Güncelleme Tarihi:
KILIÇDAROĞLU: "BUGÜNKÜ KOŞULLARDA AF SÖZ KONUSU OLAMAZ"
BAHÇELİ'DEN KILIÇDAROĞLU'NA SERT TEPKİ
AK PARTİ'DEN CHP'YE GENEL AF CEVABI
CHP'NİN GRUP TOPLANTISINDAN KARELER
İşte Baykal’ın grup toplantısındaki açıklamalarından satır başları:
ELAZIĞ DEPREMİ
Öncelikle Elazığ’daki depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. 6 büyüklüğündeki bir depremde bu kadar can kaybının yaşanması çok acıdır. Bu olayı siyasi çekişmelerden uzak olarak değerlendirmeliyiz. Deprem sonrasında ne yapmamız gerektiğine ilişkin belli bir birikime sahip olduk.
Ama asıl mesele depremden sonrakilerin yanında depremden önce neler yapacağımızı ele almak.
KILIÇDAROĞLU'NUN 'GENEL AF'LA İLGİLİ SÖZLERİNE ELEŞTİRİ Baykal, 'genel af'la ilgili bir soru üzerine bu konuda CHP'nin düşüncesiyle ilgili herhangi bir tereddüte yer olmadığını ifade etti. Baykal, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye'de terörle mücadeleye artık bir son verildiğini, bu mücadeleyi açanlar ilan ettiği, ellerindeki silahların tümünü teslim ettiği, artık teröre tekrar başvurulmayacağı konusunda herkesin haklı bir güven duyabildiği bir noktada bir toplumsal barış projesi olarak af konusunun düşünülebileceğini söyledik, ben söyledim. O zaman da kullandığımız niteleme aftır. Herhangi bir onu niteleyecek kelime yoktur. Ülkenin şartlarına, ihtiyaçlarına göre bunun kapsamı, niteliği, çerçevesi elbette belirlenecektir. Ama Türkiye'de terör net bir şekilde gündemden düşecek ise, ortadan kalkacak ise, o günleri yaşar isek ve bunun kalıcı olduğu ortaya çıkar ise, silahlar tümüyle teslim edilir ve terör dönemi reddedilir ise elbette bizim insanları kin, intikam ve nefret duygusu içinde düşman gibi kabul etmemiz çok yanlıştır. Bir toplumsal barış projesine inşallah o gün geldiğinde Türkiye'de ihtiyaç olur, imkan olur, bu imkanı bu ihtiyacı o zaman değerlendiririz. Ama şu sırada, bakın ikinci şehidi verdik son iki gün içinde, böyle bir şeyin hiçbir ortamı yok. Bu sözler yanlış sözler. Bunu gündeme getirmek, taşımak ve buradan bir arayışa girmek kesinlikle doğru değildir. Biz terörle mücadelenin kararlılıkla yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Terör tehdidi ülkenin gündeminden kesinlikle düştükten sonra elbette hepimiz bir toplumsal barış anlayışı içinde gereken neyse o zaman ona hep birlikte milletçe bakarız.”
Dünya Kadınlar Günü’nü izninizle bu yıl çoluk çocuğunun rızkı için Ankara’nın soğuğunda mücadele eden Tekel’deki kadın işçilerimize adamak istiyorum.
Türkiye’deki kadın işçilerimizin bu gününü Tekel’de çalışan kadın işçilerimizin şahsında kutlamak istiyorum.
EKONOMİK GELİŞMELER
Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını geride bırakmaya yönelik umut verici ilerleme hala gerçekleştirilmiş değildir. Ocak ayında 68 bin kişi daha kredi kartı borcunu ödeyemeyenler kervanına eklenmiştir.
2 yıl 1 aylık süre içinde kredi borcunu ödeyemeyenler 2 milyon kişiyi aşmış, 4 kat yükselmiştir. Ferdi kredi borcunu ödeyemeyenler ise 12 kat artmıştır. Bunlar üzüntü verici bir tabloyu bize gösteriyor.
En büyük sıkıntıyı yaşayan grupların başında ise esnaf ve çiftçimiz gelmektedir. Esnafın yarısı sermayeden yemektedir. Mahcup olmamak için işini devam ettirir görünmektedir. İşsizlik patladı, neden? Çünkü tarımı bitirirseniz işsizlik patlar. Tarım işsizliği emen bir sünger gibidir. Siz tarımı bitirirseniz işsizlik patlar. CHP iktidarında öncelikle ele alınacak kesimlerin başında çiftçilerimiz ve köylülerimiz gelmektedir.
ZİRAAT BANKASI REKOR KAR AÇIKLADI AMA ÇİFTÇİ ZOR DURUMDA
Çiftçi bu kadar sıkıntı çekerken Ziraat bankası tarihini en büyük karını yapıyor. Ziraat Bankası 3.5 katrilyon kazanacak ama çiftçi en perişan dönemini yaşayacak.
Aynı şeyi diğer bankalar açısından bakın. İşsizlik büyüdü, sanayi üretimi daraldı ama bankalar kar ediyor. Bu neyi ifade ediyor. Bu AKP’nin politikasının insan odaklı değil, rant odaklı olduğunu ifade ediyor.
ERMENİ TASARISI
Biz iyi niyetle hükümete hep uyarılarda bulunduk ama maalesef bu noktaya gelinmiştir. Kamuoyunun aydınlanması açısından bir noktaya dikkat çekiyorum. ABD Kongresi 1890 yılından itibaren Ermeni meselesine ilgi göstermiştir.
Daha 1890 yılında Erzurum İsyanı’nda ABD konuya sahip çıkmaya çalışmıştır. 1894 isyanından sonra yani 116 yıl önce bir karar ile Osmanlı Devleti’nin katliam yaptığını ilan ederek suçlamıştır.
1896’da ABD Kongresi’nde Osmanlı aleyhine bir karar alınmıştır. 1910’da Adana’daki olayların ardından ABD karasularımıza gözdağı için iki tane savaş gemisini göndermiştir. 1915’ten önce yaşananlar bunlar.
1920 ile 1975 yılları arasında ise konu hiç gündeme gelmemiştir. 116 yıldır ABD Kongresi bu olaylarla ilgili olarak bizi suçluyor.
SADECE OSMANLI DEĞİL TÜRKİYE CUMHURİYETİ HEDEF ALINIYOR
Bu tasarı 1915’teki olaylar hakkında ABD Kongresi’nin karar almasını değil 1915-1923 arasında yaşananlar için ABD Kongresi’nin bir karar almasının istiyor.
Yani artık sadece Osmanlı değil Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk dönemi de Ermeni iddialarının hedefi haline getirilmek isteniyor.
Ne kadar itham edici, ne kadar karanlık bir zihniyetin yansıması. Bu Türkiye’nin gelecekteki politikasını belirlemek için kullanılmak istenene bir araç haline getirilmek istenmektedir.
Osmanlı döneminde yapılan müdahalelerin amacı Osmanlı’da bir Ermeni devletinin yaratılması amacına hizmet ediyordu. 1925’ten sonra yaşanan gelişmeler bunu gündemden düşürdü.
Şimdi tekrar gündeme geliyor. Bu Ermenistan konusunda, Kafkasya konusunda Türkiye’yi bir istikamete sokma çabasının aracı olarak gündeme geliyor. Ermenistan’la ilişkilerin gelişmesi için gereken zihni ortamın Ermenistan’da henüz oluşmadığını söyledik.
Azerbaycan’daki işgal devam ettiği sürece, soykırım iftirasını Türkiye’nin alnına damgalamak isterken dostluk arayışının maalesef mümkün olamayacağını anlattık. Protokol uygulanabilir olmadığını söylemiştik, sonra bir de baktık ki, Ermenistan Anayasa Mahkemesi “bunu kabul etmiyoruz” dedi.
Azerbaycan ile dostluğu yıkacaksınız dedik. Bu protokol ile bunu yıkmayın dedik. Kalkıştılar. Üstüne üstlük Ermenistan Anayasa Mahkemesi bir kara aldı, “Soykırım’a devam, Türkiye ile sınırı da tanımıyoruz.”
Biz sevimli gözüktük ama peki ne oldu? Artık hiçbir anlam taşımadığı ortaya çıkan aldatmaca belgesi olan bu protokoller meclis gündeminde çekilmelidir. Hükümet olayı iç politika zemininde kurcalamaya çalışıyor. Yapılması kaçınılmaz olan tek bir iş var. O protokollerin Meclis gündeminde çekilmesi.
“TÜRKİYE’DE HUKUK SORUNU VAR”
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Anayasa bir siyasi partinin değil Türkiye’nin işidir. Bir siyasi partinin özel işi değil yetmiş milyonun ve gelecek kuşakların işidir.
Selin önünden kütük kaçırır gibi anayasa dayatması doğru değildir.
Bu ülkenin anayasası herhangi bir siyasi partinin odalarında değil Anadolu’da hazırlanacak. Bu anayasa 70 milyonun anayasası olacak.
Siyasi partilerimizin, meslek kuruluşlarımızın, yargı kurumlarımızın, üniversitelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın, işveren sendikalarının tezlerini ortaya koymalıdır.
Hukuki açıdan tartışmalı iki siyasi parti ben yaptım oldu diyecek. Böyle bir şey olur mu? HSYK’yı RTÜK’e benzetmelerine kimse müsaade edemez.
BAL GİBİ OLMADI ÇOK ACI OLDU
Bunları anlatmaya çalışıyoruz Başbakan “Olur olur bal gibi olur” diye bize şarkı söylüyor.
Özdemir Asaf diyor ki “İnsansız adalet olmaz, adaletsiz insan olur mu, olur ama olmaz olsun.”
Şimdi Başbakan olur olur diyor. Ama nasıl olur, Habur’daki gibi olur.
Bak, “olur olur” dedin biz yapma dedik. O protokole imza atma dedik. Bak ne oldu.
AB ile “2004’te atma o imzayı Güney Kıbrıs’ı tanımayı taahhüt” ediyorsun diyoruz “Olur olur dedi” attı imzayı bak şimdi tıkandı kaldı.
Belediye Başkanıyken 'planlarla oynama' dediler. 'Olur olur' dedin dere yatağına TIR parkı yaptırdın, aile yakınlarınıza da işletme hakkı verdin sonuç 31 ölü. Sen yaptın bunu.
İşte oldu. Ama bal gibi olmadı çok acı oldu.
Bir süre önce Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı buluştu. Bu buluşmadan sonra bazı gözaltına alınan komutanlar salıverildi. ISLAK İMZA TARTIŞMASI Böyle bir kanaatin bu aşamada ifade edilebilmesi için ciddi bir araştırmanın yapıldığını söylemek mümkün değil. Halbuki şunlara ihtiyaç var: 1-Islak imzanın makine ile atılması mümkün mü. Bu araştırılmalıdır. Bunun araştırıldığına dair bir veri yok. 2-Belgede Albay’ın parmak izi yok. Parmak izi de araştırılmıyor. Araştırılmadan Genelkurmay bu açıklamayı yapıyor. Kaligrafik incelemeyle bir yazının kime ait olduğu matematiksel bir kesinlikle söylenemez. Ama matematiksel kesinlikle söylenebilecek bir şey var o da parmak izi. Bunu yaptık mı yapmadık. Bunu yapmadan bir açıklama yaptık. Eğer Genelkurmay’da 'irtica eylem planı' diye bir plan hazırlanmışsa bu net bir şekilde ortaya çıkması lazım. Eğer gerçekten yapılmışsa bu öyle kolay geçiştirilemez. Böyle bir şey olmaz. Eğer orada gerçekten o belge hazırlanmışsa önünü arkasını bütün boyutlarıyla ortaya çıkarmalıyız. Ciddi olacaksınız. Adaletin gereği neyse onu yapacaksınız. Çiçek o belgeyi hazırladı mı hazırlamadı mı hesabını vermelidir. Sadece o değil ona yardım edenler de hesabını vermelidir. BALYOZ PLANI İDDİALARI Bir diğer gelişme de İstanbul’daki tatbikat senaryosu ile ilgili. Bir binbaşı bilirkişi raporu koydu. Çok ilginç ifadeler var. Deniyor ki raporda: KKK’nın aksi yöndeki emirlerine rağmen. Plandaki tehlikesi en yüksek senaryo KKK’dan gizlenmiş. ERZİNCAN SORUŞTURMASI İddianame 1 haftada hazırlandı. Ergenekon iddianamesi yıllardır yazılamamıştı. Gizli tanıkların ifadeleriyle bezenmiş bir iddianame. İddianameden bir bölüm okuyacağım: “3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile ilgili değerlendirme falan dosyadan aynen Erzincan ve çevredeki alevi köyleri ile özel olarak ilgilenmekte. Bu köylerin ihtiyaçlarının, giderilmesi için ordunun imkanlarını kullanmaktadır. Yaptığı yardımlardan dolayı alevi deleri tarafından sevilmektedir. Ergenekon Silahlı Terör örgütünün (Ortada ne yargı var arkadaş hükmünü vermiş) Erzincan yapılanmasının lideri olduğu şüpheli Berk’in niyetini ortaya koymaktadır. Bir ordu komutanının mezhep ayrımcılığı yapması, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün (yine aynı hatayı yapıyor)ülkemizde yaşayan insanlar arasında çatışma çıkararak yürütme organının zafiyete düşürülerek ülkede kaos ortamı yaratılarak askeri darbeye zemin hazırlanması hedefiyle örtüşmektedir.” Bu nasıl vahim bir manzara içinde olduğumuzu bize göstermiyor mu? Bu gerekçeyle bir ordu komutanını şüpheli olarak ilan edip soruşturma sürdürülüyorsa bu hangi demokrasi anlayışına hizmet eder. Yazıklar olsun. Artık Türkiye’de gerçekten hepimiz sözün bittiği noktadayız. Türkiye’de bu zihniyet Türkiye’yi yönetiyor. Bu zihniyeti bir an önce iktidardan uzaklaştırmak tek çaredir.