Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 1998 00:00
Sedar TURGUTBugün sorumlu bir aydın olmanın gereğini tekrar yerine getiriyorum. Literatürde önemli bir kavram olan ‘halkların kardeşliği’ kavramına yeni bir postmodern anlam yükleyeceğim. Beni takip edin.Bu köşeyi takip edenler benim Araplar'dan katiyen hoşlanmadığımı bilirler.Gerçi çoğu insan bu tavrımı kınıyor, beni ayıplıyor.Aleyhteki olağanüstü miktardaki delile rağmen daha hâlâ ‘halkların kardeş’ olabileceğine inanıyor bunlar.Gerçi ben de bir zamanlar halkların kardeş ve hatta kardeşten de yakın olmaları gerektiğine inanmıştım.Sadece teoride de değil, pratikte de uygulamıştım bu inancımı.İngiliz, Amerikan, İtalyan, Kolombiyalı ve Hint halklarının bayan temsilcileriyle kardeşten bile yakın olmuştum bir süre.Ama onlar benim bu bilinçli tavrımı anlamadılar ve karşı devrimci bir tepki sonucunda beni terk ettiler.O zamandan beri de -ki bunda Freudgil tepkilerin rol oynaması da söz konusu olabilir- her çeşitten halkı ne kadar kendimden uzak tutarsam o kadar iyi olur şeklinde özetlenebilecek bir hayat felsefesini benimsedim.İşte neyse, sonuçta bugün bana Araplar'ı sevmediğim için eleştiri getirenlere karşı teorik bir tartışmaya girmiyorum katiyen.Sadece onlara ‘‘Peki ama siz niye onları seviyorsunuz. Bana üç neden sayabilir misiniz?’’ diye soruyorum.Ve bu entelektüel arkadaşlarım kendilerini ne kadar zorlasalar da halkların Arap biçiminde olanlarının neden sevilmesi gerektiği konusunda değil üç, iki neden bile sayamıyorlar.İki neden dedimse yanlış anlamayın, bu arkadaşlardan önemi bölümü sadece Abudabi Havaalanı'ndaki gümrüksüz satış reyonunun zenginliği nedeniyle Araplar'ın sevilmesi gerektiğini söylediler.Tek nedenleri buydu ama ikinci nedeni bir türlü akıllarına getiremediler.* * *Tekrar bu konuya dönmemin gayet tabii ki önemli bir nedeni var.Çünkü Araplar bir şekilde kendilerini sevmediğimi tekrar yazmam gerektiğini bana hatırlatmak üzere örgütlenmişler nedense.Geçen gün iki saat içinde olanları başka türlü açıklamama imkân yok. Olanları okuduktan sonra siz de bana hak vereceksiniz.Düşünsenize, sabah sporundayım. Felsefi açıdan dünyanın en saçma aletlerinden bir tanesi olması gereken yürüme bandının üzerindeyim.Spor yaptıkça güzelleşeceğimi sanırken, vücudumun hafif küçülmesi sonucunda kafam büyük gözükmeye başlamış.Ve daha da acısı karşımdaki televizyon ekranında nedense Arap televizyonu kanalı açık bulunuyor.Evet ARAP televizyonu.Siz hiç Arapça
haber özetleri dinlerken koşmayı denediniz mi bilemiyorum. Ama bunu katiyen denemeyin, çünkü Arapça haber özetleri insanda koşma değil sadece o anda yere çömelip, geviş getirmeye başlama hissi uyandırıyor.Bir ara oranın yetkililerinden bir tanesi salona girdi.Gülümseyerek onu yanıma çağırdım. Sonra yine gülümseyerek ‘‘Ali'ciğim sen hayatında spor yapan Arap gördün mü’’ diye sordum. ‘‘Hayır abi ne gördüm ne de böyle bir şey duydum’’ cevabını verdi.Yine gülümseyerek ona ‘‘Peki Ali'ciğim o zaman neden bizim şu anda soyadı Carpaccio olan adamın Titanic adlı filminin anonsunu Arapça dinlemek zorunda olduğumuzu bana açıklar mısın’’ dedim.Bir an panikledi. 30 saniye sonra Arap kanalının yerine MTV başlamıştı ve salondaki bütün Türkler nihayet gerçek kimliklerini bulmuşlardı.* * *Aynı günün iki saat sonrasındayız.Duş alanı bomboş.Hafif ruh hastası olduğumdan bornozumun cebinde bir adet kitap, bir adet saat, bir adet tıraş bıçağı ve bir adet sabun var.Saunaya gireceğim için bornozu tam kapının yanına astım.10 dakika sonra çıktığımda bornoz yerinde yoktu.Yetkililere, duş bölümünde tek olarak asılı duran bir bornozu hangi geri zekâlının yanlışlıkla almış olabileceğini araştırıp bulmalarını söyledim.Ve sonra katatonik embesiller gibi söylenmeye başladım.Şimdi benim söylenmeme pek muhatap olmamış insanlar için bu pek bir şey ifade etmeyebilir.Söylenirken kızgın ifade kullanmam. Ancak aynı konuyu bambaşka şekillerde saatlerce ağzıma dolayabilirim.Bizim İdare'de geçen yıl bir uçak bileti bulunamadı diye öylesine fazla söylendim ki bana muhatap olmak zorunda kalan arkadaş az daha intihar edecekti.Düşünün, Rana bile bazen söylenmeyeyim diye bazı önemsiz şeyleri alttan alıyor.Neyse, duş bölümünde sesler de yankılandığı için söylenmemin etkisi daha bir güzel oluyordu.Derken yetkili geldi. Bornozu bulmuştu. ‘‘Giyen kim, Rus muymuş?’’ diye sordum.Belki inanmayacaksınız ama ‘‘Hayır abi Arapmış, masaj odasında bulduk onu’’ dedi.Nasıl anlatayım bilemiyorum ama ‘cinnet getirdim, onu nasıl öldürdüğümü hatırlamıyorum’ diye konuşan insanlar var ya, işte o an onları yürekten anladığım.Bornozumun hemen dezenfekte edilmesini istedim.Yan odada yüzlerce temiz bornoz dururken, kirli bir bornozu seçebilen bir insanın orangutandan farkı olmayacağını da söyledim.Arap galiba Türkçe anlıyordu, çünkü yetkililer yavaş konuşmamı bekler gözlerle bana bakıyorlardı.Dolabıma bakayım, belki donumu da özel olarak bulup almıştır, kullanılmış kıyafetlere bayılır bunlar, dedim.Dedim de dedim.Sonuçta yarım saat geç kaldığım için Rana beni azarladı.Ama buna da değdi, çünkü adam da o yarım saat süresince masaj odasından çıkamadı.
button