BBG² (Bir Bakan Gafı, Bir Bakan Gafı Daha)

Güncelleme Tarihi:

BBG² (Bir Bakan Gafı, Bir Bakan Gafı Daha)
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 2004 12:18

Lisedeyken bir münazara yarışması vardı. Konu; insanın ahlakının oluşmasında çevre mi önemli okul mu? Şansımıza, bize çevre düşmüştü. Çok şanslıydık. Çevre. Say say bitmez. Bir kısım medyadan, spordan, müzikten, magazinden, tekmili birden insanı değiştirmeye uğraşan kültürden, sanattan, siyasetten oluşan bir çevre. İnsanı çepeçevre kuşatan bir çevre. Bu çevre içinde, örülen kalın duvarlarla, öğrenciyi o çevreden koruması amaçlandığı her halinden belli ilim yuvası okullarımız. Kuşatma altındaki okullarımız. Karşı grubun hiç mi şansı yoktu, anlayacağınız. İnsanı çevre eğitir, geliştirir, değiştirir, dönüştürür ve ahlakını da oluştururdu. Lamı cimi yok, yaşamın karşı konulmaz kuralıydı bu.

Haberin Devamı

Öğretmenlerimiz bu yarışmaya çok önem veriyorlardı. Okul sözcüsü ben olduğum için, bir anlamda bu benim yarışmamdı. Çok sıkı bir kampa girdik. Hararetli sunumlar ve ateşli konuşmalarla süslü, heyecan dolu günler geçirdik. Hazırlandık. Tam bu sırada, öğretmenlerimizden birisi, üzerinde Zerrin Egeliler’in çırılçıplak bir resmi olan bir film afişi getirdi. Ve sunumu güçlendirmem için sunumun sonunda bunu yırtmamı istedi. 16 yaşında normal yurdum insanı bir genç için harika bir aksiyondu bu. Yırtalım, yırtmayalım, yapalım, yapmayalım derken bir karara vardık.

 

Hazırlıklardan sonra yarışma günü geldi çattı. Beş bin kişilik kapalı spor salonunda okullar yerlerini aldı. Yarışma başladı. Afiş tersten katlamalı olarak cebimdeydi. Kendimce çok çok iyi bir sunumun en sonunda, afişi cebimden çıkarttım. Arkadaşlar dedim. Okul – mokul bir şeyler diyorsunuz. Şu anda bütün okullu, iyi eğitimli arkadaşlar, bu spor salonunu doldurmuşsunuz (ve konuşmanın bu noktasında, tersten katladığım seks filmi afişini yavaş yavaş açmaya başladım). (Bunu söylerken katladığım afiş, bir fotokopi kağıdı boyutuna kadar açılmıştı ama tamamının açılması için üç kez daha açmam gerekiyordu) Ahlakım şu anda, ancak bu kadarını açmama elveriyor. Ama korkarım, tamamını açsam, eğitim-meğitim, okul-mokul hepsi bir anda güme gidecek. Ve sizi çevrenin bu ahlak bozucu etkisinden korumak üzere, bu afişi yeniden katlayıp cebime koyuyorum… (Ve afişi katlayıp cebime koydum) Selamlamamı tamamladığımda salon alkıştan inliyordu.

Haberin Devamı

 

Afişi açıp, onca öğrenci önünde yırtmamı isteyen öğretmenimiz de şok olmuştu. O açacağımı, o çıplak resimli afişi herkese göstereceğimi ve böylelikle çok büyük sükse yapacağımı düşünmüştü. Evet ortada çok büyük bir sükse vardı ama çıplak kadın resmi parçalama diye bir aksiyon, plandan çıkartılmıştı. Yanıma geldi. Sevinç dolu gözlerle baktı. Hiç unutamayacağım bir bakış. Seni can-ı gönülden tebrik ediyorum Münirciğim dedi. Afişi çıkartıp yırtsan bu kadar etkili olmazdı. Harikaydın.

Haberin Devamı

 

Birinci olmak çok önemlidir dostlar. Birinci olmak, birinci kalmak. Birinciliğe oynamak bile başlı başına bir birinciliktir. Birinci olmadan önce kazanılan bir birinciliktir bu, birinci olmak için çalışanların en birincisi olmak!

 

Siyaset, söz söyleyerek iş başarma sanatıdır. Yunusun deyişiyle;

Söz ola kese savaşı,

Söz ola bitire başı.

Söz ola ağulu aşı (zehirli yemeği),

Yağ ile bal ede bir söz.

 

Yani öyle bir söz söyleyeceksiniz ki, savaşlar bitecek. Yani devam ede gelen savaşların bile bitmesinden bahsediyor Yunus. Siyasetçiler, söylediği her sözle, medyada yeni yeni savaşlar başlatırsa, bu sözün sırrına ulaşamamışlar demektir. Yukarıda sizinle paylaştığım 16 yaşındaki gösterdiğim basirete, bugün siyasette daha çok ihtiyaç var gibi görünüyor.

Haberin Devamı

 

Siyaset sözü demleme sanatıdır. Bu ifadenin Yunus’cası şudur,

Kişi bile söz demini,

Demeye sözün kemini.

Şu dünya cehennemini

Sekiz uçmağ ede bir söz. (Yedi değil, sekiz Cennet ede bir söz)

 

Yüksek rakımlı tepelerdeki söz demi, tavşan kanı olmak zorundadır. Sözü demlemeden söyleyen, imamın aptes suyuna dönen çayları için müşteri bulmakta çok zorlanırlar.

 

Sözün demi, bir eylem yapmadan, en az 3 kişiye sorulmayı gerektirir. Siyasetten anlamam. Son günlerde medyada çıkan canlı yayında naklen gazete parçalama veya canlı yayında capcanlı çıplak kadın poposu gösterme eylemlerini seyretmedim. Ama basında çıkan haberleri izleyince, bu yazıyı kendi yaşadığım bir olaydan yola çıkarak yazmak ve sizlerle paylaşmak istedim.

Haberin Devamı

Şimdi bakan danışmanı, özel kalemi, müsteşarı veya korumaları ile bir takım kişilerin beni arayıp, ya Münir Bey, aslında sayın bakanımız şu konuyu vurgulamak istedi şeklinde bir serencamına hiç gerek yok. Yapan yapacağını yaptı, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Şimdi bahane ve mazeret bulma vakti değil zaman. Ama geleceğe dair bu yaşadığımız olaydan bir sonuç çıkartabilirsek, ne mutlu bize.

 

BBG¹’i, dış basından da takip ediyorum. Neredeyse bütün yabancı basında çıktı. Karizmatik, genç, dinamik ve aksiyon adamı bir bakan. Kürsüde. Ve elindeki bir gazeteyi parçalıyor. Bizim kültürümüzde değil gazeteleri, patlak ampulleri bile yere parçalamamak, atmamak esastır. Patlak ampulü yere atma. Çünkü bir kez kırma duygusunu tadarsan, sağlam ampulleri de parçalama isteğin depreşir içinde ve yenemezsin…

Haberin Devamı

 

Bence kürsüye çıkacak kişiler, yapacakları eylemi, en az üç kişiye danışmak zorundadırlar. Ve de danışsınlar. Kafasına eseni yapacak ve sonra da yaptığına – yapacağına bin pişman olup, özür edebiyatıyla dolu kısır çekişmelere harcayacak vakti yok bu ülkenin. Not: Eskiler derler ki: ‘İstişare sünnetir ama müsteşar mümtaz gerek’ Yani, biz eylem yapmadan etrafımızdaki müsteşarlara danışıyoruz diyen birisi çıkarsa, ona bu sözü hatırlatın lütfen. Hatırlatın da, mümtazlık vasfını yitiren müsteşarlarını değiştiriversin bir.

 

BBG²’yi de dış basından takip ediyorum. Ama BBG²’nin dış basında yer bulması, BBG¹’in en az 10 katı oldu. Çünkü konu hassas. Her şeyden önce kadın var, olayın içinde. Hani hassas filan denilerek, suistimali engellenmek istenen kadın. Tamam da, onun üzerinden oynamamak gerekmez mi oyunu. Sonra, reklam tek başına gazetede yayınlansa, sadece onu alan görecek. Ama bakanın ifşası ile, bütün gazetelerde, dergilerde, yerli ve yabancı medyada ve hatta capcanlı olarak TV’lerde bile arzı endam eden malum afişi görmeyen, duymayan kalmadı. Firma, bakanın yaptığı bu ücretsiz ve gönüllü reklamdan o kadar memnun ki. Demeyin gitsin. Hatta satışları bu hafta daha da artmış.

 

16 yaşımdaki adına basiret dediğim o davranışıma bakıyorum, bir de medyada boy boy adına çıplak kadın poposu dediğimiz görüntülere. Yorum yok! Valla yok! Yorum, demincecik de dediğim gibi, geldi geçti Bor Pazar’ı. Ben bari bundan sonraki pazarları kurtarma telaşıyla, bir şeyler paylaşmaya çabalıyorum.

 

Ne olur, sayın bakanlar, bakmayanlar, bakanlara bakanlar, ya da bakanlara yüzlerini bile çevirip bakmayanlar. Dik dik bakanlar. Yan yan bakanlar. Bakanlara yan bakanlar. Bakmayanlara dik dik bakanlar. Bakan ama göremeyen bakanlar. Görmeden bakanlar. Göz göre göre bakanlar. Edep yahu dedirten bakanlar. Edebini muhafaza eden bakanlar, etmeyen bakanlar… Etmeyin, bakanlar.

Mühim olan sonuçları değiştirmek değil, başlangıçları değiştirmektir sözü ile noktalayalım bu hafta da yazımızı. Her sonucun, yeni bir başlangıç olduğunun bilinci ile.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!