Güncelleme Tarihi:
Hz. Muhammed’e Allah katından gelen vahiy, öncelikle yazıya geçmiştir ve bazı Müslümanlar tarafından ezberlenerek özenle koruma altına alınmıştır. Kuran, ilk inen ayetlerden itibaren kendinin bir “Kitap” olduğunu belirtmektedir. Allah katından Hz. Muhammed’e gelen vahiylerin toplamı olan Kuran, aynı zamanda, o zaman diliminden kalan en güvenilir belgedir.
Müslümanların görmezden geldiği
BUGÜN ise Müslümanlar Hz. Muhammed’in “vahiy alan bir beşer” olduğu gerçeğini ısrarla görmezlikten gelmektedirler. Kuran, Hz. Muhammed’in “vahiy alan bir beşer” olduğunu muhtelif vesilelerle dile getirir. Kehf suresinin 110. ayeti şöyledir: “De ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Benim sizden farkım, Tanrınızın tek bir Tanrı olduğu gerçeğinin bana vahyedilmiş olmasıdır. Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, Rabbine yaptığı ibadette kimseyi O’na ortak koşmasın, iyi ve yararlı işler yapsın.” (Kehf/110). Hz. Muhammed’in sünnetine uymak gibi bir niyetimiz var ise, bunun yolu, öncelikle onu doğru anlamaktan geçer.
KURAN’A GÖRE HZ. MUHAMMED
KURAN-ı Kerim bize Hz. Muhammed ve yaşadığı dönemle ilgili en sahih, en sağlam, en güvenilir bilgilerin yanında, Hz. Muhammed’i anlamayla ilgili temel ölçütleri, ana çerçeveyi de vermektedir. Buna göre: 1. Hz. Muhammed vahiy alan bir beşerdir. 2. Hz. Muhammed, öncelikle kendisi vahye uymak zorundadır. 3. Hz. Muhammed’in hayatı ile ilgili kurucu bilgiler ve ana çerçeve mutlaka Kuran’a uygun olmalıdır. 4. Kuran’ın dışındaki her türlü bilgi beşeri bilgidir. 5. Hz. Muhammed’in söz ve fiillerinin yeri beşeri bilgi kategorisidir. Hz. Muhammed’le birlikte vahiy kapısı kapandığı için, Kuran’ın dışında, hiçbir bilgiye vahiy muamelesi yapılamaz. 6. Hz. Muhammed’e verilen tek mucize Kuran’ın kendisidir. 7. Hz. Muhammed “en güzel örnek”tir. Örnek almak taklit etmek anlamına gelmez. Örnek almak, öncelikle anlamayı gerektirir.
Kuran, Hz. Muhammed’in “yüksek/yüce bir ahlaka” sahip olduğunu belirtir ve onun, “en güzel örnek” (Ahzap/21) olduğuna dikkat çeker. Aslında bu iki husus, Hz. Muhammed’i doğru anlamanın anahtarı gibidir. Hz. Muhammed, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurur. Onu örnek almak, onun ahlakı ile yani “Kuran ahlakı” ile ahlaklanmak demektir.
Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum
HZ. MUHAMMED’i, bir peygamber olarak ayrıcalıklı kılan, onun beşeri yönünün apaçık ortada olmasıdır. Onun melek olması gerektiğini iddia edenlere (Enam/8-9) yönelik şöyle bir cevap vardır Kuran’da: “Ey Peygamber! Senden önce kendilerine vahyedip gönderdiğimiz peygamberler de insanlardan idi... Biz onları da yemeye-içmeye ihtiyaç duymayan bir nitelikte yaratmamıştık; onlar ölümsüz de değillerdi.” (Enbiya/7-8)
Çok ilginçtir; İslam’ın geldiği dönemde, putperestler, Hz. Muhammed’in “normal bir insan” olmasını eleştirmişlerdir. Bu tür eleştirilere karşılık, Yüce Allah, Hz. Muhammed’in şöyle cevap vermesini ister: “Ey Peygamber! De ki: Ben size, Allah’ın hazinelerine sahibim, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; bir melek olduğumu da iddia etmiyorum. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. De ki: Hiç görmeyen ile gören/körü körüne iş yapan ile vahye tabi olan bir olur mu? Siz hiç düşünmüyor musunuz?” (Enam/50)
Duam dileğimdir
Serinsu, duayı, “Yüce Allah ile diyalog kurmak, O’nunla bir şekilde iletişime geçmek eylemi” olarak tanımlıyor.
Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
DUA, yaratılmış insanın bütün benliği ve içtenliğiyle Yüce Yaradan’a yönelerek O’ndan istek ve dilekte bulunması, demektir. Dua, öncelikle insanın içindeki iyi niyetleri-düşünceleridir. Sonra bu iyi niyet ve düşünceleri sözle ifade etmesi ve gerekli eylemleri yerine getirmesidir. O halde dua, Yüce Allah ile diyalog kurmak, O’nunla bir şekilde iletişime geçmek eylemidir.
Niçin dua ederiz?
İnsan, halini, iç dünyasını kendi gibi bir insana açıkça açamaz. Bu bakımdan dua, aşkın varlık Yüce Tanrı’yla bir diyalogdur. Bu diyalogda insan, son derece özel bir iletişim gerçekleştirmektedir. Bu iletişim iki yönlüdür. Yani bir veriş alış vardır. Sınırlı, sonlu bir varlık olan insan, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ve kendisi hakkında gizli-açık her şeyi bilen Yüce Tanrı’ya halini, isteklerini sunmakta, O da bu iletimi işitmekte ve karşılık vermekte (icabet), kabul etmektedir. Onun bu iletimle ilgilenmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Dua eden birey, içinde bulunduğu manevî ortamın etkisiyle, bir şey için veya sadece Yüce Tanrı’nın rızası/hoşnutluğu için Yüce Tanrı’ya yönelmektedir. Böylece dua, Tanrı bilincini daha da canlı ve devamlı hale getirmektedir.
Allah, dualarımızı kabul eder mi?
Evet! Yüce Allah insanlar için sonsuz güç ve şefkat sahibi bir yardımcı, destekleyici, koruyucu ve kollayıcı olduğundan, herkesle ve herkesin duası ile tek tek ilgilenir. Bu hususa kutsal kitabımız şöyle tanıklık eder: “De ki: ‘Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!’” (Furkan suresi 25/77); “Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım; Bana dua edenin duasına (yakarışına) her zaman karşılık veririm (icabet ederim). Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana tam inansınlar ki, doğru yola yöneltilsinler.” (Bakara suresi 2/168) Bu ayetlerin bir yorumuna göre, duada Yüce Allah ile insan arasında bir varlık/aracı yoktur. Yani her şeyi yaratan Yüce Tanrı, yaratılmış insana Yüce Zatı ile çok köklü bir iletişim kurarak kendisine hitap etmek imkânı bağışlamaktadır. Bu sebeple dua, insan olmak makamlarının en önemlisidir.
SİZDEN BİR KARŞILIK BEKLİYOR DEĞİLİM
HUD SURESİ: MEKKE döneminde nazil olmuştur. Sure adını “Ad” toplumuna elçi olarak gönderilen Hud peygamberden alır. Surenin ana teması “Allah’ın iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun geçmiş toplumlardaki tezahürüdür.” (Esed, 419). Surenin Hud peygamberden söz eden ayetleri şöyledir: “Ad toplumuna da soydaşları Hud’u gönderdik. O da onlara, ‘Ey kavmim! Yalnızca Allah’a kulluk edin’ dedi; çünkü sizin ondan başka tanrınız yok. Bu halinizle aslı olmayan şeyler uyduran kimselersiniz sadece. Ey Kavmim! Bu uyarılar için sizden bir karşılık bekliyor da değilim; benim çabalarımın karşılığı beni var eden Allah’tan başkasına düşmez. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Hud, 50-51)
Kuran’dan dualar
BİZ HÜSRANA UĞRAYANLARDAN OLURUZ: Hz. Âdem ve eşi şöyle dua ettiler: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer Sen bizi bağışlamaz, esirgeyip bize acımazsan, şüphesiz biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (ARAF/23)
En büyük cihat cehalete karşı
DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İsrail’in Gazze Şeridi’nde masum insanlara yönelik zalim saldırısının da üzüntü verici olduğunu kaydederek “Hiç kimse, zulme karşı cihat iddiasıyla başkaca mazlumiyetlerin yaşanmasını meşru göremez” dedi.