Güncelleme Tarihi:
Umarım bu gidişin sonu hayır olur. Hayırlı bir noktaya Türkiye’yi taşırız. Hiçbir zaman bu kadar ağır bir yargı kriziyle meşgul olmamıştık. Bu gidişe herklesin dur demesi gerekir.
Anayasa değişikliği grup kararıyla, parti kararıyla, bakanlar kurulu tasarısıyla ortaya konulabilecek bir durum değil. Anayasa değişikliği milletvekillerinin bağımsız olarak hareket ettiklerinde ciddiye alınabilecek bir konu. Meclis Başkanı’nın imzası var. Meclis Başkanı’nın oy yetkisi yok. Meclis Başkanı “Benim haberim yok” diyor. Birileri başkalarının yerine karar veriyor.
HASTA OLAN BAŞBAKAN
Bu bir yanlıştı. Onlar da kabul ettiler. Öbür yanlışlar da ortaya çıkacak. Şimdiden yapmayın bunları diyoruz. “Velev ki o kadar milletvekilimiz var” deniyor. Bunlar yanlış sözler. Ciddiyetsiz sözler.
İşte imzalarını geri çektiler. Başbakan yine tepeden konuşmaya devam ediyor. “muhalefetin hastalığı vardı onun için çektik dedi. Muhalefetin hastalığı yok Sayın Başbakan hasta olan sensin.
Sadece gazla giderim frene gerek yok derseniz hangi tehlikelerle karşı karşıya kalırsınız. Şimdi, Türkiye’de o yapılmak isteniyor. O arabanın başına gelecek felaket Türkiye’nin ve toplumun başına gelir. İtalya’da Berlusconi’ye dur diyor ama bizde kimse bana dur diyemez diyor. Sen kimsin Allah aşkına.
Allah, Peygamber’in bile hesap vereceğini getirmiş sen mi hesap vermeyeceksin. Dürüst olun açık olun, millete güvenin. Ne kendilerin güveniyorlar, ne millete güveniyorlar.
“KENDİNE GÜVENİYORSAN ÇIK KARŞIMA”
Başbakan’a dedim ki gelin televizyonda karşılıklı çıkalım düşüncelerimizi anlatalım millet de dinlesin. Bu olmadan demokrasi işlemez. Özgürlük budur. Soru sorma tartışma özgürlüğüdür.
Başbakan’a en demokratik öneriyi yaptık. Başbakan diyor ki “ben lisede yapardım. Zevkimi aldım artık.” Sayın başbakan senin zevkin için değil millet için yapıyoruz bunu. Kendine güveniyorsan çık milletin karşısına. Bak ben kendime güveniyorum ve çık karşıma diyorum.
Başbakan diyor ki ben sizi hap yaptım. Hap gibi alın bu anayasa değişikliğini. Meclise kabul ettiremedin. Millet kabul edecek peki milletin tek tek oylama hakkı yok mu? Millete hap gibi onaylayın diyorsun bu hapın içinde zehirli maddeler var. O hapı içerse milletin başına çok tehlikeli şeyler gelir.
CUMHURBAŞKANI’NA ÇAĞRI
Ben sayın Cumhurbaşkanı’na milletin önünde tarihi bir öneri yapmak istiyorum.
Anayasamız cumhurbaşkanının önüne gelen değişikliklerin paket halinde olsa da son oylamada hepsi yeter sayıya ulaşsa da onlarına arasında bu maddeleri ayırarak halk oyuna sunma imkanı getirmiştir.
Yani sayın Cumhurbaşkanı pekala diyebilir ki “Eğer son oylamada hepsi 3/2 oy almışsa da ben bu 3 maddeyi ben milletin oyuna sunmak zorundayım. Bu çok köklü bir değişikliktir.Böyle bir yetkimin olduğunu görüyorum. Bu yetki doğrultusunda ben de 3 maddeyi halk oyuna sunarım.”
TEKLİFE DESTEK ŞARTI
Bunu yaparsa bu konunun hem Türkiye’de kutuplaşma yapmasının öününe geçer. Hem de cumhurbaşkanlığından milletimizin beklediği davranışı çok sorumlu bir şekilde sergilemiş olur.
O üç maddeyi ayırıp referanduma sunacağını açıkça ilan ederse Türkiye’de bu gerginliği ortadan kaldırma bakımından tarihi bir iş yapmış oluruz. Eğer cumhurbaşkanı bunu yaparsa biz de CHP olarak uzlaşma yaklaşımını sergilemiş oluruz.
Bunun yapılmaması halinde Meclis’te 24 maddenin referanduma gerek kalmadan gerçekleşme şansı ortadan kalkacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı’ndan ben umudumu kesmedim. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bunu ciddiyetle değerlendirmesini ve oylama olmadan gerekli tavrı sergilemesini bekliyorum.
BAŞBAKAN - YÜKSEK YARGI TARTIŞMASI
Başbakan “çıkart cübbeni geç karşıma” diyor yüksek yargı mensuplarına.
Onlar gerek gördükleri takdirde cübbelerini çıkarıp milletvekili olurlar dokunulmazlık gömleğini giyerler.
Ama sen istesen de dokunulmazlık gömleğini çıkaramaz. O cübbeyi de giyemezsin.
Sen önce söz verdiğin dokunulmazlıkla ilgili düzenlemeyi yap. Yıllardır vaat ettin, söz verdin ortada bir gelişme yok.
1 Ekim 2002 Amasya mitinginde “Dokunulmazlık zırhına aday olmayan tek lider benim diyor.
20 gün sonra Mersin mitinginde kürsü dokunulmazlığı dışındaki dokunulmazlıklar kaldırılmalı diyor.
Bugün 6 Nisan 2010 aradan kaç yıl geçti Sayın Başbakan hala harekete geçmedi. Bu milleti kandırmak değil mi?
Sonra da çıkıp Yargıtay Başkanı’na cübbeni çıkart diyorsun. Neden çıkartsın cübbesini. Sen önce o dokunulmazlık gömleğini çıkart
Başbakan sadece cübbeni çıkart demiyor o cübbeyi kimin giyeceğine de ben karar veririm diyor.
TV’DE TARTIŞMA DAVETİ
Eğer kabul eder gelirse Başbakan’ı rahatsız edecek konuları konuşmayacağım. Yolsuzlukları söylemeyeceğim. Özelleştirmeleri, Telekom’un hesabını sormayacağım. Tekel’i, ATV’yi ev Sabah’ı söylemeyeceğim.
Sadece bu Anayasayı konuşacağız. Hatta bunu bile söylemeyeceğim. Sen Yüce Divan’a düşersen anayasa değişikliğini yandaş hakimler beni yargılasın diye yapıyorsun demeyeceğim.
Seni güç duruma düşürmeyeceğiz. Deniz Feneri’ni tam garanti, edemiyorum. Çünkü bu bambaşka bir konu. Burada hala yargı süreci işliyor.
“BAŞBAKAN DENİZ FENERİ’Nİ İTİRAF ETTİ”
Başbakan bile “milletten para toplayıp kendi için harcayanların yatacak yeri yok” dedi. Dolaylı da olsa itiraf etmiş oldu.
Onu yapanların yaracak yeri yok ama nerede kullanıldı o paralar. Yani onların yatacak yeri yok da onu yapanları RTÜK’e başkan yapanların, koruyanların yatacak yeri var mı? Senin yatacak yerin var mı Sayın Başbakan.
VAN’DAKİ PROTESTO
Başbakan diyor ki “Bana da yapıyorlar”. Ama sana CHP’liler yapmıyor.
Buradaki olay farklı. Oradaki saldırıları yapanların Van halkıyla ilgisi yoktur. Van halkı böyle bir davranışın parçası olmamıştır.
Van sokaklarından caddelerinden geçtik bir kişiden bile tepki gelmedi. Tam tersine Van halkına yakışan nazik bir ortam içinde kongre salonuna gittik.
Orada karşılaştığımız manzara bir avuç insanın örgütlediği bir manzaradır.
Birileri koli koli yumurta almışlar onları atıyorlar. Nereye atıyorlar otobüse atıyorlar. Eğer Van Emniyeti’nin telkinlerini kabul etmiş olsaydık otobüs caddede duracak 100 metrelik mesafeyi yürüyerek geçecektik ve bu saldırı bize olacaktı.
TERTİBİ AKP’LİLER YAPTI
Bu tertibi kim yaptı. Bu konuda hepimiz belli tespitler yaptık ve bu tespitleri ifade ettik.
Bu tespitler açıkça bize bu saldırının Van’daki AKP’liler tarafından organize edildiğini çok açık bir şekilde göstermiştir.
Oradaki parti, yöneticisi arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Bugün elimizde bu saldırıyı düzenleyenlerin fotoğrafları kimlikler. Çok net bir şekilde tespit edilmiş şekilde elimizdedir.
Bunlardan birisi AKP’nin il başkan yardımcısıdır. Bir diğeri gençlik kolları başkan yardımcısıdır.
Elde film çekimleri fotoğraf çekimleri var.
DERSHANE İNTİHARI
Muğla’da bir facia yaşandı. Bir anne oğlu dershaneye gitsin diye borcun altına imza attı. Kadına icra takibatı yapıldı ve kadın hapse girdi.
Çocuk çok doğru olarak annem benim yüzümden hapse girdi ben sebep oldu. Ben bunu sorumluluğunu taşıyamam suçlamasını kendisine yöneltti. Genç bir çocuk bir delikanlı. Böyle bir tablo karşısında intihar kararını aldı ve intihar etti.
Türkiye’nin geldiği noktada onur intiharları kaygı verici bir düzeye gelmiştir. İnsanlar çaresiz kalmaya başlamışlardır.
Türkiye’de onur intiharları pusuların komploların sonucunda ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bunu ilk kez Van’da gördük. Üniversitede bir komplo kuruldu. Soruşturmada kimse mahkum olmadı ama bir onurlu insan yaşamına son verdi.
Pek çok insan kendilerine yöneltilen suçlamalar nedeniyle intihar ettiler.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle iş adamları intihar etti.
“ANNE BABALAR SENETLE ÇOCUKLARINI OKUTUYOR”
Son olarak da bir evladımızı, anasının cezaevini düşmesi sonucu içine sürüklendiği çaresizliği intihar ile sonlandırdığını görüyoruz.
Orada bir anne görüyoruz. Çocuğum okusun diye gözünü kırpmadan borcun altına imza atıyor. Anne de bir yanlışlık var mı?
Çocuk da bir yanlışlık var mı. O da bir genç o da bir delikanlı. Yanlışlık nerede. Okumak isteye bir genci borca sürükleyen eğitim düzeninde.
Sosyal bir devlet çocuğunu okutmak için borca girip hapishane sürükleyen anneye yer var mı? “Eğitim parasız” anayasamız bunu söylüyor.
Ama senetlerin altına imza atarak analar babalar çocuklarını okutuyor. Bu neyin sonucu devletin aczinin biz sonucu.
Türkiye’de eğitimi sistemi öyle bir kurgulanmalıdır ki ilköğretimden sonra akademik hayata gidecekler ile mesleki eğitim alacaklar yetiştirilmelik üzere ayrıştırılmalıdır.