Beni buraya atayanlar dik kafalı olduğumu bilirler

Güncelleme Tarihi:

Beni buraya atayanlar dik kafalı olduğumu bilirler
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2009 00:00

Bir buçuk asır sonra Türkiye’nin en saygın üniversitesinin yöneticilik koltuğuna oturan ilk kadın olarak tanıdık onu. Rektörlük görevi bitip de hocalığa dönünce kimi özgürlükçü rektör, kimi de Boğaziçi’ne türbanı sokan kadın olarak andı onu. Geçen yıl TÜBİTAK Bilim Kurulu, 18 Temmuz’da da YÖK Genel Kurulu üyeliğine seçilmesi tartışmaları yeniden alevlendirdi. YÖK’e karşı YÖK üyesi Prof. Dr. Ayşe Soysal’la Boğaziçi Üniversitesi’nde buluştuk.

Size, “YÖK üyeliği teklifi gelse kabul eder misiniz?” diye sorulduğunda, “Asla” demiştiniz. Ne değişti de kabul ettiniz?
-Doğru. İstediğim bir görev değildi. Türkiye’nin çok sıkıntılı bir döneminde üniversiteleri geliştirmek için değil, disipline etmek için çıkartılmış olarak düşündüğüm yasa ve o yasanın kurumlarıyla ilgili bir yerde görev almayı düşünmüyordum.

Nasıl ikna oldunuz?
-Düşündüm. Ben orada vicdanımın sesini dile getirebilirsem, bu görevi yapabileceğime inanıyorum. Ben yine Ayşe Soysal olarak bir katkıda bulunabilirim. Ne düzeyde verimli olurum bilemiyorum.

Muhalif misiniz?
-Kendimi muhalif görmüyorum. Maalesef Türkiye’de bir sürü yer gibi YÖK de politize olmuş bir kurum. Politik tarafların hiçbirisi benim arzu ettiğim, “Üniversitede nasıl olmalıdır?” gibi şeyleri konuşamıyorlar. Farklı parkurlarda, detay şeyler konuşuluyor. Üniversiteyle ilgili gündem maddeleri, hep üniversitelere girişlerle ya da üniversite kurulmasıyla ilgili.

YÖK’e karşı mısınız?
-Sadece YÖK’e değil, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’na da karşıyım başından sonuna kadar. Bu yasa üniversitelerin zapturapt altına alınması için çıkarılmış yasa.

YÖK’ün kaldırılması gerektiğini düşünüyorsunuz o halde?
-Yükseköğretimi koordine eden, devletin, hükümetin diğer organları ve bakanlıklar arasında iletişimi sağlayan bir yapıya ihtiyaç var. Tabii ki yükseköğretimi düzenleyen yasa olmalı. Ama bu yasa yasaklayıcı ve disipline edici değil, ufuk açıcı olmalı.

YÖK teklifi size kimden geldi?
-YÖK’te üyelikler belirli kontenjanlar çerçevesinde tanımlanmış. Ben, cumhurbaşkanlığı kontenjanından boşalan pozisyona atandım. Teklif doğrudan Cumhurbaşkanı’ndan geldi.

TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliği?
Burada üyeler belirli kategoriler içinde kontenjanlarla seçiliyor. Beni Bilim Kurulu önerdi, Başbakan atamayı yapıyor. Yani bu kurulun önerdiği kişiler kategorisindenim.

ÖZGÜRLÜĞE İNANCIM YANLIŞ YANSITILDI

Hükümetin size bu ilgisi niye?

-Ben kendi görüşlerim çerçevesinde buralara seçildim. Kimse görüşlerimi değiştirmemi istemedi. Eminim ki beni buraya atayanlar dik kafalı olduğumun farkındalar. Demek ki onların kendi değerlendirmeleri var. Bu tür işler üstlenmekle ilgili hevesim ve beklentim yoktu. Bölümüme ve öğrencilerime dönmüştüm.

Kulvar mı değiştirdiniz?
-Kulvar değiştirmek için yaşlıyım. Değişip, dönüşebilen bir insan da değilim. Ama Türkiye’de bazen ne olduğunuz değil, insanların sizi nasıl gördüğü önemli oluyor.

AKP zamanında yıldızınızın parladığını söyleyenler var.
-Üç kere rektör adayı oldum, bir kere kazandım. Yıldızı parlamak bundan daha kolay olsa gerek... Özgürlüğe inanışım yanlış yansıtılıyor. Ama tabii ki üniversitelerdeki tek özgürlük giyim kuşam üzerine kurgulanamaz. Özgürlüklerin sadece türbana indirgenmemesi gerek.

Son görevinizde türban yandaşı diye nitelendirildiniz.
-Haklısınız. Özellikle bazı yerlerde “Boğaziçi’ne türbanın girmesine izin veren kadın” olarak tanımlanıyorum. Ben Boğaziçi’nin türban politikasında bir değişiklik yapmadım. Bizim hep kendi geleneksel duruşumuz vardı. Ben o politakayı devraldım, aynı politikayı yürüttüm, aynı politikayı devrettim. Şu anda üniversitede kılık kıyafet olarak öğrencinin görüntüsü, geçen yıl, beş yıl önce neyse ondan farklı değil.

HERHALDE BENDE DÜZTABANLIK VAR

YÖK’ün ilk Genel Kurulu’nda katsayı krizi ile karşılaştınız...

-Açık konuşayım, herhalde bende düztabanlık var. Çünkü, TÜBİTAK’a gittim, pat Darwin krizi oldu, YÖK’e gittim katsayı krizi yaşandı. Ben gençlerin önünün açılması taraftarı oldum. Türkiye’de üniversiteye girmek zor.

Katsayının kaldırılması problemi çözüyor mu sizce?
-Bu sistem eskisine göre daha adaletli. Üniversitelerin kapasitesi geliştiği vakit bu problem kendiliğinden çözülecek.

Nasıl olacak bu?
-Üniversite girişte eğitim demokrat olmalı. Biz, üniversite kapısına gelen öğrenciye mezun olduğu lise, ailesinin kültür düzeyi, geldiği bölge, cinsiyet gibi ayrımcılıklar yaparsak yanlış olur. Meslek liselerine öğrenci yollayan aileler de bir an önce çocukları meslek sahibi olsun diye düşünen aileler. Bir öğrenciye “Senin baban işçiydi, ırgattı. Meslek lisesi ile yetin” dememeliyiz.

Sizce üniversitenin en önemli sorunları neler?
-Dışarıdan bakıldığında kapasite yetersizliği, içerden ise temel sorun öğretim üyesi ihtiyacı. YÖK çeşitli zamanlarda yurtdışı ve yurtiçinde doktora programlarını destekledi, DPT ve MEB destek verdi. Ama bunlar yeterli olmadı. Öğretim üyeliği cazip hale getirilmeli. Üniversitenin en temel meselesi maaşlarla ilgili. Ne yapıp edip, öğretim üyelerini üniversitelerde tutabilecek mali imkânı sağlamalı, kampustaki araştırma-eğitim ortamı ve sosyal yaşamı cazip tutacak koşullar da olmalı.

ARABA VERGİLERİ DÜŞTÜ AMA HARÇLAR ARTTI

Eğitim çok pahalı. İnsanların çocuklarının eğitimine para ayırmak için ne kadar sıkıntılı olduklarını görüyorum. Eğitime olan kamu katkısının kalkmamasını arzu ederim. Evet, kriz ortamı var bunu kabul ediyorum, bunun hükümetleri belirli tedbirler almaya götürmesi de doğal. Ama eğitim daha öncelikli olmalı. Araba vergileri düşürüldü ama üniversite harçları arttı. Bunun doğru olduğuna ben kendimi pek ikna edemiyorum.

33 YILDIR AYNI İŞYERİNDE, 49 YILDIR AYNI MEKÂNDA

Şişli’de bir aile apartmanında geniş bir aile arasında büyüdü. 1960 yılında ortaokul ve liseyi okumak için girdiği Arnavutköy Amerikan Kız Koleji, ardından Robert Kolej Yüksekokulu’ndan birinci olarak, fizik-matematik çift anadal programından mezun oldu. Michigan Üniversitesi’nde bulundu, 1976 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde işe başladı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!