Ayşe Arman / Hürriyet Pazar
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2004 01:21
Babasının ölümünden sonra ilk kez konuşan Dilek Sabancı, ‘Her şeyin Allah’tan olduğunu biliyorum. Bazı şeyler bizim elimizde değil, ne kadar paranız olursa olsun’ dedi.
Herhangi bir cenazenin arkasından edilen bir laf değil: ‘‘Babam diye söylemiyorum, Türkiye kaybetti...’’ İnsanın içine çok daha fazla oturuyor, çünkü çocukların kendi aralarında kullandığı bir dil; içten ve yürekten. Üstelik bunu söyleyen Sakıp Sabancı'nın kızı. Ne olsa o da babasının kızı. Herhalde bu yetiştirme tarzı, son derece mütevazı. Bir de şu var son derece haklı, gerçekten de Türkiye kaybetti. Ama biz bu röportajda Türkiye'nin kaybettiklerinden çok, Dilek Sabancı'nın kaybettikleriyle ilgilendik. Babasıyla ilişkileri, geçmişe ve geleceğe bakışı, hisleri, güçlü durmaya çalışması, acısı...
İçinde bulunduğunuz ruh halini nasıl anlatırsınız?
- Anlatamam ki. Tarifi olmayan bir boşluk hissi. Öldüğünü kabullenmek çok zor geliyor. Yatağa yatıyorum, babam yaşıyor diyorum. Sabancı Center'a gidiyorum, orada olduğunu düşünüyorum. Anneme gidiyorum, evdeymiş gibi hissediyorum. Bu kadar kol kanat geren, ilgili ve güçlü bir baba ölemezmiş gibi geliyor insana. Sakin ve metanetli olmaya çalışıyorum. Her şeyin Allah'tan olduğunu biliyorum. Bazı hastalıkların tedavisi yok. Bazı şeyler bizim elimizde değil, ne kadar paranız olursa olsun...
Daha önce yaşadığınız herhangi bir acıya benziyor mu?
- Yok. İnsanın babasını kaybetmesi çok başka bir şeymiş. Üstelik beklemiyorduk. Böbrek kanseri teşhisi konmuştu, Amerika'da böbreği alındı, ‘‘Tamam bitti, artık temiz’’ dendi. Geldik buraya, 7, 8 ay her şey çok güzel gitti. Ne olduysa ondan sonra oldu, kanser bütün vücudunu sarmış...
Zamanı geriye sarmak mümkün olsaydı, şu son 10 günde, birlikte ne yapmak isterdiniz?
- Her akşamımı onunla geçirmek isterdim. Ben kendi sağlığımla da meşgul olduğum için fizyoterapiye gidiyordum. Her gün yaptığım o 3 saatlik fizyoterapi eksik kalsaydı. Keşke gitmeseydim. Sevil'le görev dağılımı yapmıştık, kız kardeşim babamın sağlık durumuyla benden daha çok ilgileniyordu. Ben aynı zamanda çalıştığım için daha çok telefonla konuşabiliyordum. Gerçi, Amerika'da yanında bulundum ama iki üç gün kalıp dönüyordum, Sevil aylarca yanında kaldı. Kanser vücudunun diğer bölümlerine nüksetmeyebilirdi, böyle olmayabilirdi... Ama işte Allah'ın takdiri...
Ailede en metin kim? Düzeni kim sağlıyor, nasıl devam ediliyor?
- Sevil bir taraftan, annem bir taraftan, ben bir taraftan... Hepimiz hayatın devam ettiğinin farkındayız, metin olmaya çalışıyoruz. Ama herkes kendi evinde. Birlikte yaşamamız zor. Hele belli bir düzene alıştıktan sonra. Hepimiz kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışıyoruz, kendi kendimize kuvvetli olmaya uğraşıyoruz. Babam da bunu isterdi...
Babanız için yapmak istediğiniz bir şey var mı?
- Onun başlattığı sosyal sorumluluk projelerini devam ettirmek en büyük amacım. Onları çok iyi yaşatabilmemiz gerekiyor. Vaksa'nın (Hacı Ömer Sabancı Vakfı) dışında bizim kendi özel girişimlerimiz de var: Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu, Metin Sabancı Spastik Çocuklar Derneği, Özel Olimpiyatlar Derneği, Dilek Sabancı Ticaret Meslek Lisesi... Bütün bunların sorumluluğu bende şimdi. Bunlara daha fazla ağırlık vermek istiyorum. Ve tabii Sakıp Sabancı'nın Vaksa'daki özel fonunu iyi değerlendirmek...
Yetki kimde?
- Özel yaptığımız şeylerde yetki bizde. Yani annem, ben ve kız kardeşimde. Ama Vaksa ayrı, o Sabancı ailesine ait. Ancak Vaksa'nın içindeki Sakıp Sabancı Fonu'nun yetkisini kullanmak elimizde...
BABAMIN YERİNE ŞEVKET AMCAM DA GEÇEBİLİR, GÜLER DE ÖMER DE BİZİM İÇİN FARK ETMEZ
Sabancı Müzesi ne olacak?
- Güler Sabancı ilgileniyor. Kız kardeşim de ilgili. Ben de destek verebildiğim kadar vereceğim...
Karar alınırken Sevil Sabancı'nın sizden daha fazla oy hakkı mı oluyor?
- Hayır öyle bir şey yok, eşitiz.
Peki işler konusunda fark eden bir şey olur mu?
- Olmaz çünkü soru sorabileceğimiz çok insan var. Şevket ve Erol Amcam var. Zaten şu an belli değil holdingde ne olacağı, babamın yerine kimin geçeceği. Şevket Bey de olabilir, Güler Sabancı da, Ömer Sabancı da. Bizim açımızdan hiçbir şey fark etmez. Hesap, kitap, para, pul her şeyi biliyoruz. Allah'a şükür kafamız da çalışıyor...
SON NEFESİNE KADAR HAYIR İŞLERİYLE UĞRAŞTI
Önemli olan paranızla ne yaptığınız, kime ne fayda sağladığınız. Allah bazı insanlara para verir ama herkese verici olmayı nasip etmez. Babam bu konuda inanılmaz biriydi. Hastalığı kötüleşince iyice hayır işlerini düşünür oldu: ‘‘Kandilli Kız Lisesi'ne para bağışlayayım... Sabancı Üniversitesi'nin Öğrenci Yurdu'nu geliştireyim...’’ Kardeşlerini aradı, ‘‘Üniversiteye 500 kişilik yurt yapalım, hadi hep beraber para verelim’’ dedi. Kandilli Kız Lisesi'ne kendi adını koymak için, Sakıp Sabancı olarak 4-5 trilyon para bağışladı. Yani son nefesine kadar bu işlerle uğraştı...
Engelli olup kompleksli olmamanızı ben babanıza borçlu olduğunuzu düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
- Kesinlikle öyle. Ve tabii dışarıda yetişmiş olmama. Orta eğitimden sonra hep dışarıda bulundum. Ama sanırım esas olarak genlerden geliyor. Babama borçluyum...
Babanızın bizim ve kimsenin bilmediği esrarengiz bir tarafı var mıydı?
- Üzüntülerini belli etmeyen bir insandı. Ailesinin büyük bir kısmını kaybetmiş biri benim babam. Büyük acılar çekmiş yani. Kardeşlerinin vefatı bir yana, erkek evladının özürlü olması da onu çok üzerdi. Ama bütün bunları belli etmezdi, içine atardı. Budur esrarengiz yanı. 16 yaşında kalp romatizması geçirmiş, iki kere açık kalp ameliyatı olmuş birinden söz ediyoruz. Böyle büyük operasyonlar geçiriyorsun, sonra sorunlu çocukların oluyor. Gerçi bana ‘‘Sen kendini kurtardın’’ derdi ama Metin'e çok üzülürdü. Bazen de söylerdi: ‘‘Araba fabrikası kurdum ama oğluma bir araba alamadım. Çünkü oğlum konuşamıyor...’’ Gerçi televizyonlara çıkıp: ‘‘Bakın biz akraba evliliği yaptık. Çok sakıncalı. Siz yapmayın, bu hataya düşmeyin’’ demesini de bilirdi. Bir keresinde Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu'nda yaptığı konuşmayı hatırlıyorum: ‘‘Bu okul 400 kişilik, niye sadece 200 kişi okuyor? Neden getirmiyorsunuz çocuklarınızı bu okula?’’ Bazen de insanları yönlendirmek adına provokatif olurdu...
Sadece sizin ve babanızın arasında olan bir sır, bir duygu var mı?
- Ben babama her şeyi anlatırdım. Sır bu: Birbirimize fevkalade açıktık. İşteki sorunlarımdan erkek arkadaşlarıma kadar babamla her şeyi çok rahat konuşurdum. O rahatlıkla annemle konuşamam mesela. Çok yakındık. Bazen ‘‘Biz böyleyiz diye mi sen sosyal sorumluluğu gelişmiş birisin’’ derdim. ‘‘Ailemizde kör mü var ki, görme engelliler için okul yaptım’’ derdi. ‘‘Şükredelim ki bizim imkanlarımız var. Ama hiç imkanları olmayanlar için kuruyoruz bu merkezleri. Gelip hizmet alabilsin diye...’’ Bana da hep kuvvetli olmamı söylerdi, öyleyim zaten, çünkü ben onun karakterini almışım.
Erkek kardeşiniz Metin'le ilgili gelişmeler neler...
- Metin bence her şeyi hissediyor, sadece konuşamıyor. Babam, onun da her şeyini çok güzel ayarladı. Şu an annemle beraber Metin. Ama kendi adına kurulan Spastik Çocuklar Vakfı'nda da özel bir dairesi var. Allah gecinden versin anneme bir şey olursa, biz tabii iki kız kardeş, hiçbir zaman onu oraya bırakmayız ama yine de babam her şeyi ayarladı. O kadar düşünceli bir insandı ki, Adana'ya gitmek zor oluyor diye Sabancı Ailesi'nin fertleri için Zincirlikuyu'da yer aldı. 40 kişi filan orada yerimiz var. Kendini düşünürken başkalarını da düşünürdü. Vasiyetini yazar, bana da öğretirdi. Ben Sabancı Holding'de kime ne söyleyeceğimi, kime ne soracağımı, nasıl davranacağımı biliyorum yani. Çünkü her şeyi ölmeden öğretti...
AİLEDE KANSER OLDUĞU İÇİN DEĞİLMİŞ
Annemin babası, karaciğer kanserinden öldü. Hacı Amcam, akciğer kanserinden öldü. Babaannem de mide kanseriydi, midesinin üçte ikisi alınmıştı. Fakat babamın Amerikalı onkoloğu ‘‘İlle de ailede kanser olduğu için değil. Sebebi, yiyecekler, çevre faktörü, hava kirliliği ve en önemlisi stres’’ dedi...
BABAMIN BIRAKTIĞI BOŞLUĞU DOLDURACAK BİRİSİ OLSA...
Siz kendiniz için ne istiyorsunuz?
- Sağlık. Bir de beni anlayacak, bana destek olacak bir arkadaş. Evde baba olmayınca bir erkek figürü aramaya başladım. Tabii ki kimse babamın yerini tutamaz ama bu zor zamanlarımda bana destek olacak bir arkadaşım olmasını gerçekten çok istiyorum.
Kafanızdaki o ‘‘arkadaş’’ nasıl biri?
- Para hiç önemli değli. Eskisi gibi başarılı olsun, yakışıklı olsun takıntılarım da yok. İnsan olsun, maneviyatı kuvvetli olsun, yeter. Birlikte güzel vakit geçirelim, birbirimizden pozitif elektrik alalım...