Güncelleme Tarihi:
Belçika bir siyasi kaosun içinde. Parlamenter seçimlerin üzerinden altı aydan fazla zaman geçti ancak o günden beri her türlü hükümet kurma girişimi başarısız oldu. Ülke birbirine muhalif iki kampa bölündü ve bu bölünmenin tamiri de kolay görünmüyor: Güneyde, Fransızca konuşulan bölge olan Valonya’da oyların çoğunluğunu alan sosyalistler, daha varlıklı olan kuzeyde ise Flamanlar.
Yeni Flaman İttifakı (N-VA) Haziran’da yapılan seçimlerde en fazla oyu aldı. Partinin lideri Bart De Wever, Belçika’yı ikiye ayırmak istiyor. De Wever’in ülkesini Avrupa’nın “hasta adam”ı olarak nitelendirdiği ve Belçika’nın “uzun vadede geleceğinin olmadığını” söylediği bu röportaj Der Spiegel’de ilk yayınlandığında ülkede büyük fırtına koptu.
Fransızca yayımlanan Le Soir gazetesi röportajı Belçika tahvil piyasasını karıştırmayı hedefleyen bir “bomba” olarak nitelendirdi. Flaman gazeteleri röportajın içeriği konusunda daha olumluydu ancak zamanlamasını eleştirdi.
De Wever de sözleri dolayısıyla incinmiş olabilecek kişilerden özür diledi ancak geri adım atmadı. “Bu benim fikrim ve analizim tutarlıdır” diyen De Wever, röportajda doğru olmayan hiçbir şey söylemediğini belirtti.
Der Spiegel: Sayın De Wever, sizce Belçika daha ne kadar yaşayacak?
De Wever: Ben bir devrimci değilim ve Belçika’nın sonu için çalışmıyorum. Zaten bunu yapmama gerek de yok çünkü Belçika bir süre sonra kendiliğinden ortadan kalkacak. Biz Flamanlar kendi yargımızı, mali ve sosyal politikalarımızı kontrol edebilmek istiyoruz. Ancak Belçika ulusunun çok uzun vadede geleceği yok. Daha büyük siyasi hedefler için çok küçük, vergiler ve diğer sosyal meseleler için de çok heterojen.
Der Spiegel: Bu açıdan bakılırsa Bavyera’nın çoktan Almanya’dan ayrılmış olması gerekirdi.
De Wever: Hayır, çünkü Bavyera Alman demokrasisinin bir parçası. Eğer Alman tarihine bakarsanız, ülkenin nasıl bir araya geldiğini görürsünüz. Belçika tarihine bakarsanız da bir ülkenin nasıl dağıldığını görürsünüz. Bunun sonuçları hayatidir. 2003’te Alman ekonomist Hans-Werner Sinn, Almanya’yı “Avrupa’nın hasta adamı” olarak nitelendirdi. Şirketler ülkeyi terk ediyordu ya da iflas ediyordu. Vatandaşlar üzerindeki vergi yükü sürekli artıyordu. Bugün Almanya bir kez daha Avrupa’nın itici gücü olurken Belçika bitmek tükenmek bilmeyen siyasi tartışmalarla hasta adam oldu.
Der Spiegel: Flamanların ayrılması için ekonomik gerekçeler mi öne sürüyorsunuz?
De Wever: Bir kez daha, eğer bir bütün olarak Belçika’da ihtiyaç duyulan reformlar uygulanabilir olsaydı, önünde durmazdım. Ama bu mümkün değil. Valonlar – özellikle de en güçlü parti olan sosyalistler bütün makul reformları engelliyor. Bu yüzden şunu diyorum: Belçika artık işlemiyor! Belçika başarısız olmuş bir ülke.
AVRUPA’DA BÖLÜNME KOLAYLAŞTI
Der Spiegel: Yani etrafınızdaki herkes daha büyük, birleşmiş bir Avrupa için çabalarken siz devletlerin daha da küçülmesini mi istiyorsunuz?
De Wever: Avrupa’daki gelişmeler, özellikle de euroya geçiş bölünmeyi çok kolaylaştırdı. Eskiden Belçika frangını bıraktığımızda ekonomik bir felaket olacağını düşünürdüm. Bugün Belçika’nın iki tarafı da euro kullanmaya devam ediyor.
Der Spiegel: Her zaman Belçika’yı bir arada tutan şeylerin bira, futbol ve kraliyet ailesi olduğu söylenir. Ama Flamanlar ve Valonların kendilerine ait biraları var, ülkede futbol ikinci sınıf ve kolektif bir birliktelik sağlayacak gibi değil. Geriye bir kral kalıyor.
De Wever: Birçok insan monarşiye romantik anlamlar yüklüyor. Hatta Cumhuriyetçi Fransa’da bile cumhurbaşkanı monarşistleri göklere çıkarıyor. Ancak monarşi Ancien Régime’in, geçmişin bir parçasıdır. Benim için kralın bir önemi yok.
Der Spiegel: Ancak siyasetçilere hükümet kurma yetkisini kral veriyor.
De Wever: Kralın hala önemli bir siyasi rol oynuyor olması büyük sorun. Kral kriz durumlarında hükümet kurma görevini üstlenerek büyük bir rol oynuyor. Bu Flamanlar için bir dezavantaj çünkü kral onların düşündüğü gibi düşünmüyor. Bu Valonlar için bir avantaj çünkü onlar kralın tarafını tutuyor. Biz cumhuriyetçiyiz.
Der Spiegel: Genel seçimlerden bu yana altı ay geçti ama Belçika’da hala bir hükümet yok. Sizce kral başarısız mı oldu?
De Wever: Bu çok tehlikeli bir soru çünkü Spiegel Belçika’da da okunuyor.
Der Spiegel: Dürüst olun sadece.
De Wever: Federal bir hükümet kurmak günden güne daha da zorlaşıyor. Biz böyle bir hükümete katılırsak bir sonraki seçimleri kaybetme riskimiz çok büyük. Biz çok büyük radikal değişimleri desteklediğimiz için seçildik. Seçmenler bizim altı aylık müzakerelerden sonra teslim olmayacağımıza güveniyor.
Der Spiegel: O zaman yeniden seçime gitmekten başka çare yok. Brüksel bölgesinin valisi, Fransızca konuşan bir sosyalist, bunun Belçika’nın sonu olacağını söyledi.
De Wever: Belçika’nın sonunu görmek istemeyenlerin bu konudan bu kadar çok bahsetmesi ilginç.
FLAMANLARIN ÖZERKLİĞİ
Der Spiegel: Rakipleriniz sizi yeniden seçimler yapılsın ve daha çok oy alabilin diye müzakereleri tıkamakla suçluyor.
De Wever: Bizim bir stratejimiz var ve bunu hiç gizlemedik: Biz adım adım Avrupa’ya ve Flamanya’ya ilerlemek istiyoruz. Devrim istemiyoruz. Ben doğası muhafazakar bir insanım, maceralardan hoşlanmam.
Der Spiegel: Valonlar neden Flamanların mali özerkliğini kabul etsin? Eğer bu olursa ekonomik açıdan zengin Flamanlar Valonların para musluklarını istedikleri zaman kapatıp hakimiyeti sağlayabilir.
De Wever: Biz dayanışma öneriyoruz, buna mali dayanışma da dahil. Ancak biz Valonya’ya para aktarırsak, bunu normal koşullarda yapacağız. Paranın bağımlılara verilen uyuşturucular gibi olmasına gerek yok.
Der Spiegel: Belçika’da daha önce bunun tam tersi olmadı mı? Geçmişte birçok Flaman güneyde iş buldu.
De Wever: Valonya’nın 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başlarında ekonomik açıdan daha güçlü olduğu doğru. Ancak o zamanlar hiçbir şekilde Flamanlara kaynak aktarımı söz konusu değildi. Sadece Brüksel’de yaşayan iş insanları zengindi. Flamanların sosyal dayanışmadan fayda sağladığı ve bugün zengin oldukları için para vermekten kaçındıklarını söylemek tarihi yeniden yazmak olur.
Der Spiegel: Ama sizin için para tek konu değil, değil mi?
De Wever: Elbette bu aynı zamanda ulusal ve kültürel kimliğimizle ilgili bir mesele. Bunu söylemek bugün modası geçmiş bir tavır olarak görülüyor. Modern çağ “küresel vatandaş”ta vücut buldu. Bu kişiler mümkün olduğunca hareketli, esnek ve zengin. Aslında birçok insan küreselleşmeden korkuyor ve kendisine şu soruyu soruyor: Ben gerçekte nereye aitim? Bu Flamanlar için de geçerli.
Der Spiegel: Ve siz insanlara bir Flaman kimliği mi sunuyorsunuz?
De Wever: Evet. İnsanların artık sosyal ve kültürel kimliği yok olursa, demokratik partilerden sağlıksız ve hatta ırkçı milliyetçilik üreten partilere kayıyorlar. “Tehdit altındayız, yabancılar gitsin, başka din istemiyoruz” diyorlar.
Der Spiegel: Peki bu sizin de düsturunuz değil mi?
De Wever: Biz yabancıların toplumla bütünleşmesini istiyoruz, dışarıda kalmalarını değil. Ancak bu bütünleşme girişimleri işe yaramıyor. Burada Belçika’da hala kendi kendilerine yaşayan dördüncü nesil göçmenler var. Büyükbabası bir yabancıydı, babası da, kendisi de oğlu da yabancı. Eğer bizim ülkemizde yaşasaydı, ABD Başkanı Barack Obama bile hala yabancı olurdu. Bu sorunu çözmezsek günden güne daha fazla insan Geert Wilders ve Jean-Marie Le Pen gibi popülistlerin peşinde koşmaya başlayacak.
Der Spiegel: Ama Belçika’da çok insan Bart De Wever’in kurt postunda kuzu olduğunu düşünüyor. Yumuşak görünen ama yeri gelince çok sert ısıran.
De Wever: Eğer bu insanlar haklıysa ve ben kendini gizleyen bir aşırı sağcıysam neden 2003’te Vlaams Bloğu’na katılmadım?
Der Spiegel: Aşırı sağcı ayrılıkçı Flamanlardan bahsediyorsunuz.
De Wever: Bu grup 2004 seçimlerinde yüzde 24 oy aldı. Kesin konuşmak gerekirse Flamanlar arasındaki en güçlü topluluk onlardı ve ben de katılsaydım, kesin milletvekili olmuştum. Ama ben o zamanlar küçük olan bir partiye katılmayı seçtim.
Der Spiegel: Neden?
De Wever: Sağcı popülistlerle işim olmaz benim. Onlar Flaman hareketine zarar veriyor.
http://twitter.com/HurriyetPlanet