Güncelleme Tarihi:
Fransa’da gemi mimarlığı mastırı yapan oğlunun bugün duygusal özgürleştirme teknikleriyle uğraştığını, kendisinin ise terapi amaçlı nakış yaptığını anlatan Okkır ile İstanbul’daki evinin kirasını ödeyemediği için yerleştiği Yalova’daki arkadaşının evinde buluştuk:
“İstanbul’a 1970’de, üniversite için geldim. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Kuddusi ile ortak arkadaşlarımız aracılığıyla tanıştık. O da aynı üniversitenin fizik-matematik bölümü mezunu. Ardından işletme mastırı yaptı. Mezuniyetinin hemen ardından İstanbul’da özel bir okulda öğretmenliğe başladı, bıraktı. 1975’de evlendik ve Amerika’ya gittik. Ben iki dersim kaldığı için altı ay sonra geri döndüm. Kuddusi bir buçuk yıl kaldı, ben ABD’de yaşamak istemeyince o da döndü. Yapı olarak kurumsal bir işte çalışamazdı. Bir sürü deneyimi oldu. Ticarete atıldı. Seramik atölyemiz bile oldu. Adamda olmayan tek kavram paraydı. Üç kuruş kazanırsa getirir, ama yetti mi yetmedi mi onu ilgilendirmezdi. Evin kasası bendim yani!
ÇOK ZEKİ AMA SAFTI
Ar-Ge işleri ona çok cazip geliyordu. Küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleyen KOSGEB’e çok emeği geçmiştir. Çok iyi niyetli olduğu için insanlara her zaman çözümler üretti, ama her işten eksiyle dönüş yaptı. Çok zeki ama saf bir insandı. Tutuklandığında özel bir şirketi (Teknopark Elektronik Bilişim Daşınmanlık Şirketi) vardı. Şirketin borçları varmış, hala maliye beni arıyor. Vergi borcu değil beyanname vermemiş, 17 milyar TL usulsüzlük borcu gönderdiler. Tasfiye halindeydi şirket ama son durumu bilmiyorum.
GECENİN 3’ÜNDE GELDİLER
Sonuçta Kuddusi para kazanan bir insan değildi, kendi yağıyla bile kavrulamayan bir insandı. Kasa kelimesi nasıl, kimden çıktı, hâlâ anlamış değilim. Bu adamın evi yok, hanı hamamı yok, para sayma makineleri yok, gemicikleri, hastaneleri, inşaat şirketleri yok, nasıl kasa oluyor? Kendi Bağkur borcunu bile takside bağlatmıştı. Polisler eve gecenin 3’ünde, Muzaffer Tekin’i tanıyor musunuz diye geldiler. Sabah 6.30’a kadar evi aradılar. Kıbrıs harbinde madalyaları olan, çevresinde fakir babası diye tanınan biriydi Muzaffer Tekin. Bildiğim kadarıyla Kadıköy Altıyol’da bir ofisi vardı. 4-5 defa Kuddusi de gitti, sonra da tutuklandığı yıla kadar üç yıl hiç görüşmedi.
ANILARIMIZ DA GİTTİ
Oğlum askerdeydi polis geldiğinde. Evde alzheimerli annem ve bakıcısı da vardı. Ben finansmanını yürüttüğüm özel yayıncılık şirketinden emekli olmuştum. Eşimin bilgisayarını götürdüler ve bir daha vermediler. Bütün resimlerimiz onda yüklüydü. En çok o resimlerin gittiğine üzülüyorum. Aksaz’da askerlik yapan oğluma ziyarete gidecektik bir gün sonra, biletlerimizi almıştık. ‘Kuddusi Bey’i misafir edeceğiz’ dediklerinde ‘Götüremezsiniz, asker görmeye gideceğiz’ dedim. Kuddusi de ‘Aydınlatayım da geleyim’ dedi. O kadar rahat gitti yani. Yalnız giderken, ‘Üzerinizde değerli eşya olmasın’ dediler. Kuddusi de alyansını çıkarıp gitti. Gidiş o gidiş. Oğluma söyleyemedim, babanın işleri çıktı haftaya geleceğiz dedim. Tutuklandığını televizyondan öğrendim, oğlum ise arkadaşlarından öğrenmiş. Bir ay sonra, bin liralık kirayı ödeyemeyeceğim için bu dağ başına geldim. Burası benim arkadaşımın evi. Her hafta İstanbul’a, oradan Tekirdağ’a görüşe gittim. 2007 Haziran’da tutuklandığında hiçbir rahatsızlğı yoktu. 2008 Mart’ta 15 kilo zayıflamıştı. O zamana kadar da teşhis konmamıştı. İhtiyaçlarını gideremez hale geldiğinde majör depresyon tanısıyla Bakırköy Devlet Hastanesi’ne gönderdiler. Tekirdağ Devlet Hastanesi kanser teşhisi bile koyamadı. Hiçbirinin yatacak yeri yok. Ne doktorların, ne savcıların...
VİCDANLARI RAHAT MI
Vefatından hemen sonra başsavcı, ‘Okkır’ın ailesinden özür dilenmeli’ demişti. O zaman Engin Çeber’in ailesinden özür dilenmişti. Ben hâlâ1 bekliyorum. Hata yaptık demelerini bekliyorum. Doktorların vicdanları rahatsa sorun yok. Düşük değerlerine rağmen yatış vermeyen 17 doktordan biri kanser oldu, son duruşmaya gittiğimde vefatını öğrendim. Doktorların ve savcıların yargılanmasına izin verilmediği için AİHM’e gitmiştim. O dava devam ediyor. Bir de tazminat davası var. Tazminat gideni geri getirmeyecek ama cezalarını çeksinler istiyorum.
OĞLUM YOLUNU DEĞİŞTİRDİ
Oğlum Yıldız Teknik Üniversitesi Gemi İnşaat Mühen-disliği’ni bitirdi. Üzerine Fransa’da mastır yaptı. Babasının vefatından sonra yolunu tamamen değiştirdi. İşini yapmıyor, yanlış karar vermişim diyor, EFT (duygusal özgürleştirme teknikleri) ile ilgileniyor. Ben anneme bakarken depresyon ilacı alıyordum zaten. Kuddusi tutuklanınca ilacı iki katına çıkardım. Hiçbir duygu taşımıyorsunuz, sadece görevlerinizi yapıyorsunuz. En yakınlarımdan vebalı muamelesi gördüm. Nakış en iyi terapi. Subaşı Belediyesi’nin sanat ve halk müziği korolarına katıldım. Takı kursuna gidiyorum. Kendimi oyalamaya çalışıyorum.
NE OLMUŞTU
İşadamı Kuddusi Okkır, Ümraniye soruşturması çerçevesinde yapılan operasyonda, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün talimatıyla gözaltına alındı ve 20 Haziran 2007’de tutuklandı. Okkır’ın, Ergenekon örgütünün finansörü olduğu iddia edildi. Tutuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde akciğer kanseri, beyin ve kemik metastasına yakalandı. Savcılığın talebiyle 1 Temmuz 2008’de serbest bırakıldı. Ancak artık sağlığı iyice bozulmuştu. Konuşamıyor, ayakta duramıyor, kişisel gereksinimlerini tek başına gideremiyor ve ağızdan beslenemiyordu. 6 Temmuz 2008’de hayatını kaybetti. Okkır öldüğünde zanlı durumundaydı ve Ümraniye soruşturması iddianamesi henüz tamamlanmadığından, tam olarak neyle suçlandığını bilmiyordu.
Sabriye Okkır, eşi tutuklandıktan bir ay sonra kirasını ödeyemeyeceği için 37 yıl yaşadığı İstanbul’u bırakıp Yalova’ya, arkadaşının evine taşınmış. Beş yıldır Subaşı beldesindeki deprem konutlarında oturuyor. Eşinin mezarı da Subaşı köyü mezarlığında.