Baykal: Gücü yetiyorsa Almanya'ya ambargo uygulasın

Güncelleme Tarihi:

Baykal: Gücü yetiyorsa Almanyaya ambargo uygulasın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 19, 2008 13:10

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamalarla “basın organlarına ambargo uygulatmak istediğini” öne sürerek, “Başbakan, Deniz Feneriyle ilgili yayınlara, Türkiye'deki gelişmeleri aktaran basın organlarına kızacağına, doğrudan Alman Mahkemesine kızsın. Gücü yetiyorsa Almanya'ya nota versin. Almanya'ya ambargo uygulasın” dedi.

Haberin Devamı

Baykal, CNN Türk'te yayınlanan Ankara Kulisi programında soruları yanıtladı.

Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Deniz Feneri e.V davasıyla ilgili yapılan haberler üzerine “gazetelerin boykot edilmesini istediğini” kaydederek, bunun “olağanüstü önemli” bir olay olduğunu ifade etti.

Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarının, “ruh hali, siyasi felsefesi, düşünce tarzı, temel değerleri, dünya görüşü ve eline imkan geçtiği zaman nasıl bir toplum yaratabileceği konusundaki düşünceleri hakkında ip uçları verdiğini” öne süren Baykal, siyasi hayatında böyle bir olaya daha önce tanık olmadığını söyledi.
Baykal, “Bir Başbakanın çıkıp, ülkede yayınlanan yasalara göre meşru faaliyet gösteren yayın organlarını (almayın) diye kampanya yapması, Başbakan sıfatı üzerindeyken kabul edilecek şey değildir. Çünkü Başbakan'ın görevi o yayın organlarının da hukukuna sahip çıkmaktır” dedi.

Haberin Devamı

Baykal, “Başbakan Erdoğan'ın başbakanlık görevinde bulunduğunu unutarak, kızgınlıkla, hırsla davrandığını, başbakanlık yetkileriyle ortalığa nizam vermeye çalıştığını” savundu.

Başbakan Erdoğan'ın “işine gelmeyenleri söyleyenlere karşı bir husumet duyduğunu” öne süren Baykal, şöyle konuştu:
“Demokratik siyasi hayatta böyle bir duyguyu taşıma lüksümüz yoktur. Hepimiz zaman zaman işimize hiç gelmeyen, bizi rencide eden, üzen, çoğu kere de belki haksız olan yayınlara muhatap olabiliriz. Ama bu demokrasinin gereğidir. Bunların çaresi demokrasi, basın özgürlüğü olanakları içerisinde gerçekleri anlatmaya çalışmaktır. Oyunun kuralı, demokrasinin icabı bu. Herkes senin gibi düşünmek zorunda değil, herkes senin uygun gördüğünü söylemek zorunda değil. O zaman demokrasinin, basın özgürlüğünün ne anlamı var?

Burada bir hukuk ihlali var mı? Söylenen sözlerde bir suç işleniyor mu? Hayır işlenmiyor... Ama bunun söylenmesi lazım. Kim karar verecek? Bir defa hedefi yanlış seçmiş. Başbakan, Deniz Feneriyle ilgili yayınlara, Türkiye'deki gelişmeleri aktaran basın organlarına kızacağına, doğrudan Alman Mahkemesine kızsın. Gücü yetiyorsa Almanya'ya nota versin. Almanya'ya ambargo uygulasın. Şimdi bu Türk basınına bir ambargo uygulamadır. Demokrasi de hukuk da böyle bir şey var mı? Böyle bir suçlama yapmaya hakkı var mı?”

“BASINA AMBARGO İŞLEMEZ”

Baykal, “basına ambargo isteminin işlemeyeceğini, insanların gazeteleri ihtiyaçtan dolayı aldıklarını” belirterek, vatandaşların “Başbakanımızın uygun gördüğü haberler dışında biz haberleri okumak istemiyoruz. Başbakanımız öyle söyledi almayacağız” diyeceklerini sanmadığını söyledi.
“Husumetle demokrasi, basın özgürlüğü bağdaşmaz” diyen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarında, “husumet, bölücülük, hukuka saygısızlık, ambargo ve dışlama isteklerinin ve istibdat ruh halinin” bulunduğunu savundu.

Haberin Devamı


Deniz Baykal, Türkiye'de demokrasinin işlemediğini iddia ederek, “Oy verirken vatandaşın vicdanını günlük küçük çıkarlarla baskı altına almaya göz yuman bir sistem varsa bu sistem çağdaş demokrasilerde işleyemez, Türkiye'de bunlar işliyorsa demokrasi yok demektir. İktidar kendisini güçlendirmiş, palazlanmış hissedince, 'şunu almayın, bunu satmayın, bunu yazdırmayın' diyorsa üniversiteleri, yargıyı kendi kafasına göre şekillendirmek istiyorsa orada demokrasinin varlığından söz edilemez. Bu bir aldatmacadır” diye konuştu.

“TÜRKİYE'DE SUÇLULAR DEVLETİN HİMAYESİNDE”

Baykal, Deniz Feneri e.V davasıyla ilgili Türkiye'de başlatılan soruşturmadan beklentilerinin sorulması üzerine şöyle konuştu:
“Olması gerekenlerle olacağını tahmin ettiklerinizi ayırmanız gerekir. Demokrasi, hukuk devleti olsa olması gereken olur. Almanya'da bir dava nasıl görülür, nasıl hazırlanır, hızla sonuçlandırılır bunu gördük. O kadar ki taraflar itiraz bile edemezler, kararı içlerine sindirirler çünkü. Türkiye'de suçlular devletin himayesinde. Oradan çıkan sonuç şu, mahkeme, 'bizim yakaladıklarımız piyonlar, ele başları Türkiye'de biz bunu tespit ettik. Operasyona başlamadan önce Türk İçişleri Bakanlığına başvurduk. Birlikte operasyon yapalım' diyor. Ama 'Türk İçişleri Bakanlığı, reddetti' diyor.

Haberin Devamı


Reddeden İçişleri Bakanlığının başında, (Türkiye'deki Deniz Feneri'nin ve Almanya Mahkemesinin asıl ele başı) dediği kişinin oğlunun nikah töreninde tanıklık yapan kişi var. O tanıklığın yanında kim var. Başbakan var. Başbakan'ın çocuğuyla o kişinin çocuğu iki kardeşle evlenmiş, birbirleriyle akraba. Hukuk böyle noktalarda Türkiye'de işlemiyor. Almanya'da işledi.


Almanya'daki yargılama Türk yöneticilerini, yönetimini ve yargısını ağır itham altında bırakan bir yargılama oldu. 'Dosyayı göndersinler inceleyelim' diyorlar, onlar, Türkiye'den dosya mı istedi? Üzerine yürüdüler, tespit ettiler ve mahkemeye çıkarttılar, 'buradakiler Türkiye'den talimat alıyor' dediler. Bağışı yapanlar Türk, bağışı toplayanlar Türk, Almanya'daki bağışı Türkiye'ye taşıyanlar Türk, bu işi organize edenler Türk, oradaki sanıklar Türk, buradaki potansiyel sanıklar Türk, mahkeme Alman. Böyle bir tablo olabilir mi? Olur. Çünkü bu bir siyasi olaydır.”

Haberin Devamı


Baykal, yaşanan olayda temiz insanların duygularının istismar edildiğini ifade ederek, olayın bireysel bir yolsuzluk olmadığını, “kurgulanmış, planlanmış, prodüksiyon bir olay” olduğunu öne sürdü.

“AKTARILAN PARALARLA SİYASET FİNANSE EDİLDİ”

Deniz Feneri e.V Derneğinin topladığı paraların “ya yeni para üretecek alanlara dağıtıldığını ya da siyasetin finanse edildiğini” öne süren Baykal, Kanal 7 televizyona aktarılan paralarla siyasetin finanse edildiğini savundu.


“Bu işi yapan insanların AKP kadroları, başbakanın yakınları” olduğunu iddia eden Baykal, “Başbakan (tanımıyorum) dedi, fotoğraflar çıkınca da kaytaran bir başbakan tablosu çizdi. Adı geçen, kuryelik yaptığı denilen kişi Türkiye'de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun başında, nasıl geldi oraya, bilinmiyor muydu? Daha önce Kanal 7'de çalışmış. Bu bir sistem, bu kurumsallaşmanın özünde siyaseti finanse etmek var” diye konuştu.

Haberin Devamı


Baykal, konunun açıklığa kavuşturulması, bütün mekanizmaların çalıştırılması için kamuoyu baskısının seferber edilmesi gerektiğini belirterek, “ciddi yetkilerle talimatla evet ortaya çıksın diyen bir babayiğidin bulunmadığını” söyledi.


“Kanal 7 haberlerinin Türkiye'de yayınlanmasına kızan bir başbakanın iş başında bulunduğu bir ortamda Kanal 7'nin ciddiyetle sorgulanmasının ihtimali yoktur” diyen Baykal, vicdan sahibi olanların rahatsızlıklarını dile getirdiğini, bunun karşısında da “yolsuzluğu tezgahlayanların (hukuk işliyor, soruşturma devam ediyor)” söylemine sığındığını ileri sürdü.


AK Parti iktidarda olmasaydı Deniz Feneri olayının yaşanmayacağı görüşünü yineleyen Baykal, “Deniz Feneri bunların sayesinde kuruldu. Kamuya yararlı dernek statüsünü bunların sayesinde aldı. Bağış toplama yetkisini Danıştay vermedi. Kanunu değiştirdiler. Danıştay'ı devreden çıkardılar, Bakanlar Kurulu kararıyla bağış toplama yetkisi verdiler. Yüzde 100 vergi muafiyeti getirildi. Mehmetçik Vakfı'nın sahip olmadığı vergi muafiyetine sahip bu dernek. Toplanan paralar Kanal 7'ye aktarılıyor. Türkiye geri zekalı mı, bunları görmüyor mu? Almanya görüyor da biz görmüyor muyuz? Bu iktidar maalesef bu olayın altında imza sahibidir.”

“Başbakan'ın 'bazı gazeteleri almayın, evinize sokmayın' sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Baykal, “Başbakan, düşünce özgürlüğünü kullanan bir kısım medyaya karşı, vatandaşın haber hakkına saygı gösteren bir kısım medyayı 'evinize sokmayın' diyor, düşman ilan ediyor, ayırıyor. Bunun bir sonraki aşaması imkan bulursan onların yayınlanmasını engellemektir” dedi.

Baykal, bunun “totaliter, dikta anlayışı” olduğunu ifade etti.

“CUMHURBAŞKANI TAVIR TAKINSIN”

TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın, “RTÜK Başkanı'nın istifasıyla ilgili olarak benim yapacak bir şeyim yok ama kendisi yapabilir” sözlerinin anımsatılması üzerine Baykal, hukuki değerlendirmenin ötesinde işin etik boyutuna dikkati çekmek istediğini söyledi. Baykal, şunları kaydetti:

“Almanya'daki mahkemenin (asıl ele başı) diye hükme geçirdiği bir kişi, (bu olaylarla bağlantılı) dediği bir kişi, orada soruşturamadığı için sonuca bağlayamadığı kişi, Almanya'da bir kooperatif yönetimi yolsuzluğu nedeniyle yakalandığı zaman yargıya çıkarılacak belki gözaltına alınacak bir kişi nasıl olur da Türkiye'de RTÜK gibi fevkalade saygın, dokunulmaz, tarafsız, güvenilir bir kurumun başında bulunur.

Şimdi Türk medyası ile ilgili bir tartışma var. Başbakan, bu tartışmanın içinde. Medyaya yönelik kuralları uygulayacak kurumun başında Zahid bey var. Zahid bey nasıl olacak da bu haberleri yapanlara Başbakan'ın bile sergileyemediği tarafsızlığı sergileyecek? Gelinen noktada, bırakıyorum hukuki bağdaşmazlık iddialarını sadece etik, ahlaki nedenlerle sorumluluk duygusuyla RTÜK'e saygının gereği olarak, devletine saygının gereği olarak RTÜK Başkanı Akman derhal istifa etmelidir.

Bu olaylardan sonra artık orada bulunamaz. Bunun gereğinin yerine getirilmesi lazım. Meclis Başkanı 'hukuki yaptırım imkanımız yok' diyor. Olabilir ama Meclis Başkanı gibi bir insan 'bu olmaz' deyip daha açık, daha kararlı ifadelerle hüküm verdiği anda orada durulamaz artık. Gerekirse bir direnç olursa Cumhurbaşkanı da bu noktada çağırıp 'istifa et' diyebilir. Olmazsa Devlet Denetleme Kurulu'nu (DDK) devreye sokabilir. Bu olayda DDK devreye girmeyecek de ne zaman girecektir. Almanya'da kıyamet kopmuş. Mahkumiyetler çıkmış. Türkiye, itham edilmiş, hedef haline getirilmiş. Ben rahatsız oldum. Almanya bize müstehzi biçimde (ele başılar orada) diyor. (Türkiye bizimle işbirliği yapmıyor) diyor. Böyle bir tablo karşısında Cumhurbaşkanı susabilir mi? Derhal harekete geçmek lazım. (Başbakan beni tutuyor, Meclis Başkanı istediğini söylesin) denilemez. Cumhurbaşkanı tavır takınsın.”

SÖĞÜT'TEKİ SOHBET

Söğüt'te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bu konuyu görüşüp görüşmedikleri sorusu üzerine Baykal, “Hayır. Hiç bir ciddi devlet meselesini konuşmuş değiliz” dedi.

Söğüt'te “yeni bir siyasi tablo mu oluşuyor” şeklinde kamuoyunda değerlendirmeler yapıldığını anımsatan Baykal, “Ben sayın Gül'ün Cumhurbaşkanı olması karşı çıktım. Bugün de bunun yanlış olduğu konusunda hiç kuşku duymuyorum. Bakın bugün bu kadar olay oluyor, Türkiye, bu olayları yönlendirecek bir Cumhurbaşkanlığı etkinliğinden maalesef yoksundur” dedi.

Cumhurbaşkanı Gül ile kişisel çerçevede hiç bir probleminin olmadığını belirten Baykal, “Ama bu, onun hükümete fren uygulayabilme (dur) diyebilme şansına sahip olduğu anlamına gelmez” diye konuştu.

Siyasi mücadele ile insani ilişkileri birbirinden ayırmaya özen gösterdiğini söyleyen, Baykal, “Bir meşruiyet krizi çıkarma derdinde değilim. Ama Gül'ün Cumhurbaşkanı olmamasının yanlış olduğunu başından beri söyledim.” dedi.

Baykal, Cumhurbaşkanı Gül ile Söğüt'te “Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in saçlarının gürleşmesi ile ilgili bir sohbet yaptıklarını” anlattı.

Baykal, Anayasa değişikliği için Meclis Başkanı Toptan'ın yaptığı çağrıyla ilgili soru üzerine ise “(Meclis'teki 4 parti ikişer kişi versin, yapalım) deniliyor. DTP hakkında kapatma davası var. Anayasa Mahkemesi'nin AKP ile ilgili kararının gerekçesi yazılmadı. Gerekçesinin çok önemli olacağı, AKP'nin önümüzdeki dönemdeki konumunu belirleyeceği ifade ediliyor. Biz geleceğiz böyle bir heyet olarak Anayasa değişikliği konuşacağız... Biz bu düşüncelerimizi Meclis Başkanı'na aktarırız” dedi.


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!