Batıyla yarışırız

Güncelleme Tarihi:

Batıyla yarışırız
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 1999 00:00

Haberin Devamı

İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara, opera ve baleyi popülerleştirme çabaları kadar Ali Taygun'la hazırladığı Lirik Tarih Gösterisi ile de gündemde. Pakize Suda bu uluslararası çapta sanatçımızla resmi görevini ve HABİTAT ve AGİT'te övgü alan gösteriyi konuştu.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi sizinle daha çok sevilir ve duyulur hale geldi. Bunu nasıl başardınız?

- Bu kurumda bir şeyler oluyorsa, elbirliğiyle oluyor. Dışardan bilinmeyen, müthiş bir potansiyelimiz var. 85 kişilik orkestramızla, 90 kişilik koromuzla, 100 kişilik balemizle, solistlerimizle, tekniğimizle, bütün çalışanlarımızla dev bir kadroyuz. Opera ve bale bizim ülkemizde yeni bir sanat dalı. 40-50 yıllık bir geçmişi var. Batıda ise 400 yıllık bir geçmiş sözkonusu. Cumhuriyet döneminde temeli atılıyor ve kısa bir dönemde oradaki 350 yıllık büyük farka rağmen bir mucize gerçekleştiriliyor Türkiye'de. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş, yaşanmamış bir mucize. Yalnız ve yalnız Türkiye beceriyor bunu. Şöyle bir dönüp baktığınız zaman batıdaki örneklerle yarışır yapımlar üretiyoruz.

İLK KADIN

Bu kurumda, bu kadar uzun zaman yöneticilik yapan ilk kadın sizsiniz herhalde.

- Evet, ama ben bu kurumda daha önce soprano-rejisör ve baş dramaturg olarak çok emek verdim. Son sekiz yıldır müdürlük ve genel sanat yönetmenliği buna eklendi. Kurumun içinden yetiştiğim için biliyorum, biz kendimizi yeterince anlatamıyorduk. Çünkü opera, bale belli bir kesim için özel olarak üretilen pozisyonlardan oluşmaz.

Bizde opera ve bale çok severek izleyen küçük bir kesimin dışında, devlet erkánının protokol gereği izlemek zorunda kaldığı bir sanat dalı gibi geliyor bana. Sizce de öyle değil mi?

- Tabii. Batıda burjuvazi opera ve baleye çok sahip çıkıyor. Bizde ne yazık ki öyle değil. Opera ve bale bizde herkes içindir. Biz ödenekli tiyatroyuz, dolayısıyla İstanbul'da sadece belli bir kesime değil 7'den 70'e çok geniş bir yelpaze oluşturmamız lazım. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, beğenebileceği, keyif alabileceği prodüksiyonlar üretmemiz lazım. Repertuvarımızı çok özenle seçmemiz lazım. Ben bunu yapmaya çalıştım, biraz daha çağdaş prodüksiyonlar ürettik. Uluslararası standartta sanatçıları konuk ettik ve edeceğiz de.

Üç Danimarka turneniz oldu operayla değil mi?

- Türk operası olarak ilk defa 94'te Danimarka'ya gittik. Bir nevi milli maça gittik gibi oldu. Danimarkalılar ‘‘Turandot’’u ilk defa bizim sanatçılarımızla izledi. Bu da bir rastlantıydı. Bu oyun bugüne kadar Danimarka'da hiç sahnelenmemiş. Sonra ‘‘Salome’’, sonra da ‘‘Carmen’’le gittik. Danimarka'da hiçbir kurum üç defa üst üste davet almamış. Sahnede ondört dakika alkışlandık.

Sadece devlet desteği ile mi kotarıyorsunuz bu işleri?

- Biliyorsunuz, Kültür Bakanlığı'na bağlıyız, bir devlet kuruluşuyuz tabii ama, ben sponsorluk sistemi de başlattım. Pek çok kurum ve kuruluş bize sponsor olarak destek verdiler. Çok prodüksiyonumuza katkıda bulundular. Onlara da teşekkür borçluyuz.

Lirik Tarih Gösterisi projesini ilk defa HABİTAT'ta duyduk biz, sonra AGİT'le devam etti.

- Haziran 96'da HABİTAT'la başladı. Sonra Portekiz'de Expo 98 fuarının açılışına gittik orada sahneledik. Cumhuriyetimizin 75. yılında Taksim Meydanı'nda sergiledik. Yalnız hiçbir Lirik Tarih Gösterisi, birbirinin aynı değildi dikkat ederseniz. Hangi amaç için yapılıyorsa ona göre içerik belirleniyor.

HABİTAT'la, AGİT zirvesi için yapılan Lirik Tarih Gösterisi arasında ne fark vardı?

- HABİTAT'ta amaç İstanbul'u anlatmaktı. Tango, kanto, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses, Balık Ayhan, Nurhan Damcıoğlu vardı. Bunlar İstanbul'u anlatmak iin önemliydi. Ama AGİT zirvesinde öyle değildi. İlk defa Semavi dinlerin koroları yer aldı. İlahiler vardı, Rum-Ortodoks kilisesi korosu vardı.

DEPREM BÖLGESİNDEYİZ

Bu proje nereden aklınıza geldi, nasıl oluştu? Kim düşündü bunu?

- Bunu Ali Taygun'la beraber düşündük. O zaman Toplu Konut İdaresi Başkanı olan Yiğit Gülöksüz aradı, HABİTAT'ın açılış gösterisini yapmamızı istedi. Herhangi bir şey... Ben biraz çekimser davrandım ama Yiğit Bey ‘‘Bu vatani görev gibi bir şey, bunu yapmak zorundasınız,’’ dedi. Sonra Ali'yle Türkiye'yi en iyi ne anlatır diye düşünmeye başladık. Operamız var, senfoni orkestramız var. Türk müziğimiz var, folklorümüz var, pop müziğimiz var, cazımız var. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan muazzam bir kültürel zenginliğimiz var. Bunların içinden bir tanesini seçerek yapmak yanlış olur, bunların birleşimi müthiş bir zenginlik olur diye düşündük. Sahnede Serdar Yalçın'ın da yönetimiyle ortaya böyle güzel bir şey çıktı.

Yurtdışı veya yurtiçi turneleriniz var mı önümüzdeki günlerde?

- Çok teklif geliyor. Değerlendireceğiz tabii ki. Ama biz çok seçiciyiz bu konuda. Bu arada deprem bölgesine gidiyoruz oyunlarımızla, oralardan birçok kişiyi getiriyoruz buraya. Yakında İzmit'e çocuk oyunuyla gideceğiz. Depremden sonra en önemli görevlerimizden biri de bu.

YEKTA KARA KİMDİR?

Almanya'da Münih Devlet Müzik Akademisi Opera-Şan Bölümü'nü bitirdi.

1978'de yine aynı okulun opera rejisi bölümünü bitirdi.

Daha sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı tiyatro bölümünden mezun oldu.

1978-79, 79-80 sezonlarında Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde solist sanatçı ve dramaturg olarak çalıştı.

Türkiye, Yunanistan, Almanya ve Polonya'da 50'yi aşkın resital ve orkestra eşliğinde konser verdi.

Almanya, ABD ve Bulgaristan'da konuk yönetmen olarak çalıştı.

ABD'de La Bohem, Bonn operasında Socrates, Almanya'da Nabucco operalarını sahneye koydu.

Babası eski AP milletvekili Mustafa Kara.

Almanca-İtalyanca ve İngilizce biliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!