Güncelleme Tarihi:
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, son günlerde CHP'nin çabalarıyla önemli hukuki sonuçlar alındığını söyledi. Bunlardan birinin, köprü ve otoyol araç geçiş ücretlerine yapılan zammın iptali amacıyla açılan davada yürütmeyi durdurma kararı olduğunu belirten Baykal, kararın gerekçesinde iktidara çok önemli bir ders verildiğini kaydetti. Baykal, kamu hizmetlerinde haksız kazanç arayışına kalkmanın, kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Mavi Akım projesindeki formül değişikliği sonucu, bilirkişilerin Hazine'nin zarar gördüğünü söylediğini anımsatan Baykal, “İki bilirkişi 'Hazine zarar gördü' deyince, savcılık harekete geçti, dava açılmasını kararlaştırdı. Devletin milyarlarca dolar zarara uğramasına neden olan bu konularda savcılık, BOTAŞ yönetimi aleyhine dava açma noktasına geldi” diye konuştu.
Baykal, bunun daha önce siyasi tartışma konusu olduğunu ifade ederek, savcılığın, dava açma noktasına gelmesini sağladıklarını söyledi. Baykal, ”TÜPRAŞ'ın 14,76 hissesinin, tezgah altından, kısa devre temaslarla Oferlere satışındaki hukuk mücadelesini noktaladıklarını” da belirtti.
“BAKAN OLACAĞI BU İŞLERDEN BELLİ”
Deniz Baykal, Maliye Bakanlığının, geçtiğimiz günlerde “İçimizde köstebekler var, yetkisiz işler yapıyorlar, devletin en yüksek kademesindeki insanları soruşturuyorlar” şeklinde açıklama yaptığını anımsattı. “Maliye Bakanlığı birdenbire bu açıklamayı niye yaptı?” diye soran Baykal, bu olayın başlangıcının 2001 yılına gittiğini kaydetti.
BEM Dış Ticaret adlı bir şirketin, İzmir Foça'daki bir arsayı, 15 milyar 600 milyon liraya satın aldığını ifade eden Baykal, şirketin 1,5 yıl sonra bu arsayı 1 trilyon 260 milyar liraya Al Baraka Türk finans kuruluşuna sattığını anlattı.
BEM'in de Al Baraka'nın da Genel Müdürünün Kemal Unakıtan olduğunu kaydeden Baykal, şöyle konuştu:
“O zaman bakan değil, ama olacağı bu işlerden belli... Yeteneğini ispatlamaya, kendini göstermeye başlamış. Türkiye'deki arsa fiyatlarına, enflasyona bakın, hiçbir bilgi bu fiyat artışını makul, haklı göstermeye yetmez.
Al Baraka nasıl oluyor da 1 trilyon 260 milyarı veriyor. Arsa karşılığı için mi başka bir şey için mi? Seçimlerden hemen önce. Alanın da satanın da genel müdürü, veren de alan da Unakıtan. Nereye gidiyor bu? Kaynak transferi mi, ilginç finansman yöntemi mi? Birilerine Al Baraka kaynaklarından finansman yaratma girişimi mi, bilmiyoruz. Ama soru ortada. Al Baraka'nın arkasında kimler var? Yasin El Kadı kimdi? Başbakan kime kefalet veriyordu? Bu kadar kuvvetli kefaleti hangi ilişkiden dolayı verme gereği duyuyor diye düşünüyorduk.”
“İLKEL ŞANTAJ”
Bu durumu yurtsever, namuslu bir vatandaşın CHP'li milletvekillerine ihbar ettiğini anlatan Baykal, milletvekillerinin, bu alımın vergisinin ödenip ödenmediğinin Maliye müfettişlerine incelenmesini istediğini söyledi. Baykal, aradan uzun zaman geçmesine rağmen hiçbir açıklama yapılmadığını ifade ederek, en sonunda “köstebekler var” açıklaması yapıldığını belirtti.
Geçen yıl bir gazetede çıkan, kendisine yönelik “bir liderin hesabında muazzam para var” şeklindeki habere işaret eden Baykal, Unakıtan'ın, bir parti genel başkanın banka hesabıyla ilgili iddiasının kayda geçtiğini belirtti.
Baykal, bir süre sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, “Biz gazete patronlarının bütün dosyalarını izliyoruz. Bizim de kendimize göre yaptığımız arşiv var, günü geldiğinde hesabını soracağız” dediğini ifade etti. Bunun, ”ilkel bir şantaj” olduğunu savunan Baykal, “Bu şantajı bir Başbakan niye yapma gereği duyar. Başbakan böyle konuşuyorsa bu ne demektir?” diye sordu.
Yine geçen yıl gazeteci Emin Çölaşan'ın, 11 gazeteci, 14 siyasetçinin banka hesaplarına girildiğini yazdığına işaret eden Baykal, “Maliye Bakanı 2007'de, kendisinin genel müdür olarak satıp aldığı Foça'daki arsanın vergisinin verilip verilmediği sorulunca, 'ortada üstünde durulacak vergi problemi yok ama burada büyük olaylar dönüyor' diye kıyamet koparıyor” diye konuştu.
“YAVUZ HIRSIZ MİSALİ”
“Türkiye Cumhuriyeti'nde Maliye Bakanlığı, tarihinin hiçbir noktasında olmadığı kadar hukuka, kurallara, Maliye sorumluluğunun gereğini taşımaya özen göstermeyen bir noktaya gelmiştir” görüşünü savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tarihimizin hiçbir aşamasında Maliye bu kadar çığırından çıkmış değildi. Ciğer kediye teslim edilmiştir. Cumhurbaşkanın mal varlığının araştırsan ne, araştırmasan ne. 'Araştıranların yakasına yapışıyormuş.' Sen onu araştıranların yakasına yapışacaksan yapış, elbette yap. Ama önce senin yakana yapışılmasına izin ver, kaldır dokunulmazlığını gel şu Meclise. Kaldır da mahkemede hesap soralım sana. Tam bir bilgi kirlenmesi, saptırmaca, tam bir fitleme, tam bir yavuz hırsız misali... Vergi kayıtları, gayrimenkul, tapu, araba kayıtları gizli değil. Olay banka hesaplarına girmekte... Sen birilerinin banka hesabına girilmesini istemişsin, araştırmışsın, hiçbir şey bulamamışsın, ben söylemedim diye iddianı geri almışsın, olay bu. Sen, Ali kıran baş kesen mi kesildin?”
“SENİ KİM TAHKİK EDECEK?”
Baykal, “tahkikat devam ediyor” denildiğini belirterek, “Peki senin söylediklerini, ortaya attığın iddiaları kim tahkik edecek? Başbakan'ın yaptığı şantajın tahkikatını kim yapacak? Başbakan, medya patronlarıyla ilgili hangi özel bilgileri var?” sorularını yöneltti. Başbakan'ın bu bilgileri söylememesi halinde, bunun adına şantaj diyeceklerini belirten Baykal, bunun hesabını da milletin sandıkta ve yargıda soracağını ifade etti.
KUZEY IRAK
Kuzey Irak'taki gelişmelere işaret eden Baykal, Türkiye'nin, Habur'dan Kuzey Irak'a petrol, petrol ürünleri, gıda, sağlık malzemesi sevkıyatı yaptığını hatırlattı. Baykal, “Uzun süreden beri bu durum böyle giderken, Irak yetkilileri bize, 'Bu konuda muhatabınız Irak hükümeti değildir, Kuzey Irak'taki yerli yetkililerdir, onlarla konuşunuz' dediler. Bu, Türkiye'nin, Kuzey Irak'taki siyasi oluşumu, giderek devlet konumunda tanıtmaya yönelik çabaların bir parçası” diye konuştu.
Bu dayatmaya Türkiye'nin boyun eğmemesi, gereken kararlı ve tutarlı tavrı sergilemesi gerektiğini vurgulayan Baykal, aksi halde Türkiye'nin, kendi uygulamasıyla Irak'ın parçalanmasına alet olacağını söyledi. Baykal, Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarının telefon açtıklarında karşılarında muhatap bulamadığını ifade ederek, bunun, teslimiyet ve acz manzarası olduğunu öne sürdü.
İki ülke başbakanlarının bir araya gelmesinin ardından bu olayların yaşandığını belirten Baykal, Türkiye'nin atlatıldığını, aldatıldığını, oyalandığını öne sürdü.
Baykal, Irak'ta menteşelerin gevşemeye başladığını, bir süreden beri alarm zillerinin çaldığını ifade etti.
Türkiye'nin, bölgede “onun bunun çekiştirdiği etkisiz bir ülke konumuna sürüklendiğini” ileri süren Baykal, hükümet bu noktada teslim olursa, kıyametin kopacağını, yer yerinden oynayacağını söyledi.
'İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM KIBRIS İÇİN KAÇINILMAZ'
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, artık Kıbrıs'ta çözümün tek devlet olmaktan çıktığını belirterek, “Artık iki devletli çözüm, Kıbrıs için kaçınılmaz hale gelmiştir. İlk kez ben de Kıbrıs'ta iki devletli çözüm deme noktasına geldiğimi ifade etmek istiyorum” dedi.
Baykal, Güney Kıbrıs Rum Yönetimin, AB'ye tam üye olduktan sonra her geçen gün, kendi egemenliğini, Kuzey Kıbrıs'a dayatma kararlığında olduğunu söyledi. Bu durum karşısında yapılacak tek şeyin, artık Kıbrıs'ta iki ayrı oluşumun bir arada barış içinde yaşadığı bir noktaya gelmesini sağlamak olacağını ifade eden Baykal, ”Artık Kıbrıs'ta çözüm, tek devlet olmaktan çıkmıştır. Kıbrıs'ta gerçekler bize göstermektedir ki çözüm, iki devletli çözümdedir” diye konuştu.
Artık iki devletli çözümün Kıbrıs için kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayan Baykal, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin “tek devlete doğru gittiğini, KKTC'yi de o tek devletin içine sürükleyememeleri için yapılması gerekenin, KKTC'nin ikinci bir devlet olarak sahiplenilmesi olduğunu” söyledi.
Baykal, petrol arama tartışmalarına değinirken, Kıbrıs ve Türkiye'deki yönetim açısından “en uygun noktadayız” diye bir değerlendirme yapılıyor olabileceğini, ancak bu konunun herkesi aşacağını belirterek, Türkiye ile KKTC arasında Rum yönetiminin araştırma ekipleriyle petrol aramasına seyirci kalınmayacağını, bunu kimsenin başaramayacağını bildirdi. Baykal, şöyle konuştu:
“İlk kez ben de Kıbrıs'ta iki devletli çözüm deme noktasına geldiğimi ifade etmek istiyorum. İlk kez CHP Genel Başkanı olduğum bilinci içinde Kıbrıs'ta artık tek devlete dayalı çözüm şansının ortadan kalktığını ben de görüyorum. Kıbrıs'ta çözümün iki devletli Kıbrıs formülünden geçtiğini görüyorum ve talep ediyorum.”
HRANT DİNK CİNAYETİ
Gazeteci Hrant Dink'e yönelik üzüntü verici cinayet sonrasında, Türkiye'nin çok olgun, çok doğru ve çok kıvanç verici bir tavır takındığını belirten Baykal, insanların üzüntülerini, gerekli toplumsal tavrı takınarak ortaya koyduklarını söyledi.
Baykal, etnik kimlik mücadelesinin canlandırılması ihtimalinin ise herkesi rahatsız ettiğini ve kaygılandırdığını ifade etti.
“...BU TÜR YANLIŞLIKLAR YAPILDI”
Salonda bir kişinin, 'Başka slogan üretilemez miydi?” diye sorması üzerine Baykal, “Böyle bir tablonun içinde elbette bu tür yanlışlıklar yapıldı. Bu ayrı bir konu ama Türkiye'nin bu olayda derin bir üzüntü içine girmiş olması, bütün dünyada saygıyla karşılandı” diye konuştu.
Bu olayı sürekli gündemde tutarak belli bir hesaplaşmanın parçası haline dönüştürme çabalarının çok yanlış, sakıncalı ve tehlikeli olduğunu belirten Baykal, Türkiye'nin bunları derhal aşması gerektiğini bildirdi.
Baykal, dünyanın inanç, mezhep ve etnik kimlik ekseni etrafında bir çatışmaya doğru sürüklendiğini, Türkiye'nin kendisini bu tehlikelerin dışında tutmaya çalıştığını kaydederek, buna benzer olaylar karşısında yapılması gerekenin, herkesin söylemine dikkat etmesi olduğunu söyledi.
Herkesin söylemini, çatışmayı tahrik edecek, gerginliği artıracak, husumeti ve düşmanlığı güçlendirecek bir söylem olmaktan çıkarmak zorunda olduğunu ifade eden Baykal, “Herkes olayı yumuşatıcı, kucaklayıcı, toparlayıcı bir anlayışla konuşmak zorundadır, bunu temel bir refleks haline dönüştürmelidir” dedi.
“...MİLLİYETÇİLİK YÜKSELİYOR...”
CHP Genel Başkanı Baykal, kimsenin, başkasının inanç, mezhep ve etnik kimliğini sorgulama durumunda olmamasını isteyerek, şöyle konuştu:
“Kimse, kimsenin inancını, mezhebini etkin kimliğin aklına bile getirmesin. Hepimiz bu vatanın evladı olarak kardeşçe bir dayanışma içinde aynı milletin insanları olarak birbirimizi sevelim, birbirimize sahip çıkalım. Burada 1000 yıldır yaşıyoruz, bundan sonra yine kardeşçe yaşayacağız. Kimsenin, kimseye 'gözünün üstünde kaşın var' deme ihtiyacı hissetmemesini sağlamalıyız.
'Ay o öyle yaptı, vay sizin yüzünüzden oldu, vay milliyetçilik yükseliyor, vay bilmem ne...' Bu hesapları bırakın. Milliyetçilik, bu toplumun ana çimentosudur. Milliyetçilik duygusunun varlığından kimse korkmasın. Milliyetçiliği de kimse bir suçlama konusu yapmasın. Elbette milliyetçi olacağız, elbette milletimizi seveceğiz. Milletimizin kimliğinden onur duyacağız. Kimseyi dışlamadan, herkesi bu milletin parçası olarak göreceğiz. Bizim milliyetçiliğimiz, bütünleştirici milliyetçilik. Ayırıcı, parçalayıcı, dışlayıcı değil kapsayıcı milliyetçilik. Herkes var bunun içinde. Bu topraklarda yaşayıp, bu ülkeyi seven herkes, bu milliyetçilik anlayışında var.”
DİNK CİNAYETİ İHBARI
Hrant Dink'in öldürüleceği ihbarının, cinayetten 11 ay önce emniyete yapıldığı yönündeki değerlendirmeleri hatırlatan Baykal, olay ortaya çıkıldıktan sonra da örtbas edilmek istenircesine göz ardı edildiğini söyledi. Baykal, “Bu olmaz. Yani bu manzara karşısında, kimse 'Müfettiş gönderdim, müfettiş konuyu inceleyecek, o incelemenin seyrine göre gerekeni yapacağız' diye bunu geçiştiremez. Bunun ihbarı 11 ay önce yapılmışsa ve o ihbar doğrultusunda ortaya bu cinayet çıktıysa, bunun hesabını başta başbakan olmak üzere iktidar vermelidir” diye konuştu.
BÜROKRATLARA UYARI
Baykal, değişim dönemlerinde yanlışlara karışmama ve ülkenin hakkını hukukunu koruma noktasında bürokrasinin çok büyük sınav vermesine ihtiyaç olduğunu belirterek, “Bürokrasimizi çok dikkatle izliyoruz. Atacağı adımları dikkatle değerlendiriyoruz. Yapılan yanlışlar, kimsenin yanına kalmaz. Gün gelir, bunların hepsinin hesabı sorulur. Siyasi hesabı da bürokratik hesabı da sorulur” dedi.