Güncelleme Tarihi:
İki çocuk babası Murat Aksu, cuma gününe denk gelen 15 Temmuz 2016 günü işten çok yorgun gelmiş, diş tedavisi nedeniyle ilaç içip uyumuştu. Saat 23.40’da ısrarla çalan telefona uyandı, arayan bir arkadaşıydı. Darbe girişimi olduğunu söylüyordu. Televizyonu açtığında dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın konuştuğunu gördü. Televizyona dikkat kesildi. Binlerce kişinin sokakta olduğunu görünce o da çıkmaya karar verdi. Murat Aksu, sonrasını Hürriyet’e şöyle anlattı:
HAVALİMANI YOLUNDA KÖPRÜDE KALDIM
“Gidip çayın altını kapattım, üzerimi giyindim. Aşağı indiğimde arabanın anahtarını ve cüzdanımı yanıma almadığımı fark ettim. Yukarı çıktım. Eşim o sırada uyandı. Yaşananlardan haberi yoktu. ‘Şantiyede bir sorun mu var’ diye sordu. ‘Sen çocuklara mukayyet ol. Allah’a emanet ol, beni merak etme, kimseye de kapıyı açma. Hakkınızı helal edin’ diyerek evden çıktım. Eşim ben gittikten sonra darbe girişimini öğrenmiş, sabaha kadar peşimden dualar okumuş.
Arabaya binip radyoyu açtım. Cumhurbaşkanı konuşuyordu. Karşılamak için Atatürk Havalimanı’na gitmeye niyetlendim ama köprü kapalıydı. Yolun ortasına arabayı bırakıp kalabalıkla beraber köprüye yürüdüm. O sırada silahlar patlamaya başladı. Yolun bir kenarında kalabalık vatandaşlar ilerlemeye çalışıyor, karşıdan ateş açılıyordu.
ATEŞ ETMEYİN, YARALIYI ALACAĞIM
Gişelere yaklaştığımda 20 yaşlarında bir genç göğsünden vurulmuş yatıyordu. Arkadaşları başında toplanmış Kelime-i Şahadet getirtmeye çalışıyorlardı. Genç delikanlı gözleri açık, çenesi titriyor son nefesini veriyordu. Gişelerin orayı geçtiğimde, ateş bir ara durdu. 30 – 40 metre ötemde, yerde bir şehit kardeşimizi görünce askerlere doğru bağırdım: ‘Ateş etmeyin. Yaralıyı alacağım.’
Yerde yatan kişinin nabzını yokladım, nabız yoktu. Sırtlamaya çalıştım, olmadı. Arkadan biri geldi ve ‘Abi at benim omuzuma, taşıyayım’ dedi. İkimiz kol ve bacaklarından tutup kenara taşıdık. O sırada Avrupa yakasından gelen bir araç durdu, içinden 3 kişi indi. İçlerinden biri ‘Doktorum’ diyerek yanımıza koştu. ‘Şehit oldu. Allah rahmet eylesin’ dedi. Şehidi kenara kaldırıp, başına oturduk. İlk duasını orada yaptık.
YARALILARI TAŞIRKEN VURULDUM
Trafik kontrol müdürlüğünün olduğu taraftaki şantiyede paletleri gördüm. Onlardan alıp, sedye olarak kullanarak yaralıları kaldırmaya başladık. Saat 03.00 gibiydi. Paletle bir yaralıyı kaldırmaya çalışırken göğsümden vuruldum. Çok kanıyordu. Sırtıma baktım, mermi çıkışı yoktu. Yaralıyı paletle bir süre sürüklemeye çalıştım. Sonra başkaları gelince bıraktım. Tişörtümü çıkartıp yaramı yıkadım. Mermiyi çıkartabilir miyim diye parmağımı yaraya soktum ama içeride bir şey bulamadım. Tişörtümü yaraya bastırıp otobüs durağına oturdum. Bu sırada sürekli gaz da atıyorlardı. İlk kez tankın topunu da ateşlediler. O sırada 2 genç son sürat arabayla geldi. Biri aracı kullanıyor, diğeri ‘Yaralı var mı’ diye bağırıyordu. Beni de arabaya aldılar. Hastanede her yer kan gölüydü, yaralılar kendinde değildi. Ben iyi olduğumu hissettiğim için o an kendimden utandım. Pansuman yapar, iki dikiş atarlar dönerim diye düşünüyordum başka bir hastaneye sevk ettiler. Sabah bir kez daha tomografi çekildi. Kurşunun hareket etmediğini ve kemikler arasında sıkıştığını görünce sadece dikiş attılar.
ŞEREF NİŞANIN OLSUN
15 Temmuz’dan 8-10 gün sonra doktor ısrarla kontrole gelmem için aradı. Gittim. Yeniden muayene ettiler. Cerrah, ‘Ben istesem böyle yerleştiremezdim bu mermiyi. Çıkartmak için kaburgalarını kesmem lazım. Bence mermi burada kalsın. Şeref nişanı olarak dursun göğsünde’ dedi. Sonra birbirimize sarıldık.”