Defne aradı ve Pazartesi günü "Seninle +1" sayfası için Bedük röportajı yapıyoruz dedi. Bedük'ü daha önce sadece Disco Kralı'nda canlı bir performans yaparken izlemiş ve dans müziği sevmeyen birisi olmama rağmen kanalı zaplamamıştım. Bütün bilgi bundan ibaretti. Sonra google amcayı sorguya çekmeye başladım. İlk karşıma çıkan bir ekşi sözlük entry'siydi ve Bedük'ün "pulluk dingili" demek olduğunu söylüyordu. Bu sempatik bir başlangıç sayılabilirdi.
Ancak hikâyesini okudukça yavaÅŸtan gerilmeye baÅŸladım. Bu adamla aynı ÅŸehirde karbon monoksit solumuÅŸ, aynı lise ve üniversiteye gitmiÅŸ, aynı barlarda rock dinleyip kafa sallamış, aynı zamanlarda gitar çalmayı öğrenmiÅŸ, aynı stüdyolarda davul patlatmış ve Kurt Cobain öldüğü gün muhtemelen beraber üzülmüştük. Ama ben rock'çı komününe ihanet etmemiÅŸ ve müzikal anlamda aradığını bulamamış bir kifayetsiz muhteris olarak kalmıştım. O ise bugün Microsoft'un janjanlı binasında Explorer 9 lansmanını, son derece pahalı bir prodüksiyon olduÄŸu her halinden belli olan yeni klibiyle yapıyordu. Ancak bunu saÄŸlayan ne Sepultura, ne death metal, ne de Pantera gibi gruplardan almış olduÄŸu ilhamdı... Adam elektronik müzik yapıyordu ve bizim komünde beraber kafa salladığımız adamların yeni ufuklara yelken açması kabul edilemez bir ihanetti! Â
Gençliğinde rock'çı (hatta death metalci) olmak eski Türk filmlerinde mafyaya girmek gibi bir şeydi. Çeteye zor da olsa girebilirdin ama çıkış ancak dört kolluda olurdu. Bu noktada ben de bu mafyanın tetikçisi oluyordum herhalde.
SOSYAL DEVLET OLAMADIK Ülkemizde en önemli gördüğün sosyal problem ne? - Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve fırsat eşitsizliği. Sosyal devlet olamama hali. Ama tabii özellikle şu aralar çok gündemde olan kadına şiddet meselesi de var. Ancak sen soruyu sorunca ilk anda ciddi bir eşitsizlik aklıma geliyor benim. Eşitsizlik peşinde bir ton sorunu daha getiriyor bence. |
Hele şu röportajı bir yapalım da Bedük efendi, bakalım aşağıdaki grup elemanlarının elinden kendini kurtarabilecek misin! Yani eski rock'çıları temsilen "bizim grup"-"Bedük"e karşı durumu vardı fena halde. Bu arada size küçük bir tüyo. Röportajda Büyük bir itiraf geldi Bedük'ten…Bedük neyi çoook
Lise yıllığında bile sıkı bir rock'çı olduğundan bahsediliyor. Bilirsin bu işler bir komüne ait olmak gibidir. Şimdi ise elektronik müzik yapıyorsun. Müzikal anlamda bu transformasyon neyin tetiklemesi ile oldu. (Sorunun tercümesi; Bedük efendi, Bedük efendi... Niye döndün rock'tan, metalden. Hiç mi utanma yok sende?)
- Transformasyon değil aslında yaaa.. İnsan gençliğinde kendisini arıyor her yerde. Müzikle ilgilenen bir adam olduğun zaman da değişik müziklerde arıyorsun kendini. Belli bir dönem bir şeyci oluyorsun, başka bir dönem başka bir şeyci. Kendini bulma yolunda gidiyor bu.
|
                                       Bizim grup ve Bedük |
Bir şeyler tetikliyor ama değil mi? Sadece kendini arayış süreci mi yoksa pazarda bir eksiklik görüp ona göre mi pozisyon aldın? Yani bunu bir "biznıss" olarak mı gördün?
- Biznıss olarak baksam Türkiye'de tamamıyla Ä°ngilizce sözlü bir albüm yapmazdım. EÄŸer öyle baksam "sevdim yari, çıkı çıkı bari" diye Türkçe pop yapardım. Bu benim sevdiÄŸim türlerin karışımı olan bir müzik. Yani net bir elektronik müzik diyemezsin. Birçok tür ve tarzın süzgecimden geçmiÅŸ hali.Â
HER ÅžEY NOTHING ELSE MATTERS'LA BAÅžLADI
İlk çaldığın şarkıyı hatırlıyor musun gitarda?
- Ankaralı metalciler olarak herkesin ilk çaldığı şarkı muhtemelen Nothing Else Matters'dır. En kolayı oydu yani. Biz Sepultura falan çalmaya başladık daha sonra.
Kimden öğrendin gitar çalmayı. (Sorunun tercümesi : Kime ihanet ettin en çok?)
- İlk başta ablam gitar çalıyordu. Ben de klasik gitar eğitimi aldım 6 ay kadar. Sonra baktım bana hafif geliyor bende elektroya geçtim kendi kendime. 16 yaşındaydım.
Â
Biz de o yaşlarda müzikle ilgilenirdik. Yakın arkadaşlarımızla genelde Manhattan'a giderdik ve örneğin gitaristsen orada Süleyman Bağcıoğlu olmak isterdin.
Senin böyle hedeflerin olmuş muydu?
- Ben hayal falan kurmazdım öyle. Önüme bakardım. Sevdiğim şeyleri yapardım. Gitar çalmayı seviyorsan sahnedeki adam olmak istersin.
Senin de bu gibi benzemek istediÄŸin birisi yok muydu?
- Öyle yaparsan kendini kısıtlarsın. Ama yanlış bir şey de söylemek istemem. Süleyman Bağcıoğlu da çok efsane adamdır. İnanılmaz gitaristtir. Ama ben sevdiğim şeyi yapmaya odaklanmıştım. O zamanki en büyük amacım belki top oynamak falandı. Bir yandan top oynuyordum, bir yandan müzik yapıyordum.
İyi top oynar mısın?
- Kaleciydim o zaman. Artık ne öyle fizik var, ne ciğer. Geçen hafta bir maç yaptık, 13-0 yenildik.
Kalede miydin yoksa?
- Yok. Orta sahadaydım. Ben süper pas dağıttım ama onlar değerlendiremediler.
Biraz anlatsana şu gelişimi. 16 yaşında bir grup kurdunuz. İlk önce rock çalıyordunuz…(
- Yok rock falan değil canım. Bildiğin death metal'le başladık. Ben ritim gitar ve vokaldim. Brutal vokal. Hala güzel brutal yaparım. Bir sürü gruba girdim çıktım. Juice diye bir grubumuz, porselen diye bir başka grubumuz vardı. Ankara'daki barlarda çalardık.
Mesela hangilerinde?
- Hangi barı biliyorsan hepsinde çaldık. Saklıkent'ten Manhattan'a, Limon'dan Sinema Bar'a, Gölge'ye kadar…
Death metal mi çalıyordunuz buralarda?
- Hayır. 97'de death metal olayını bitirdik zaten. Bu arada bana çok eskilerden, hiç hatırlamadığım şeyleri soruyorsun. (Cevabın tercümesi: Nedir senin geçmiş zamanla derdin güzel kardeşim? Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı!)
Peki Ä°stanbul'a geliÅŸ hikayesi nedir?
- Müzik de reklam da İstanbul'da. Gelecektim bir yerde. Ben de zamanında geldim. Bilkent grafik tasarım mezunuyum. Burada art direktör olarak çalıştım.
Ondan sonra bir albüm yapıyorsun. Son sigaram diye bir parçaya çektiğin klibi seyrettim. Şimdi baktığın zaman o şarkılar hakkında ne düşünüyorsun? (Sorunun tercümesi: Hah işte, byur buradan yak o son sigarayı)
- Güzel şarkılardı. Benim şarkılarımdı ama farklı ve eski bir kafaydı. Benim daha önce bitirdiğim bir dünyaydı. Prodüktörümün yönlendirmesi ile yaptığım bir albümdü. Şimdi soracaksın oradan oraya geçiş nasıl oldu diye. Ama işte şu andaki şarkılarım o zaman hazırdı. İki albüm de hazırdı ve prodüktör de "İngilizce'yi boş ver, ondan hiçbir şey olmaz" dedi. Genciz, delikanlıyız, okey dedik işte. Ama güzel şarkılardı.
Oyunculuk?
- Öyle bir teklif geldi, okey dedik işte.
Ä°LK Ä°NTERAKTÄ°F KLÄ°P
Devamlı bir yenilik görüyoruz. Türkiye de ilk 3 boyutlu klip gibi…
-
Baktım kimse yapmıyor, ben yapıyorum işte.
Şimdi de İnternet Explorer'la ilgili bir proje görüyoruz. Bedük teknolojiyi bayağı iyi takip ediyor mu diyeceğiz bundan sonra?
- Takip etmiyor bayağı önünde gidiyor. İnovasyon. Birinin yapması lazım.
Bize bir itirafta bulunur musun?
- Saçlarımı özlüyorum.
Tam da itiraf değil ama bu…
- Yoo bütün hayatını kel kafasından kazanan birisi olarak saçlarını özlüyor olmak bayağı bir itiraf bence.
Bize Microsoft la yaptığın işten biraz bahseder misin?
- Anlatması zor… Bu bir deneyim aslında. Klasik, alışmış olduÄŸumuz kliplerin çok ötesinde bir ÅŸey. Klibi yer yer yönlendirebiliyorsun. İçine iyice dahil olabileceÄŸin interaktif bir ÅŸey. Facebook sayfandan eÄŸer giriÅŸ yaparsan arkadaÅŸlarım çıkıyor ve ben onları ele geçirip kızı arıyorum. Arka arkaya pop up pencereler açılıyor ve IE9 deneyiminde hiç aksama olmadan bu pop up'lar açılıp kapanıyor. Farklı pencerelerde farklı olaylar geliÅŸiyor. Bu klip için Ä°ngiltere'den Yasmin Ogbu diye efsane bir dansçı geldi. Daha önce Moby ve Muse kliplerinde de rol almış. Ve onun kareografı Stuart Bishop geldi. Türkiye'deki en iyi dansçılar da rol aldılar. Â
Ben kliplerini izledim, Ful Animasyon ve Electric Girl özellikle çok güzel olmuş.
- Sağol. Electric Girl bütün dünyada yayında şu anda.
Bu yeni klip disco breaker ne zaman yayınlanacak?
- 1 ay sonra. Bu bir ay içinde sadece internetten izlenebilecek. Discobreaker.com'dan seyredilebilecek. Bak bu sonlardaki sorular çok daha güzel oldu. İlk yılları merak edenler google yapsınlar değil mi? Eskiden o ilk baştaki soruları uzun uzun yanıtlardım.
O kliplerin senaryosunu, fikirleri kiminle tartışıyorsun, yaratıcı süreç içinde sen de var mısın?
- Çalıştığım yönetmenlerle beraber oturup konuştuğumuz zaman bir karar çıkıyor. Benim aklımda hep bir şeyler oluyor zaten. Onlar başka bir şey söylüyor, ben başka bir şey söylüyorum ve bir yere götürüyoruz işi. Onlardan fikir geliyor bazen. Mesala bu klibin fikri 41? 29! dan geldi. Bu sefer direkt teslim ettim kendimi ve onlar çok güzel şeyler çıkarttılar. Ben de kendi fikirlerimi söyleyerek bir yere getirdik. Genellikle benim kafamda bir görsel oluyor zaten.
Kimsenin yapmadığı şeyleri yapıyorsun. Mesela prodüktörler başka bir şey yap bu tutmaz diyor ama sen bildiğini yapıyorsun. Genelde kimse kliplerine bu kadar para harcamıyor, dans ve dövüş dersi almıyor. Bu piyasada "bizim halkımıza standart şeyler vermen lazım, standart dışını sevmez ve anlamazlar" diyorlar. Bu bence televizyonda da böyle. Sence niye bu durum?
- Kendileri daha iyisini yapamayacakları için yapabilecek olanları indirmeye çalışıyorlar. Eğer indirmezlerse çevrelerini, kendileri de yapmaya çalışmak zorunda olup yapamayacaklar çünkü. Benim hayatım "neden olmasın"la geçiyor yani.
Sosyal medyadan paylaştıklarından, müziklerinin yurtdışında da sevildiğini görüyoruz.
- Özellikle İspanyollar bayılıyor. VH 1'de yayınlandığı için Electric Girl, aynı zamanda MTV Latin Amerika'da yayınlandı, öyle olunca bütün Latin Amerika bayılıyor, Honduras'ından Meksika'sına, birçok ülkede bayılıyorlar. İyi bir şey yaptığın zaman kendi kendine gidiyor, çok kasmana gerek kalmıyor.
Karakterle de ilgili bir gösterge bir sürü itiraza rağmen farklı şeyler yapıyor olmak.
- Bir yerde misyon ediniyorsun kendine. "Yaparım ulan size ne?" diyorsun hep. Aslında kendi müziğini yapıp takılmak isteyen bir adam olmak isterken üzerine
bir misyon yükleniyor ve böyle bir duruşa sahip olan bir adam oluyorsun mecburen.
En ufak bir başarısızlıkta o adamlar sana "bak biz sana demedik mi İngilizce şarkı yapma diye, bir klibe bu kadar para harcanmaz demedik mi" diyecek…
- Kim ne derse desin. İnsanların önüne bir şey sunduğun zaman herkes her şeyi demeye özgür. Ben inandığım işleri yapıyorum. İnsanlara bir şey sunup da onlar kötü bir şey söyleyince üzülmeye hakkın yok.
TÃœRK POP'A DAYANAMIYORUM
En favori mekanında bir masa yapsan. Masada şu anda hayatta olmayan insanlarla olma şansın var. Kimleri seçerdin?
- Elvis'i yaz kafadan. Sonra Sinatra, Che Guevera, Zeki Müren… Güzel
yemek olur, muhabbet bitmez. Bir de benim geçen sene vefat eden köpeÄŸim Fındık olsa çok iyi olur.Â
Yeni albüm var mı?
- Herhalde yazdan sonra olur. Ama yazdan önce de bir single yapabilirim.
Dinlemeye tahammül edemediğin bir müzik türü ve müzisyen var mı?
 - Türk popa tahammül edemiyorum. Ama kimsenin ismini söylemem. Ayıptır. Topunu yaz yani.
O zaman sana en son abuk soruyu da sorayım bari. Ölürken gözünün önünden
film şeridi geçme hikayesi vardır ya. Bedük ölüyor. Fonda hangi müzik çalıyor?
- Feels like heaven… Benim şarkım.
Peki bir de ölürken gördüğün film karelerini söylesene.
- Sahneye ilk çıkışım, çocuklarımın doÄŸuÅŸu, onların ilk yürümeye baÅŸladıkları anlar, ilk büyük seyircinin karşısına çıkmam, evleniÅŸim, eÅŸimle ilk tanıştığım an. Â
(Röportajın tercümesi: Bittiği zaman karşımda transformasyona uğramış ve rock'çı/metalci komününe ihanet etmiş bir adam değil, işini çok iyi yapan, yeni şeyler deneyerek bir çok riski alabilme cesaretine sahip ve son derece açık sözlü bir müzisyen oturuyordu; Da Funkmaker! Röportaj bitip de Internet Explorer 9 lasmanında Bedük'ün son klibi Disco Breaker'i izlemeye başlayınca hafiften kıçımı sallamaya başlamıştım bile... Öyleyse "Durmak yok, dansa devam!")