- Daha sanık neyle suçlandığını bilmeden, ekranlarda, gazete manşetlerinde o suçlamayla ilgili yalan dolan iddialar iftiralar yayınlandı
- 2008’in ilk üç ayında 472 ihlal ihbarı dava talebi savcılığa yönelik olarak yapılmıştır.
Bu suçu kim işlemiştir. Gizliliğin ihlalinin sorumlusu kimdir? Kim ihlal etmiştir. Bu ihlal çok açıktır ki davanın sorumluluğunda olanların yaptığı ihlaldir.
- Bu konuda açılmış bir dava var mı? Bir hesap sorma var mı? Bir tek görevden alma girişimi var mı?
Bu konu 2 yıla yakın bir süredir konuşuluyor. Artık Başbakan da Adalet Bakanı da kabul ediyor ki gizlilik ihlalinin kabul ediyor.
- Genelkurmay da gizliliğin ihlal edildiğini söylüyor?
Ne oluyor? Hesap soran var mı?
- Bu ihlalleri yapanlar bu davayı yürütmeye devam ediyor. Bakın bu davayı temelinden tahrip edecek bir temel gerçek, bu davanın soruşturma sürecinin aleni şekilde götürüldüğünün ve hukuki yaptırımlarının hiçbirinin yürürlülüğünün ortaya konulmamasıdır.
Bu bir linç adaletidir.
- Soruşturmanın gizliliği artık bir temel ilke olarak geçerliliğini kaybetmiştir. Aleni bir şekilde götürülen bir yargılama süreci söz konusudur.
- İkinci temel gerçek. Soruşturmayı savcılar götürecek. Ama bu davaya dahil olan herkes, görüyor ve ilan ediyor ki bu soruşturma savcılardan çok emniyetçilerin polisin götürdüğü bir soruşturmadır.
- Savcı polis ilişkisi çok önemlidir. Bu konuda adli kolluk ihtiyacı ortaya konulur. Yani emniyet güçleri, emniyet genel müdürlüğünden talimat almasınlar, alırlarsa yargılama süreci olumsuz etkilenir.
- Onun için emniyet güçleri adli kolluk konumunda olmalıdır ve sadece savcılardan talimat almalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Onursal Başsavcı’sı bu tespitini ifade ediyor. Duymamazlıktan görebilirmisiniz.
Yalçın küçük diyor ki ben hep emniyetle muhatap oldum. Sanıklarla onlar pazarlık ediyorlar. Şöyle bir ifade verirsen böyle yaparız diyorlar. Boş konuşmuyorum.
Bu yargılamanın hukuka uygun bir yargılama ve soruşturma olduğunu düşünebilir miyiz?
İki yıla yakın süre içinde hala bu neyin davasıdır belli değil. Ergenekon davası deniliyor. Bir defa bu nerede konuldu. Davaya isim koyma kimin hakkıdır?
Yani ismi vatandaş koymuş değil, tutanaktaki konuşuyorum. Tutanaktaki bu ismi kim koymuştur.
Eski genelkurmay başkanı daha dün açıklama yaptı. Ben böyle bir örgütten haberdar değilim. MGK Genel Sekreteri açıklama yaptı, böyle bir örgütten haberdar değilim.
Genelkurmay bilmiyor, Emniyet bilmiyor. Böyle bir örgütün var olduğunu kim neye dayanarak biliyor?
Adı ne kim koymuş neden konmuş? Giriyor çıkıyor insanlar.
Bildiğini ispatlayan bir savcı var mı ortada ?
Böyle bir manzara dava böyle götürülüyor. Peki ortada daha bir biriyle irtibatlı geçmişte örneklerini gördüklerimizden farklı bir örgütün bulunduğuna dair ve bu örgüte tutuklananların üye olduğuna dair herhangi bir şey yok.
Başı belli değil sonu belli değil. Örgüt var ama başı belli değil. Soruşturma ve yargılama aynı olayla ilgili olarak böyle devam eder Allah aşkına?
Dünyanın hangi ülkesinde soruşturma bitmeden yargılama başlayabilir?
İddianame yok ortada. Kapsamına kim giriyor kim girmiyor belli değil. Bu ne biçim hukuk.
- Önce darbe ihtimaline karşı bir soruşturma ve yargılama süreci açılıyor denildi. Hepimiz darbe konusuyla ilgili bir yargılama diye bildik.
- Peki 2 yıl içinde, darbeye karşı darbeyi önlemek için, darbe projesine şu yada bu şekilde karışmış olanlardan hesap sormak için yürütülen bir yargılama olduğunu söyleyebilir misiniz?
- Eğer darbeyi sorgulayacaksan durum çok açık. Darbeyle ilgili olan kim varsa git onlardan hesap sor. Sormazsan namertsin.
- Darbeymiş. Darbeyse gereğini yap. Kim o darbe işinin içinde. Dilinin altında dolaştırma. Korkma, cesur ol. Gereğini yap üzerine yürü.
- Ama darbe derim idare ederim. Ama böyle bir şey yok.
Peki darbe değil ne? Tamamlanmamış susurluğu tamamlama girişimi mi? Ozaman çık onu söyle. Susurluğun siyaset ayağı soruşturalamadı, eksik kaldı noksan kaldı. Çık onu da yap.
- Onu da yapmazsan namertsin.
- Bu o mu? Hayır. Sen bunları bırakacaksın. Yok yalçın Küçük’tü, Sabih Kanadoğlu’ydu onlarla uğraşacaksın.
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Mustafa Balbay, ufuk Büyükçelebi, Erol mütercimler, Seyhan soylu Sisi, Nurseli İdiz, Yalçın Küçük, Kemal Gürüz, Bedrettin Dalan’ı bulamadık oğlunu alalım dediler.
- İki bu da değil. Darbeden hesap sorsa, susurluktan hesap sorsa ciddidir diyeceğiz.
Ne oldu? Albayı tutukladın. Arkasından ses seda kesildi. Yani Türkiye’nin terörle mücadelesinin hesabnı sormak için mi bu
- Bu yapılan işin Türkiye’de yapılması gereken Temiz eller operasyonu ile herhangi bir benzeri yapılabilir mi? Türkiye kirli ellerin yönetiminde bunu biliyoruz.
- Türkiye’de temiz olmayan eller var. Bunların ortaya çıkarılması lazım da. Bunları kim ortaya çıkaracak. Yönetim ortaya çıkaracak. Peki yönetimin eli kirliyse ne olacak.
- Başbakan diyor ki, çocuklarımızın geleceği için temiz eller operasyonu yapıyoruz diyor. Bir defa başbakan çocuklarının geleceği için hiç endişe etmesin. Onların geleceğiyle ilgili sorunları yok.
- Biz elbette çocuklarımızın geleceğini düşünüyoruz. Sahipsiz olduğu düşünülen 70 milyonun çocukları. Hakkını alamayan okuyamayan, yoksul unutulmuş, ailelerin imkanı yok onlara sırtını dayayamayan çocukların geleceği. Sorun bu.
- İnsaf edin. Temiz eller operasyonu lafı Başbakan’ın ağzına yakışıyor mu?
Diyor ki İtalya’da temiz eller yapıldı. Evet, çünkü İtalya’da Başbakanların milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı.
- Gel dokunulmazlıkları kaldıralım temiz eller yapalım.
- İnsaf etmez misiniz, bir tane bile AKP’li yok. Olabilir mi? Devlete bu kadar zarar verenlerin söylenenlerin arasında bir tane AKP’li yok.
- Bakınız bir yandan bu var, bir yandan soruşturulması gereken bir sürü konu var. AKP döneminde bir çok cinayet işlendi Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya’da katliam yapıldı.
- Bunlarla ilgili olarak devletin istihbarat gizleme olayı ört bas etme, zamanında önlem alıp ölümleri engelleme konularıyla ilgili zafiyetler ortadadır.
- Sanıkların saklandığı ortaya çıktı, hatta önlenebilecek ölümlerin engellenmediği ortaya çıktı. Bu konularla ilgili güvenlik güçleri arasında, bir soruşturmanın incelemenin irdelemenin sorgulamanın yürütülmekte olduğunu görüyor musunuz?
- Bak senin iş başında bulunduğun dönemde, senin kadrolarının altında işlenen cinayetler bunlar. Onlar sizin kadrodan mı, onlar dokunulmaz mı, onların tipi mi farklı? Niye onlara dokunulmuyor. Ortada samimiyet eksikliği vardır.
- Devlette çeteler var. Silahlar ortaya çıkıyor. Derhal o silahların üstündeki parmak izleri ortaya çıksın dedim. Çıktı mı?
- O silahları oraya kim koydu, ne zaman koydu? Pırıl pırıl çıktı o silahlar. Samimiyete ihtiyaç var. Silahsa silah onu ortaya koyun. Kim var çıkarın, hep beraber hesabını soralım.
- O silahı çıkaracağım, 2004 yılının gazetesi çıkacak, 5 yıl durmuş pırıl pırıl çıkacak.
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayı açıklandı, başbakan bugün asabileşti.
- Artık insanlarımız dürüstlüğü özlemiş. Kılıçdaroğlu dürüstlüğü temsil ediyor. İstanbul Belediyesi’nde dürüstlük olacak şey değil.
- Olur mu olur. Bu duygu oturmaya başladı. İnşallah bu gerçek işleyecektir ve özlenen sonuç doğacaktır.
- Eğer İstanbul’da AKP belediyesi, AKP’nin elinden çıkarsa, İstanbul’da yaşanmış olan büyük tezgâhların Kılıçdaroğlu’nun elinde nasıl ortaya çıkacağı, Türkiye’de iktidarı kullananlardan çoğunun nasıl beslenmekte olduğu korkusu telaş yarattı.
- O yüzden Başbakan bugün CHP’ye verdi veriştirdi. Korkunun faydası yoktur. Millet ne yapacağını biliyor.
- Önümüzdeki seçimde, başarılı sosyal demokrat belediyeciliğin, İstanbul’da da yaşama geçeceği hepimizin göreceği bir gelişme olacaktır.
- Türk siyasetinde şu vardı. Canım çalıyor ama hizmet ediyor. Sonra canım çalıyor, hizmette etmiyor, ama bana da biraz koklatıyor denildi. Şimdi çalıyor hizmet etmiyor.
- Bunu çalmıyor hizmet ediyor şeklinde değiştirmemiz lazım.
Biz Türkiye’de çalmadan çırpmadan hizmet edeceğimizi herkese göstereceğiz.