Güncelleme Tarihi:
DENİZ BAYKAL'IN SİNOP MİTİNGİNDEN FOTOĞRAFLAR
- Başbakan bir çaresi varsa söyleyin, uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm dedi. Ben de dedim ki, senin çare bulmanı istiyorum dedim.
- Bende bu konuda uygulayıcı gerçekçi ayağı yerde 7 tane teklif yaptım. Bu teklifi ekonomiyle ilgili çevreler, iş dünyası, esnaf kuruluşları, çok doğru çok önemli diye karşıladı.
- Bende merakla bekliyorum başbakan ne söyleyecek acaba?
- Çıkmış demiş ki, siyasi hayatımı bitiririm demek ne anlama geliyor? İçinde bir gerilim var kavga etme ihtiyacı var. En normal konuyu konuşurken dahi çareyi söyle uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm diyor.
- Çareyi söyledik, bekledik iki gün çıksın bir şey söylesin. Dünyada krize tedbir almayan bir tek Türkiye kaldı. Sadece Türkiye’de başbakan meydan meydan dolaşmakla övünüyor. ABD, Fransa, İtalya her yer yapıyor. Sende yap ilan et. İşsizlikten kırılıyor insanlar. Aileler intihar etmeye başladı.
- Kasım sonu itibariyle işinden ayrılan insan sayısı resmi rakama göre 645 bin. İşsiz olmakla, işten çıkarılmayı birbirinden ayırmak lazım. Bir insan işinden uzaklaştırıldığı zaman o büyük bir şoktur. 645 bin işinden çıkarılmış insan sayısı, akşam eve ekmek götüremez hale birden düşmüş insan sayısı. Türkiye’nin ana meselesi bu.
- Söyledik 7 tane madde. Sonra çıktı, “Hadi sen işine bak” dedi. Benim işim milletin derdi. Kırk fırın ekmek yesende iktidara gelemezsin diyor, bu neyin cevabı? İşsizliğe çare demiş, bende çaremi söylemişim, çareye karşı da söylediği laflar.
- Bu üslup maganda üslubu. Bu üslup başbakan üslubu değil. Biz Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün üsluplarına alışığız. Ne söylediğini bilmeye alışığız. Bu külhanbey maganda üslubu ona yakışıyor olabilir, ama T.C. Başbakanı’na yakışmıyor.
- Bana diyor ki kırk fırın ekmek ye iktidara gel. İçimden geçen şu. Bak sen iktidar olmuşsun ama adam olamamışsın. Bana öyle geliyor ki kırk fırın ekmek yesen de adam olamazsın.
- Çünkü sen ne söylediğinin farkında değilsin, bir gün bir şey söylüyorsun ertesi gün bambaşka bir şey.
- Türkiye’nin borcu 220 milyar dolardı, 80 yıllık Türkiye’nin borcu. Bunlar iş başına geldi, 7 yılda o borç 1 kattan fazla arttı. Bugün Türkiye’nin borcu 500 milyar dolar. Elde avuçta ne varsa, eserler, fabrikalar, tesisler, santraller, metro kimya tesisleri tümü satılmış.
- Oradan da büyük para kazanılmış, borç yapılmıştır.
- Çiftçi esnaf ne olacak bu işin sonu diyorsa, gençler fabrika yok yatırım yok, okuyoruz tayin eden yok diye boynu bükük dolaşıyorsa bunun sebebini sormak hepimizin görevidir.
- Bu kadar para bu kadar zenginlik Türkiye’nin elinden geçiyor, eldekini satıyoruz ama vatandaşın hayatına yansıyan, onu mutlu eden bir sonuç yok.
- Bu doğal mı? Bunu böyle kabul edebilir miyiz? Türkiye’nin ekonomisi iyi gidiyor diyebilir miyiz? İşsizlik diye anlatıyoruz. Bizden başka bunu konuşan yok. Başbakan meydanlarda, Sinop’a da geldi. İşsizlikten, esnaftan, çiftçiden bahsetti mi? Çaresini şöyle şöyle bulacağız dedi mi? Ne konuştu burada varsa yoksa CHP, medya, basın gazeteciler.
- Vatandaşın derdine çare olacak söylediği bir şey var mı? Önüne gelene hakaret ediyor. Niye? Başbakan’ın sıkıntısı var. Milletin de sıkıntısı var.
- Başbakan diyor ki ben geziyorum dolaşıyorum. İyi gez dolaş da ama aynı zamanda görevini yap. Senin görevin şimdi ekonomik kriz karşısında bir tedbir paketi hazırlamaktır. Yolsuzlukla mücadele etmektir.
- CHP’yle uğraşacağına sen işini yap. Sen işini yaptığın zaman vatandaş senin hakkını verir. Çiftçiye esnafa emekliye karşı görevini yap.
- Başbakanlık ahlakıyla kültürüyle belli bir seviye gerektirir. Başbakan asabını kontrol edemiyor. Ne zaman ne söyleyeceğini tam bilemiyor. Aynadan çıktığı zaman ortalık karışıyor. Ama üslubuna dikkat etsin.
- Geçenlerde her kuşun başından kavurma olmaz demiş. Kuş ve baş laflarını da çok fazla ağzına almasın.
- Her kuşun eti yenmez unutmasın bir.
- Kuş ve baş laflarını da bıraksın iki.
- O başın içinde ne var, kuşun nesi var sorusu geliyor. O nedenle başbakan bu konuları bıraksın.
- Bizden şikayetçi ve televizyon, basından şikayetçi. Şimdi sen niye durup durup CHP diyorsun. Benimle uğraştığı yetmiyor, İsmet Paşa’yla uğraşıyor. İsmet Paşa’ya uğraşıyor da, Atatürk’e bir şey diyemiyor.
- Şimdi bir de medyayla uğraşıyor. Bak bizim sana karşı bir husumetim yok. O medya da sana bugüne kadar en büyük omzu vermiş medya. Şimdi niye şikayetçi?
- Şimdi bizim de CHP olarak medyanın da üstünde durduğu bazı konular bunu rahatsız etmeye başladı.
- Birden bire rahatsız olmaya başladı. Nedir onlar yolsuzluklar. Başta Deniz Feneri. Deniz feneri çıktı başbakanın kimyası dengesi bozuluverdi.
- Deniz Feneri’nin anlamı değeri ne? Deniz Feneri Türkiye’deki yolsuzluğun artık kişisel yolsuzluk olmaktan çıktığını, yolsuzluğun artık bir insanın sütünün bozuk olmasından kaynaklanmadığını, dernekleştirilmiş, kanunu kullanan devleti kullanan, iktidarı kullanan bir yolsuzluğa dönüştüğünü ortaya koyuyor.
- Bu yolsuzluk ki evlere şenlik. Hayırsevermiş gibi kendilerini takdim ediyorlar, parayı topluyorlar Almanya’da, kuryelerle buraya taşıyorlar parayı, o parayı kendi hesaplarına şirketlerde değerlendiriyorlar, TV kanalı kuruyorlar, o kanalda AKP’ye destek oluyorlar ve bu çarkı döndürüyorlar.
- Bu olurken, hükümet karar alıyor diyor ki bu millete halka topluma yararlı bir teşkilattır diyor, karar çıkarılıyor. Arkasından bir karar daha çıkarılıyor, buna vergi kolaylığı yapmak lazım.
- Türkiye’nin barışı huzuru için cephede sınırda hayatını tehlikeye atmış, gazi olmuş şehit olmuş insanların ailelerine yardımcı olmak için kurulmuş olan Mehmetçik Vakfı’na tanınmayan vergi kolaylığını bu sahtekârlara tanıyor.
- Bu Türkiye’deki bir yolsuzluk. Almanya’dan dosya bekleniyordu, 6 ay beklediler dosyayı. CHP olarak gittik o dosyayı Türkiye’ye getirdik. Şimdi geldi diyorlar, şimdi de tercüme edilmesi bekleniyormuş. Kanunsuzluğu yapan vatandaşlarımız. Bizim vatandaşlarımız da senin yakınların eşin dostun. Tanıyor musun onları dedik, önce tanımıyorum demeye çalıştı, sonra fotoğraflar çıktı. Şimdi diyor ki, insanın diyor arkadaşı suç işlemiş olabilir diyor, belki senin de arkadaşın suç işlemiş diyor, bozuksa bozuk diyor.
- Kimin hakkında diyor? Fener yolsuzluğunu yapanlar hakkında. Olabilir ben sana sen onları neden tanıyorsun diye eleştiri yöneltmiyorum.
- Seni ben bu yolsuzluk olduğun halde, başbakan olarak yetkilerini kullanıp gereğini yapmıyorsun diye suçluyorum. Niye bu konuyu aydınlığa kavuşturmadın? Neden üzerine gitmedin?
-Takip etmiyor olman suç.
- Çık karşıma çık. Arkamdan konuşma. Yüzüme konuş. Çık ortaya yüzyüze tartışalım, konuşalım. Sen bana söyle ben de sana söyleyeyim. Neden kaçıyorsun, demokrasi kaçağı olmak Başbakan'a yakışır mı?
- Meydanlarda gez bağır çağır, ama yüz yüze gelelim diyince yok. Kaçıyor. Gel konuşalım herkes dinlesin, herkes televizyonlardan seyretsin.
- Başbakan'ın korktuğu, çekindiği şeyler var. Ülkenin durumu ortada. Yoksulluğu kaldıracağım dedi, yolsuzluğu kaldıracağım dedi, yasakları kaldıracağım dedi ama hiçbiri olmadı. Halk artık cep telefonuyla bile rahat rahat konuşamıyor. Bir teşkilat kurmuş, hafiye teşkilatı kurmuş. Herkesin telefonunu dinleyip birini mahkemeye, diğerine hapse gönderip işlerine bakıyorlar.
- Televizyonları satın almış. Çoğu kendi kontrolü altında. Olmayanı da cezalandırıyor zaten.
- Şimdi Başbakan diyor ki, İşimiz hikmet, derdimiz millet. Ben o sözü şöyle açıklayayım.
- Senin işin yalan, dolan, talan, adın da Tayyip Erdoğan...