Güncelleme Tarihi:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Siyasetten dolayı olan yolsuzluktan dolayı kim hesap soracak? Siyaset, hesap sormanın yolu iken Türkiye'de yolsuzluk yapmanın yolu haline gelmiştir” dedi.
Baykal, partinin tüzük ve program değişikliği için Sheraton Otel'de toplanan 14. Olağanüstü Kurultay'ın açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'de ortaya çıkan yolsuzluk tablosunun başka ülkelerde zaman zaman rastlanan yolsuzluk manzarasından çok farklı olduğunu herkes anlayabilmiş olmadığını söyledi.
Temel sorunun, yolsuzlukların bireysel, ahlaki zaaflardan kaynaklanan, elinde imkan buluna kişilerin başvurdukları yöntem olmaktan çıkmaya başlaması olduğunu belirten Baykal, “Sorun, yolsuzluk sistemi kurgusallaşmış, dernekselleşmiş, kolektif dayanışma ile gerçekleştirilen bir nitelik kazanmaya başlamış olmasıdır” diye konuştu.
Dünyada yolsuzlukları kimin yaptığı belli olduğunu, onun üzerine gidildiğini anlatan Baykal, “Türkiye'de vücudun çok değişik yerlerine sıçramış sanki bir yolsuzluk kanseri söz konusu. Sadece bir yerine uzanarak bunu çözemez hale geliyorsunuz. Bünye, bu iktidar döneminde çok tehlikeli bir biçimde yolsuzluğa bulaşmış görüntüsü veriyor” dedi.
Bu durumun iktidarın tavrından kaynaklandığını ileri süren Baykal, Türkiye'de yolsuzluğun siyasetten dolayı yaşandığını iddia etti. Baykal, şöyle devam etti:
“Siyasetten dolayı olan yolsuzluktan dolayı kim hesap soracak? Siyaset, hesap sormanın yolu iken Türkiye'de yolsuzluk yapmanın yolu haline gelmiştir. Son bütçe konuşmalarımda 4 somut soru sordum Başbakan'a. Ben ana oy vermiş 7,5 milyon seçmenin sözcüsüyüm. Başbakan ağzını bile açmadı. 30 yıl önce Eminönü Belediyesinin çöpleri kaldırmadığını günlerce beklediğini, sendikal bir sorun yaşandığını falan anlattı. Şimdi, Başbakanlığa kadar uzanmış olan pisliği, çöpleri mazur göstermek için böyle cevap veriyor. 30 yıl önceki çöpler sendikayla anlaşma yapıldı ve kaldırıldı. Biz o çöpleri kısa bir süre içinde kaldırdık. Ya senin önündeki çöpler ne zaman kalkacak?
Biz somut gündeme ilişkin sorular sorduk. 'Gel televizyonda konuşalım' diyoruz gelmiyor. 'Basın toplantısı yap, gazeteciler sana özgürce soru sorsun' diyoruz kabul etmiyor. Kimlerle konuşacağını, uçağına kimleri alacağına kendisi karar veriyor. Objektif bir iletişim kurduğuna tanık olmadık. Dün bir gazetede manşet vardı. 'Doğalgaz alamayan halk kömür yakıyor, bu da milleti zehirliyor' diye... Bu yalan mı? Büyük kentlerde yaşayanlar bu gerçeği her an görüyorlar. Normal şartlarda satılmasına izin verilmeyecek nitelikteki kömürler, sülfür oranı dolayısıyla satışına izin verilmeyecek kömürler devlet eliyle yaktırılıyor. O uygulamanın sonucunda da resmi ölçümlerle çok ciddi hayati tehlike oluşacak düzeyde bir hava kirliliği ortaya çıkıyor. Bu da haber olunca başbakan fevri bir şekilde 'O gazeteyi kapatırsın ya da yalan yazamazsın' diyor. Yazılan yalan mı, değil mi önemli olan bu. Bu Başbakan'ın anlayışına göre bir an için yalan yazmış olsa dahi yalan yazmanın bir gazete için kapatılma gerekçesi olacağını söylemek Başbakan'ın hakkı mı? Başbakan mı gazete kapatacak? İşine gelmeyen haber çıktı diye 'kapat' diyor.
Ortada zaten Başbakan'ın denetimde bir medya var. Onun dışında 2 grup var. Bu iki gruptan birisinin tirajının etkilenmesine yönelik 'almayın' çağrısını Başbakan kendisi yaptı. Şimdi diğer grubu da 'kapatın' diyor. Başbakan'ın sorunu, sıkıntısı gazete kapatmakla falan geçmez. Gerçekler ortada, bunlarla yüzleşmek zorundadır. Bu gerçekler Başbakan'ı bundan sonra da sıkıntıya sokacaktır.”
“HARİRİ AİLESİNİN CEBİNE KARŞILIKSIZ KOYMASI MÜMKÜN MÜDÜR?”
Baykal, TBMM'deki bütçe görüşmeleri sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelttiği soruları tekrarlamak istediğini söyledi.
“Sayın Başbakan, Telekom'un satışından sonra siz kurumlar vergisinden yüzde 10'luk indirim yaptınız. Bu, Telekom'u alan o aileye yapılmış çok büyük mali katkıdır” diyen Baykal, şunları kaydetti:
“Siz 'Tüccar siyasetçi üslubunun sahibi olduğunuzu' söylüyorsunuz. Tüccar zihniyetli bir Başbakan'ın, böyle bir satıştan sonra 300 milyon dolar civarındaki avantayı Hariri ailesinin cebine karşılıksız koyması mümkün müdür? Bir tüccar siyasetçi bunu yapar mı? Sen ne biçim tüccar siyasetçisin ki Hariri ailesinin cebine 300 milyon dolarlık katkı verdin? Bu indirimin satışı doğrudan etkileyeceği herkes tarafından bilinirken niçin yapılmıştı? Türkiye'ye bir şey geldi mi, birilerine bir şey geldi mi, kimdir o birileri? Bunun aydınlığa kavuşması lazım. Telekom'un Denetleme Kuruluna Başbakanlık Müsteşarı OGER temsilcisi olarak atandı. Satış Hariri'ye yapıldı. Hariri, bunun bir kısmını başkalarına sattı. Şu andaki Başbakanlık Müsteşarı, özelleştirilmiş olan bu şirketin Denetleme Kurulunda OGER temsilcisi olarak görünüyor. Bu olabilir mi, doğal mı? Ticaret Sicili Gazetesi'nde bu açıkça görünüyor.
Sabah-ATV satışı da kanayan bir yaradır. Gerçekleşme süreci içinde tartışmalara neden olmuştur. Kimse alamaz hale gelmiştir. Tek bir talibi kalmıştır, o almıştır. Satış bedelinin önemli bir kısmı da 750 milyon dolar, iki kamu bankasından alınmıştır. Bu bankalar, bu krediye verecek noktada mı bu ortamda. Kime? Başbakan'ın damadının başında bulunduğu şirkete verildi bu kredi. Herhangi bir batı ülkesinde başbakanın damadına böyle bir kredi verilebilir mi? Tek örneği yok. Kredi verildi, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Bu demokrasi mi, siyaset mi, hukuk mu? Bu sorular cevabını bekliyor. Sen Başbakan mısın, kayınpeder misin? Bunlar acı tablolar.
Deniz Feneri... Bu dernek olayı dönüm noktasıdır. Türkiye'de pilot örnektir. Bu iktidarın röntgenini sergilemiştir. Almanya da, 'din, iman' diyerek para toplamışlar. O parayla televizyon kanalı kurmuşlar AKP iktidarına destek sunmuşlardır. Başbakan'ın tanıdığı, bildiği, içli dışlı olduğu insanlar. Başbakan, Bakanlar Kurulu kararı almış bunları kamuya faydalı dernek yapmış, vergi kolaylıkları sağlanmıştır. Kuryesi ise en saygıdeğer olması gereken medya kuruşulunun, RTÜK'ün başına getirilmiştir. Almanya mahkum etmiş, olayın failleri Türk, para Türkiye'ye getiriliyor, hesabı Almanya hukuku soruyor. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu, Türkiye'de çok ciddi bir kırılma yaratmıştır. İnsanlar, “Bunların iç yüzü ortaya çıktı, bunların vebalini taşımayız' demeye başlamıştır. Bu önemli bir şeydir.”
DOKUNULMAZLIKLAR
Ceyhan'da kurulacak rafineriyle ilgili iddialara da değinen Baykal, “Bir girişimci, 'ben bunu istiyorum' dediği zaman, Başbakan, 'Bunu sana vermeyeceğiz. Bizim Çalık Grubu'na vereceğiz. Berlosconi ve Putin ile yapacak' dediğini o iş adamı ilan ediyor. Böyle bir söz söylendi mi? Başbakan, 'Bizim Çalık Grubu' dedi mi? Demediyse niye böyle bir şey yok diye tekzip etmiyor? Bu iş çürümüştür. Bu gerçekler var olmaya devam ettiği sürece bu iktidarın dürüstlükten bahsetmeye, yolsuzluklarla mücadeleye ilişkin tek kelime söylemeye hakkı yoktur” diye konuştu.
Partisinin dokunulmazlıklara ilişkin görüşlerine de değinen Baykal, dokunulmazlıkların bir an önce kaldırılması gerektiğini söyledi. AK Parti'ni bazı gerekçeler öne sürerek dokunulmazlıkları kaldırmaya yanaşmadığını savunan Baykal, “(Dokunulmazlık bir bütündür. Bürokratların da dokunulmazlıkları kaldırılsın) diyorlar. Sen TBMM'de çoğunluğa sahipsin, hepsini düzenle. 'Hepsi bütün olacak' diyorsan bütün olarak getir. CHP olarak biz bunu sonuna kadar destekleyeceğiz” dedi.