Güncelleme Tarihi:
Arınç, AK Parti Bursa İl Teşkilatı tarafından Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın depremin yoğun üzüntüsü nedeniyle belli ölçülerde kutlandığını anımsattı.
“Maalesef CHP, sadece o parti, 'cumhuriyete sahip çıkıyor' görüntüsü altında hükümetimizin aldığı bu kararı karşılamadı” diyen Arınç, bu konuda merhum Başbakanlardan Bülent Ecevit tarafından yayınlanmış iki tane genelge olduğunu hatırlattı.
Arınç, 17 Ağustos'taki deprem felaketi sebebiyle 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 26 Ağustos Malazgirt Meydan Muharebesi'nin yıl dönümünün kutlamasız yapıldığını, bunların vesikalarının bulunduğunu kaydetti.
Bunu ilk kez kendilerinin düşünmediğini vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:
“Demek ki zamanı geldiğinde hükümetler, halkın hissiyatını dikkate alarak belli törenlerin dışındakilere müsaade etmemişler. CHP sadece cumhuriyeti ama demokrasisiz bir cumhuriyeti, demokrasiyle taçlanmayan bir cumhuriyeti, cumhursuz cumhuriyeti, halkın dışında belli zamanlara münhasır bir cumhuriyet anlayışını 10. Yıl Marşları'yla kutlamayı adet edindiği için yine adetinden uzak kalmadı. Alışmışlar, deprem de olsa bir başka şey de olsa yine istediklerini yapacaklar.
Ben onları samimiyete davet ettim. Kılıçdaroğlu konuşmasında dedi ki; 'Bu cumhuriyettir, bunu Erciş'te de Van'da da kutlamalıyız. Be hey Kılıçdaroğlu, madem bunu söylüyorsun da kendin niye yapmadın? İstanbul'da Bağdat Caddesi'nde kutlayacağına Van'a gidip yapsaydın da senin samimiyetini bizzat görmüş olsaydık. Bursa'nın bir caddesinde yürümek yerine Erciş niye aklına gelmedi? Gideydin orada, yanında 3 kişi bulur muydun bilmiyorum ama en azından sözünü yerine getirmiş olurdun.”
“Gül gibi lale gibi sümbül gibi cumhurbaşkanlarını seçecek”
Arınç, “Hangi birimiz 'cumhuriyet' kelimesine, mefhumuna karşı çıkabiliriz?” derken, sözlerine şöyle devam etti:
“En faziletli bir rejime, cumhurun kendi adına ülke yönetiminde söz sahibi olmasına hangi AK Partili karşı çıkabilir? Cumhuriyeti ilan eden başta büyük Atatürk olmak üzere, birinci Meclis'in, ikinci Meclis'in milletvekillerine ve Cumhuriyet'in tek sahibi olan aziz milletimize hangi AK Partili karşı çıkabilir?
İstismar ve demagojiyle Cumhuriyet kutlaması yapanlara biz şunu söyleyelim; biz Cumhuriyet'in gerçek manasını ve mevhumunu biliyoruz. O yüzden Cumhurbaşkanı denen kişinin cumhur tarafından seçilmesine AK Parti karar verdi, millet karar verdi. İnşallah ömrümüz olursa şu kadar yıl sonra... Süresini söylemeyeyim şimdi, 'şu tarihte olacak' derler. Şu kadar zaman sonra bu millet sandığa gidecek ve inşallah gül gibi lale gibi sümbül gibi cumhurbaşkanlarını seçecek. “
“Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli güzel günler”
Arınç, salondaki AK Parti 23. Dönem Bursa milletvekillerinden Ali Kul'a seslenerek, “Ali hocam bak sadece gül gibi demedim ha. Sümbülleri, laleleri ekledim, ne olur ne olmaz. Millet başka şeyden hava kapmasın” diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları kaydetti:
“Allah'ın izniyle seçeceğiz. Bu millet seçecek. Evet güzel günler yakın. 'Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli güzel günler'. Bunları ta 2007'de cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında söylemiştim, birileri huylanmıştı. 'Ne demek istiyor bu? diye. Bir bir çıkıyor hamd olsun. Güneşli güzel günler geliyor. Bu zorlukları da aşacağız. Bu sıkıntılardan da kurtulacağız, Allah'ın izniyle Türkiye, cennet vatanımız, en güzel en doğru en iyi günler görecek ve o günlerde birlikte, daha nice bayramlar kutlayacağız.”
'Ayasofya Kilisesi' cami mi olacak?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Bazıları yazı yazıyor; 'Ayasofya Kilisesi' cami mi olacak? Cehalete dayanıyorsa affederiz, ama cehalete dayanmıyorsa biraz kendinize çeki düzen verin. Burası 1330 yılından beri, 680 senedir camidir. Halk da böyle bilir, kayıtlar da bunu söylüyor. Buraya 'kilise' diyemezsiniz” dedi.
Arınç, AK Parti Bursa İl Teşkilatı tarafından Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada, İznik'teki Ayasofya Camii'ni ecdadın vasiyetine sahip çıkarak ibadete açtıkları bayramın 1. gününün Bursa için çok sevinçli bir gün olduğunu söyledi.
“Bir ibadethane kayıtlarda da cami olarak bilindiği halde, bugün restorasyonunu takiben yeniden ibadete açılması çok mu önemli bir hadise? Bunu söylemeye gerek var mı?” diyen naif düşünceli insanların olabileceğini kaydeden Arınç, “Çok önemli. İnşallah başkaları da varsa başkalarını da ibadete açmamız lazım. Çünkü bu bizim vazifemizdir, görevimizdir” diye konuştu.
Arınç, Bursa'nın, güzel İznik'in çok nadide bir eserinin olduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi:
“İster 'Orhan Camii' diyelim, isterse halk arasında bilindiği gibi 'Ayasofya Camii' diyelim. Ne diyeceksek diyelim. Bunun tarih içindeki yeri nedir? Çok eski kayıtlardan sadece 780'li yıllara ait, yani milattan sonraki 787'ye, Osmanlı kurulmadan 7 asır önceki tarihte buranın kilise olduğu biliniyor. Evet o zaman Hristiyanlar var, burası kilise. 1330-1331 tarihinde Orhangazi, yani şu hemen yanı başımızdaki büyük hakan Bursa'yı İznik'i fethediyor. O zamanlar 'fetih hakkı' diye bir şey var. 'Fetih madalyası veya fetih hakkı'. Bu kiliseyi camiye tahvil ediyor, dönüştürüyor, Orhangazi kendi vakfında bu camiyi Müslümanlar binlerce yıl ibadet etsinler diye vakfediyor. Sene 1330-1331, bugün 2011. Kaç sene geçmiş üstünden. 680-700 sene geçmiş. Demek ki 700 yıldan bu yana şu hemen babasının yanında yatıveren Orhangazi, İznik'i aldığı zaman burayı camiye dönüştürmüş. O zaman fetihlerde böyle bir hak var, bir tanesi camiye çevriliyor. Kilise de Allah'a ibadet edilen bir yer, cami de. Bizim nice camilerimiz gidin Balkanlara, başka ülkelere maalesef cami olmaktan çıkarılmıştır.”
“Buranın cami olmaktan çıkarılması mümkün değil”
Bütün bunların yaşadığımız, bildiğimiz şeyler olduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
“Ben şunu demek istiyorum; Orhangazi'nin vakfiyesi Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindedir. Orhangazi diyor ki; “burayı cami olarak vakfeyledim'. Buranın cami olmaktan çıkarılması mümkün değil, çıkarırsanız, 'Allah korusun bir beddua var ki tekrar etmek istemiyorum. Çünkü vakıflarda bir dua var bir de beddua var. Yapana dualar edilir, ama asıl maksadından çıkarılırsa bir şey sadece Allah'ın meleklerin bilmem nelerin değil haşa, Allah'ın meleklerin bütün insanların laneti de ona ihanet edenlere olsun' diye bir beddua var. Bugün Bursa vakıf zengini diye hepsinin vakfiyesinde de bu yazar. Çünkü bütün dünyada Hristiyan aleminde de vardır, cemaat vakıfları vardır. Orayı ne amaçla vakfettiyseniz, ancak o amaçla orası kullanılabilir.”
“Mimar Sinan'ın elinin değdiği bir mabed”
Arınç, 1330'dan sonra 1918-1919'lara kadar burada ibadet edildiğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Hatta 1500'lü yıllarda Kanuni Sultan Süleyman zamanında, burası bir yangın geçirmiş. Ne mutlu ki Mimar Sinan İznik'e kadar gelmiş, camiyi onarmış, bir minare eklemiş ve eklentiler yapmış. Mimar Sinan'ın elinin değdiği bir mabedden bahsediyoruz size. İşgal zamanı işgal edilmiş, 1920-1922'ye kadar, kurtuluşa kadar da kapalı kalmış. 1922'den sonra da maalesef cami olmaktan çıkarılmış, içinde ibadet yapılmamış.
Hamd olsun ki Vakıflar Genel Müdürlüğü, İznik Belediyesi ve Kaymakamlığının da katkılarıyla burayı çok güzel restore ettiler. Restore edildi, ama ne olarak kullanılacağı konusu demek ki bizi bekledi.”
Bu işe sahip çıkmaya karar verdiklerini vurgulayan Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Neden? 1. Hukuken bunu yapmak zorundayız. Hukuken burası bir vakıftır. Vakfın gayesi de buranın cami olarak açık olmasıdır. 2. 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiralama Kanunu diye bir kanun var. O kanunun 1. veya 2. maddesinde ibadethaneler ibadet dışında kullanılamaz, kiraya verilemez satılamaz ve saire diye bir hüküm. Bakın bu hüküm o kadar önemli ki 1995 yılında Kültür Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazı yazarak, burayı müze yapmak için kiralamak istemiş. Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür Bakanlığına, aynı hükümetin iki farklı bakanı 'Senin haberin yok galiba, burası camidir ve 6570 Sayılı Kanun'un şu maddesi gereğince benim bunu kiralamam mümkün değildir' demiş. Ne güzel demiş. O günden bu yana cami olarak ibadete açık değil.”
“Cehalete dayanıyorsa affederiz, ama...”
Arınç, bu mesele ortaya çıktığı günden bu yana Bursa'nın televizyonları ve medyası da ulusal medya ve televizyonlar da bir kıpırdanma başladığını belirterek, şunları söyledi:
“Bazıları yazı yazıyor; 'Ayasofya Kilisesi' cami mi olacak? Cehalete dayanıyorsa affederiz, ama cehalete dayanmıyorsa biraz kendinize çeki düzen verin. Burası 1330 yılından beri camidir. 680 senedir camidir. Halk da böyle bilir, kayıtlar da bunu söylüyor. Buraya kilise diyemezsiniz. 780 yılından bahsediyorsanız hakkınız var. Ama 680 yıldan bu yana diye konuşuyorsanız büyük bir cehaletin içindesiniz. Burası bütün kayıtlarda, kilise olarak değil cami olarak geçiyor.
Bir başka yazı, 'Efendim Ayasofya Müzesi' cami mi olacak? Burası kusura bakma müze de değil. Burası cami kardeşim, biraz gözünü aç, biraz kitap çevir, biraz bilene sor. İyi ama burada eskiden dışarıdan gelenden 5 TL, içeriden gelenden 3 TL alınmış da o zaman burası müzeymiş. Hayır, işgüzarlık yapmışlar. Köylere Hizmet Götürme Birliği 'Buraya gelen giden çok oluyor, ben de burayı ziyaretten üç kuruş para toplarım' diye düşünmüş, basit bir makbuz bastırmış, 'Deli Dumrul gibi ' girenden 3 akçe girmeyenden 5 akçe almaya başlamış. Hiçbir kayıtta buranın müze olduğuna dair bir şey yok.”
“Basit bir işi büyütenler oldu ama, biz doğrusunu yaptık”
Kendilerinin resmiyete baktığını anlatan Arınç, şöyle dedi:
“Birisi buraya müze demiş olabilir. Birisi işgüzarlık yapmış oraya bir levha asmış da olabilir. Birisi işgüzarlığın katmerlisini yapmış, 3 TL, 5 TL toplamaya da çalışmış olabilir. Burası müze de değil Bursalılar. Kilise değil, müze de değil. Orhan Camii, Ayasofya Camii 680 yıldır cami olarak açık, cami olarak ibadet edilmiş, cami olarak kayıtlarda var. Çok şükür elimizden geleni yaptık, basit bir işi büyütenler oldu ama, biz doğrusunu yaptık. Çok şükür milletvekillerimiz de koşmuşlar gitmişler, ben de keşke müsait olsaydım. Cemaatle birlikte burası içinde yapılan basit bir düzenekle ibadete açıldı Allah hayırlı uğurlu etsin.”
“Onları Orhangazi'ye şikayet ediyorum”
Arınç, bu meseleyi büyütmemek gerektiğini, yanlışlıkla “kilise” veya “müze” diyenleri, sadece gördüğünü doğru kabul edenleri mazur görmenin mümkün olabileceğini ifade ederek, şunları dile getirdi:
“Ama bir başkası da var bunun. Cami olduğunu bile bile buranın ibadete açılmasını arzu etmeyenler de oldu. Sayıları az oldu, ama varlıklarını biliyorum. Ben de doğrusu buna çok üzüldüm. Bursa'dan 3-5 da olsa bu düşünceli birilerinin çıkacağını hiç tahmin etmemiştim. Efendim, 'Camidir cami olmasına ama İznik'te 10 tane de 20 tane de cami var, buna ne ihtiyaç vardı?' Efendim 'Camidir cami olmasına ama böylesi daha orijinaldi. Gelen giden bakıyordu, bir tarafı kilise gibi bir tarafı cami gibi, millete de para toplamak iyi olacaktı filan. Cami olduğunu bile bile buranın ibadete açılmaması için mazeret üretenlere, bayram gününde bir şey söyleyecek değilim. Ağzımızı tatlı açmışken kötü kapatma niyetim yok. Onları hemen hemen yanı başımızda Bursa'nın fatihi olarak duran Orhangazi'ye şikayet ediyorum. Bursa'yı fetheden, vakfiyesini kuran, vakfiyesinde 'Burası ilelebet cami olarak ibadete açık olacaktır' diyen bir zat hemen yanı başımızda yatıyor. Allah onlardan razı olsun. Onlar bizim iftiharımız, şerefimiz. Biz onlara çok şey borçluyuz. Cihangirhane bir devleti bir aşiretten, beylikten çıkaran o güzel insanların, Osmangazilerin Şeyh Edebalilerin çok şükür biz izinden gidiyoruz. Onlar 600 küsur sene dünyaya hükümran olmuş bir büyük medeniyetin sahipleri, onların yüzüne bakamıyorduk, hamd olsun onların yüzüne bakacak hale geldik.”