Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2003 00:00
BİRAZ internet sitelerinde dolaşın, bir süre bütün gazeteleri, dergileri okuyun siz de göreceksiniz en fazla iftiraya uğrayan, en fazla hakarete uğrayan genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök...Neden? Çünkü Ertuğrul Özkök yaptığı işi sadece gazetecilik değil aynı zamanda ‘‘business’’ olarak görüyor. Hemen belirteyim, iş ‘‘business’’e, kurumsallaşmaya, pazarlamaya gelince Özkök'ün çok iyi de bir silah arkadaşı var. Vuslat Doğan Sabancı...Hürriyet'i her ikisi de sadece ‘‘gazete’’ değil aynı zamanda titizlikle yönetilmesi gereken bir ‘‘marka’’ olarak görüyorlar.Olması gereken de bu. Bu yüzyıl her sektör için ‘‘müşteri yüzyılı’’ ve gazetelerin yazı işleri bile gazetecilik ilkelerinin yanında işletmecilik ve pazarlama ilkelerine göre davranmak zorunda.Gazetecilik işi de bir savaş, rekabet savaşı ve Özkök de bunu çok iyi biliyor ve oyunu kurallarına göre oynuyor.Bu yüzden Ertuğrul Özkök haksız rekabete karşı çıkıyor, bu yüzden rakiplerin ayak oyunlarını engellemek için gerektiğinde öne çıkıp saldırıyor, gerektiğinde rakip oyununu bozmak için kulis yapıyor, gerektiğinde rakiplerin anlayacakları dilden yanıt vermek zorunda kalıyor.Çünkü haksız rekabet yoluyla bir rakip avantaj elde ederse, başarısız kabul edilecek tek kişi var o da yine Ertuğrul Özkök.Sonuçlara bakalım: Geçen on iki, on üç yılda yılda, çok televizyonlu hayatın dayanılmaz ağırlığına rağmen, Hürriyet, değişimin gerisinde kalmayarak, lider konumunu korudu hatta perçinledi.Her yeni gelen rakip, haddini bilmeden, ‘‘ben de Hürriyet gibi olacağım’’ deyip Hürriyet'in pazarına saldırdı, Hürriyet bütün saldırıları savuşturdu, daha fazla kurumsallaştı dimdik ayakta kaldı.Son dönemde erken kalkan gazete çıkarır hale geldi, buna rağmen, Hürriyet hálá bazı günler aynı fiyattan satılan (yani aynı kategorideki) rakiplerine 300 bine varan fark atıyor.Ve hálá en fazla hakarete, alçaklık düzeyinde iftiraya uğrayan Ertuğrul Özkök.Neden? Çünkü bazı rakipler normal rekabet şartları altında Hürriyet'in elini bükemeyeceklerini anladılar. Yapay ‘‘etik tartışmaları’’ üzerinden kendilerine ‘‘rekabetçi avantaj’’ sağlamaya çalışıyorlar. Bazıları da, bunlara ‘‘hem yeteneksiz hem de yetersizler’’ kategorisi de denilebilir, kıskançlıklarından çatladıkları için iftirayla, hakaretle, aşağılamayla başarıyı gölgelemeye çalışıyorlar.Peki sonuç değişiyor mu? Hayır. Hürriyetçiler haksız saldılar karşısında daha fazla bilenip, aradaki farkı açtıkça açıyorlar. Şimdi sorumu tekrarlıyorum: ‘‘Bu ülkede başka genel yayın yönetmeni yok mu?’’Hadi, yanıt alalım?NOT: Ne zamandır bu yazıyı yazmayı planlıyordum. İtiraf edeyim, ‘‘yaranmak için yazmış’’ yaftasını yemekten çekindiğim için daha önce yazamadım. Sonra karar verdim ki, bu resmen bir çeşit ‘‘otosansür’’. Kendi ifade özgürlüğümü, ‘‘yaranmak için yazı yazan adam’’ yaftası yememek için kısıtlıyorum. Sordum kendime: ‘‘Yazacaklarımda inanmadığım, gerçek dışı bir şey var mı?’’ Yanıt verdim: ‘‘Yok.’’ Sonra yine sordum: ‘‘O halde beni tutan ne?’’Büyükerşen olayında perde arkasıGEÇEN çarşamba Hıncal Uluç, Sabah'taki köşesinde ‘‘Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen heykeli dikilecek adam, oysa biz onu asıyoruz. Bu ülke böyle işte hizmet edeni asarlar’’ demeye getirdi.Hıncal Uluç'a tüm kalbimle katılıyorum. Prof. Büyükerşen'le çok yakın çalıştım. Doçentliğimde, o İletişim Bilimleri Enstitü'sü müdürüyken iki yıl müdür yardımcılığını yaptım.Son bir yıldır da ‘‘Eskişehir'i bir tiyatroseverler şehri yapma’’ hayalini gerçekleştirmek için ona karşılıksız, yardım ediyorum. Onun Türkiye'ye ve Eskişehir'e yaptığı hizmetleri görmemek için kör olmak ya da başka bir partiden siyasetçi olmak lazım.Prof. Büyükerşen'in bütün hayali 2004 yılında yapılacak yerel seçimlere iki hafta kala Eskişehir'de hafif raylı sistemi işletmeye açmak, Porsuğu temizleme projesi ile birlikte Eskişehir'i nasıl bir ‘‘Avrupa kenti’’ yaptığını Eskişehirlilere kanıtlamaktı. Bunu kanıtladığında büyük olasılıkla yeniden yerel seçimi alacaktı...Anımsarsanız Başbakan Tayyip Erdoğan tüm AKP'lilere ‘‘Uyumayın, bütün belediye başkanlıklarını istiyorum!’’ diye talimat vermişti. Bu talimatın gereği Eskişehir'de yapıldı. Ankara'yı elinde tutan AKP sayesinde, hafif raylı sistem inşaatı bir kulp bulunup durduruldu. Büyükerşen'i karalama kampanyasına da hız verildi. Hem de Eskişehirli'yi inşaat halindeki hafif raylı sistemin tozuyla-toprağıyla bir yıl daha başbaşa bırakma pahasına.Bana göre AKP farkında olmadan Prof. Büyükerşen'i Eskişehir'de ‘‘Zenci Türk’’ durumuna düşürdü. Eğer Büyükerşen ‘‘Eskişehir'in mağduriyetini’’ etkili bir şekilde ortaya koyabilirse, Eskişehir yerel seçimlerinde, AKP dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir.Deep'teki grup enerjisi!TELEVİZYONLARDA Deep diye bir enerji içeceği reklamı dönüyor görüyor musunuz? Görmüyor olabilirsiniz çünkü reklamın renk cümbüşünden, biraz müzikten başka dikkat çekici bir özelliği yok. Sadece iki kız, bir erkek gece kulübünde renkli şekilde, çılgınca dans ediyorlar. Ne anlarsınız bu reklamdan? Dans çılgınca çünkü Deep enerji içeceği. Evet, doğru.Sonra adam iki kızı dansedilen mekandan çıkarıp bir yere doğru götürüyor? Esas şimdi ne anlarsınız bu reklamdan? İki kız bir adam, üç kişi birlikte çıkıyorlar çünkü Deep viagra etkili enerji içeceği.Sarışın kadın limonlu Deep'i, kırmızı saçlı kadın narlı Deep'i, siyahlı erkek de ‘‘normal’’ Deep'i vurguluyormuş. Yani anlayacağınız benim içim kötüymüş, aslında her rengin bir anlamı varmış. Madem benim için kötü, o kadar cinsiyet kombinasyonundan niye bu kombinasyon seçilmiş. Üç erkek, ya da üç kadın birlikte dansedip Deep içemiyor mu? (Reklam Ajansı: RED Rating: * *)Hazır Kart sertleşiyor!GEÇEN cuma Turkcell çok hoş bir olay gerçekleştirdi. Reklam eleştirmenlerine 23 Mayıs gecesi vizyona girecek yeni Hazır Kart kampanyasının müziğini dinletti ve bazı işlerin ilk gösterimini yaptı. Hazır Kart'ın gittiği, geçmişle bağlantılı ama daha ‘‘sert’’ yeni yolu beğendim. Reklamın bütünü kart kimliğini görsel olarak farlılaştırmaya çok iyi hizmet ediyor. İlk izlenimim gelecek günlerde ‘‘sert’’ Hazır Kart'ın Türkiye'nin gündemini epeyce meşgul edeceği yolunda.Çünkü bu kez ortada masum bir ‘‘kavuşamayan aşıklar’’ öyküsü yok. Hazır Kart resmen süper bir tekno-gerilimli polisiye öyküyle geliyor. Bizim salak bu öyküde seçilmiş Neo rolünde. İngilizce konuşan Rus kılıklı ajanlar tarafından kaçırılıyor, Özgür kızımız da hık demiş Trinity'nin burnundan düşmüş. Ajanlar telefonu bulmasın diye bilmem kaçıncı kattan ‘‘küüt’’ diye atlıyor.‘‘Ne telefonu?’’ diyorsunuz değil mi? ‘‘Kim bu ajanlar? Niye özgür kızla bizim salağı ayrı düşürdüler?’’ gibi onlarca soru geliyor aklınıza. Siz elinize kalem kağıt alıp reklamın başına oturun çünkü Hazır Kart bu kampanyada ‘‘transmedia’’ takılıyor.Yani reklamın ana içeriği sorularla radyoya, basına, internete taşınacakmış. Siz de, bu sorulara yanıtlar verip markayla yakın iletişim kuracakmışsınız. Size sır vereyim, ajanların peşine düştüğü telefonda bir bilgi varmış ve o bilgi dünya barışımı koruyacakmış. Yani sert reklamdan soft sonuç çıkacakmış! Hey gidi Hazır Kart hey, üç dört yılda reklamın gücüyle nereden nereye geldin? Yakında ‘‘özgürlük savaşçılarına’’, ‘‘Hazır Kart savaşçıları’’ denmezse iyi. Kampanyanın açılış filmleri sinemalarda dönmeye başladı. Söylenen de şu: Onlar özgürlük yolcusuydular, şimdi özgürlük için savaşmak zorundalar... ÇekirgelikÇocuklar donmamış beton gibidir üzerlerine ne düşerse izi kalır.(H.Sinnot)
button