Olası Marmara depreminde herkesin bahsettiği felaket senaryosu tam olarak ne? Uzmanlar ürkütücü detayları anlattı

Güncelleme Tarihi:

Olası Marmara depreminde herkesin bahsettiği felaket senaryosu tam olarak ne Uzmanlar ürkütücü detayları anlattı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 17, 2023 07:00

Bugün 17 Ağustos 1999'un 24'üncü yıl dönümü. Binlerce canı kaybettiğimiz 1999 depremini yeniden hatırladığımız bugün, 6 Şubat'ta meydana gelen ve içimizi yakan depremin acısını henüz atlatamamışken, "Ha bugün ha yarın olacak" diye aklımızdan hiç çıkmayan bir başka korkuyu da iliklerimize kadar yaşıyoruz: Marmara depremi... Yer Bilimci Prof. Dr. Celal Şengör’ün deprem sebebiyle İstanbul’u terk edeceğini açıklaması da bu endişeyi yeniden hatırlattı. Şengör'ün sözlerinde dikkat çeken bir nokta vardı: "Depremden sonra İstanbul’un ne hale geleceğini biliyorum." Peki deprem sonrası gerçekten neler yaşanacak? Hep “felaket olacak” deniyor ya, işte bu felaket gününde bizleri tam olarak neler bekliyor?

Haberin Devamı

İstanbul’un merkezinde yaşayan dört kişilik bir aile… Saat gece 03.00… Beklenen Marmara depremi gerçekleşiyor… Sallantıyı hisseden karı koca hemen yataktan fırlıyor. Ayakta durmakta zorlanıyor, ama çocukların odasına gitmeyi başarıyorlar. Birbirlerine sarılıyor ve depremin bitmesini bekliyorlar.

O sırada elektrikler kesiliyor, göz gözü görmüyor. Evin içinde birbirine çarpan eşyaların sesleriyle dışarıda yıkılan binaların gök gürültüsünü andıran sesleri birbirine karışıyor. Deprem nihayet sona erdiğinde aile bireyleri ilk gördükleri cep telefonunu alarak hızlıca binayı terk etmeye yöneliyor.

Sarsıntının etkisiyle kapı sıkışmış. Baba hemen davranıyor ve bütün gücüyle panik içinde kapıyı açıyor. Bir çocuğu anne diğerini baba kucağına alıyor ve beş katlı binanın dördüncü katındaki evlerinden çıkmaya çalışıyorlar. Bu sırada bir artçı oluyor ve aile adımlarını hızlandırıp koşarak binadan çıkıyor.

Haberin Devamı

Maalesef her yerde koşturan insanlar ve yakından bildiğimiz acı görüntüler var.

Eşyaları evde kalmış bu aile, hasar görmüş evlerine geri gidemiyor. Ellerindeki tuttukları sinyal alamayan telefon ise sadece el feneri vazifesi görmekte. Araçları zarar görmüş durumda, ama zaten yolları kullanmak da pek mümkün görünmüyor.

Bu ailenin evi yıkılmadı ama felaket burada bitmiyor. 

Şimdi ne yapacak, nereye gidecek, nasıl hayatta kalacaklar?

17 Ağustos'un yıl dönümünde deprem gerçeğine (uzmanlara göre) yaşanması olası bir senaryo ile bakmak istedik. Muhtemel senaryoları, deprem öncesi ve sonrası yapmamız gerekenleri İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı, Afet Yönetimi Enstitüsü ve İklim Değişikliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ile Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Barış’tan dinleyelim…

KRİTİK NOKTA: BİNADAN ÇIKARKEN NEYE DİKKAT EDİLMELİ?

Prof. Dr. Şerif Barış evden çıktıktan sonra yapılması gerekenlerden önce evdeyken dikkat edilmesi gerekenlere dikkat çekti:

“Kişilerin önce deprem sırasında doğru davranması lazım. Çök-kapan-tutun metodunu uygulayacaklar, sarsıntı bittikten sonra kendilerini muayene edecekler, yaralanma yoksa deprem çantalarını alacaklar. Binayı tahliye ederken dikkat edecekleri en önemli şey başlarını korumak olacak. Defter, kitap, yastık o da yoksa iki ellerini kafalarının üzerine koyarak güvenli bir şekilde binadan çıkacaklar ve toplanma alanına kadar elleri başlarının üzerinde gidecekler.”

Haberin Devamı

DEPREM İÇİN EN KÖTÜ ZAMAN GÜN VE HAFTA ORTASI

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ise öncelikli olarak deprem için en kötü zamanın gün ortası ve hafta ortası olduğunu söyledi.

Aile bireylerinin hepsinin ayrı yerlerde olduğu gün ortası saatlerde kişilerin birbirine ulaşma şansının çok düşük olduğundan bahseden Kadıoğlu, “Depremin gece olması gün ortasında yaşanmasından daha iyidir. Çünkü aile bireyleri bir aradadır, anne babalar hemen çocukların odasına koşar onları sarmalar ve başarabilirlerse beraber dışarı çıkabilirler” dedi.

'EVLERİNİN ÖNÜNDEN AYRILMAK İSTEMEYECEKLER'

Gece yaşanan depremde evlerinden çıkmayı başaran dört kişilik aileyi neler beklediğini ise Kadıoğlu şöyle anlattı:

Haberin Devamı

-- Bu aile ve hayatta kalmayı başarabilmiş herkesi bekleyen senaryo şudur: Enkaz altındakilerin çığlıklarıyla sabah olacak. Sabah olduğunda enkaz altından gelen yardım seslerinin bazıları kesilecek çünkü maalesef enkazdakilerin bir kısmı hayatını kaybedecek bir kısmı da bayılacak. İnsanlar eve giremeden aç susuz, ne olduklarını anlamadan çaresiz şekilde sabahlayacaklar.

-- Yollar kapalı olacağı için başka bir yere gitmeleri ve yakınları ile haberleşmeleri de pek mümkün olmayacak. Bir süre sonra tuvalet ihtiyaçları olacak ve belki de mecbur kalıp hasarlı binalarına geri girecekler. Bu arada artçılar sebebiyle hasar görmüş binalardan birkaç tanesi daha yıkılacak.

Haberin Devamı

-- Toplanma alanına gidebilirlerse ne âlâ. Ancak toplanma alanı büyük afetlerde kâğıt üzerinde kalan bir eylem oluyor. İnsanlar evlerinden uzaklaşmak istemiyor çünkü maddi manevi değerli eşyalarının kaybolmasından, çalınmasından korkuyorlar. Hatta evlerinin önüne çadır kurup orada kalmak istiyorlar. "İşin doğrusu bu mu?" diye sorarsak hayır değil ama insanlar ne yapacak?

-- İşin doğrusu en baştaki doğrudur; bina yıkılmayacak! Bir yerde binalar yıkılınca orada afeti yönetmek, başka bir doğru aramak mümkün değil. Binalar depremde çatlayabilir, patlayabilir, hasar görebilir ama asla yıkılmamalı. Binaların yıkıldığı bir yerde afet yönetimi diye bir şey yoktur.

Haberin Devamı

Bundan tam 24 yıl önce, 17 Ağustos 1999'da gece 03.02'de Kocaeli/Gölcük merkezli deprem meydana geldi. Aletsel büyüklüğü Mw=7,8 veya Mw=7,6 ölçülen deprem, büyük kayıplara neden oldu. Resmî verilere göre 17 bin 480 ölüm, 23.781 yaralanma yaşandı; 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 ev, 42 bin 902 iş yeri hasar gördü. 2010 yılında yayınlanan TBMM Araştırma Komisyonu raporuna göre ise depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi yaralandı. Depremden etkilenen insan sayısının ise yaklaşık 16 milyon olduğu biliniyor. Türkiye yakın tarihini derinden etkileyen deprem, büyüklük, etkilediği alanın genişliği ve sebep olduğu maddi manevi kayıplar ile son yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak anılıyor.

'GSM OPERATÖRLERİ ACİL DURUM HABERLEŞME SİSTEMİ DEĞİLDİR'

İki uzman isim de depremde binadan çıktıktan sonra en önemli sorununun iletişim olduğunu söyledi.

Kadıoğlu, “En büyük yanlış GSM operatörlerinin çalışmasını beklemekten kaynaklanıyor. GSM operatörleri, acil durum haberleşme sistemi değildir. GSM operatörleri afet anında çalışmaz çünkü sisteme çok büyük bir yük biner. İnsanlar video, fotoğraf paylaşmaya başlıyor, kendi yaşadıklarını anlatmak istiyor, yakınlarıyla haberleşmeye çalışıyor. Bu kadar veriyi, görseli, videoyu dünyanın hiçbir yerindeki GSM operatörlerinin taşıması mümkün değil. Öte yandan tabii ki GSM operatörlerinin baz istasyonlarını sağlam binalara kurması gerekiyor. Almaları gereken önlemler bulunuyor ama hiçbir zaman GSM operatörlerinin acil durum haberleşme sistemi olmadığını unutmamak gerekiyor” dedi.

Olası Marmara depreminde herkesin bahsettiği felaket senaryosu tam olarak ne Uzmanlar ürkütücü detayları anlattı
Çizim: Harun Elibol

ŞEHİR DIŞINDA BİR YAKIN BELİRLEYİN, SMS ATIN

Prof. Dr. Barış ise Japonya’daki bir sistemden bahsetti ve telefonları yanlarında olanların yapması gerekenleri anlattı:

“Japonya’da 171 diye bir hat var, bu hattı arıyorsun ve iletişim kurmak istediğin kişinin numarasını vererek mesaj bırakıyorsun. O kişi de 171’i arıyor, senin numaranı tuşlayarak o mesajı dinliyor. Türkiye’de böyle bir sistem olmadığı için en kolay ve güvenli iletişim yolu SMS olacaktır. Aile önceden şehir dışında yaşayan bir yakını belirlemeli ve binadan sağ salim çıktıktan, toplanma alanına gittikten sonra o kişiye “İyiyim, toplanma alanındayım” diye SMS atmalı. Telefon, WhatsApp gibi uygulamaları kullanmamak, SMS atmak önemli.”

İstanbul'da deprem olduğu zaman vatandaşlarımız ilk iş arabalarını alıp yollara çıkacak; hem güvenli alana ulaşım hem de güvenli alanda araba içerisinde durmak için. Eğer böyle olursa İstanbul için korku ve endişe şudur ki yollar tıkanacak, ambulanslar gidemeyecek, arama kurtarma ekiplerimiz mahallelere ulaşamayacak, İstanbul kilit olacak. Allah’ınızı severseniz deprem olduğu zaman cep telefonu ile konuşmayın. Ya mesaj atın ya internet tabanlı konuşun. Çünkü o hatlar arama kurtarma, ambulans, sağlık ekiplerine ve koordinasyon ekiplerine lazım. Kilitlendiği an adım atamayız. Ne olur özel araçla yollara çıkmayın. Hemen toplanma merkezlerine gidin. Toplanma merkezlerinde buluşun sonrasında biz müdahale edeceğiz. Herkes aracıyla çıkarsa yolların tıkanacağını siz de biliyorsunuz biz de biliyoruz."

İçişleri Eski Bakanı Süleyman Soylu

Olası Marmara depreminde herkesin bahsettiği felaket senaryosu tam olarak ne Uzmanlar ürkütücü detayları anlattı
17 Ağustos 1999 depreminde 'yıldırım baskı' olarak çıkan Hürriyet Gazetesi manşetleri.

'ÜÇ GÜN SONRA BİLE HERKESE YARDIM ULAŞMASI MUCİZE OLUR'

Peki beklenen Marmara depreminde İstanbul ve çevresine nerelerden, ne kadar ve nasıl yardım gelecek?

Mikdat Kadıoğlu, “Afetlerde ilk dakikalarda evdekiler birbirine yardım ederler, 30 dakika sonra konu komşu birbirine yardım eder, üç gün sonra da profesyonel ekipler gelir. Bunun standardı budur. Beklenen Marmara depreminde ve İstanbul gibi çok büyük bir şehirde ise üç gün sonra bile herkese yardım ulaşması çok büyük mucize olur” dedi ve ekledi:

“Beklenen Marmara depreminden yakın kentler de etkileneceği için ülkenin diğer bölgelerinden yardım gelmesi planlanıyor. Deprem sonrası ilk 72 saate 'altın saatler' deniyor. Ölümlerin çoğu da bu saatlerde oluyor. Bu saatlerde insanları enkaz altından kurtarmak çok kritik. İlerleyen saatlerde birçok insan hayatını kaybetmiş oluyor. Fakat ilk saatlerde profesyonel ekipler afet bölgesinde olamıyor. Bu noktada artık toplum tabanlı afet yönetimine geçmemiz gerekiyor.”

Bizim öncelikle risk yönetimi uygulamamız gerekiyor. Beklenen afet şu anda tolere edilebilir, yönetilebilir değil. Bunu öncelikle yönetilebilir, tolere edilebilir seviyeye indirmemiz lazım. İstanbul’da yıkılacak bina sayısını 100’e indirebilirsek ancak o zaman "Afeti yönettik" diyebiliriz. Afet yönetimimin ilk adımı sağlam bina yapmaktır. Binalar yıkıldıktan sonra insanları aramak, hayatta tutmaya çalışmak afet yönetimi değildir.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu

'100 BİNE YAKIN RİSKLİ BİNA VAR, ARAMA KURTARMA HER HALÜKÂRDA YETERSİZ KALACAK'

İstanbul ve çevresine gelmesi planlanan afet yardım ekipleri hakkında detaylı bilgiler veren Şerif Barış, şunları söyledi:

-- İstanbul’da İBB İtfaiye Başkanlığı’nın 4 bine yakın itfaiye eri var. Bunların tamamı hem arama kurtarma yapabilecek donanıma hem de yetkinliğe sahip. İtfaiye binalarının tamamına yakını ise depreme dayanıklı yapılar.

-- İstanbul’da 100 bine yakın riskli bina var. Riskli binalar ağır hasar görebilir, orta hasar görebilir ama tamamı çökmez. Yapılan incelemelerde yaklaşık 68 bin binanın ağır ve çok ağır hasar göreceği belirlendi. Bu senaryoda hasarlı binaların yüzde 10’u bile yıkılacak dendiğinde 6 bin 800 bina ediyor ve bu çok büyük bir oran. Her binaya 12 saat süreli 10 tane arama kurtarma ekibi gerekir. Arama kurtarma ekipleri sayısı her halükârda yetersiz kalacak. O yüzden İstanbul dışındaki illerden itfaiye, arama kurtarma grupları, jandarmanın doğal afetler taburu ve her türlü maden işçileri gelecek.

-- Yurt dışından da arama kurtarma ekipleri gelmek zorunda. Bunlara destek olacak hafif arama kurtarma gönüllülerine ihtiyaç olacak. AFAD da İBB de diğer sivil toplum örgütleri de hafif arama kurtarma yapacak elemanlar yetiştiriyorlar, yetiştirmeliler de.

-- İstanbul’un önemli bir avantajı her tarafının deniz olması. Yollar kapansa da Boğaz ve Haliç avantajı var. Birçok liman ve iskele var. Aynı zamanda şehrin içinden fay geçmediği için havalimanı hasarları beklenmiyor.

-- İstanbul’da 2000’den bu yana İstanbul Proje Koordinasyon Birimi kapsamında valilik tarafından köprüler ve viyadükler güçlendiriliyor. Birçok okul, hastane ve kamu kuruluşları yenileniyor. Ancak elbette yollarda sorunlar yaşanacak. Oluşacak kargaşa ve kaos, trafik kitlenmesine yol açacak. Enkazlara ulaşımda sıkıntılar yaşanacak.

-- İçişleri Bakanlığı böyle bir afette İstanbul’a giriş ve çıkışları kapatarak afet müdahale ekipleri için yolları açık tutmayı ve hızlıca müdahale edilmesini planlıyor. Burada deniz yollarının önemi tam anlamıyla ortaya çıkıyor.

Ne kadar hazırlık yapılırsa yapılsın, büyük bir deprem sonrası kaos oluşacak, hasarlar ve can kayıpları meydana gelecek. Zaten yapılacak her türlü çalışma afetin zararını azaltır, afeti önlemez. Bu çalışmaların amacı vefat sayısını, yaralı, sakat kalma sayısını ve ekonomik kayıpları azaltmaktır. Bunun için sadece belediyelere, AFAD’a ve devlete görev düşmüyor. Büyük şirketlere ve vatandaşa da görev düşüyor. Evlerde ve iş yerlerinde büyük depremlere karşı hazırlık yapılması lazım. Herkes hafif arama kurtarma ve ilkyardım öğrenmek zorunda.

Prof. Dr. Şerif Barış

UZMANLARA GÖRE DEPREM SONRASI İLK AY YAŞANACAKLAR

İLK ÜÇ GÜN

- İlk anlarda en büyük problem ailelerin birbiriyle iletişim kuramaması ve depremin şiddeti, etkisi konusunda yetkililerden haber alamamak oluyor. Fısıltı gazetesi en tehlikelisidir. İnsanlar arasında doğruluğu kesin olmayan bilgiler yayılabilir. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- Profesyonel yardım ekipleri ancak üç gün sonra gelebildiği için ilk üç gün boyunca herkes kendi başınadır. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- Depremin ilk günleri kanalizasyonların patlaması muhtemeldir. Kişilerin evlerine girip alabildiği ya da afet çantalarında olan hijyen malzemeleri biter. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- Sadece kanalizasyon değil, doğalgaz, su gibi şebekelerde de problemler yaşanır. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Depremden hemen sonraki günlerde çevrede dolaşan yabancı yüzler görülebilir. Yardım ekiplerinden olmadığı sonradan anlaşılan bu kişiler terk edilen binalara girer ve afet hırsızlığı yaparlar. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- İnsanlar hem içeride maddi manevi değerli eşyaları olduğu için hem de belki de yakınları enkaz altında olduğu için evlerinin yanında uzaklaşmak istemezler. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- Tuvalet ihtiyaçlarını karşılamak, bir ihtimal değerli eşyalarını bulabilmek için binalara geri girmeyi düşünenler hatta girenler olur. Artçılar hasar almış binaların bazılarının yıkılmasına neden olur. Depremzedeler artçılara hasarlı binada yakalanırsa enkaz altında kalma riski yaşayabilir. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

BİRİNCİ HAFTA

- Depremden hemen sonra insanlar travmaya bağlı olarak açlık susuzluk hissetmese de ilk günler geride kaldıktan sonra yeme içme ihtiyacı doğar. Afet bölgesine yardımın üç gün sonra gelmesi beklense de hemen her bölgeye ulaşılamayabilir. Bu durumda insanlar yakınlarındaki bakkal, market gibi yerlere girip gıda malzemesi almaya başlar. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- İhtiyaçları almak ve yağmalamak arasında ciddi bir fark var. Marketten gıda malzemesi almak bir ihtiyaçken televizyon almak yağmacılıktır. Yağmacılığı da göreceğiz. (Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu)

- Öte yandan ilk üç günden sonra genellikle yardım ekipleri şehre gelmiş, ana arterler açılmış olacaktır. Çadır kentler kurulmaya, AFAD, Kızılay ve belediyeler yemek/sağlık hizmeti vermeye başlayacaktır. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Birinci haftadan sonra yavaş yavaş çadır kentlere öğretmenler gelecek, çocukları oyalamak için türlü aktiviteler düzenlenecek. Özellikle afetzedeleri hayatın normal akışına döndürebilmek adına psikososyal desteklerle insanlara normal yaşama dönme konusunda hizmetler verilmeye başlanacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Gelen yardımlar tasnif edilerek insanlara gıda ve mevsimine uygun kıyafet dağıtımı yapılacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

BİRİNCİ AY

- İlk bir aylık süreden sonra çadır kentler yerini prefabrik konutlara bırakmaya başlayacak. Üç aydan sonra prefabrik konutlara yavaş yavaş geçilecek, altı aydan sonra da çadır kentteki insanlar tamamen prefabrik yapılara taşınacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Aynı zamanda prefabrik çarşılar, dükkanlar kurularak ticaretin de devam etmesi sağlanacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Birinci aydan sonra deprem ve artçıların korkusu sebebiyle şehri terk edenlerin de yavaş yavaş geriye doğru göçü teşvik edilmeye başlanacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

- Büyük afetlerde en tehlikeli konulardan biri de salgın hastalıklar. Enkaz altında kalan insan ve hayvan cesetleri toplanmadığı ve yeterince kireç atılmadığı zaman oluşan asbestin yer altı sularına karışması salgın hastalıkların yaşanmasına neden olacak. (Prof. Dr. Şerif Barış)

Yarın deprem olacakmış gibi depremlere hazır olmalı, doğru davranışları öğrenmeliyiz. Eğer insanlar uygulamaya koymazsa bizlerin bunları anlatmasının hiçbir anlamı yok.  Şunu da belirtmek istiyorum: Çök-kapan-tutun dediğimiz korunma metodu az, orta ve ağır hasarlı tüm binalar için geçerlidir. Eğer bina yamyassı oluyorsa, göçüyorsa ona yapacak hiçbir şeyiniz yoktur. Afete hazırlık bireyden başlar, şirketler, belediyeler, kamu kuruluşları ve en son hükümetle devam eder. Hepsi zincirin bir halkasıdır.

Prof. Dr. Şerif Barış
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!