Numan Kurtulmuş, her ne kadar Erbakan’ın veliahtı olarak görülse de, farklı bir jenerasyondan. Duruşu ve üslubu Milli Görüş’ün geleneksel lider tipine çok benzemiyor. İşletme profesörü, eşi de profesörlüğüne az süre kala üniversiteden ayrılmak zorunda kalmış bir iktisatçı. Siyasete Refah Partisi döneminde başladı ama hiçbir zaman çok hırslı bir politikacı gibi görünmedi. Refah Partisi kapatıldıktan sonra da AKP saflarına katılmadı. Daha sonra Tayyip Erdoğan tarafından çağrıldığı halde, reddetti.
AKP’nin alıp başını gitmesinden sonra, geride kalan yaşlıların partisi gibi gözüken Saadet Partisi, bu yeni liderle değişecek mi, marjinal parti olmaktan kurtulacak mı, AKP’yi zorlayabilecek mi? Numan Kurtulmuş, veliahtı olarak görüldüğü Erbakan’dan ve vaktiyle aynı saflarda mücadele ettiği Tayyip Erdoğan’dan ne kadar farklı? Bu sorulara cevap aramak için Numan Kurtulmuş ve eşi Sevgi Kurtulmuş ile Ankara Oran’da yeni tuttukları evde buluştuk.
Necmettin Erbakan’la ne zaman tanıştınız, en çok hangi sözü etkilemişti sizi?-Rahmetli babam, Erbakan Hoca’dan birkaç yaş büyüktü. Babama ağabey, diyordu Erbakan Hoca. Onu ilk dinlediğimde 9-10 yaşındaydım. Milli Nizam Partisi’nin kuruluş çalışmalarıydı. Herkesi ayağa kaldırdı, zafer inananlarındır, dedi. Koca İstanbul’da bir avuç insan ve zafere adanmışlık, beni çok etkiledi.
Babanız Milli Nizam Partisi’nin kuruluşunda yer almadı mı?- Özellikle kenarda kaldı. 1977 seçimlerinde MSP’den milletvekili adayı olması için çok zorladılar, kaçamadı. Kazanamayacağı bir yer olması şartıyla aday oldu. Ordu’dan senatör adayı oldu, iki üç ay çalıştı, kazanamadı.
Aktif siyasete katılmanız babanız gibi kararlı davranamadığınız için mi?-Birçok kere teklif gelmişti, kabul etmemiştim. Ama 28 Şubat sonrası oluşan antidemokratik durum seyredilemezdi. Siyasete bolluk ve yükseliş zamanlarında değil, daralma ve düşüş zamanlarında girdim. 1998’de, partinin en zor ve çalkantılı zamanında.
Peki o günden beri nasıl bir dönüşüm yaşadınız, değiştiniz mi?- En sert konuyu bile karşımdakini kırmadan anlatabilmeyi gençliğimden beri başarıyorum. Geçmişimde şunu yapmasaydım, şöyle bir taassubum vardı, değişti, dediğim bir şey yok.
Saadet Partisi’ne Genel Başkan seçildiğiniz 26 Ekim’de söylediğiniz gibi Milli Görüş’ün şahlandığı gün mü oldu? SP’nin statükosunda ne değişti?
-Hiçbir kongremizde görmediğimiz bir susamışlık vardı. Yeniden doğuş, ateşteki közün üflendiği bir kongre. 13 merkezde Saadet Türkiye Buluşmaları’na başladık. Geçen hafta Karadeniz’deydik. Salonlar sadece tıklım tıklım değil, çok büyük coşku var.
KENTSOYLULUĞU BEN SEÇMEDİMAkademisyen, kentsoylu Numan Kurtulmuş’a SP gömleğinin dar geleceği iddia ediliyor?-Ne yapalım, kentsoyluluğu ben seçmedim. Bu bana ayrıcalık da kazandırmaz, negatif bir durum da değil. SP kadrolarıyla aramızda gömlek uyumsuzluğu yok.
Muhafazar kesimde sevilmeniz SP’ye yetecek mi? Hangi yenilikleriniz var?-Türkiye’nin en büyük sıkıntısı, siyasi geleneklerin zor sürdürülmesi. 12 Eylül’ün Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülük budur. Bizim Milli Görüş geleneğimizin üç temel koordinatı var: Medeniyetimizi, inançlarımızı önemsemek. İkincisi yeniden büyük Türkiye. Üçüncüsü de yeni ve adil bir düzen için mücadele etmek. Bu üç temel koordinattan asla vazgeçmeyiz. Ama 1970’lerde MSP’nin ağır sanayi hamlesinden bugün bahsetmemizin hiçbir anlamı yok. Yine o zamanki gibi dünyaya kapılarını kapatmış onurlu bir dış politikadan bahsedemeyiz. Siyasal dilde kavgacı, biz ve onlar diye ayırıp farklılıklar üzerinden siyaset geliştiren üslubu Türkiye taşıyamaz.
AKP şimdi merkeze oturdu...-Bu fikre katılmıyorum. 28 Şubat’tan sonra şartlar olağanüstüydü. 3 Kasım 2002 seçimleri eski siyasi partileri tasfiye etti. Millet AKP’ye üç gerekçeyle oy verdi: Ekonomik pastadan millet lehine pay ver, statükoyu millet lehine değiştir, özgürlük alanlarını genişlet. Bu aslında, yeni merkezin ne olması gerektiğinin tanımıydı. Özal daha zor şartlarda merkeze oynamıştı. Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan gibi karizmatik liderlerin nefesini ensesinde hissetmişti. Ama Erdoğan, tamamen temizlenmiş bir alanda oy aldı. Yine de milletin verdiği talimatı yerine getiremedi. AKP, siyasi merkezi yeniden kurmak yerine kendisine gösterilen yerde durmayı tercih etti.
Ama son seçimlerde oyların yüzde 47’sini aldı?-Yüzde 47 oy, muktedir parti olması anlamına gelmiyor. Konjonktürün kendisine sağladığı imkanları başarıyla kullandı ama fikri müdiri yani siyasi paradigması olmadığı için kendisine verilen ödevler, karşılanamamış bir biçimde duruyor.
SP’nin Necmettin Erbakan’dan devraldığı mirası muhafaza ederek merkez partisi olacağına inanıyor musunuz?- Merkez, çevre parti gibi tanımların Türkiye’nin yeni gerçekleri karşısında pek anlamı kalmadı. Bedeli neyse ödemeye hazır bir siyaset yapmadığınız sürece toplumun ihtiyaçlarını karşılamıyorsunuz. Çok oy alıyor, bir müddet sonra da gidiyorsunuz.
AKP’DEN FARKIMIZ VAR İslami vurgu hep ağır basacak değil mi SP’de?- Bu ülkenin medeniyeti, asırlardır getirdiği birikim, ülkemizin kendi kültürü. Bunun en büyük payı da Müslümanlık kültürü.
Din üzerinden siyaset mi yapacaksınız?- Dini asla siyasete alet etmeyeceğiz. Bizim devlet anlayışımızda devletin din empoze etmesi asla kabul edilemez. Bu zaten İslam’ın temel öğretisine aykırı. Bizim anlayışımızda devlet insanları özgürleştirir ve adalet sağlar.
Erdoğan’dan, AKP’nin önder kadrolarındaki eski arkadaşlarınızdan ne farkınız var?-Mesela ekonomide Kemal Derviş’in bıraktığı programa harfiyen uyuyorlar. Erdoğan, AB bizim için vazgeçilmez medeniyet programı, dedi. Bize ait olmayan bir medeniyet olan AB’nin terbiye salonunda Türkiye’nin bekletilmesine razı olmak, onların bizden farklılaştığı ikinci nokta. Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgede halkları bölerek küresel hakimiyeti pekiştirme tezi olduğuna inanıyoruz. Ama ne yazık ki AKP’li arkadaşlar bunu bir demokrasi projesi olarak gördüler. Şimdi anlıyorlar ama Üsküdar’da akşam oldu.
Tayyip Erdoğan’la ne zaman tanıştınız? Yakın görüşür müydünüz?-Çok eskiden, MSP Gençlik Kolları başkanıyken tanışmıştık. Ama çok yakın, ailece görüşmemiz, çalışma arkadaşlığımız olmadı.
Sürekli olarak Tayyip Erdoğan’la kıyaslanmanız canınızı sıkıyor mu?-Hiçbir şekilde başkasıyla kıyaslanmak istemem. İki kardeş bile birbirine benzemez.
Papazlarıyla yürüyen topraksız Meksika köylülerinin arasında keşke ben de olsaydım
Rachel Corrie’nin hikayesini okuduğumda çok etkilendim. Gencecik bir kız. Kendisine ait olmayan topraklarda, başka bir kültüre sahip insanların zulme uğramasına karşı çıkmak için canından vazgeçiyor. Bu, insanlığın zirvesi. Partimizin Gazze mitinginde konuşmaya başladığımda ön sırada bir genç, Rachel Corrie’nin fotoğrafını tutuyordu. Gözüme çarptı. Siz Rachel Corrie’yi mi tercih edersiniz yoksa zalimler bizi koltuklarımızdan etmesin diye önlerinde secde eden sözde Müslüman ülkelerin liderlerini mi, dedim. Konuşmamın bir yerinde de, "Bizim için herhangi bir ırk, din, mezhep mensubuna kategorik olarak düşmanlık yapmak yoktur", dedim. İki yıl önce televizyonda seyretmiştim. Bir milyon topraksız Meksika köylüsü, papazlarıyla birlikte yürüyordu. O köylülerin arasında keşke ben de yürüseydim.
AYNI ÜNİVERSİTEDE ASİSTANKEN TANIŞTILARDoç. Dr. Sevgi Kurtulmuş ve Prof. Dr. Numan Kurtulmuş aynı üniversitede asistan oldular, 1988’de evlendiler. Numan Kurtulmuş, 1990’da Cornell Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olunca üç buçuk yıl ABD’de kaldılar. "Hayatımızın en formalitesiz, en güzel yıllarıydı" diyorlar. Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, 1998’de İstanbul Üniversitesi Rektörü olduğu gün iki karar aldı: Sevgi Kurtulmuş’la aynı bölümde öğretim üyesi olan Nur Serter’i rektör yardımcısı yaptı, bir de derslere başörtüsüyle giren tek öğretim üyesi olan Sevgi Kurtulmuş’u açığa aldı. Sevgi Kurtulmuş altı ay süren bir hukuk mücadelesinden sonra üniversiteden ayrıldı. Aynı yıl eşi Numan Kurtulmuş, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı oldu. Numan Kurtulmuş, üç kuşaktır İstanbul Fatihli dindar bir aileden. Babası dahiliye uzmanı Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş, İstanbul İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucusuydu. Oğlu Numan’ı evin yanıbaşındaki İstanbul İmam Hatip Lisesi’ne gönderdi. Kurtulmuş çifti şimdi Fatih’teki aile apartmanında oturuyor. Üç çocukları var: Ayşe (19), İsmail (16) ve Emir (13).
SEVGİ KURTULMUŞ
Çalışma hayatından gelmiş, eğitimli insanların giyim tarzı, gezmeye giderken giyinenlerden tabii ki farklı olur
Yazar Elif Çakır, sizi Leydi Diana’ya benzetmişti. "Şık giyimi, kültürü ve eğitimiyle tam bir leydi" diyor. Öyle misiniz?
- Onun teveccühü, iyi niyeti...
Eşiniz SP yerine AKP’yi seçseydi şimdi TV ve gazetelerde giyim zevkinizle konu olacaktınız. Eski partili kadın arkadaşlarınızı şimdi önemli protokollerde görünce içiniz burkulmuyor mu?
-Hayır. Keşke yaptıkları bir sosyal projeyle anılabilseydi bu arkadaşlarım, o zaman gıptayla bakarım. Mesela Emine Erdoğan’ın Gazze’deki katliamı durdurabilmek için First Lady’leri toplantıya çağırmasını çok takdir ettim.
Hangi renkleri, kostümleri tercih ediyorsunuz?
-Uzun yıllar akademisyenlik yaptığım için zamanla oturmuş bir tarzım oldu. Siyah, beyaz ve koyu tonları tercih ederim. Parlak renklerde giysi almak aklımın ucuna bile gelmedi. Cafcaflı ve karışık renkli başörtülerinin bana yakışmadığını düşünürüm.
İslami kesimin Erbakan Ailesi’nden günümüze estetik zevkini nasıl buluyorsunuz?
-Tarz zaman içinde oluşur. Eğitim ve çalışma hayatı olmamış, sadece gezmeye giderken giyinen insanlarla, çalışma hayatından gelmiş, eğitimli insanların giyim tarzı tabii ki farklılık gösterecektir.
İslami kesimin yeni zenginlerinin saray gibi şaşaalı dekore edilmiş evlerini gazetelerde görüyoruz. Siz ne diyorsunuz?-Lüks merakım hiç olmadı. Biz sade yaşayan insanlarız. Bunu değiştirmeyi de hiç düşünmedik. Böyle yaşayanları onaylamasam da söyleyecek çok şey olmadığını biliyorum.
NUR SERTER’İN SAMİMİYETSİZLİĞİNİ ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUMİstanbul Üniversitesi’nde yarım kalan bir akademisyenlik kariyerim var. Öğrencilerimi özlüyorum. Son günlerde CHP milletvekili Nur Serter’in başörtülülere, çarşaflılara rozet takmasını büyük bir hayretle izliyorum. Halbuki o biliyorsunuz, İstanbul Üniversitesi’ndeki ikna odalarının mucididir. Bu kadar samimiyetsizliği anlamakta zorlanıyorum.