Güncelleme Tarihi:
Osmanlı toplumunun batıya açılmasının ilk olumsuz etkisi, başta saray olmak üzere İstanbul'un tamamını saran gereksiz ve lüks harcama tutkusu oldu. İşte, günümüz Türkiyesi'nde benzerine hemen her gün rastlanan eski bir israf skandalının öyküsü.
Harem ve saray yaşantısı sadece yabancılar için değil, Osmanlı teb'ası ve hatta devlet adamları için de kapalı bir kutuydu. Bu yüzden haremdeki yaşantı her gizli unsur gibi yüzyıllar boyu gizemli dedikodulara, yabancı gezgin ve seyyahların hayal mahsulü senaryolarına sahne oldu. Bu konuda yazan bazı yabancılar, saray halkından buradaki yaşantı hakkında hatırı sayılır paralar karşılığında bilgi aldıklarını iddia ederler. Bu iddialar doğru veya yanlış bile olsalar, saray hayatının kapalılılığın kanıtlarıdır.
SARAY İÇİNDE ÇÖZÜM
Saray kadınları hayatlarını sarayın gayet sıkı olan eğitimi ve kuralları çerçevesinde sürdürür, zaman zaman ortaya çıkan sıkıntı ve problemler dışarıya sızdırılmadan saray sınırları dahilinde çözümlenirdi. Dışarıyla doğrudan irtibatları yasak olan kadınların saray hariciyle ilişkileri aracılar vasıtasıyla sağlanırdı. Sarayın gelir ve giderleri ise Babıali yani hükümet bürokrasi-sinden uzak ve kendi kurallarına göre yürütülürdü.
Belgelere ve sağlam verilere dayanmaksızın bu yaşantı hakkında bilgi veren kitap ve yazıların ihtiyatla karşılanması gerekir. Bu konuda yazanların çoğu ellerinde yeterli veri olmadığından dolayı söylentileri gerçek kabul etmek veya kendi hayallerindeki fantazileri tarihe taşımak gibi önemli bir hataya düşerler. Bu gibi yazılar, konuya uzak olan insanların kafasında yanlış genellemelerin oluşmasına zemin hazırlar.
FERACENİN YÜKSELİŞİ
Ondokuzuncu yüzyılın başlarında ve özellikle İkinci Mahmud'un saltanatından itibaren, sözkonusu mazbut saray hayatı yavaş yavaş dışa dönük bir yapı kazanmaya başladı. 'Ferace' adı verilen daha modern elbiseyi giymelerine ilk defa bu dönemde izin verilen saray kadınları yavaş yavaş mesire ve eğlence yerlerinde gözükmeye başladılar. Padişahlar ise çocuklarının doğum, sünnet ve kızlarının evlenme törenlerini İstanbul halkının da davetli olduğu büyük eğlenceler şekline sokmayı bir gelenek haline getirdiler. Padişahın bir çocuğu doğduğunda Anadolu'nun ve Rumeli'nin her tarafına fermanlar gönderilir, doğum müjdelenerek eğlenceler tertip edilir, toplar atılır ve geceleri kutlamalar yapılırdı. Düğünlere taşradaki idareci, şeyh ve diğer ileri gelenler de çağırılır, günlerce süren şenlikler düzenlenirdi. Bu eğlence ve düğünlere yabancı sefirlerle eşleri de davet edilirdi.
SULTANLAR MEHTAPTA
Özellikle İkinci Mahmud döneminde önem kazanan bu düğün ve eğlenceler dışa dönük yaşantıya bir zemin hazırladı.
Bu yeni hayat tarzının iki yeni ve önemli özelliği vardı. Birincisi dışa dönük olmaları, ikincisi ise bunun doğal bir neticesi olan israftı. Saray hayatında başlayan değişim hızlanarak ve yayılarak sürdü. Nitekim, Sultan Abdülmecid döneminin ortalarına, yani 1850'li yıllara gelindiğinde artık mazbut saray hayat tarzından eser kalmadığı gibi, padişah kendi kadınlarına ve kızlarına söz geçiremeyecek bir duruma gelmişti. Padişahın, kızı Adile Sultan'ın kocası olan damadı Mehmet Ali Paşa'ya 'Sultanlar gece mehtaplarda gezermiş, benim mehtaplarda gezer kızım yoktur, onları reddedeceğim!' diyecek noktaya gelmesi saray hayatının geçirdiği değişimin boyutunu gösterir. Aynı padişah, gözdesi Serfiraz Hanım'a olan düşkünlüğü yüzünden diğer saray kadınlarının aşırı davranışlarına da göz yummak zorunda kalacaktır.
para su gibi gidiyor
Değişimin ikinci yönü ise israftır. Bu dönemde saray kadınları arasında başgösteren para harcama salgını, saray hazinesini (Hazine-i Hassa) iflás noktasına getirir.
İnanılmaz mebláğlara ulaşan israfın kaynağını saray kadınlarının Beyoğlu ve Galata'da yoğunlaşan tüccar, sarraf ve mağazalara yaptıkları büyük oranlardaki boçlanmalar oluşturur.
Harcamalar daha ziyade yeni hayat tarzına uyum göstermek üzere satın alınan eşya, elbise, araba, ev süslemeleri, mobilya ve saray mefruşatı üzerinde yoğunlaşır.
Hemen her saray kadınının Beyoğlu ve Galata'daki mağazalarda bir alışveriş ve veresiye defteri mevcuttur. Serfiraz Hanım'ın bir sene içinde piyasaya yaptığı borçların toplamı İkinci Mahmud döneminde sarayın bir aylık tüm masraflarının yedi katına eşittir.
Sadece bir hanımın yaptığı bu borca Binbirgece Masalları'nı andıran sultan düğünleri, inşa edilen sultan sarayları ve bunların muhteşem mefruşatı da ilave edildiğinde yaşanan israf cinnetinin boyutları açık bir şekilde ortaya çıkar. Öte yandan bazı sultanlar araba ve giyecek eşyalarını bile özel siparişle Paris'ten getirtirler. Masrafları karşılayamayan saray hazinesi, devlet hazinesinin yardımına muhtaç olur. Bu esnada saray hazinesinin başında Mustafa Reşit Paşa'nın oğlu ve Sultan Abdülmecit'in kızı Fatma Sultan'ın kocası olan Ali Galip Paşa bulunmaktadır. Paşa, durumu sadrazam olan babası Reşit Paşa'ya açıp ondan yardım ister. Padişah bunun üzerine sadrazam dahi olsa sarayın sırrını dışarıdan birisine ifşa eden Ali Galip Paşa'yı görevinden alır. Bu olay saray hayatının iyice dışarıya açıldığı Sultan Abdülmecid döneminde bile sarayın bazı katı kurallarının halen uygulandığını göstermesi bakımından son derece önemlidir.
DAMATLAR KAPIDIŞARI
Sultan Abdülmecid sözkonusu borçlanma ve israf furyası yüzünden 1858'de damatlarını bütün resmi görevlerinden alır ve hatta kızı Münire Sultan'nı dayakla tehdit eder. Ayrıca gazetelerde bir emir yayınlatarak, tüccarlarla sarrafları saray mensuplarına mal vermemeleri için uyarır.
Saray kadınlarına veresiye mal verenlerin paralarının ödenmeyeceği kesin bir dille ifade edilir. Bu belge bir yandan saray sırlarının artık alenen kamuoyu önünde tartışılıyor olduğunu göstermesi diğer yandan da kızlarına, kadınlarına ve damatlarına söz geçiremeyen padişahın karşı tarafı, yani satıcıları uyarması ve tehdit etmesi açılarından gayet anlamlıdır. Alınan tedbirler kısa bir süre için uygulanırsa da bir süre sonra Fuat Paşa'nın İngiltere'den borç alması ve sarayın borçla da olsa paraya kavuşması üzerine herşey yeniden gevşer.
PADİŞAH SOPAYI ALIYOR
Yeni hayat tarzının müsrif ve dışadönük yapısı sadece Abdülmecid dönemiyle sınırlı kalmaz ve aynı boyutta olmasa bile daha sonraki dönemlerde de devam eder. Sultan İkinci Abdülhamid bu konuda saray kadınlarına hayli sınırlandırmalar getirecek ve kadınların devlet işlerindeki etkinliklerini en az düzeye indirecektir.
Doç. Dr. Ali Akyıldız
(Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü)