Güncelleme Tarihi:
Deniz Baykal’la CHP Genel Merkezi’nde konuşuyoruz.
Deniz Bey soruyor: Hürriyet İnternet gazetesini günde kaç kişi izliyor?
Aslında bu merakı anlıyorum.
Çünkü bir genel başkan olarak ilk kez bir internet gazetesiyle röportaj yapıyor...
Ve haklı olarak tirajımızı soruyor.
Ve yine haklı olarak yeni çağın bu yeni “dijital gazetecilik” olayının etki coğrafyasını öğrenmek istiyor...
Cevap veriyorum:
- Günde ortalama 850 bin kişi "hurriyet. com. tr"yi ziyaret ediyor.
“Müthiş” diyor ve sohbete başlıyoruz...
İlk soru, doğal olarak Hrant Dink suikastı sonrasında ortaya çıkan emniyet ile jandarma arasındaki “koordinasyon krizi” üzerine:
- Bayrak önünde çekilen fotoğraf ve sonradan ortaya çıkan istihbarat krizi, suikastı gölgede bırakacak kadar önemli bir hale geldi. Bu konuda ne diyorsunuz?
Deniz Bey, bu konuda çok keskin ve çok ağır bir cevap veriyor.
Bu yüzden söylediklerini ilk bölüm olarak değerlendirip aktarıyorum:
- Bu cinayetin işlenmesi, işlenmesine izin verilmesi cinayetin hedefinin koruma altına alınmaması hepsi ihmal ve ağır sorumluluk yaratır. Bu işin failinin bir kahraman gibi emniyet teşkilatı içinde sahiplenilmesi ve fotoğrafının çekilmesi ve o fotoğrafın servis edilmesi çok vahim bir olaydır. Cinayetten daha vahim bir olaydır. Düşünün ki, güvenlik kurumları işbirliği içinde çalışmaları gerekirken birden bire neye tanık oluyoruz? Bu güvenlik kurumlarında birisi diğerine tertip yapıyor. Ve bu tertip ortaya çıkıyor. Ve bütün bunların sorumlusu olan insanlar bir başka güvenlik örgütünü hedef tahtasına getirmek için tertip yapıyorlar. Bütün bunların bir siyasi sorumlusu yok mudur? Böyle bir kargaşanın ortaya çıkması yol açan anlayışın bütün toplum tarafından irdelenmesi, değerlendirilmesi gerekmiyor mu? Türkiye yi buraya kimler getirdi nasıl getirdi emniyet teşkilatı bu hale nasıl geldi? Emniyet, jandarmaya karşı tertip yapar hale nasıl geldi? Bu ilk olay da değil. Bundan önce de bunlara tanık olduk. Bunların arkasında kim var, kim bunları himaye ediyor, kimden güç alıyorlar.
Deniz Bey çok keskin bir iddia ortaya atıyor. Açıkça emniyet teşkilatından birilerinin jandarmaya tuzak kurduğunu söylüyor. Ve bunun örneklerini veriyor. Bu noktada soruyorum:
-Ayrıca yapılan ihbarlar var. Bu ihbarlar da paylaşılmamış. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Baykal yine çok keskin bir cevap veriyor:
- Aslında perişan bir şekilde Türkiye’de güvenlik fotoğrafı ortaya çıktı. 11 ay önce ihbar yapılmış, o ihbar hiçbir zaman ciddiye alınmamış, o ihbarla ilgili ne bir ifade alma, ne bir sorgulama, ne bir gözaltı, ne bir tutuklama, ne ilgili kişilerin saptanması yapılmamış. 11 ay boyunca emniyet bu ihbar karşısında sadece birbirini haberdar etmekle yetinmiş. Ama o ihbarın içeriği doğrultusunda tek bir adım atılmamış. Ve 11 ayda bir şey olmuş. Cinayet işleyecek diye ihbar edilen kişi silah talimi yapmış .11 ay boyunca işte cinayeti işletebileceği çocukları yetiştirmeye çalışmış. Yani ne ihbarla ilgili kişiler takibe alınmış ne de cinayete kurban gidecek olan kişi koruma altına alınmış. Hiçbiri yapılmamış. Cinayet işlendikten sonra ilk yapılan resmi açıklamaya göre siyasi niteliği olmadığı anlaşılmıştır. Milliyetçi duygularla işlendiği görülmüştür, arkasında bir örgüt yoktur. Resmi açıklama bu. Güvenlik örgütünün yetkilisinin yaptığı açıklama bu.
CİNAYET EMNİYETİN BİLGİSİ DAHİLİNDEBaykal, Fatih Çekirge'ye çok özel açıklamalarda bulundu.
Foto Web: Selçuk ŞENYÜZ
- Sonra ne oluyor?
- Sonra tanıklardan birisi bize "bu faili meçhul kalacak" diye söylemişlerdi diye açıklama yapıyor. Yani bu çok açık bir olay. Emniyetin bilgisi içinde işlenmiş bir cinayettir. Ne kadar ağır bir değerlendirme. Şimdi bunun tarafları, bu olayın tarafları, uzun süre o ihbarın gerektiği soruşturmayı da yapmıyorlar. Yani o “abi”ler ikinci halka üçüncü halka belki onun arkasındaki “abi”ler, “abiler”in “abiler”i ortaya çıkıyor. Böyle bir tablo içinde yapılabilen soruşturmaya güvenilir mi?
- Bayrak olayına ne diyorsunuz?
“EMNİYETİN YÜZKARASI”
- Çok açık.. Soruşturma yürütülürken ortaya çıkan manzaralar bu cinayeti işlediği anlaşılan kişi bir sanık gibi değil, bir kahraman gibi emniyet örgütünde ağırlanıyor. Eline bayrak veriliyor, arkasına Atatürk’ün sözleri yazılıyor. Yanında bir kahramanın yanında resim çektirmek istercesine emniyet görevlileri fotoğraf çektiriyorlar. Düşününüz normal bir gösteride bir hak talebi için yürüyen öğrenciler, kadınlar, bir şeyi protesto etmek için demokratik haklarını meşru olarak kullanan insanlar üzerine nasıl saldırgan bir şekilde yürünür ve nasıl ellerine kelepçeler vurulur, bunlar nasıl gözaltına alınır, hepimiz biliyoruz. Bir o manzarayı düşünün bir de cinayeti işlediği bilinen insana sergilenen muameleye bakınız. Bu tablo emniyetin yüzkarasıdır.
- Emniyet içinde de soruşturma açıldı bu soruşturmadan bir şey beklemiyor musunuz?
- "Bu olay, efendim oradaki sorumsuz birisi yapmış, her kurumun içinde böyleler olur" deyip geçiştirecek konu değil bu. Bunu yapanları oraya kimler atadı? Bunun arkasında hangi anlayış var, hangi zihniyet var? Bu olayı onun bunun sırtına yıkarak kapatmak mümkün değil. Bu kurumun içine girdiği manzara, kurumun görüntüsü ve bunun siyasi sorumluları var. Yani bu olay bu şekliyle ortaya çıkacak ve hala İçişleri Bakanı yerinde duracak, Başbakan yerinde duracak, bunu tasavvur etmek mümkün değil. Bakınız bu olay suçtur. Yani yapılan olaylar hem yapanlar bakımından hem de onları oraya tayin edenler bakımından. Emniyeti bu manzara içine düşürmenin kabul edilebilir makul bir gerekçesi olabilir mi? Bu ceza kanununa göre cezalandırılması gereken bir suçtur.
- Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?
- Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak o doğrultuda bir girişim yapıyoruz. Anayasa’nın 100 maddesine göre soruşturma mekanizmasını harekete geçiriyoruz. Ki bu soruşturma mekanizması bir hukuk mekanizmasıdır. Siyaset mekanizması olmanın dışında bir hukuk mekanizmasıdır ve bunun sonucunda eğer ilgili kişilerin belli kanun maddelerini ihlal ettiği ortaya çıkarsa bunların Yüce Divan'da yargılanması söz konusu olur. Biz İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkında böyle bir yargılanma talebini ortaya koyduk. Şimdi bunu gerektiren bir tablo var.
Bakınız Silahlı Kuvvetler içinde farklı dayanışma gruplarının, sadakat gruplarının nüfuz edip onların hiyerarşisini bozup, işlevini etkisiz kılmasına engel olmak için çok büyük duyarlılık sergileniyor.
Silahlı Kuvvetler, kendi içine farklı dayanışma gruplarının nüfuz edip farklı etkinlikler sergilemesini engellemek için yıllardan beri mücadele eder. Bunları hepimiz biliyoruz. Ve bunun son ucu olarak Silahlı Kuvvetler uyumunu, bütünlüğünü sürdüren etkin bir kurum niteliğini koruyor. Peki bu Silahlı Kuvvetler için geçerli, gerekli de emniyet teşkilatı için gerekli değil mi? Emniyet aynı şekilde sadece görevini hukukun üstünlüğünü esas alarak profesyonel ölçülerle çalışması gereken bir kurum değil mi? O kurumun çeşitli etkilere açıldığı ve işte bir takım yapılanmaların egemenliği altına girdiği iddiaları uzun süreden beri kamuoyumuzda dile getiriliyor ve bu manzara, şimdi ortaya çıkan manzara. Mefluç bir emniyet. Çok vahim bir manzara.
Evet Baykal’la yaptığımız sohbetin “suikast” ve “emniyet jandarma çelişkisi” bu sözlerle bitiyor.
İkinci bölümde ise cumhurbaşkanlığı seçimi, DSP ile yaşanan gelişmeler var...