Bebek öÄŸrenim ve eÄŸitiminde duygusal iliÅŸki belirleyici

Güncelleme Tarihi:

Bebek öğrenim ve eğitiminde duygusal ilişki belirleyici
Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 2003 00:00

Entelektüel geliÅŸme sırasında duygusal iliÅŸki çok önemli. Çocuklar sevdikleri bir yetiÅŸkinle birlikte çalıştıklarında sözcükleri daha çabuk öğreniyor. Gözlerin saÄŸlamlığı, öğrenmek için belirleyici önem taşıyor. En iyi eÄŸitim stratejisi, çocukları gözlemleyerek o anda neyle ilgilendiklerini saptamak.Leipzig Max-Planck Evrim Antropolojisi Enstütüsü’nden Michael Tomasello, çok sayıda deneylerle, entelektüel geliÅŸme sırasında duygusal iliÅŸkinin ne kadar önemli olduÄŸunu gösterdi. Çocuklar sevdikleri bir yetiÅŸkinle birlikte çalıştıklarında sözcükleri daha çabuk öğreniyorlar. Bu baÅŸarı, yeni sözcüklerin olumlu duygularla iliÅŸkilendirilmesiyle ilgili. GeliÅŸim psikoloÄŸu Patricia Kuhl’un araÅŸtırması da yakın iliÅŸkilerin önemini vurgulamakta. Washington Ãœniversitesi bilim kadını, örneÄŸin bebeklerin Çince sözcükleri sadece Çinli bakıcılarından duymaları halinde reaksiyon gösterdiklerini görmüş. Aynı cümleleri videoda duyan bebekler ilgisiz kalmışlar. Bilim adamlarına göre, çocuklara gereÄŸinden fazla olanaklar sunulmakta. ÖrneÄŸin bebekken elleriyle oynamayı sevdiÄŸini fark ettiÄŸimizde ona yığınla oyuncak alıyoruz. Çok fazla ve mükemmel oyuncaklar sanıldığı kadar yararlı deÄŸil. Çocuklar kendi kendilerine deneyerek öğrenirler ve bu ÅŸekilde saÄŸlam sinir baÄŸlantıları kurulur. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü araÅŸtırmacıları, deneyimlerle öğrenmenin önemini ilk olarak iki kedi yavrusuyla gerçekleÅŸtirdikleri biri araÅŸtırma sonucunda gözlemlemiÅŸlerdi. Karanlık bir ortamda büyüyen kediler daha sonra ışıklı bir atlıkarıncaya oturtulduklarında kedilerden biri patisini yere dayayarak oyuncağı çalıştırırken diÄŸer yavru öylece oturmaya devam etmiÅŸti. Ve iki kedi yavrusu da aynı ortamda büyümelerine raÄŸmen sadece aktif olan kedi görmeyi ve hareket etmesini öğrenirken diÄŸeri neredeyse kör kalmıştı. Göz bozukluklarına dikkatBenzer bir durum, saydam tabaka veya mercek bozuklukları olan çocuklarda da ortaya çıkabilir. ‘Zamanında tedavi edilmezlerse, bilgi alma yetileri geliÅŸmez’ diye açıklıyor Singer. ‘Gözde yapısal sinyaller bulunmaz, aÄŸtabaka sadece kendiliÄŸinden hareket eder, görmeyi saÄŸlayan sinir baÄŸlantıları güçlenmez.’ Bu ÅŸekilde birkaç gün sonra körelirler ve asla yeniden iÅŸlevsel duruma gelmezler. Çocuk yaÅŸam boyu kör kalır. Zamanında gözlük kullanmayan ÅŸaşı çocuklarda ise iki görme sistemi geliÅŸir. Åžaşılık asla düzelmez. Singer bu mekanizmayı, Johann Wolfgang Von Goethe’nin bundan 200 yıl önce beyin araÅŸtırmalarından ve sinaps seçimi hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan ÅŸiirsel bir dille ortaya koymuÅŸ olduÄŸu Darvinistik ayıklanma teorisine benzetiyor: ‘Çocuklar göründükleri gibi büyüyecek olsalardı, dünyada bir sürü dahi olurdu.’ Sinirbilimci, bunu biraz daha alçakgönüllü bir ÅŸekilde açıklıyor: ‘YaÅŸamın baÅŸlangıcından itibaren aşırı miktarda sinaptik baÄŸlantılar kurulmakta. Fakat sadece kullanılanlar geliÅŸir.’Dil küçükken öğrenilirHer bebeÄŸin içinde bir saat çalışır. ‘GeliÅŸim pencereleri’ hangi yetinin ne zaman kazanılacağına karar verirler. Görme ve duyma gibi temel iÅŸlevler, dil ve duygu gibi karmaşık becerilerden daha önce geliÅŸir. Ama araÅŸtırma sonuçları en iyi öğrenme evrelerinin çok erken tamamlandığını göstermekte. Öğrenciler on yaşında yabancı dil öğrenmeye baÅŸladıklarında ‘dil penceresi’ çoktan kapanmıştır. Tabii bazı istisnalar yok deÄŸil. ÖrneÄŸin çocukluÄŸunda Polonya ve Rusya’da yaÅŸayan yazar Joseph Conrad, Ä°ngilizce’yi yetiÅŸkinlik döneminde öğrenmiÅŸ olmasına raÄŸmen birçok Ä°ngilizden daha iyi konuÅŸabiliyordu. Ama on yaşını geçkin kiÅŸilerin beyni, iki dili birden oynayarak öğrenen küçük çocuklara karşın, bilinçli olarak kurallara göre çalışmalarını gerektirecek kadar ‘olgunlaÅŸmıştır’. 2 ve 3 yaÅŸlarıİki yaşındaki insanda, sosyal bir canlı olmasını saÄŸlayan pencere açılır: Ön beyin ve hipokampüste ‘ben bilinciyle’ ilgili yapılar biçimlenir. Küçükler çevrelerinden soyutlanarak, inatçı yaramazlara dönüşürler. Yaklaşık aynı dönemde kısa vadeli ‘epizodik bellek’ de geliÅŸir. Çocuklar olayları sadece geçici olarak akıllarında tutabilirler. Ä°ÅŸe bu andan itibaren çocukların belli kurallara göre hareket eden yetiÅŸkinlere ihtiyaçları vardır, yoksa yanlış izlenimlerle büyürler’ diyor Singer. Sırf uslu dursun diye asık suratla çocuÄŸun eline bir hediye sıkıştıranlar, anlaşılmaz bir sinyal iletirler. Üç yaşından sonra ilk geliÅŸim evresi tamamlanmış olur. Ergenlikten önceki bir evrede ön lopun önündeki beyin kabuÄŸundaki baÄŸlantılar kurulur. Ä°nsan bu baÄŸlantılar sayesinde ahlaki deÄŸerleri ve sosyal becerileri öğrenir. Ä°lk öğrenilenler önemilBeyin, bundan sonra sadece birbirini izleyen bildik öğrenme süreçleriyle deÄŸiÅŸmeye devam eder: Sınavlara çalışmak, yemek tariflerini denemek, ya da Singer’in deyimiyle: ‘Terapi seanslarıyla karakter törpülemek’ vb. Bu dönemden sonra yeni sinaptik baÄŸlantılar kuramayan insan o güne dek edindiklerini de silemez. Sahip olduklarıyla yaÅŸamak zorundadır. Demek ki insanın geleceÄŸi için önemli olan yaÅŸamının ilk yaÅŸlarında edindikleridir. Dil yetisindeki kayıplar ya da ince iÅŸlere yönelik hareketler asla telafi edilemiyor. Ä°lköğretim öğrencilerinin baÅŸarısızlıkları da söz konusu kayıplarla ilgilidir. Bilgi edinmek için gerekli olan saÄŸlam donanımlarla okula baÅŸlayan çocuk sayısı çok fazla deÄŸildir. ÖrneÄŸin ilk yazı yazma denemesindeki beceriksizliÄŸin baÅŸlıca nedeni, ellerin ve parmakların ince hareketlere alışık olmayışıdır. Bu tür eksiklikler okulöncesi eÄŸitiminin önemini vurguluyor. Bu gereksinimi fark eden birçok Avrupa ülkesi, okulöncesi eÄŸitimi için özel programlar geliÅŸtirdi. ÖrneÄŸin Ä°ngiltere’de kurulan ‘Early Excellence Center’ eÄŸitim kurumları çocuklara yuva eÄŸitimi verirken anne babaları da eÄŸitmekte. Farklı okullarTony Blair hükümeti son üç yılda okulöncesi eÄŸitim için 11,6 milyarlık bir yatırım yaptı. Belçika’daki çocukların %95’i iki buçuk yaşından itibaren ‘Ecole maternelle’ kurumlarına devam ediyorlar. Fransa’da okulöncesi eÄŸitim iki yaşında baÅŸlıyor ve Curriculum ile sürüyor. Tıpkı çocukların kendilerine özel ders programlarıyla matematik, müzik, demokrasi ve duygudaÅŸlık hakkında bilgiler edindikleri Ä°sveç ve Finlandiya okullarındaki gibi tüm eÄŸitimciler dört yıllık lisans diplomasına sahip.Okulöncesi eÄŸitimin ilk sosyalleÅŸme merkezleri olduÄŸu aslında yalnızca bilim adamlarının araÅŸtırma sonuçlarıyla da ortaya çıkmış deÄŸil. Sonuçta bir çocuk yaklaşık olarak 4000 saatini geçiriyor yuvada. Sadece ileride anadilini mükemmel bir ÅŸekilde konuÅŸabilmesi bile %25 oranında okulöncesi eÄŸitime baÄŸlı. Hatta Amerikalı bilim adamları evde büyüyen çocukların, iyi yuvalarda yetiÅŸen çocuklara kıyasla daha geç geliÅŸtiklerini de kanıtladılar. Ãœnversite eÄŸitimiSinger’in okulöncesi eÄŸitimi için ilginç bir önerisi var. Sinirbilimi ve geliÅŸim psikolojisi hakkındaki temel bilgileri öğreten bir üniversite eÄŸitimi olmalı, diyor sinirbilimci. Bu ÅŸekilde eÄŸitimciler çocuÄŸun hangi öğrenme evresinde bulunduÄŸunu anlayabilirler. Üç yaşındaki her çocuÄŸa aynı ÅŸekilde davranmak iyi sonuç vermiyor. Singer’in bu düşüncesini destekleyen diÄŸer birçok bilim adamı da eÄŸitimin akılcı bir pedagojiyle gerçekleÅŸtirilmesinden yana. Çocukları daha iyi tanıyan anne babalar ve eÄŸitimciler bu sayede onlara daha önce cesaret edemedikleri konuları bile öğretebilirler. Sinirbilimciler en iyi eÄŸitim stratejisinin, çocukların en iyi ÅŸekilde gözlemlenerek o anda neyle ilgilendiklerini saptamak olduÄŸunu söylüyorlar. Çocuklar, geliÅŸimlerini yansıtan sorular sorarlar. KonuÅŸmaya baÅŸlamadan önce de kendilerini gülerek, aÄŸlayarak ya da çeÅŸitli mimiklerle ifade ederler. Bununla birlikte sinirbilim araÅŸtırmalarıyla elde edilen sonuçların eÄŸitimde uygulanması o kadar kolay deÄŸil. Her ÅŸeyden önce okulöncesi eÄŸitime uygun bir altyapının kurulması ve bu sisteme uygun eÄŸitimcilerin yetiÅŸtirilmesi gerekir. Küçük leylekler eviAlmanya’nın Berlin kentinde ‘Küçük leylekler evi’ kurumunda yaÅŸları bir ila altı arasında deÄŸiÅŸen 125 çocuk için bir program geliÅŸtirilmiÅŸ. EÄŸitimciler her gün çocukları izledikten sonra izlenimlerini deÄŸerlendiriyorlar.Ä°ki haftada bir her çocuk için sosyalleÅŸme, dil veya beden bilinci gibi konuları kapsayan bir form doldurulmakta: DiÄŸer çocuklar onunla oynamak istiyorlar mı? Öykü dinlemekten hoÅŸlanıyor mu? Beden hareketi gerektiren oyunlardan hoÅŸlanıyor mu? Bireysel eÄŸitim planlarının temelini oluÅŸturan bu gözlemler çocukların o anda hangi öğrenme aÅŸamasında bulundukları hakkında ip ucu veriyor. ‘EÄŸitimciden baÅŸka hiç kimsenin canı resim yapmak istemiyorsa, resim dersini sürdürmek anlamsız’ diyor eÄŸitimcilerden biri. Deneyerek öğrenmeGeçen hafta ilk bölümün yayımladığımız (Spiegel 43/2003) yazının bu son bölümü şöyle bitiyor: ÖrneÄŸin bazen sonbaharın özelliklerini öğretmek için kurumuÅŸ yaprakları kağıda yapıştırmaktansa, çocukları sonbaharı simgeleyen giysiler içinde ÅŸarkılar söyleyerek, tırmanma birimlerinde oynamasına izin vermek, sonbaharla ilgili bilgilerin daha kalıcı olmasını saÄŸlıyor. 1969 yılında okullardaki baÅŸarısızlıkların nedenlerini araÅŸtıran Fransız Ulusal Pedagoji AraÅŸtırmaları Enstitüsü’nden Françoise Platone ve Marianne Hardy de henüz o tarihlerde tıpkı Berlin’deki çocuk yuvasında olduÄŸu gibi farklı yaÅŸlarda çocuklardan oluÅŸan küçük grupların hedeflere uygun bir ÅŸekilde yönlendirilmesi sayesinde eÄŸitimde en iyi sonuçların elde edilebileceÄŸini bulmuÅŸlardı. Hatta bu sonuç ulusal eÄŸitim planlamacıları tarafından çok beÄŸenilmiÅŸ ve uygulama 1984 yılında resmi olarak da önerilmiÅŸti. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!