Bedbaht etmek için indirmedik

Güncelleme Tarihi:

Bedbaht etmek için indirmedik
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 16, 2014 01:34

AKIL daima insana doğruyu gösterir. Aklı etkin kullanmayı başarıp, kendi aklını kullanma cesaretini gösterebilenler, hiç kuşkusuz doğruyu bulabilirler. Ancak aklın yaptırım gücü yoktur.

Haberin Devamı

Doğruyu bilmek, doğru olanı tercih etmek, doğrudan yana tavır alabilmek anlamına gelmemektedir. İşte bu yüzden, aklın doğrularının vahiyle desteklenmesine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, insanlık tarihi boyunca peygamberlik gibi bir kurumun da var olmasını beraberinde getirmiştir. Yüce Allah, rahmetinin ve merhametinin gereği olarak, insanları uyarmak üzere vahiy göndermiştir. Akıl ve vahiy birlikte etkin olduğu zaman, insanların gerçekleri görmeleri; iyi, güzel ve doğru olanı tercih edip gerçekleştirmeleri daha kolay olmaktadır.

‘OKU’ DÖNÜM NOKTASI

Bedbaht etmek için indirmedik

Hz. Muhammed’e gelen ilk vahyin “Oku!” diye başlaması, insanlık tarihinde yeni bir dönüm noktasını işaret ediyordu. Nitekim, Mekke’nin zor koşullarında, Müslüman olmanın cesaret istediği bir ortamda İslam’a gönül verenlerin hepsinin, bilgiyle, kendilerini bekleyen olumsuzlukların farkında olarak, Kuran’ı anlayarak Müslüman olduklarını görmekteyiz. Hz. Peygamber’in vahiy tecrübesine yakından şahitlik eden eşi Hz. Hatice, O’nun peygamber olduğuna tanıklık eden ilk kimsedir. Sırada Hz. Peygamber’in yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir vardır. Daha sonra da Hz. Ali çok genç olmasına rağmen İslam’ın yüceliğini, Hz. Peygamber’in en yakınında, onun terbiye dairesinde büyürken fark etmiş ve Müslüman olmuştur.

Haberin Devamı

İnsanın gizli düşüncelerini de bilir

MEKKE döneminde Müslüman olanların hemen tamamının araştırarak, Kuran’ın etkisinde kalarak Müslüman olduklarını vurgulamakta yarar vardır. Bunun en çarpıcı örneği Hz. Ömer’dir. Hz. Muhammed’i öldürmeye giden Ömer, yolda kız kardeşinin ve eniştesinin de Müslüman olduğunu öğrenir. Önce onlarla ilgilenmesi gerektiğine karar vererek, kız kardeşinin evine yönelir. Orada Kuran’la tanışır. Ta-Ha suresinin ilk ayetleri Ömer’i gerçekten çarpar:

EN YÜCE O’DUR

“Ey İnsan! Bu Kuran’ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik, yalnızca, Allah’tan korkan herkese bir öğüt, bir uyarı olsun, diye indirdik. Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından indirilen bir vahiydir bu. O sınırsız rahmet sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur. Göklerde ve yerde ve bunların arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O’na aittir. Sözü (ister gizle ister) açığa vur, O insanın gizli düşüncelerini de bilir, gizlinin gizlisi duygularını da. Allah ki, kendisinden başka Tanrı olmayan O’dur. En güzel en yüce nitelikler O’nundur.” (Ta-Ha, 1-8)

Haberin Devamı

TEVHİTLE AYDINLANMA

Bu ayetleri okuyan ve hakikaten anlayan Ömer, kendisini Hz. Muhammed’e götürmelerini ister. Hz. Muhammed’in yanına putperest Ömer olarak girer, oradan çıkarken, Müslüman Ömer olarak çıkar. Değişen ne olmuştur? İslam’ın kurucu ilkelerini anlayabilmek için bu örnek olay üzerinde biraz düşünmekte yarar vardır... Daha önce putlara tapan, çobanlık yaparken ekmek torbasındaki helvadan önce put yapıp tapan, acıkınca da yiyen Ömer, Tevhit inancıyla aydınlanmıştır.

Akla sırt çeviren Müslümanlar

DEĞİŞEN Ömer’in inancıdır. Tevhit, yani Allah’ın var ve bir olduğuna iman, Ömer’in adeta yeniden doğmasına yol açmıştır. Din değiştirmek elbise değiştirmeye benzemez. Kaldı ki, Müslüman olunca Ömer, kılık kıyafetini değiştirmemiştir. Ömer, İslam’ın yüksek evrensel değerleri ile bezenerek, adaletin sembolü haline gelmiştir. Aradan geçen on dört asra rağmen, eğer insanlar Hz. Ali’nin, Ebu Bekir’in, Ömer’in adı anılınca saygı ile onlara dua ediyorlarsa, bu gerçekten üzerinde düşünülmesi, kafa yorulması gereken bir meseledir. Kuran, zor koşullarda İslam’a gönül veren “öncü”leri övmektedir. İslam, aklını etkin kullanan ve vahyin ışığında arınan, aydınlanan seçkin insanlar sayesinde bu günlere ulaşmıştır. Ne var ki, akla sırt çeviren bazı Müslümanlar, bugün İslam’a zarar vermektedirler. Kuran, canlıların en kötüsünün akletmeyenler olduğunu söyler. (Enfal,22) Akıl, sorumluluğun ön koşuludur. Akıl ve vahiy birbirini tamamlar.

Haberin Devamı

BİLGİ VE İMAN AYRILMAZ

Erdem, Kuran’ın ‘Aklını kullan’ emrinin muhatabı olduğunu unutan insanın bilgisine de güvenilemeyeceğini vurguluyor.

Bedbaht etmek için indirmedik

İNSANIN bir şeyi bilmemesi, bir konuda cahil kalması onun için bir eksikliktir. Ancak kişinin bilmediğini bilmemesi, hatta bilgisizliğinin bilgi olduğunu düşünmesi başına gelebilecek en büyük felakettir. Mutluluğun gaflette yattığını zannedenler, mutluluğun idrake bağlı olduğunu bilenlerin kölesi olmaya mahkûmdur.
İnsan bu tür bir kölelikten nasıl kurtulur?
Yüzyıllardır ‘dogmatik’ uykulara dalmış insanların başlarına gelenin bir kâbus değil gerçeğin ta kendisi olduğunu idrak etmesi mümkün olabilir mi? Bir karşılık beklemeden, gerçeği sadece gerçek olduğu için anlatanlara değil, ninni söyleyip sırtını sıvazlayanlara itibar edenler iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, değerli ile değersizi ayırt edebilirler mi? Fikir yürütmek demek, insanın bildiği şeyler arasında doğru ilişkiler kurarak bilmediği şeyleri öğrenmesidir. Bilmediği şeyleri öğrenmek isteyen insanın, önce neyi bildiğini sonra neyi bilmediğini bilmesi gerekir.
Dinin özü nedir?
Kuran’daki “Nazar” kelimesi “Bakmak” değil, var olanlar üzerinde düşünüp, akli çıkarım yapmak anlamına gelir. Dinin özü derin kavrayıştır. Hz. Peygamberin, “Allah’ım dindeki kavrayışımı derinleştir” niyazı buna işaret eder. Din insana hem dünya hem ahiret hayatı hakkında lehine ve aleyhine olan şeyler konusunda yüksek bir farkındalık kazandırmayı amaçlar. Bütün önyargılardan bağımsız olarak eşyanın hakikatini araştıran insan aklının ulaşacağı doğal sonuç Tanrı’nın varlığı ve birliğidir.
Tanrı’nın birliğine inanmanın anlamı nedir?
Tanrı’nın varlığına ve birliğine inanmak, insanın varlık hiyerarşisi içindeki konumunu doğru anlaması, nihai gerçeklik karşısında etik bir tutum içinde olması anlamına gelir. Kuran Tanrı’nın varlığını yadsıyanların içine düştüğü derin çelişkileri çok çarpıcı örneklerle ortaya koymaktadır. Örneğin, “Onlar bir şey olmadan mı yaratıldılar yoksa kendi kendilerini mi yarattılar?” (Tûr/35) ayeti insanı kendi ontolojik gerçekliği ile yüzleşmeye davet eder. Kuran’da değişik formlarda geçen “Aklını kullan!” emrinin muhatabı bütün insanlardır. Bu emrin muhatabı olduğunu unutan Müslümanlar, akıl ile iman arasında bir karşıtlık olduğunu düşünmekte, birini, diğerinin rakibi olarak görmektedir. Bilgi ile imanı, akıl ile vahyi birbirinin alternatifi gören bir zihin gerçekliği bütüncül olarak kavrayabilir mi? Daha önemlisi, neyi bilmediğini bilmeyen bir insanın bilgisine güvenilir mi?

Haberin Devamı

Sizde bekleyin

TA-HA SURESİ: “Ta-Ha”, “Ey İnsan” anlamına gelmektedir. Hz. Ömer’in, Hz. Muhammed’i öldürmeye karar vermişken, bu surenin etkisinde kalarak vazgeçtiği ve Müslüman olduğu bilinmektedir. “Başlıca teması, Allah’ın peygamberleri eliyle insanoğluna teklif ettiği doğru yol öğretisi ve vahyi dinlerin hepsinin özünde bulunan temel gerçeklerin birbiriyle aynı, birbirine özdeş olduğu hususudur.” (Esed, 623) Surenin son ayeti şöyledir: “Ey Muhammed, de ki: “Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz!”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!