Güncelleme Tarihi:
Burç modası bitti, şimdi Batı'da her beş kişiden biri reenkarne olduğuna inanıyor
Reenkarnasyon, insanın bedeni ölünce, ölümsüz ruhunun başka bir canlıya geçmesi demek. Yapılan bir araştırmaya göre, son yıllarda Batı ülkelerinde her 5 kişiden biri yeniden doğduğuna veya doğacağına inanıyor. Le Nouvel Observateur'ün hazırladığı bir araştırma dosyasına göre bu inanç, ‘kendi geleceğini kendi belirlemek isteyen’ çağımızın modern insanına uygun. Siz de bu modaya uyacaksanız dikkat etmeniz gereken şeyler var: Sakın İsa'yım, Musa'yım demeğe kalkmayın, inandırıcı olmaz. Napolyon'dan, malum, ortalıkta çok var. Şöyle Eski Mısır'dan iyi bir firavun ya da Nefertiti duruma uyar. MÖ bilmem kaçıncı binde yaşamış bir Çinli bilge, Roma'lı bir hatip de olabilirsiniz.
Şimdi ‘reenkarne olmak’ çok moda. Bundan 10 yıl önce ‘in’ olmak için burcunu ve yükselen burcunu bilmek şarttı. Birisiyle ilk tanıştığınızda, ‘dur, söyleme; senin burcunu tahmin edeyim’ diye lafa giriyordu herkes. Şimdi ise en gözde sohbet reenkarnasyon. Ama öyle sıradan, tanınmamış birinin bedeninde değil.
Reenkarnasyon, yani eski Türkçe şekliyle ‘tenasüh’ ruhun bir cisimden ötekine, bazen de insandan hayvana ya da hayvandan insana geçmesi anlamına gelen tarih kadar eski bir dini inanç. Felsefede buna ‘ruh göçü’ ya da ‘ruh sıçraması’ deniyor. Özetle, insanın bedeni ölünce, ölümsüz ruhu başka bir canlıya geçiyor.
Son yıllarda reenkarnasyon Batı ülkelerinde yeniden moda oldu. Genç-ihtiyar, dindar-ate, milyonlarca Batılı eskiden şu olduğuna, öldükten sonra da bu olarak yeniden dünyaya geleceğine inanıyor.
İNANÇ SÜPERMARKETİ
Reenkarnasyon dini inançlarla da tezat teşkil etmiyor. Mesela ABD'de, reenkarnasyona inanan Amerikalıların % 25'i her pazar kiliseye gidiyor. % 28'i koyu Katolik, % 26'sı da koyu Protestan. Bir sosyolog şöyle diyor : ‘Amerikalılar çok dindardır. Ama inançları çok da yüzeyseldir. Pek çoğu kiliseye gitse bile, dinlerinin gereklerinden habersizdir. Amerikalılar dışarıdan bakınca debdebeli ama ibadet açısından fazla yük getirmeyen inançları pek severler.’
Modern çağ (bilimin, teknolojinin, bireyciliğin gelişmesiyle) din; dogmaları geriletti. Ama insanların ‘inanma ihtiyacını’ ortadan kaldıramadı. Batı'da din gerilerken, kiliseler ve tarikatlar hızla gelişiyor. Yani bir anlamda, birey, elinde sepeti, evrensel bir inanç pazarından serbestçe alışveriş yapıyor. Her dinden, her mezhepten, farklı felsefelerden işine geleni alıp, kendine göre, ‘a la kart’ bir dini inanç oluşturuyor.
‘A la kart dindarlar’ dediğimiz, babasından miras kalan dinin icaplarını yerine getirmeyen, ama hálá, bilim ve teknolojinin demode ettiği Cennet ve Cehennem fikrine, dini dogmalara alternatif inanç arayanlar. Yani inanmaya ihtiyacı olup da, kendilerine göre, modern dünyaya uygun, çağdaş bir ‘inanç dünyası’ yaratmaya çalışanlar.
Eh, reenkarnasyonun bu kadar meraklısı olur, ‘eski benliğe dönüş’ böylesine bir talep oluşturur da, karşısında bir arz bulmaz mı?
ESKİ BENLİĞE DÖNÜŞ
Edouard (37) kendini bildi bileli ‘boğazının kesilmesi’ fobisiyle yaşamış. İlkokula başladığında boynuna bir fular bağlamış ve bir daha çıkarmamış, bir bıçak veya makas gördüğünde ölesiye korkuya kapılır olmuş. Psikiyatristler bu fobiye bir izah getirememişler. Derken, Edouard, bir Amerikan derneğinin ‘kişilik geliştirme semineri’ne katılmış. Stajın son günü, bir ‘şuuraltına dönüş seansı’ sırasında, garip bir rüya görmüş. Şöyle anlatıyor: ‘‘40 yaşlarında, 18'nci yüzyıl asilzadelerine benzer bir erkek, bir hapisane hücresinde volta atıyordu. Birden, kapı açıldı ve kötü giyimli, iri kıyım adamlar üzerine atlayıp, asilzadeyi halk kalabalığının doldurduğu bir meydana götürdüler. İte kaka bir giyotinin altına yatırdılar. Debelendi. Bıçak düştü.’’... ve Edouard kan ter içinde, çığlık çığlığa hipnozdan uyanmış ve ilk iş olarak, boynundaki fuları çıkartıp atarak, tedavi olduğunun ilk sinyalini vermiş.
* Bir başka örnek de Amerikan Geçmiş Hayat Terapisi Derneği (APLT) Genel Sekreteri Marjorie Montgommery. Marjorie ilk ‘eski benliğe dönüş’ tecrübesinden çok iyi hatıralar taşıdığını söylüyor. ‘Eklemlerimden çok sıkıntım vardı. Daktilo yazarken bileklerin ağrırdı. Bu tedavi beni tamamen iyileştirdi’ diyor. Marjorie bir hipnoz seansı sırasında, eski yaşamlarından birinde, bir İngiliz kalyonunda deniz onbaşısı olduğunu görmüş. Asi tayfalar subaylarının elini ayağını bağlayıp denize atmışlar. Meğer rutubetli havalarda bilekleri, dizleri bu sebeple ağrırmış.
BİLİMSEL METOTLAR
1960'yı yıllardan beri böyle terapiler çok moda. Hintli bilge Sri Swami Prajnanpad'ın Batı'lı müritlerine öğrettiği lying (uzanma) metodu yarı yoga yarı psikanaliz. Rahatsız edici hatıraları, kalıntıları psişizmin derinliklerinden temizleyip atmayı hedefliyor. Yani ‘geçmiş hayatların olumsuz izlerini’ siliyor. Şimdi, dünyanın dört bir yanında, Prajnanpad'ın talebeleri lying'den ekmek yiyor. Lying'den başka, bir de ‘hipnozla eski benliğe dönüş’ seansları da uygulanan yöntemler arasında.. Mesela Paris'te ‘sanatını icra eden’ eden Patrick Drouot, onbeş yılda en az 2.500 kişiyi ‘eski benliğine götürüp getirdiğini’ söylüyor. Drouot'nun ‘Hepimiz ölümsüzüz’ adlı kitabı 350 bin adet satmış. Yazara gelen mektup sayısı ise 60 bin.
Kimi bilim adamları da ‘eski kişiliklerini keşfeden’ insanlar konusunda bilimsel bir açıklama getirmeye çalışıyorlar. Mesela Virginia Üniversitesi'nden nöropsikiyatrist Profesör Ian Stevenson tam 30 yıldır bu konuyla ilgileniyor. Başka ülkelerde, başka zamanlarda, başka kişiliklerde yaşadıklarını söyleyen, bununla ilgili hatıralarını anlatan, bazen yabancı kelimeler bile kullanan çocuklar üzerinde yıllardır çalışıyorlar. Kısacası reenkarnasyonu ciddiye alan bilimadamlarının sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.
Müritler ne diyor?
Peki binlerce senelik reenkarnasyon, Batı ülkelerinde niye yeniden moda oldu ? Yapılan araştırmalarda reenkarnasyon ‘müritlerinin’ verdiği cevaplar, bu inanışın modern insanın beklentilerine nasıl ‘uyarlandığını’ gösteriyor.
Sorya (sekreter, 20 yaşında, ate) : ‘Reenkarnasyon demek, ruhun ölümden sonra nereye gideceğini serbestçe belirlemesi demek. İnsan ölüp hayvan doğmak da mümkün. Mesela ben koalaları çok severim. Bir daha sefere bir koala olmak isterdim. Bundan sonra canım hangi hayatı isterse öyle yaşayacağım.’
MonIque (grafikçi, 52 yaşında, eski bir Katolik) : ‘Reenkarnasyon hayatıma bir anlam kazandırdı. Öldükten sonra ruhum uzun bir tatile çıkacak. Rehber-melekler bana önümdeki hayat seçeneklerini sunacak. Birlikte geçmiş hayatlarımın bir bilançosunu yapacağız. Mesela bir hayatımda çok iddialı ve ukala idiysem, bir daha sefere çok sade bir insan olarak doğup nefsimi terbiye edeceğim.’
Laurent (31 yaşında, pazarlamacı) : ‘Beni reenkarnasyonda en çok çeken ‘adil bir düzen' oluşu. Gelecek hayatlarımız, geçmiş hayatımıza göre belirleniyor. Eskiden kötülük yaptıysak, bir sonraki hayatımız daha çetin geçiyor. İyi idiysek, ileride rahat ediyoruz. Ben Tanrı'ya inanan ama herhangi bir dine bağlı olmayan bir insanım. Bu dünyada insanların arasındaki eşitsizliği, doğuştan farklılıkları ancak böyle izah edebiliyorum.'
SophIe (39 yaşında, ev hanımı, astroloji ve alternatif tıp meraklısı) 'Benim için sorumluluk kavramı önemli. Yıllar yılı anne ve babamı suçladım. Psikiyatrlar bile bu kırgınlığımı geçiremedi. Ta reenkarnasyon fikrini benimseyene kadar. O zaman annemle babamı affettim. Anladım ki, ben, eski hayatlarımın bilançosu sonucu bu hayatı seçmişim. Bile isteye...'
JulIe (19 yaşında, üniversite öğrencisi, ate) : ‘Bu çok cazip bir teori. Reenkarnasyon hayatın acılarını hafifletiyor, ölümü bir felaket olmaktan çıkarıyor.' diyor.
Reenkarnasyonda Polonya birinci
Türkiye'de reenkarnasyona ilişkin bir anket yok. Ama, Avrupa ülkelerini kapsayan bir anketin sonuçları, Batı dünyasında, Doğu'dan gelen bu yeni inancın nasıl hızla taraftar bulduğunu gösteriyor. Hangi ülkede, reenkarnasyona ne kadar inanılıyor? Rakamlar şöyle :
Polonya | % 32 | |
İngiltere | % 24 | |
Fransa | % 24 | |
İtalya | % 19 | |
Almanya | % 19 | |
İsveç | % 17 | |
Belçika | % 13 | |
Çek Cum. | % 9 |