Güncelleme Tarihi:
Dünyada üretilen her 3 gıdadan 1’i çöpe gidiyor. İsraf edilen gıdaların sadece küçük bir kısmı bile dünyada açlık çeken 800 milyon insanın hayatını kurtarmaya yetebilirdi.
Öte yandan hızla büyüyen dünya nüfusu daha fazla yiyeceğe ihtiyaç duyuyor. Ancak daha fazla yiyecek üretmek için dünya kaynaklarını daha ne kadar kullanabiliriz? Tarım arazileri halihazırda dünya arazilerinin yüzde 38’ini kaplıyor ve bu yaklaşık 5 milyar hektar alan anlamına geliyor.
Bu noktada iki kavram çok önemli: Gıda kaybı ve gıda israfı...
GIDA KAYBI TÜKETİCİYE ULAŞMADAN YAŞANIYOR
Fazla Gıda Kurucu Ortağı ve CEO’su Olcay Silahlı gıda kaybını, “Tüketiciye ulaşmadan önceki adımlarda gıdanın miktarında ya da besin değerinde yaşanan kayıplar için kullanılan bir kavramdır. Gıda kaybı; içerisine gıda üreticilerini, hasat edenleri, işleyenleri ve dağıtanları dahil edebileceğimiz gıda tedarikçilerinin kararları ve eylemleri sonucunda oluşur” sözleriyle tanımlıyor.
GIDA İSRAFI İSE…
Silahlı, gıda israfını ise şöyle açıklıyor: “Gıda israfı, gıda dağıtımı tamamlandıktan sonra, insan tüketimine uygun olmasına karşın çöpe giden gıdanın genel tanımıdır. Genellikle tedarik zincirinin satış ve tüketim olarak adlandırılabilecek son basamaklarında ve çoğunlukla insan kaynaklı oluşur. İsraf edilen gıdalar tedarik zincirinde daha uzun bir yolculuğa sahip olduğu için insan gücü ve kaynak kullanımı anlamında sebep olduğu zarar gıda kaybına göre genel olarak daha yıkıcıdır.”
HER YIL 1,3 MİLYAR TON GIDA İSRAF EDİLİYOR
Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) Genel Müdürü Nil Tibukoğlu, “Dünyada her yıl üretilen 1,3 milyar tonun üzerindeki gıda ya kaybediliyor ya da israf ediliyor. Bunun yanı sıra artan dünya nüfusuna paralel olarak israf edilen gıda miktarı da artıyor” diyor.
Birleşmiş Milletlere göre, küresel nüfusun 2050 yılına kadar 9,7 milyarı bulması beklenirken, gıda talebinin de yüzde 60'a kadar artacağı öngörülüyor. Bu da gıda güvenliğini acil müdahale edilmesi gereken bir konu haline getiriyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Gıda İsrafı Endeksi Raporu 2021 verilerine göre, dünyada üretilen gıdanın %17’si israf ediliyor. Güncel rakamlar, gıda israfının büyük bölümünün hane halkında gerçekleştiğini söylüyor. Sadece Türkiye’de her yıl 19 milyon ton gıda israf ediliyor.
TÜRKİYE’DE KİŞİ BAŞI 93 KİLOGRAM GIDA İSRAF EDİLİYOR
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gıda israfı hiç de azımsanmayacak oranda. “Kültürümüzde gıdayı nimet olarak görüp ‘Bizde israf olmaz’ söylemlerine rastlasak da rakamlar hanelerimizde kişi başı yıllık 93 kilogram gıda israf ettiğimizi gösteriyor” diyen Olcay Silahlı, çok önemli bilgiler veriyor:
-- Kişi başı yıllık gıda israfı miktarında maalesef dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz.
-- Buna ek olarak yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye’de üretilen gıdanın yüzde 40’ı çöpe gidiyor. Yani neredeyse iki domates üretmek için enerji, su, emek ve daha birçok kaynağı kullanıp sonra birini çöpe atıyoruz.
-- Geçtiğimiz yıl ülkemizin batı ve güney kıyılarında birçok farklı bölgede yaşanan yangın ve sel felaketlerini de göz önüne aldığımızda iklim krizinin artık dünyanın her yerinde herkes tarafından çok yakından hissedildiğini görüyoruz. Kaynakların bilinçsiz kullanımı başta olmak üzere, oluşturduğumuz atık miktarı ve dünya üzerinde bıraktığımız iz konularında daha sorumlu davranmanın şimdi tam zamanı.
‘BENİMLE Mİ ÇÖZÜLECEK, HERKES YAPIYOR’ DEMEYİN… SİZİNLE ÇÖZÜLECEK!
“Ülkemizde gıda israfı konusuna nasıl yaklaşılıyor, tüketiciler bilinçli mi?” diye sorduğumuz Nil Tibukoğlu, “Büyük şehirlerde daha eğitimli ve bu konulara duyarlı insanlar, israfı önlemek adına katkı sağlıyorlar. Ancak bu konu biraz alışkanlıklar biraz da eğitimin alanına giriyor” cevabını veriyor.
“Benimle mi çözülecek, herkes yapıyor” yaklaşımından vazgeçip herkesin bireysel olarak yapabilecekleri olduğunu anlatmamız gerektiğinin de altını çizen Tibukoğlu, “Sadece Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi ve Son Kullanma Tarihi arasındaki farkı bilmek; satın aldığımız ürünleri doğru şekilde saklama yöntemlerine hâkim olmak; markete girdiğimizde kısa zamanda tüketeceğimiz bir ürünse son kullanma tarihi yakın olan bir ürünü satın almak bile bireysel olarak kilolarca ürünün israfa gitmesini engelleyebileceğimiz anlamına geliyor” diyor.
Geniş açından bakarsak gıda israfı birçok alanın iç içe geçtiği bir konu. Ekonomi, çevre, tarım, ticaret ve hatta eğitim. Bu konu en küçük yaştan ele alınarak, tüm yönleri ile anlatılmalı. Üretimden tüketime giden yolculukta yeri olan herkesin bilinçlendirilmesi gerekiyor.
GIDALARIN YÜZDE 14’Ü TÜKETİCİYE ULAŞMADAN KAYBOLUYOR
Tonlarca gıda daha tarladan çıktığında üreticiye ulaşamadan kayboluyor. Gıda, tarladan hasada, işleme sırasında ve nakliye sırasında tedarik zinciri boyunca yok oluyor.
TİDER’den Nil Tibukoğlu da “FAO Gıda Kaybı Endeksi 2019’a göre üretilen gıdanın yaklaşık yüzde 14’ü kayboluyor” diyor ve ekliyor:
“Yapılan araştırmalar teknolojinin etkin kullanıldığı ülkelerde gıda kaybının en az olduğunu gösteriyor. Tarım politikalarının güçlendirilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Ekim planlaması, maliyetlerinin çiftlikler arasında paylaşılabildiği yüksek teknoloji kullanımının planlaması, çiftçilerin ürünlerin doğru şekilde depolanması ve nakliyesi konusunda eğitilmesi, lojistik firmaların doğru depolama ve nakliye koşullarını sağlayabilmesi en önemli konular.”
EN ÇOK PAKETLİ OLMAYAN GIDALAR İSRAF EDİLİYOR
Satış kanallarında en çok paketli olmayan, meyve, sebze ve unlu mamullerin israf edildiğinin de altını çizen Tibukoğlu, “Çünkü bu gıdalar ısı, nem, bakteri gibi dış etkenlerden çok daha fazla etkileniyor. Dolayısıyla toptancı ve perakende aşamalarında da doğru depolama ve dağıtım süreçlerinin yönetilmesi gerekiyor” ifadelerini kullanıyor.
TÜKETİCİLER ‘ÇİRKİN’ GÖRÜNEN ÜRÜNLERİ ALMIYOR
Sanayileşmiş ülkelerde, mahsullerin piyasa fiyatları israfı teşvik edebiliyor; eğer fiyat çok düşükse, çiftçiler tarlalarında ek geçişler yapmamayı seçebiliyor. Tüketiciler daha iyi görünen ürünleri satın almayı tercih ettiği için daha az mükemmel olan ürünler toplanmaya değer görülmüyor.
Toplansalar bile fazla olgunlaşmış meyveler, çürümeye başlamış sebzeler veya düşük kaliteli ürünler satın alınmadığı için çoğunlukla çöpe gidiyor. Bu durumun önüne geçmek için bazı adımlar atılıyor, ‘dışı çirkin içi güzel’ diye tanımlanan ürünler daha uygun fiyata satılarak israf önlenmeye çalışılıyor.
Türkiye’de de gıda israfını engellemek için buna benzer adımlar atılıyor. Olcay Silahlı, “FAZLA uygulamamızda yer alan manavlar işte tam da bunu yapıyor; kozmetik sebepler ile reyondan satışı gerçekleşmeyen fakat lezzetli sebze ve meyvelerini yüzde 50 indirimli şekilde tüketiciler ile buluşturuyor” diye anlatıyor.
GIDANIN ŞEKLİ TAZELİK GÖSTERGESİ DEĞİLDİR
Bu konuda yine bireysel tüketiciler olarak bizlerin farkındalık seviyesinin önem kazandığının altını çizen Silahlı, şunları söylüyor:
-- Gıdanın bozulmalara karşı ne kadar hassas olduğunun bilinci ile alışveriş yapmamız, hızla tüketecek durumdaysak bu gıdalara öncelik vermemiz uygulayabileceğimiz adımlardan biri.
-- Bahçecilik ve tarım işleriyle ilgilenen çoğu insan bilir; yetiştirilen domates, biberlerin, elma ve armutların rengi ve şekli pek de birbirine benzemez, hepsinin kendine has bir hali vardır. Gıdanın şekli besin değerine ya da tazeliğine dair bir gösterge de değildir.
-- Manavlarda ve pazar tezgahlarında gördüğümüz her bir ürünün ne kadar eşsiz olduğunu hatırlamamız ve onları nasıl değerlendirebileceğimizi sorgulamamız gerekiyor.
-- Kenarı çizilmiş domateslerden kışlık salça yapmak, hafif ezilmiş kayısılardan hoşaf yapmak tüketicilerin alabileceği çok basit önlemlerden.
-- İşletme ve kurumlar için ise büyük hacimlerde bir hasar söz konusu olduğunda çevresel ve finansal fayda gözeterek bu ürünlerin döngüsel ekonomiye kazandırılması mümkün; bu ürünlerin hayvan yemine, biyogaz ya da komposta dönüştürülmesi gibi seçenekler var.
GELİŞMİŞ ÜLKELER DAHA FAZLA İSRAF EDİYOR
Kuzey Amerika ile Avrupa’da, Okyanusya ve Latin Amerika gibi daha az gelişmiş bölgelere kıyasla daha fazla israf yaşanıyor. Bunun nedeninin, gelişmiş ekonomilerin daha az gelişmiş ekonomilere kıyasla daha ucuz taze meyve, sebze ve et tüketmesi olabileceği düşünülüyor.
Gelire kıyasla nispeten daha düşük gıda maliyeti, gelişmiş ülkelerdeki israfı körükleyen alışkanlıklara da katkıda bulunabiliyor. Ancak kentleşme aynı zamanda sorunu daha da kötüleştiriyor, çiftlik ve dağıtım arasındaki zincire, bozulmaya yol açabilecek daha fazla bağlantı ekliyor.
KIRSAL KESİMDE İNSANLAR DUYARLI
“Gıdanın üretim hikâyesinin bilinmediği, gıdaya ulaşımın çok daha kolay olduğu hızlı yaşam koşullarında, plansız alışveriş ve gıdanın son kullanıcıda kolayca çöpe atılabilmesi en büyük sorun” diyen Nil Tibukoğlu gelişmiş ülkelerde gıda israfının gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha fazla olmasının sebebini, “Hızlı tüketimi motive eden tanıtım çalışmaları da bunun artmasına sebep oluyor. Kırsal kesimde özellikle tarımla ilgilenen insanlar gıdanın israfı konusunda çok daha duyarlı. Gelişmekte olan ülkelerde ise gıdaya ulaşım zorluğu sebebi ile gıdanın kıymeti çok daha iyi biliniyor” sözleriyle anlatıyor.
Ülkemizde ve dünya genelinde çalışmalar var olsa da gıda kaybının ve israfının önüne henüz geçilebilmiş değil. Bu konuda daha fazla ne yapmak, nasıl hareket etmek gerekiyor?
Olcay Silahlı, gıda israfının önüne geçmek için atılması gereken adımları özetliyor:
-- Her şeyden önce dünya üzerinde bıraktığımız etkinin ve kaynak kullanımımızın farkına varmamız gerekiyor. 2021 yılında Küresel Ayak İzi Ağı tarafından yapılan araştırmaya göre bir yıl içinde tüketmemiz gereken kaynakları 7 aydan kısa sürede tükettiğimizi gördük. Bu gerçeğe gözlerimizi açıp kaynak kullanımımız konusunda acilen önlem almamız gerek.
-- Son 2 yıldır pandemi hayatımızın her yerini kaplamış olsa da iklim krizi hala en büyük problemimiz; odağımızda bu sorun olmalı. Bu krize sebep olan karbon emisyonunun yüzde 8’i gıda israfı kaynaklı. Diğer taraftan üretilen her gıdanın 3’te 1’i çöpe giderken dünya nüfusunun 10’da 1’i açlık dolayısıyla hayati risk altında yaşıyor.
-- Bu kadar büyük bir problemi hiçbir ülke, devlet, kurum, birey tek başına çözemez. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Tabii ki devletlere ve özel sektöre etki alanının büyüklüğü sebebiyle çok önemli görevler düşüyor. Bugünkü resimde maalesef problemin ciddiyetinin gerektirdiği kadar konuşulmadığını ve önlem almak konusunda oldukça yavaş kalındığını görüyoruz.
-- Bunlarla birlikte bireylerin de “Benim etkim ne olacak ki?” düşüncesinin dışına çıkması gerekiyor. Sürdürülebilir bir sisteme katkı sağlamak için nasıl adımlar atacağımızı sorgulamalı ve bu sorgulamaların çevremizde nasıl bir etkisi olacağını gözetmeliyiz. Tıpkı kelebek etkisi gibi, siz değiştiğinizde dünyanızın da değiştiğini göreceksiniz.