Güncelleme Tarihi:
Öncelikle iki kişilik yönetmenlik macerasıyla başlayalım. Sanırım geçmişten gelen bir 'birliktelik' deneyiminiz var. İş bölümünü nasıl hallediyorsunuz? Belli parçaları paylaştınız mı yoksa filmdeki her ana, her hamleye birlikte mi karar verdiniz?
2005’ten beri birlikte çalışıyoruz. Aralarında Bu Sahilde’nin de olduğu iki belgesel ve pek çok farklı formatta iş yaptık beraber. Filmimizin müzisyenleri olan kim ki o ile de ‘Mavi Dalga’nın öncesine giden, bizim görsel dünyasından sorumlu olduğumuz bir ortak üretim ilişkimiz var.
İkimiz birlikte çalışırken, çoğunlukla önceden bir iş paylaşımına gerek duymadan, işin ince detaylarına kadar birlikte çalışmayı tercih ediyoruz.
'Taşra' meselesi son dönemin sinemamızdaki favori konusu. Malum Nuri Bilgi, Semih Kaplanoğlu gibi isimler için bir kaçış yeri, bir masumiyet alanı, 'Vavien' ya da 'Daire' gibi yapımlar içinse biraz da ikiyüzlülüğün, daha doğrusu sıkışmışlığın ifadesi. Sizinki her iki kutba da direkt ait olmasa da 'Masumiyet'e yakın gibi duruyor. Bu konuda genelden yola çıkarak kendi özelinizde neler söyleyeceksiniz?
‘Mavi Dalga’nın masumiyetle ilgili olduğunu hatta buna yakın durduğunu düşünmek filmi yanlış anlamak olur çünkü Deniz ve arkadaşları için yaşadıkları şehir ve geçtikleri zaman bir an önce içinden çıkmak istedikleri klostrofobik ve zaman zaman iki yüzlü bir mekân. Kendini ‘açık görüşlü’ olarak tanımlayan ve hatta bununla gurur duyan birçok Batı kenti gibi filmin geçtiği şehrin de gençleri üzerinde kurdukları baskıyı alttan alta işliyor film. Karakterler büyük acılar çekmiyorlar, sıradan hayatları içinde sıradan sıkıntıları var ve yaşadıkları sıradan şehir de onları kendi vasatlığına çekmeye çalışıyor. Özellikle Deniz’e baktığımızda ise, onun yeni yetmeliğini, hayata ve çevresindekilere karşı acemiliğini gençlik temsillerine neredeyse yapışıp kalmış bir masumiyet ile değil, aksine onun acımasızlığı ve zaman zaman narsistliğine bakarak görüyoruz.
'Mavi Dalga' bir anlamda 'Gençlik başında duman' tadı taşıyor ve yayıyor. Şimdiki gençliğe ilişkin gözlemleriniz ve filminizin zamanımıza değdiği ya da değmediği yerler üzerine görüşleriniz?
Bu deyim, aslında gençliği insanların başlarında bir duman bulutu olarak hayal etmek ne kadar sinemaya uygun. Bu gençlik bulutu herkesin tepesine bir zaman çöküyor ve kimilerini hayat boyu takip ediyor. Bir filmin gerçeği yansıtması da sadece gerçekçi bir anlatımla mümkün olan bir şey değil. ‘Mavi Dalga’, yakın geçmişten, günümüzden parçalar taşıyan ve farklı farklı hislerin, detayların, olayların birikiminden oluşan bir film. Filmde alttan alta ilerleyen endişe hali -ki bir noktada yaşanan ‘enerji krizi’ ile hikâyenin tamamını ele geçiriyor- sadece günümüz gençliğine ve bugüne değil özellikle Türkiye gibi belirsizliğin her daim hâkim olduğu coğrafyalara ve özellikle burada yaşayan gençlere bir şekilde dokunacak bir durum.
Karakterleriniz taşranın küçük burjuvaları. Günümüz Türkiyesi'ne bakıldığında bu tür tiplemelere hayat hakkı tanınıyor mu yoksa siz geçmişten gelen bir havayı ya da sizin ruhunuzda, dağarcığınızda kalan bir tadı, tortuyu mu perdeye taşımak istediniz? Aslında şunu sormak istiyorum; yaşadığımız coğrafya çok uzun zamandır 'Sert rüzgârlar' altında. 'Mavi Dalga' ise yumuşak, naif bir iz bırakıyor insanda. Bu konuda neler söylersiniz?
Karakterlerini yargılamak ya da yüceltmekten kaçınan filmler, insanlar ve durumlarla ilgili kesin bir karara varmak isteyen izleyicide çok hayırlı olduğuna inandığımız bir kafa karışıklığı yaratır. Karakterlerin ‘küçük burjuva’ hayatları, filmi ya da karakterleri izleyenler için değersiz yapıyorsa, bu filme baktıklarında onu görürler, bu kızları izlemekten neden rahatsız olduklarını düşünürler. Yok film bir parça, kendi hayatlarına dair bir tanıdıklık yaratıyorsa, karakterleri yargılamayı bir kenara bırakıp, onların hallerinin sözünü ettiğiniz ‘sert rüzgarlarla’ ilişkisini, bu ülkenin neden ‘vasatlık’ üzerine kurulu olduğunu düşünürler. Filmlerle ve karakterlerle kurulan ilişki ne kadar çok boyutluysa, durumlara dair algımız, fikrimiz o kadar açık olur. Ezberlenmiş karakterler ve eleştirel pozisyonlarla bir yere gelinemediğini çok net görüyoruz Türkiye’de. ‘Mavi Dalga’daki karakterler naif olabilir zaman zaman, ama filmin naif olmadığını düşünüyoruz.
Sadece sizin filminize ilişkin değil, özellikle Antalya Film Festivali’nde son yıl da dahil son dönemde gördüğümüz 'Genç işi' yapımlardan yola çıkarak sormak istiyorum. Karşımıza gelen filmler yaşadığımız zamanın çok da ifadesi gibi görünmüyor geliyor bana. Kuşkusuz bu filmleri çekenler yaşadığımız dönemin geride kalacağını ve yapıtlarını gelecekte, 'İdeal zamanlar' içinde değerlendirileceğini düşünüyor olabilirler. Ama bu durumda 'Şimdiki zaman' perdeye yansımıyor. Sinemacı biraz da aydın kimliği ve sorumluğuyla içinden geçtiğimiz dönem üzerine de bir şeyler söylemek ya da çekmek durumunda değil mi? Bu konuda neler söylersiniz?
Aydın olma sorumluluğundan kastınız, insanlara didaktik bir şekilde ders vermekse, biz böyle bir üretim sürecine inanmıyoruz. Güncel olmak ve doğrudan politik söz söylemek kendi başına çok önemli ve bunu çok iyi yapan yönetmenler var. Ama sanatın ve sanatçının işlevi hiçbir zaman yalnızca bu olmadı ve olmamalı. Şimdiki zaman çok katmanlı ve nefes alan bir şey… Asıl politik olan, gündelik hayata sızmış, gizli ideolojileri açık etmektir bir yandan da. Neyin anlatılması gerektiğine dair belirlenen hiyerarşik yapı, ancak mücadele edilmesi gereken bir şey olabilir. Bu da kendi başına çok politik bir mesele… Tabii sanatçının, anlattığı dünyayla özdeşleşmesi gerekmediği bilgisi de bunun çok önemli bir parçası.
Gelecekteki yol haritanız nasıl?
Birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Genelde bir filmi yaparken aynı anda bir sürü başka olası fikirle ilgili konuşmaya başlıyoruz. Şimdi yavaştan bunlarla ilgili düşünme vakti.