Güncelleme Tarihi:
Berlin Eşcinsel Müzesi, bir yandan Avrupa’da geçmişten günümüze ‘eşcinsellere karşı tutum’un envanterini çıkarırken, bir yandan da gravür, resim ve fotoğraflarla Aydınlanma Çağı’nın Avrupa’da azınlıklara ve çoğunluktan farklı düşünenlere verdiği yeni nefese, Nazi döneminde sırf eşcinsel oldukları için fişlenip toplama kamplarına gönderilenlere, 1920’lerde düzenlenen ‘travesti güzellik yarışmaları’ndan eşcinselleri konu alan fotoğraflara, 90’larda başlayan AIDS ile mücadele çalışmalarına onlarca konuyu mercek altına alıyor. Müzenin amacı, genelde Almanya, özelde Berlin’in eşcinsel tarihini anlatan kalıcı bir sergi sunmak... Sonuçta, konu hakkındaki sosyal değişimi inişleriyle, çıkışlarıyla ele alan ve özellikle 1800-1970 yılları arasına odaklanan bir çalışma çıkmış ortaya.
CEZASI YAKILARAK ÖLÜM
Eşcinselliğin tarihi ise Antik Yunan’a kadar gidiyor. Avrupa’da 18’inci yüzyıla kadar eşcinsellik ölümle cezalandırılmış. Hem de 1532 tarihli yasaya göre yakarak. 17’nci yüzyılda kanun yumuşamış, eşcinselleri yakmadan önce idam etmeye başlamışlar. 1787’de Avusturya, 1848 Devrimi’nden sonra Fransa cezayı kaldırmış.
18’inci yüzyılda Berlin, Paris, Londra, Amsterdam, Roma, Napoli ve Viyana’da kendine has jargonu, modasıyla eşcinsel gruplarına bol bol rastlanıyormuş. Hatta bazı mahkeme kayıtları, ‘sınıf farklılıklarını da aşan’ örgütlenmelerden söz ediyor. Tüccar Friedrich Wadzeck’in 1835-38 yılları arasında Berlin’de yapılan yargılamasına 35’i sivil, 18’i asker toplam 53 kişinin dahil edildiği ve hepsinin hapis cezasına çarptırıldığı biliniyor. Berlin’in en güzel bahçelerinden Tiergarten daha 18’inci yüzyılda eşcinsellerin tanışma mekânıymış. Berlin Komiseri Stieber, müzede sergilenen ‘Fuhuş ve Kurbanları’ başlıklı yayınında, “Şehirde sapıkların buluştuğu yerler belirlenmiştir” diyor.
Berlin eşcinselleri parklarla yetinmemiş. Tiyatrolar da buluşma noktasına dönüşüvermiş. 1870-80 arasında, eşcinsel Prusya Prensi George’in etrafında, Berlin’deki iki tiyatroda kültürel bir ağ gelişmiş. Gerek tiyatro müdavimlerini, gerekse oyuncuları kapsayan sosyal ve kültürel bir dünyadır söz konusu olan. Bu iki tiyatronun etrafındaki barlar da hem yeni arkadaşlıklar hem de şehri çalkalayan dedikodular için gerçek birer madendir.
Müzedeki 1840 tarihli, Ferdinand Flohr imzalı ‘Capri adasında Mavi Mağara’ başlıklı eser neredeyse mitik, antik gay cennetini sembolize ediyor. 19’uncu yüzyıl sonunda fotoğrafçı Wilhelm von Gloeden de Sicilya ve Taormina’ya çevirmiş objektifini.
40 BİN KİŞİLİK ÖZGÜRLÜK KOMİTESİ
İlk eşcinsel özgürlük savaşçısı 19’uncu yüzyılda, Almanya’dan çıkmış. Gazeteci-avukat Karl Heinrich Ulrichs eşcinselliğini ifşa edince kamu hizmetlerinden çekilmek zorunda kalmış. Kendini yazarlığa vermiş. Yazdığı oyunda eşcinsellere Uranüs ismini takmış.
Dünyadaki ilk eşcinsel yardım örgütlenmesi 1897’de çıkıyor ortaya: Bilimsel İnsani Komite. Örgüt sadece eşcinsellere destek sağlamakla kalmayıp, eşcinsellerin heteroseksüellerle eşitliği için mücadeleye başlıyor, halkı hazırladığı metin, kitap ve yasa teklifleriyle bilinçlendirmeye çalışıyor. Eşcinselliği suç gören anayasa maddesine karşı bir kampanya başlatıyor mesela. Polis yasağına rağmen bütün Alman şehirlerinde konferanslar veriliyor. Eşcinselliği suç sayan yasaya karşı 100 bin imza toplanıyor.
30 bin doktordan 6 bini imzalıyor metni. Komitenin üyeleri 1933’te
40 bine ulaşıyor.
KAPIMIZ HERKESE AÇIK
Berlin Eşcinsel Müzesi’ndeki tarihi envanteri gerek girişte verilen İngilizce metinden izliyor, gerekse gravür, resim, fotoğraf ve belgelerle, anlatılanların yazılı ve görsel karşılıklarını buluyorsunuz.
İkinci Dünya Savaşı sonunda Berlin’in eşcinsel tiyatroları, baloları, dansları vs ile yeniden renklenecek, yıllar boyu ölüm tehdidi altında yaşayan eşcinseller sonunda rahat bir nefes alacaktır. Bununla birlikte Batı Almanya’nın ünlü homofobik maddesini yasasında koruduğunu, eşcinsellerin bir dönem soğuk terler döktüğünü, 1950’lerde uluslararası derneklerin ortaya çıktığını belirtelim. 1968 gençlik hareketi ise eşcinsel yaşam biçiminin gazete ve dergilere yansıdığı dönem. Bu dönüşüm müzedeki kupürlerden de görülebiliyor.
“Eşcinsel hayatını bütün yönleriyle gösteriyor, konuyla ilgili dokümanları, kişisel tanıklıkları toplayıp, arşivimizde koruyoruz” diyor müze yöneticileri. Eşcinseller üzerine uluslararası tek müze olmaktan gurur duyuyorlar. Koleksiyon değişikliklere ve düzenli ekleme, çıkarmalara adapte olabilecek şekilde hazırlanmış. Tematik gruplar halinde sergilenen parçalar çok katmanlı bir tarihin yaprakları adeta. Müzenin amacı sıradan ziyaretçiyi bilgilendirmenin yanı sıra konu hakkında bilimsel çalışma yapan araştırmacılara da kaynak oluşturmak.
Farklı yaşam biçimlerini kabul edip anlamanın yolunun, o farklı yaşam biçimini tercih edenlerle direkt temastan geçtiğinin altını çizen müze, tam da bu nedenle eşcinsellerin hayatını direkt onların dilinden anlatıyor. Müze yetkilileri “Kapılarımız bu konuya duyarlı herkese açık” diyor.
(Adres: Mehringdamm 61, 10961 Berlin / www.schwulesmuseum.de)
Nazilerin nefreti
En çarpıcı görüntüler, İkinci Dünya Savaşı sırasında göğüslerine takılan pembe Davut Yıldızı’yla toplama kampına gönderilen Berlinli erkek eşcinsellerin vesikalıkları. Nazi lider Himmler’in “Hapisten çıkan her eşcinselin birden çok kişiyi baştan çıkardığı ispatlandığı takdirde gözaltına alınmasını teklif ediyorum” sözü polisi harekete geçirmiş. Büyük eşcinsel avı başlamış. 12 yılda toplam 100 bin eşcinsel kovuşturma geçirir. Ölümden kurtulanlar evlenerek saklanır.