Beni liderime götürün

Güncelleme Tarihi:

Beni liderime götürün
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2010 01:19

ANKARA yolunda Mr. Smith ruhuyla ilerlemekteyim; hedefim Meclis. Kimdir Mister Smith? 1939 yapımı Hollywood klasiği “Mr. Smith Goes To Washington”da aktör James Stewart’ın büyük oyunculuğunu hatırlayanlar cevabı zaten bulmuştur.

Bay Jefferson Smith kaderin bir veya birkaç cilvesiyle Washington’a senatör olarak giden ve Amerika’da siyaseti temelinden sarsarak sayıyla kendine getiren sıradan bir vatandaştır. Benim ne senatör (bu durumda vekil) olmaya ne de TBMM’yi kökünden sallamaya niyetim var.
Ankara Temsilcimiz Metehan Demir “2’nci tur görüşmelerini burada seyretseniz Latif Demirci’yle iyi olur” demiş, biz de yola düşmüşüz. Yolda verdiğimiz çay/ka’ve molalarında prensip kararlarımı gözden geçiriyorum:
1- Tarafsız ol. Genel Kurul’da “Yaşasın Kamerist Gençist Hareket!” diye bağırma mesela.
2- Meclis’e ilk kez gelen her gazeteci gibi “Yemekhanede et yemeği yersen 5 kuruş, yemezsen 10 kuruş” izlenimi yazma. Sana ne kardeşim? Başka mevzu izle!
3- Ne kadar uykun gelirse gelsin (Gece Cleveland-Boston NBA maçına takılıp sabah vurduk kendimizi yollara üstünüze afiyet) Genel Kurul’da şekerleme yapma. Meclis yan gelip yatma yeri değildir.
/images/100/0x0/55eaa68af018fbb8f88dea72

4- Tutup da vekillere “Burada kuruyemişçi var mı? Yoksa açayım güzel iş yapar” tarzı saçma sorular yöneltme. Adın iş takipçisine çıkar.
Dört prensip yeter, sıkıldım bile...
* * *
Her ne kadar Meclis muhabiri arkadaşım Bülent Sarıoğlu aydınlatıcı bir tur attırırken kendisini “Demek kravat şart ama mesela ‘konvers’le girmek serbest... Niye herkes ya çilek ya köfte/ekmek yiyor?.. Kamer Genç nerede, beni liderime götür lütfen” tarzı sorularla yıprattıysam da prensiplerime büyük ölçüde sadık kaldım.
Görüşmelere ara verildiğinde kulis gezisi yaparken bizim Altın Kelebek Ödül Töreni’nin siyasi versiyonunu yaşıyormuşum hissine kaptırdım. O törenlerde yıllardır ekranda, perdede, sahnede göre göre artık kendimi tanışıyormuşuz hissine kaptırdığım, havaya girdiğim ve “Aaaaa, şu Ajda’nın da yaptığı işe bak; yüzüme bakıp bir ‘N’aber Kanatçım?’ demiyor” şeklinde trip attığım çok olmuştur. Benzer bir hissi çok iyi tanıdığımı düşündüğüm siyasi figürler yanımdan akıp geçerken yaşadım. Nimet Çubukçu’ya “N’aber Nimet Hanımcığım? Nuray Mert’le kulağını çınlattık geçenlerde”, Kemal Kılıçdaroğlu’na “Bak Kemalciğim, gömleğimiz aynı renk”, Ali Babacan’a “Bi çay ısmarla da iki muhabbet edelim, özledim valla...” dememek için kendimi zor tuttuğum oldu açıkçası.
* * *
Bahçeyi ve kütüphaneyi beğendim. Milletvekillerinin yemek sonrası yemişlerine afrodizyak muamelesi yaptığı “taflan” veya “karayemiş” ağacını ziyaret ettim ama haklarına el sürmedim. TBMM TV’nin kameralarının sabit olduğu gibi enteresan bilgiler edindim.
Ve Latif’in karikatürünü tamamlaması için beklerken Genel Kurul kaçkını vekillerin arasına sızarak kuliste Liverpool-Chelsea maçını seyrettim.
Mister Smith’in Washington’u salladığı gibi Ankara’yı sallayamasam da bir demli çayını içip oylamaları, tartışmaları yerinde seyretmiş oldum. Şimdi grup yöneticilerinin “Sayın milletvekilleri oylama!” çağrısına ben de uymalı ve Genel Kurul’a deplase olmalıyım. Arkası belki yarın, belki yarından da yakın...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!