendir. Ta 60’ların sonunda Adalet Partisi’ni bırakıp Milli Görüşçü olmuş. MSP’li hükümetlerden birinde devlet bakanlığı da yaptı. Milli Gazete’de yıllarca makaleler yazdı. Sonra Vakit’te de yazdı galiba... Çok sosyal bir insandır. Değişik çevrelerden dostları vardır. Adanalıdır. Sohbeti tatlıdır. 15 yıl önce bir öğleden sonra buluşup uzun uzun sohbet etmiş, yemek yemiştik. Yemeğin değil ama sohbetin tadı hâlâ damağımda.
MEHMET ŞEVKET EYGİ: Galatarasay Lisesi mezunu ilk İslamcı. Mülkiyeli. Hiç evlenmedi. 1960’larda Amerikancı idi. Ehvenişer olarak görürdü Amerika’yı. Sovyet tehlikesine karşı Amerika’yı desteklerdi. Yayınladığı gazetede cami cemaatini, 6. Filo’yu taşlayan solculara karşı kışkırtmışlığı vardır. Yıllar sonra sordum kendisine, “Pişman mısınız” diye. Hiç de pişman değildi. “Komünizm tehlikesi vardı” diyordu. İki konuda hassastır: BİR: Estetik. İKİ: Cemaatlerin holdingleşmesi. Çok sert eleştiriler yazdı bu iki konuda. Müslümanların estetik yoksunluğunu ve cemaatlerin para peşinde koşmasını kıyasıya eleştirdi. Bugünlerde popülerliği bir parça azalsa da İslami kesimin içinden çıkan en orijinal şahsiyetlerdendir.
YAVUZ BAHADIROĞLU: Tarihi romanların büyük destancısı... Orta mektepte onun Osmanlı tarihini anlatan romanlarına epey meraklıydım. Sonra “Suç ve Ceza”yı falan keşfedince... Bıraktım. Pala bıyıklı, babacan bir zat. Bir de küpe taksa “Yavuz gibi olmaya mı çalışıyor ne” diyeceğim. Karadeniz şivesine çalan bir konuşması var. Nur Cemaati’nin Yeni Asya kolundaydı, sonra oradan da koptu galiba... İyi bir insandır. Düzeyini bozmaz.
M. ERTUĞRUL DÜZDAĞ: Mehmet Âkif dendiğinde akla gelen ilk isim. Safahat uzmanı. Mehmet Âkif uzmanı... Titizliğiyle tanınan değerli bir araştırmacıdır. Ali Ulvi Kurucu isimli mübarek bir zatın hatıralarının gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır. Şovdan, popülerlikten hazzetmez. Kendini kitaplarına ve araştırmalarına vermiştir. İşine bakar. İşini en iyi şekilde yapar. Bir eski zaman tetkikçisidir.
MESUT UÇAKAN: İslami kesimin rahmetli Yücel Çakmaklı’dan sonra bir numaralı sinemacısıdır. 70’lerde başladığı sinema çalışmasını inat ve ısrarla sürdürdü. Başörtüsü sorununu işlediği “Yalnız Değilsiniz” adlı filmi, 90’ların başında olay olmuştu. İskilipli Atıf Hoca’nın İstiklal Mahkemeleri kararıyla idam edilmesini işlediği “Kelebekler Sonsuza Uçar” filmi ise daha büyük olay olmuştu. Necip Fazıl’dan “Reis Bey”i sinemaya uyarladı. “Rahmet ve Gazap” adlı filmde maneviyatçı bir gazeteciyi anlattı. “Beyaz Sinema” akımının içinde yer aldı. Televizyon dizileri çekti. Geçenlerde Taksim’den Harbiye’ye yürürken yolda karşılaştık. Sohbet ettik. Milli Türk Talebe Birliği neslini anlatan bir dizinin hazırlıklarını tamamlamış. Erdoğan ve Gül de olacakmış dizide. Kibar, nazik, rikkatli bir insandır.
HASAN CELAL GÜZEL: Onu anlatmaya gerek var mı? Özal döneminin müsteşarı, eğitim bakanı... Siyasetin tank Hasan’ı... 28 Şubat’ın kahramanı... Şimdi ise Erdoğan taraftarı...
VEHBİ DİNÇERLER: Eskiler bilir, yeniler pek bilmez kendisini. “ANAP’ın muhafazakârları” dendiğinde akla ilk gelen isimlerdendir. Özal’ın yanı başındadır. Her zaman kabinededir. Mesut Yılmaz’la anlaşamamıştır. Son dönemde ise AK Parti’ye ve Erdoğan’a yakın.
HASAN ÇELEBİ: Hat sanatının yaşayan en önemli ustalarından. Evimin duvarlarından birinde onun bir eseri var ve ben bu durumdan büyük gurur duyuyorum. Daha ne diyeyim?
İHSAN SÜREYYA SIRMA: Simaen rahmetli babamı andırır. Kendisini tanırım. Severim, saygı duyarım. Mert, yiğit, sözünü sakınmaz, lafını eğip bükmez bir İslam tarihi profesörüdür. Benim tanıdığım dönemlerde biraz radikal bir hocaydı. İran’a yakındı. İnkılabi idi. Şimdi ne oldu, bilmiyorum. Siirtlidir. Birlikte birkaç kez Fatih’teki Kadınlar Pazarı’nda büryan yemişliğimiz vardır. Naziktir, düşüncelidir. İyi bir insandır. Dürüsttür. “Yalan Dünyayı Adımlarken” adlı şahane bir gezi kitabı vardır. Yanında kendinizi iyi hissedersiniz. Tanısanız, hemen seversiniz.