AYDIN DOĞAN: Hoş geldiniz. Biz bu kadar çok kameranın geleceğini düşünememiştik. Değerli arkadaşlar, hoş geldiniz diyorum. Maksadım basın toplantısı yapmak değildi, maksadım herhangi bir kimseyi suçlamak değil, maksadım provokatörlük yapmak değil. Bugüne kadar bana yapılan suçlamalara elimden geldiği kadar cevap vermeye çalışacağım.Değerli arkadaşlar 2001 yılında yaşanan kriz, hiç kuşkusuz Türk halkının tepeden tırnağa hepsini olumsuz etkiledi. Kimi işsiz kaldı, kimi işyeri kapandı, kimi gelirini kaybetti. Bu kriz basın sektörünü çok olumsuz etkiledi. Bir çok arkadaşımız işinden oldu, ülke fukaralaştı. Hepimiz işçi ve işveren olarak önemli kayıplara uğradık. Sizler ücretlerinizin önemli bir kısmını kaybettiniz, işinizi kaybettiniz, biz de varlıklarımızın çok önemli kısımlarını kaybettik. Ama 2001 krizinin ana nedenine baktığınızda bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzluklardan kaynaklanıyor. Yani bankalarda yapılan usulsüzlükler.Hepinizin bildiği gibi bankalarda yapılan usulsüzlükler Türkiye'nin taşıyamayacağı rakamlara ulaştı. Kimilerine göre 30, kimilerine göre 40 milyar dolarlar. Maalesef batan bankaların yarısının elinde medya sektörü vardı. Medya kuruluşları sahipleriydi. Benim de bankam var. Dünyanın her yerinde medya kuruluşlarının bankası oluyor. Ben medya kuruluşlarının bankasının olmasını kınamıyorum. O bankalarını usulsüz kullananlara, o hortum kelimesini kullanmamaya gayret edeceğim, ama ağzımdan kaçarsa kusura bakmayın. Medya kuruluşlarının bankalarını usulsüz kullandıklarını, bankalarında bir takım yolsuzluk yaptıklarını
haber yapınca, olaya bir medya savaşı görünümü vermeye kalktılar. Bizim haber yaptığımız gruplar buna bir medya savaşı görünümü vermeye kalktılar. Doğrusu isterseniz bunda bir ölçüde de muvaffak oldular. Devletten mal kaçırmalar, bir gecede isim değiştirerek, değiştirilen şirketler, kurumlara, şahıslara sağlanan ayrıcalıklar ve bunların yarattığı zararlar. Ve ben bu haksızlıklara ve yolsuzluklara karşı çıktığım için kendimi garip bir suçlama mekanizmasının içinde buldum. Haksızlıklarla ve yolsuzluklarla mücadele etmeye kararlı olduğum için bazı çevrelerin sürekli olarak karalamalarına muhatap oldum. Elinde medya gücü olmayan kişilerin yaptığı yolsuzluklara karşı çıktığımız zaman alkışlandık; alkışlanıyoruz ama elinde medya gücü olan ve yolsuzluk yapan kişilerle mücadele ettiğimiz zaman buna medya savaşı süsü verilmeye çalışıldı. Bu olayın içine girdiğimizde cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve usulsüzlükleri çıkmaktadır. Medya sektörü maalesef gazete ve TV’lerini ellerindeki öteki işlerinin taarruz birliği ve savunma kalkanı olarak kullanan bir işadamı türü istilası altına girmiştir. Bu gerçeği herkesin görmesinde yarar görüyorumDevleti soyanlarla, devleti bir kazanç kapısı olarak görenlerle, medyayı halk adına kullanma çabası içinde olanlar birbirinden ayrılmadı, ama ayrılmalıdır. Namuslu ile namussuz, iyi ile kötü arasındaki farkı ancak mesleğini, korkusuz, tarafsız, dürüst, araştırmacı olarak yapan siz değerli arkadaşlarım tarafından halka gösterilebilir ve anlatılabilir. Sizlerden ricam, takım tutar gibi, bulunduğunuz grupların değil, gerçeklerin yanında olmanızdır. Çünkü temiz Türkiye'nin yolu temiz medyadan geçer.Merhum gazeteci Metin Toker’in dediği gibi “Gazetecilik adam gibi yapılırsa dünyanın en güzel mesleğidir”. Ben de dünyanın en güzel mesleğine mensup siz değerli arkadaşlarıma tekrar hoş geldiniz diyorum.Soru: Sizinle ilgili çok sayıda haber yazdım. Bir kaç sorum var? Petrol Ofisi özelleştirmesinde ihale şartnamesinde yer aldığı halde devlet ait hissenin kaldırılmış olması .....- Petrol Ofisi özelleştirilmesinde, özelleştirme maddesinde açık bir madde vardır. Bu maddede diyordur ki, Petrol Ofisi'nin önemli stratejik konuşlanmasının önemli nedenlerinden bir tanesi, orduya, yani askeriyenin ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. O yüzden biz bunu stratejik gördük. Başka nedenler de var, ama en önemli nedeni buydu. Biz bu konuyu stratejik gördüğümüz için 5 yıl süre ile burada altın hisse tutacağız, ancak ordu da 5 yıl içinde Petrol Ofisi'nden ayrılabilir. Petrol Ofisi'nin içinde alt denilen kurumdur. Onlar da ordunun ihtiyacını görüyordu. Ordu 5 yıl içinde ayrılacağı için altın hisseyi de 5 yıl süre ile tutmak istediler. Halbuki biz aldıktan 3 veya 4 ay sonra ordu Petrol Ofisi'nden ayrıldı. Ayrıldıktan sonra ayrı bir kuruluş olarak Milli Savunma Bakanlığı bütçesine girince artık altın hissenin mantığı kalmadı. Ben de bir medya mensubuyum, ama kimse "altın hisse neden kaldırılmışa" bakmadı. Sadece "Aydın Doğan istedi o yüzden kaldırıldı." Altın hissenin konulma nedeni; Petrol Ofisi'nin bugün % 95’i İş Bankası-Doğan Holding'e % 5 – 4 ‘ü de küçük yatırımcıya... Peki devlet niye burada altın hisse tutar, hangi mantıkla. Altın hisseyi müdafaa edenler neden? Birinci mantık: Ordu ayrıldığı için, şartnameye de bunu koyduğu için ayrılmıştır. İkinci mantık: Neden altın hisseyi kaldırdın diye yaygara yapıyoruz. Hiç araştırmıyor muyuz bunun kamuya zararı ne, devlete zararı ne? Soru: Bir ekleme yapabilir miyim? Altın hisse kaldırılması sadece Petrol Ofisi'ne has bir olay değildir. Daha evvel özelleştirilen Deniz Nakliyat’ta da altın hisse vardı ve aynı gerekçe ile vardı. Çünkü Deniz Nakliyat da Milli Savunma'nın taşımalarını yapıyordu. Daha sonra Milli Savunma'nın taşımaları Deniz Nakliyat'ın özelleştirilmesinden sonra bünyesinden çıktığı için orada da altın hisse süresinden önce kaldırılmıştı. Soru: Bu Petrol Ofisi'nin % 25,8 oranındaki hissesini 271,2 trilyon lira vadeye yayarak satın aldınız, ancak bu satın alma işi sırasında hisse senetlerini usulsüz olarak, Yolsuzluk Komisyonu raporlarına göre, imlat olarak gösterdiniz. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Teşekkür ederim. Biz hisseyi 387 trilyon küsura aldık, 116 trilyonu peşin verdik. Biz devlete dedik ki, "bakın 116 trilyonu verdik size, hisseleri de size veriyoruz. Bizden başka teminat istemeyin" dedik. "Peki" dediler. Devlet hem benim 116 trilyonumu aldı, elinde tutuyor teminat olarak, hem de hisseleri tutuyor, bunda kamunun zararı nedir? Eğer hisseler bu bedeli etmezse o zaman devlet beni mi kandırdı, 116 trilyonu benden aldı? O bakımdan neden bu usulsüz olarak adlandırılıyor. Bir usulsüzlük varsa, gidin Özelleştirme Yüksek Kurulu'na. Ben talep ettim, onlar da kabul ettiler. Usulsüzlük aramanın sebebini bulamıyorum. Soru: Özelleştirme uygulamalarında reel tespiti ve ihale yönetmeliği... Bu ihale yönetmeliğinde nelerin teminat olabileceği yer alıyor. Bunlar arasında da hisse senedi yok. İkinci konu da...- Bir defa bu ihale değil; sapla samanı, karıştırmayın. İhale ayrı, özelleştirmeden pazarlıkla ayrılan şey ayrı...Petrol Ofisi'nin Özelleştirme Yüksek Kurulu'na alışı ile ihalesini birbirine karıştırıyorlar.Soru: Bu konu Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun raporunda var. Bununla da ilgili Meclis soruşturması açılması isteniyor. Piyasa şartlarına göre Petrol Ofisi'nin değerleri değişiklik göstereceğinden, devletin alacağı da tehlikeye düşüyor. - O zaman devlet beni kandırdı, hem de 116 trilyonumun üstüne oturdu. Hisseler de altına düştüyse......- İlave yapmak istiyorum. Özelleştirme İdaresi'ne bu hisselerin değerini borcu karşılayamaması durumunda borcun karşılanmasını teminen isteyebilecekleri her türlü teminatı vermek üzere Doğan Holding'in ve İş Bankası yönetim kurullarının aldığı kararlar vardır. Özelleştirme İdaresi'ne verilmiştir bu kararlar. Soru: Bu konuda Özelleştirme İdaresi sizden teminat istedi sanıyorum. İş-Doğan olarak bu teminatları göstermediğiniz için mahkemeye başvurdu. 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bu dava sürüyor. - Özelleştirme İdaresi bu hisse senetleri değerlerinin yeterli olmadığı iddiasında bulundu. Biz de borsa değerine göre bu hisse senetlerinin yeterli olduğunu iddia ettik ve dedik ki bunu mahkeme tayin etsin. Bu hisse senetleri yeterli midir, değil midir? Eğer yetersizse, biz verdiğimiz taahhütler çerçevesinde bu eksiği tamamlamaya hazırız dedik..Soru: Petrol Ofisi ile İş-Doğan şirketlerinin birleştirilmesi konusu. Petrol Ofisi birleştirilmeden önce çok karlı bir kuruluştu. Devlete de trilyonlarca lira vergi ödeyen bir kuruluştu. Ancak birleştirilmesinin ardından vergi ödeyemez duruma düşüyor. Bir noktada yine devletin, kamunun zarar ettiği söyleniyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? - Siz hangi kurumdansınız? - Akşam Gazetesi....- Merak ettim de. 116 trilyonu peşin verip teminat mektubu vermeme rağmen pardon hisseleri vermeme rağmen soracaktım acaba siz verdiğiniz 6 milyarlık şeye ne teminat verdiniz diye... Neyse ben seni provoke etmek istemiyorum. Soruna cevap vereyim: Petrol Ofisi zarar etmiyor. Petrol Ofisi 1 milyar 700 milyon dolara mal olmuştur, ortaklara amortisman indirdiği için 1 milyar 700 milyon liradan buna rağmen zarar etmiyor. - 6.ay faaliyet karı 129 trilyon lira. 6.ay ebitda karı 175 trilyon lira..- Vergi ödeniyor mu? - Petrol Ofisi zarar etmiyor. Neden birleştik biliyorsunuz...- Çok özür dilerim, çünkü iddialara göre, bu operasyonun bir örneği yok; Petrol Ofisi'ne cebinizden hiç para koymadan sahip oldunuz...- Cebimden para koymayı ayrıca sor ki buna da çok cevap vermek istiyorum. Bir; Petrol Ofisi birleşmesinden dolayı Petrol Ofisi zarar etmiyor. İki; eski geçmiş zararları mahsup edinceye kadar vergi ödemeyeceğiz. Yani bu ülkede Garanti Bankası, Osmanlı Bankası, Körfez Bank birleşecek kimseden bir ses çıkmayacaktı. Bu ülkede Tabaş ile Türk Petrol birleşecek kimse bir şey söylemeyecek. Bu ülkede
Koç yatırım ile Koç Holding birleşecek ya da bu ülkede Maret, Sek-Süt, Kav, Tat birleşecek kimse söz etmeyecek. Eğer devlet diyorsa ki; bak kardeşim birleşip büyürseniz ben sizi teşvik ederim zararlarınızı da mahsup ettiririm. Vergi muafiyeti de tanırım. Ve bunu yasa ile de teşvik ediyorsa, benim bundan istifade etmemem diye bir şey mi var!?- Burada borçlu bir şirket ama... 1,2 milyar dolar borcu olan bir şirketi birleştiriyorsunuz.?- Petrol Ofisi'nin % 95’i benim....-Vergi?- 3-4 yıl vergi ödemeyeceğiz ama ondan sonra çok daha fazla vergi ödeyeceğiz. İki tane şirket var İş-Doğan ve Petrol Ofisi. İş-Doğan oto-gaz işi yapıyor, petrol ithalatı yapıyor, Güneydoğu’da faaliyetleri var, v.s. Burada 100 kişi çalışıyor. Öbür tarafta da Petrol Ofisi petrol dağıtımı yapıyor. Biz bunların hepsini birleştirerek Petrol Ofisi'ne yaptırıyoruz, gazı da Petrol Ofisi'ne yaptırıyoruz. Petrol Ofisi'ne bir ciro da taşıdık ve büyüttük; tabi yasadan da istifade ettik. Sen Petrol Ofisi'ni aldın kardeşim 1 milyar 700 milyon dolara aldın, illa batacaksın. Niye batayım ben? Sen vergi haklarından istifade etme, sen yasaların verdiği hiçbir şeyden istifade etme.. Sen bankalardan kredi de kullanma! Ne yapayım ben peki? Bu konudaki eleştiri şu; Petrol Ofisi daha önce devlete ait bir kurum olduğu için karını ve vergisini ödeyen bir kurumdu ve özelleştirmenin gereği de devletin, kamunun tebaruz etmesi bu işten daha büyük bir kazanç sağlamasıdır, ancak şimdi kamu zarara uğramıştır şeklinde yorum yapılıyor...- Siz Petrol Ofisi'nden devletin cebine 1,5 milyar cash para girdiğini biliyor musunuz? Cumhuriyet tarihinde araştırın, gazetecisiniz en temiz, en büyük özelleştirme Petrol Ofisi'dir. Tek kalemde 1 milyar 260 milyon dolarlık, bu hanımefendi çek vermiştir devlete. Ondan sonraki kısım için de 200 milyon dolar seviyesinde... 1,5 milyar dolar biz devlete para ödedik, cash para ödedik. Devlet bunu aldı, vergisini de daha fazla alacak, iki üç yıl sonra. Ekonomiye büyük bir değer kazandırdık. "Petrol Ofisi'ni aldıktan sonra 200 milyon dolar yatırım yaptık ve Türkiye'nin en dürüst, en namuslu, en temiz, şeffaf, halkın gözü önünde yaptığımız özelleştirmeyi niye birleştirdin?" Tabii birleştireceğim. Bizim alnımızda şey mi yazıyor, beceremeyin, batırın. Yasa çıkarmışlar. Ne Garanti Bankası'nı, ne de Koç’u, şuyu, ama öbür firmaları demiyorsunuz. Tabaş, Türk Petrol ikisi de petrol şirketi ikisi de zarardaydı, birleştiler. Bizim için böyle özel bir şey mi var, yoksa yazı işlerinde oturuyorsunuz, bir şey bulamadık bunu mu söyleyelim.....- Özelleştirmenin ruhuna aykırı olduğu için....- Yurt dışından size bir örnek vereyim. Biliyorsunuz Olivetti, İtalyan Telecom özelleştirilirken İtalyan Telecom’u aldı ve bu iş dolayısı ile de çok ciddi borçlandı. Altından kalkamayacağı kadar ve bu yüzden Olivetti el de değiştirdi ve neticede Olivetti döndü İtalyan Telecom ile birleşti ve İtalyan Telecom’u bu şekilde Olivetti ile birleştirerek İtalyan Telecom’un nakitlerini kullanma imkanına kavuşturdular; o da özelleştirilmiş bir şirketti. Aynı şey yapıldı orada da. Dünyanın her yerinde yapılıyor bunlar...Soru: Petrol Ofisi'ni alırken borçlandınız, ne kadar miktar? - Petrol Ofisi'ni alırken 250 milyon dolar İş Bankası, 250 milyon dolar Doğan Holding, 500 milyon dolar özkaynak koyduk. İhalede devlet dedi ki; % 40’ını peşin, kalanını da size 3 yıl vade yaparım dedi. Biz baktık, dedik ki; devletin faizi daha fazla. 7 büyük, toplam 11 banka bize konsorsiyum olarak biz size bu krediyi veririz dedi.- Ne kadar? - 760 milyon dolar kredi aldık bunlar için de. Akbank, Garanti, Finansbank, Demirbank var. 60 milyon dolar da yanılmıyorsam Vakıflar Bankası var. Hep önüme bu getiriliyor: Devlet bankalarından kredi aldı, cebinden bir kuruş koymadı. Hayır, 500 milyon dolar öz kaynak koydu. Zaten işletmeleri yüzde yüz öz kaynakla alan var mı dünyada? Bir işletmenin verimli olabilmesi için öz kaynağının % 20 ile % 40 arasında olması lazım. Biz de 1 milyar 260 milyon dolar aldığımız kuruluşa, 500 milyon dolar sırf öz kaynak koyduk ve diğerini de konsorsiyum bankalarından alarak devlete götürdük. O da iş hayatımızın şeref belgelerinden biri olarak da orada duruyor. Şu ana kadar bizi geçen olmadı. Bizden daha yüksek para devlete böyle tek kalemde ödeyen olmadı. Yalnız Aria vardır, Aria bir özelleştirme değildir o bir hak satıştır. Soru: Bir başka konu da borç ertelemesi ile ilgili. Borç erteleme operasyonun daha doğrusu bu liste size verilirken şartnamede böyle bir şey yoktu. Borcun erteleneceğine dair bir hüküm bulunmuyordu, ancak sizin İstanbul yaklaşımından yararlanan çok sayıda firmayı hortumculukla suçladığınız dönem de oldu. Şimdi siz borcu ertelediniz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Diyorsun ki, ihale şartlarına göre borç erteleme, demin de söyledim. Biz 25,8 hisseyi ihale ile almadık. Özelleştirme Yüksek Kurulu'ndan pazarlıkla aldık. Özelleştirme açısından 4046 sayılı yasada vadeye yayılmış borçların ötelenebileceğine dair bir hüküm yok? - Yeni çıkan yasa ile bu hak verildi hükümetlere.. Özelleştirme Yüksek Kurulu'na verildi...- Evet.- Siyasi bir organ..- Özelleştirme Yüksek Kurulu'na verildi ve Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile oldu. - Siyasi bir organa verildi ve biz 1 milyar 700 milyon dolara aldığımız Petrol Ofisi'nde 102 trilyonu devlete 2 sene ertelettik. Bütün yaygara bu...Soru: Vakit Gazetesi'nden Adem Demirel. Yaptığınız öteleme yasal mı?- Bize göre yasal, doğal ve bu kadar büyük ciro yapan bir şirketin kredi alması veya öteleme, bakın biz bu sene Ağustos ayında ödememiz gereken parayı 79 trilyonun 50’sini ödedik. (Yüzde) 19’unu iki ay sonra Kasım ayında ödeyeceğiz. Faizleri arkaya attık. Zaten anlaşmamızda da o borç 2005'te bitiyordu. Sanki bugün bitecek borcu 270 trilyonu, biz 2007’ye ertelemişiz. - Niçin gizleme gereği duydunuz? - Bu gazetelerde çıkınca ...- Kamuyu bilgilendirmenin yani kamuya açıklamanın özel durumları açıklama tebliğinde bir hüküm var. Tebliğde diyor ki; eğer aktifinizin % 10’unu geçiyorsa. Okuyayım: Kurul tebliğleri uyarınca kamuya açıklanan son bilançodaki aktif toplamını yüzde 10 ve daha fazlasına tekabül eden tutardaki borçlar için alacakların birlikte ya da münferiden alacaklarının bir kısmının ya da tamamının veya vadeleri uzatmaları, kamuya açıklamak lazım. Bizim % 10’un çok altında olduğu için bu rakam yönetim açıklama gereği duymadı...- Yani Petrol Ofisi'nin cirosu 6-7 katrilyon, aktif büyüklüğü 3 katrilyon, ötelenen borç % 10 ve böyle bir mecburiyet yok. Yasayı çiğnedi diyor. Böyle bir şey yok ki. Yüzde 10’un üstündeyse bunu açıklayacaksın, çok altında olduğu için açıklamamışlar. Ben de samimiyetle bunu sonradan öğrendim...- Bu benim alnımın akını gösterecek bir iş diyorsunuz, ama öbür tarafta bir şekilde bunu göstererek ....- Gizlemedim, gizleme işi yanlış. - VURAL AKIŞIK: Şirketlerin, iş yaparken iki şeyine bakmak lazım. Bir tanesi; "Yaptığı işe göre para kazanıp o kazandığı paradan bir kısmı ile faizlerine ve ana para borcunu ödeyebiliyor mu veya yaptığı işlem faizini ödeyemiyor ve kısmen ödüyor, borcu daha büyüyor; bu ikisinin arasında bunun içinde zaten Türkiye'nin TL ile borçları sürdürülebilir mi, sürdürülemez mi?" sorusu hep var. Eğer bu küçülüyorsa mesele yok, büyüyorsa bir problem var. Geçen sene 31 Aralık 2002 yılında POAŞ’ın banka borçları 1,3 milyar dolardan daha fazlaydı. Yine bizim açıkladığınız 30 Eylül bilançomuzda bu 1 milyar doların altında. 9 ayda POAŞ 330 milyon dolar ana para ödemiş, faizini ödedikten sonra. Şimdi burada ben bazı borçlarımı bana daha pahallı, vadesi daha uygun müzakere ederek, karşımdaki taraflarla uzatıyorum, azaltıyorum. Ben bankalara olan borcumu da erteleyebilir, özelleştirmeye öderdim. Ben 330 milyon dolar ödemişim, önümüzdeki yıl da yaklaşık 160-170 milyon dolar daha ödeyeceğim. Bunun dışında da 400-500 milyon dolar likidim var. Oradan da istersem öderim, ama ben Özelleştirme İdaresi ile onlardan zamanında bir mal almışım ve aldığım mal kusurlu. Bana ve diğer alıcılara bir "data room" demişler ve oraya bilgiler koymuşlar ve orada verdikleri bilgilerle sonunda aldığım mal arasında fark var. Bankalarla da işler yapıyorum, onlara da diyorum ki; benim kredimin süresini al istersen paradan, ama ben seninle çalışmam. İstersem benimle daha iyi şartlarda kredi ver, seninle de çalışmaya devam edeyim. Sözümü dinlemeyenlere kredisini azaltıyorum. Özelleştirmeye de istersen ihtilafa gidelim, istersen de anlaşalım, o zamanda bu borcun vadesini böyle uzat. Bu bizim tarafımızdan bir iş teklifi, onlar tarafından da özelleştirme burada özelleştirme yapıyor ve daha da yapacak. Amaçları da Türkiye’de özelleştirmeyi götürmek. Bana bir defolu mal satmışlar. Mahkemeye gideriz ve neticesine de razı olabiliriz. Veya da teklifimizi kabul edersiniz. Söyledikleri tapular çıkmadı. Detaylarına girmeyelim. Sağlam dedikleri ambarlar çürük çıktı. 200 milyon dolar verdik, yeniden yaptık. Onlardan aldığımız mallara 200 milyon dolarlık yatırım yaptık. Diğer usulen olması lazım gelen ve özünde de olması lazım gelen "Ç.E.D" raporları yoktu. Çevreye uyum sağlamıyordu aldığımız zaman. 200 milyon dolarlık yatırım yaptık ve diğer rakiplerle eş duruma geldik. Bazı depoları kapatmak zorunda kaldık; çevre ile uyumlu değildi, onları 200 milyon dolarlık yatırım yaptık. Söyledikleri şartlar olmadığı için.- AYDIN DOĞAN: Biz devlete 1,5 milyar dolar cash ödemişiz, devlet bizim 60 milyon dolarımızı 2 yıl ertelemiş, bununla bizim usulsüzlük yaptığımız veya etik davranmadığımız söyleniyor. Diyoruz ki; usulsüzlük yapmadık, açıklama mecburiyeti yoktu. Etik de davrandık. Haydarpaşa’da Petrol Ofisi'nin 20 dönüm arazi içinde bir benzin istasyonunu devlet "kendi malım" diye bize sattı. Biz aldıktan sonra dedi ki, pardon ben davayı kaybettim, Hazine aldım. Sen bunu bana sattın. Soru: Siz bunu gizliyorsunuz ve gazetelerinizde yazdırmadınız. Bu sizin basın yayın organlarınızda çıkmadı. Öbür tarafta çıkınca bu sefer de diyorsunuz ki, “Beni linç ediyorlar, boğmak istiyorlar”... Nasıl bir savunma bu?Soru: Siz bir medya patronusunuz, bu ötelemenin içinde suistimal var ya da yok, siz hayır diyorsunuz. Öbür taraf var diyor. Bu bir haber midir? - Hayır. Ben diyorum ki Paris’te Eyfel kulesi var, öbür taraf diyor ki; hayır yok. Ne yapayım... Ben şunu söylemeye çalışıyorum: Bu şirkette her gün yaptıkları her olayın, ne yaptılarsa yönetim kurulu kararlarını... Yasal mecburiyeti olmayan bir şeyi niye açıklasınlar. Gizleme diyorsunuz! Gizleme demek suç olan, yasal olan bir şeyi gizlemektir. Biz yasal olan bir şeyi gizlemedik. Eğer bu öteleme Doğan Grubu'nun değil de Türkiye’de herhangi bir başka grubun olsaydı, haber bile olmazdı. 60 milyon dolar iki yıl ertelenmiş...Soru: Son zamanlardaki çıkışlarınızla dürüst bir medya izlenimi veriyorsunuz....- Veriyorum değil, öyleyim.... Ama, öbür tarafta da mesela; Gazeteciler Cemiyeti'nin basın ilkeleri var, Basın Konseyi var, bunlarla yetinmiyorsunuz, ayrıca kendi grubunuzun içinde bir konsey kuruyorsunuz. Bunu yapan bir medya patronu tutup da onunla ilgili haber yapıldığı zaman beni boğuyor diyorsa, ben o savunma mekanizmasını merak ettim...?- Ben haberi çarpıtıyorlar diyorum. Doğan Grubu borçlarını öteledi der. Bir defa bakın yine mesleğimizin yüz karası bir olay var. POAŞ’ın borç ertelemesini, "Aydın Doğan borçlarını erteledi" diye resim koyarak haber yapıyorlar. Poaş’ın % 50’si İş Bankası'nın, % 50’si Doğan Holding'in. Doğan Holding'in % 34’ü halka açık. İş Bankası'nın önemli bir kısmı halka açık ve on binlerce ortağı var. Aydın Doğan’ın şahsı ile bu alakalı değil ki. Deminden beri söylediğiniz niye ötelediğinizi yazmadınız? Ben de diyorum ki; yazmak için bir sebep yoktu. Ben dün akşam ne yediğimi yazacak mıyım? Öyle bir mecburiyet yoktu diyorum..Soru: Ötelemenin gerekçesi nedir? Tüpraş ve
Milli Piyango'ya talip oluyorsunuz, bu ötelemenin gerekçesi gerçekten grubun zorda olduğunu gösteriyor.....- 5-6 milyar dolar ciro yapan bir şirket, 60 milyon dolarını ötelemiş ve akıllı da bir iş yapmış bence. Bununla grubun zor durumda olması diye bir şey var mı? İki gün önce arkadaşımız açıkladı: Doğan Holding'in kasasında şu anda 100 milyon dolar nakit parası var. Bunları açıklamaya mecbur değiliz, ama mecbur kaldık, açıkladık. Soru: Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi: Ilıcakların gazetesi ile Vatan gazetesine desteğiniz biliniyor, dağıtım ve basım aşamasında. Bu sizin destekleriniz şahsi hesabınızdan mı, yoksa halka açık şirketlerinizin hesabından mı? Bu şirketlerin size borçları ne kadar? - Şahsi hesabımdan değil. Bizim bunlara verdiğimiz destek ticari bir destektir. Dağıtımını bizim grup yaptığı için bizim bayilerimiz o dağıtımdan daha çok menfaat temin ediyorlar. Baskısını, benim boş kapasitemi kullandığı için baskıdan bizim şirketlerimiz daha çok istifade ediyorlar. Halka açık şirketten veya şahsi cebimden diye bir şey yok, bu bir ticari anlaşmadır. Baskı yapıyoruz, dağıtıyoruz. Belli oranda kredi yapıyoruz, yaşamaları için destek veriyoruz. Biz devlet değiliz, ayrıca bir üçüncü gazete var: Yarın gazetesi. Yeni makineler getiriyoruz, eğer bu getirdiğimiz makinelerde kapasitemiz yine boş olursa başka da basarız. Yanılmıyorsam bir ay süre ile Zaman gazetesini de basmıştık. Soru: Siz Hürriyet’i sayın Erol Simavi’den aldınız. Milliyet’i de sayın Karacanlar'dan aldınız. Bu ailelerin çocukları çıkıp, "Karacanlar'ın Milliyeti" veya "Simaviler'in Hürriyeti" diye gazete çıkarsa, ne yaparsınız? Dava açar mısınız? - Ben 1979'da bu mesleğe girdim. Ben mesleğe girdiğimde Cumhuriyet’in sahibi Nadir Nadi beydi. Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak’tı. Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi, Günaydın’ın sahibi Haldun Simavi, Milliyet’in sahibi de Ercüment Karacan’dı. Ben Ercüment ile iki yıl da beraber çalıştım. Ayrılanları iyilikle, ölenleri de rahmetle anıyorum. Ben meslekte, şu anda yaşayan ulusal gazete içinde en eski gazete patronuyum. Sizin bir rekabetiniz varsa aranızda yani Ilıcakların Tercümanı, Olayların Tercümanı, burada kim doğru, kim haklı, bilmiyorum.Soru: Sayın Akışık Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu Başkanı'yken yurt dışında Demir Halk Bank’ı satın aldınız, Sayın Cıngıllıoğlu ile birlikte. O bankayı satın alırken acaba yine Halk Bank’a kredi borcunuz var mıydı, varsa ne kadardı? - Benim kredi borcum yoktu. - Bizim Demirbank’ın yönetimindeyken Demir Halk Bankası'ndan kredi kullanmıştı, ama daha sonra o kredi kapatıldı vadesi gelince..- AYDIN DOĞAN: Bundan neyi öğrenmek istiyorsunuz. Ben borcum olan bir bankayı satın alamaz mıyım? - Bu konu yolsuzluk komisyonu raporlarında var. Size de gelmiştir. - Bana gelmedi henüz..- Cumhurbaşkanlığı denetleme kurullarında da var. Sizinle de paylaşırım isterseniz..- Bakın orada yanlış bir şey yapıyorsunuz. Yolsuzluk Komisyonu raporlarında bunun için böyle bir şey yok. Orada bir milletvekili, "bu nasıl oldu" diye bir gazeteciye verdirebilir bunu. Bir başkası özel meselesi olarak verdirebilir, ama bunu yolsuzluk komisyonu meselesi haline getiren, farzet ki var, bilmiyordum çünkü ben yok biliyordum. - Önce mi kapandı, sonra mı kapandı net hatırlamıyorum..- Bundan neye varmak istiyorsunuz? - Kredi borcu olduğunuz bankayı satın aldınız. - İyi ettim, onlar sattı ben de aldım..- Şöyle bir detay var. Sayın Akışık Kamu Bankalarının ortak yönetimi başkanıyken... Müfettişlere göre eğer Halk Bankası....- Siz müfettişleri bırakın, kendi sualiniz mi ? - Eğer bankayı alma önceliğini siz kullanmış olsaydınız. Kamuyu kara geçirecektiniz diye bir iddia var. Sayın Doğan ve Cıngıllıoğlu ortaklığına satıldı banka... İkinci nokta da bankanın ucuza satıldığı iddiası var. Bu konuda da BDDK yönetimi ile ilgili soruşturma açılması isteniyor. Yolsuzluk komisyonu raporunda var. Nasıl değerlendiriyorsunuz? - VURAL AKIŞIK: Teşekkür ederim. Burada bu kadar çok insan varken ve bu çok yanlış bir şekilde anlatıldığı için ve bunu anlatabilme imkanını bulduğum için teşekkür ediyorum. Bir banka var. Demirbank ve bunun bir iştiraki var. Demir-Halk Bankası ve çoğunluğu Demirbank’ta. Demirbank Fon'a geçmiş ve Fon bir an evvel satmak istiyor ve bir kaç tane alıcı var. Alıcılar diyorlar ki, "biz bunun takıntısını almayız." Yani DemirHalkbank'ı biz almayız diyorlar, yani beğenilmiyor, istenmiyor. O çok kıymetli dediğiniz şey. Fon diyor o zaman ben bunu ayırayım. Demirbank'ı kılçıksız vereyim. Demek ki bu bir kılçık. İki: Bu satışa çıkartılıyor. Aydın Doğan ve Cıngıllıoğlu buna belli bir para veriyorlar. 84 milyar dolar .... Başka herkese de açık. 84 + 1 veren olursa birisi alacak. Satan da Fon. Orada Halkbankası % 30’una ortak olduğu için ticaret kanunu gereği olaraktan Halkbankası'na soruyorlar. Sen bunu alır mısın? Sormaları lazım. 95'te bu banka kurulurken Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuş ve talimat verilmiş.Halkbankası'na hala geçerli diyor ki; bu bankanın sermaye artışında, satılmasında, hisse devirlerinde Halkbankası hiç yetkili değildir. Bu konuda herhangi bir, kendisine de müracaat olursa; Hazine'den soracaktır. Hazine ne derse onu yapacaktır. Buradan yetkisi yoktur diyor ve bize de bunu soruyorlar. Biz de bu kararname gereği dönüyoruz ve Hazine'ye soruyoruz ve görüşümüzü de soruyoruz. Kararname gereği burada bunun, kararı vermeye yetkili sizsiniz, bizim kendi görüşümüze göre, tavsiye niteliğindedir. Biz bunu almayız çünkü Halkbankası yeniden yapılandırma sürecindedir. Bu yeniden yapılandırılma içinde de Halkbankası'nın yurt dışında bir banka alması yoktur. İşini tanımlıyoruz, bir iş planı yapıyoruz ve planlamanın içinde Halkbankası'nın işini orta ölçekli işletmelerle onlara bankacılık hizmeti vermek olarak tanımlıyoruz. Dolayısı ile yurt dışında bir banka sahibi olmak o iş planında yok. Bu daha önceden bitmiş iş planı ve bu olaylar olmadan evvel Bakanlar Kurulu'na da gitmiş ve oranın da kabulünden geçmiş. Onun için de olmadığını hatırlatıyoruz. Onlar da diyorlar ki; şimdi burada söylenen. Bunu alsaydın daha pahalıya satardın, kar ederdin. Ya satamazsam. Eğer bu alınıp daha pahalıya satılabilecek bir meta olsaydı, biz bunu reddettikten sonra, bitmesi arasında 5,5 ay geçti ve bu askıda kaldı. Herkesin satın almasına açık olarak. Dolayısı ile eğer söylediğiniz gibi daha çok para veren olsaydı o orada verirlerdi. Eğer biz bunu almış olsaydık asıl o zaman denebilirdi ki; buraya ödenen para nereye gitti? "Doğan Cıngıllıoğlu’nun ödediği para nereye gitti? Cıngıllıoğlu’nun borcunu azalttı. Devletin parası ile Halkbankası'nın parası ile Cıngılloğlu’nun borcunu azaltmış olurdunuz, denirdi ve bugün çok daha ciddi bir suçlama ile o kadar para etmeyecek bir bankayı Cıngılloğlu’nun borcunu azaltmak için aldın" denirdi. Bu ucuza satılmış ise muhatabı ben değilim. Muhatabı satan. Biz satan yer değiliz. Niye almadın deyince; anladık iş konumuz değil, ama almayan da biz değiliz. Yetkili değiliz. Yetkili olan yer Hazine.... Teşekkür ediyorum. - AYDIN DOĞAN: Siz diyorsunuz ki DemirHalkbank'ı ucuza aldınız? - Müfettiş raporları diyor ben demiyorum....- HSBC Bankası Demirbank'ı alırken ben bunu almam diyor, bu pahalı BDDK bunu çıkarıyor ve 5-6 defa ihaleye çıkarıyor satamıyor. 5,5 ay askıda kalıyor. Biz alınca... Biz DemirHalkbankı aldık. Kamuya ve isteyen özel sektörden herhangi birine veya sizin bankacı patronlarınızdan aldığım fiyattan vermeye hazırım. - POAŞ, Doğan Holding’in bir kurumu mu? - İştiraki, yarısı.- Etibank’ın içi boşaltıldı, Yapı Kredi ve Pamukbank’ın içi boşaltıldı, bu yeniden borç yapılandırılmasında POAŞ’ın içini boşalttınız mı? - Hayır niye yapalım, şirket elimizde....Soru: Syktürk TV’den. Burcu Göksu. Krizden dolayı gazetecilerin maaşındaki düşüşten bahsettiniz. Gazeteciler olarak zaten bizimle yıllardır iç içesiniz. Şartlarımızı da sizin gibi birkaç kişi belirliyor zaten. Bizler hepimiz iyi eğitilmiş, Avrupa’daki meslektaşlarımızdan pek farkı olmayan çalışanlarız. Acaba bizler ne zaman kurumsal, hakkını alan bir yapıda çalışacağız ve yaşamımızı devam ettireceğiz?- 25 yıl evveline göre bugünkü gazeteci arkadaşlarımız çok daha iyi yetişmişler. 79 sonra Milliyet gazetesindeki Abdi beyden sonraki genel yayın müdürü rahmetli Turan Aytuğ lise diploması olmadığı için yazı işleri müdürü olamıyordu. Çok da iyi bir gazeteciydi. Bugün lisan bilmeyen gazeteci bile çok az. Gazetecilerin yaşam şartları, doğrudur, bana göre, hak ettikleri ücreti alamıyorlar. Daha fazlasını almaları lazım. 2000 yılında benim grubumda çalışan gazetecilerin durumları bugünden çok daha iyiydi, ama 2000 yılında benim de durumum bugünden çok daha iyiydi. Ben de çok kaybettim sizler de çok kaybettiniz, inşallah ülkede milli gelir artar, işler gelişir biz de veririz. Elimizden geldiği kadar çalışanlarımızı korumaya çalışıyoruz. Türk medya sektörü bu kadar arza cevap veremez. Çok iletişim liseleri var, üniversiteleri var. Türk medya sektörü bu kadarına cevap veremez..Soru: Cine 5'ten. Bazı medya gruplarında geçmişe yönelik haklarından vazgeçmesi için imza attırılıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz? - Ben onu duydum. Çok kötü bir şey. Ben gazetecilerin 212’de haksızlığa uğradıklarını düşünüyorum, ama geçmiş hakkını gasp etmek hakkımız yoktur, böyle bir şey olamaz. Sadece 212 tartışılabilir. Ben açtığım zaman da şunu söylemiştim. Müktesep haklar korunmak kaydı ile söylemiştim...Soru: Erhan Çelik. Kanal 7 haberden. Basın emekçileri ile ilgili sorunlar gazetelere yansımıyor. Halk bilmiyor, ama halka da yansıyan medya patronları arasında, işte sizin de içinizde bulunduğunuz fotoğrafların üzerine sinekler, böcekler konarak binlerce kişinin eline geçiyor bu gazeteler, resimler. Bu durumu bir medya patronu olarak nasıl karşılıyorsunuz ve o fotoğrafı gördüğünüzde neler hissediyorsunuz? - Türk medyası o kadar kötü bir batağın içine girdi ki, burada bir takım grupları rahatsız etmek istemiyorum, ama hepsi ellerindeki yayın kuruluşlarının birer taarruz birliği olarak kullanmaya başladılar. Ona karşı haber yapanı da beni sana benzetemezsem... Şu anda Türkiye’de yapılan budur. Bizi sana benzetemiyoruz Aydın Doğan diyorlar. Seni çekerek bize benzeteceğiz diyorlar. Onun için çamura batmış insanların sıçrattıkları pislikler benim de üstümü başımı kirletmeye başladı. Bizim sektörümüz Haliç’in eski haline döndüyse ben de o Haliç’te büyük balıksam, orada kendimi korumaya çalışıyorum. Ben medyadan para kazanıyorum, tüm ailem ve çocuklarım medyada çalışıyor. Biz medyayı birinci işimiz olarak görüyoruz. Bunun geleceğine kendimizi adadık. Onun için "Bu elimde bulunsun bir gün lazım olur.. Benim bankamı alırlarsa, ben onlara şantaj yaparım, bir kaç gazeteciyi de kiralarım.... ondan sonra da Aydın Doğan mı, haber yapıyor ben de ona bildiririm."Mesleğimiz kirlendi, hepimizin paçalarından çekip, pisliğin içine çekmeye çalışıyorlar. Ben o pisliğin içine girmemek için gayret sarf ediyorum. Ama o sıçratmalardan ben de yarlanıyorum. Ben o kadar rahatım ki başımı yastığa koyunca uyuyorum. Alnımdan kara sinek geçmedi. Soru: Vakit gazetesi... Bizim asıl işimiz medya dediniz ama Doğan Holding'in sağ tarafında bir petrol şirketi, bir banka şirketi vs var. İnsan kendi bünyesinde bir parmağı bile acısa, onu savunma mekanizmasına geçer ve bu yarayı sarmak ister. Medya acaba sizin bankacılık sektöründe veya petrol şirketinizde bir yara olduğu zaman savunma mekanizmasını beraberinde geliştirmez mi? - Hayır. Benim çocuklarımın 3’ü de medya sektöründe. Ne bankaya geliyorlar, ne de Petrol Ofisi'ne gidiyorlar. Bankam reytingi en yüksek 3 bankadan birisi. Akbank, Dışbank, TEB. Çocuklarım, "biz bankacılık yapmayız" diyorlar. Dünyada medya kuruluşları Nadir Nadi’nin Cumhuriyeti, Ali Naci’nin Milliyet’i, Sedat Simavi’nin Hürriyeti şeklinden çıktı, büyük sanayi kuruluşları oldu, ama bugünkü aklım olsaydı bankacılığa girmezdim. Soru: Türkiye’de 2000'li yıllardan itibaren bankacılıkla medya sektörü yan yana gelince hortum kelimesi de ardına geldi. Siz temiz kalmak istiyorsunuz. - Kaldım..- Bu bağlamda medya sektöründe devam ederken bankacılıktan çekilmeyi hiç düşünmediniz mi? - Benim bankam halka açık. Soru: Flash TV: 212 konusunu biraz açar mısınız? Neden sizi rahatsız ediyor? Soru: Akşam gazetesi: Kiralık gazeteci kavramını kullandınız, bunlar varsa kimlerdir. Sizin gazetenizde ve medya kuruluşlarınızda yok mu? Satın alabileceğiniz gazeteci isimlerini burada söyleyebilir misiniz? - Çok var. 212'de ben gazetecilerin sarı basın kartına tabii olmasına ya da 212'ye tabi olmamasını kast etmiyorum. Diyelim ki; Boğaziçi veya İletişim fakültesinden mezun olmuş iki gazeteci ve biri geliyor yazı işlerinden çalışıyor biri teknik servislerde çalışıyor. Yazı işlerinde çalışan 212’ye tabi oluyor. Teknik serviste çalışan 1475 tabi tutuluyor. 212'de çalışan sonsuz kıdem tazminatı ve en son emekli olacağı gün en yüksek bedelden alıyor. Öbürü kanunun belirlediği bir şeyden alıyor. Geçmişte bu yüzden bir çok kurum battı. Cumhuriyet’ten bir çok kişi paralarını alamadılar, eski Tercüman’dan alamadılar, Güneş’ten alamadılar. Bunu dengelemek lazım, eski hakları korumak kaydı ile.... - Size gelince. Ben isim ve marka zikrederek provokasyon yaratmaktayım. Bana açıkla diyorsunuz açıklayamam. Var, Türkiye de kiralık gazeteci var. Türk halkını 2001 krizine getiren ve yetimin hakkını yiyen, namuslu vergi verenlerin vergilerini hortumlayan gruplar, ellerindeki gazeteciler, onları bu kadar acımasızca müdafaa edip, bana da haksız çamur atmaları, bu değil mi? Soru: POAŞ’ın 3800 çalışanı varken şu an 400’lü rakamlara düştü...- POAŞ’ta 1100 kişi çalışıyor. POAŞ’ı biz alınca devlet bütün özelleştirmelerde yaptığı gibi önemli bir kısmını 1300 kişisini ben başka yerlere alacağım diye özelleştirme şartlarında var. Ben POAŞ’ı aldıktan sonra hiç gelmeyen, maaşı evine gönderen insanları da çıkarırım. Peşin hükümlüsünüz... - Konuşulan konuları soruyorum..- Gazeteci duyduğunu değil, gördüğünü, bildiğini ve araştırdığını sorar. Eğer gazeteciler araştırmaya dayalı soru sorsalar, o zaman medya Türkiye'yi şeffaflaştırır. Bir çoğu duyduğunu haber yapıyor. Bizim sloganımız vardı. Duyduğunuzu değil, gördüğünüzü yazacaksınız... Peşin hükümlü olmayalım... Soru: Milliyet gazetesi iki gün üst üste hayali bir röportaj yaptığımı iddia etti, ertesi gün ben bant şifresini yayınlayarak röportajın hayali olmadığını söyledim. Siz şimdi bu söylediğinizle çelişmiyor musunuz? - Bu arkadaş Milliyet gazetesinde bant yayınlıyormuş, bana da böyle söyledi diye o arkadaş da söylemediğini iddia ediyor, bantım çarpıtıldı diyor. Bize de böyle diyor. Bunu yayın konseyine intikal ettiriyorlar, konseyin ilk toplantısında tartışılacak. Biz etik olarak bu işi düzeltmek istiyoruz. Biz yayıncı olarak kalacağız, çocuklarım yayın konusunda eğitim aldılar.- Ben kaseti sayın Yılmaz’ın evine gönderdim. - Bu özel bir mesele... Bunlarla toplantı bitmez....- Bu çürümüşlükte hiç mi sizin etkinliğiniz yok. Sol tarafınızda bulunan Vural Akışık, Türkiye'nin en önemli kurumlarında yöneticilik yaptı. Bunları siz kendi gruplarınızda yöneticilik yaparak, kiralık gazeteci açıklamasını... Çürümüşlüğe sizin hiç katkınız olmadı mı, özeleştiri yapmıyor musunuz? - Hayır yapmıyorum. Bazen diyorum biz bunları yapmasaydık daha iyiydi ama adam bankasını batırmadan evvel gazetecilik yapıyordu, benimle mücadele ediyordu, yalnız gazetecilik yapıyorum diye. Meğer öbürünü becerememiş. Bürokrat niye orada, yasaya aykırı diyorsunuz? Vural Akışık bende çalışıyor, Dışbank’ta çalışıyor. - VURAL AKIŞIK: Yasa şunu söylemiyor: Devlette çalışan başka bir yerde çalışamaz demiyor. Diyor ki; devlette çalışan çalıştığı kurumun ihalelerinde özel sektörü temsil edemez. Yani ben Ziraat Bankası'nda, Halk Bankası'nda; Emlak Bankası'nda çalıştım. Buradan ayrılınca iki sene boyunca Ziraat, Emlak, Halk Bankası'nın açtığı ihalelerde karşı tarafın temsilcisi, yöneticisi olarak o ihaleye giremem, kanun böyle. Ben Ziraat, Halk Bankası'na gitmemin sebebi orada çözülmesi çok zor bir teknik problem vardı. Bu bankalar 14,5 katrilyon borç alıyorlardı ve tüm mali sistemi kilitlemek üzereydiler. Bunu çözecek arkadaşlar da kabul etmediler ben de dinlemek için gittim ve o görevi mecburen kabul ettim. Çözmek lazımdı ve 15 ayda çözdüm ve geldim...- AYDIN DOĞAN: Tevfik Altınok bu konuda mahkemeye verilmiştir ve affa giriyordu ve ben affa girmem dedi, beraat etmiştir. Biz ancak ayrıldığımız kuruma sizin adınıza gidip iş yaparsak yasak dedi. İncelemiyorlar, biz araştırıyoruz onların suallerini..Soru: Yeniçağ gazetesi İsmail Evren: Siz Dışbank’ı alırken kendi öz kaynaklarınızdan ne kadar kullandınız? Dışbank’ı almak için herhangi bir kamu bankasından kredi aldınız mı, aldıysanız ne şartlarda? - 10 yıl oldu. Dışbank’ın öz varlığı 19,5 milyon dolardı, Lapis grubu diye bir grup vardı. Borçlanmış, ben tamamını 145 milyon dolar üzerinden % 65 hissesini de 95 milyon dolar üzerinden aldım. Aldığımda 15 milyon dolar peşin verdim sonra 5 ya da 7 vade yaptık. Kimse almazdı. Koç’lar o zaman bize 90 milyon dolara verdiler, biz almadık dediler. Biraz sermaye artışı da yaptık. İyi de çalıştık. Sektör birden düzeldi ve 10 yılda Türkiye'nin reytingi iyi olan 3 bankasından biri haline getirdik. Soru: Yolsuzluk Komisyonu ve BDDK başkanının gönderdiği belgede 3 bankanın üstünün çizildiği söylendi? İmar, Adabank ve Dışbank olduğu söylendi...- Külliyen yalan....Vakit gazetesi yazmış galiba....- Dışbank, şu an özkaynakları serbest en güzel bankalardan birisi...Soru: Hürriyet. Medya sektörünün kirlendiği bir dönemdeyiz. Siz POAŞ’ta 1,2 milyar ile peşin ödeyerek çok büyük bir özelleştirmeye imza attınız. Bu 271 trilyonu tek kalemde ödeyerek bu tür tartışmalara gerek olmayabilir, neden ödenmedi, İş Bankası ile bir sorun yaşanıyor mu? Size düşeni ödeyip ben bu tip spekülasyonlara bulaşmak istemiyorum diyebilir miydiniz? - İş Bankası ile bir sorunumuz yok. İki; 271 trilyon değil, 102 trilyon. Bu sene ertelenen kısım 10 trilyon. Her işletmede onu bunu diyecekler diye doğru bildiğiniz şeyi yapmayacak mısınız.. Ekonomik olmaktan çıkar. Soru: Milliyet: Bütün bu anlattığınız haberleri medyanızın da bu amaçlarla kullanıldığı yönünde iddialar var. Dönem dönem siyasilere yakın olduğunuz söyleniyor. Şimdi de AKP için söyleniyor....- Ben yönümü çiziyorum, gidiyorum. Ben kendime bakıyorum. Bana AKP medyası diyenler kaçmış gitmiş, ne olduğu belli olmayan, halkı soymuş gitmiş. Aydın Doğan parayı öde; kendin soymuşsun bankanı, ben mi soymuşum? Soru: Türkiye'nin 23 yılına baktığımızda siyaset, ticaret ve bürokrasi sürekli tartışıyoruz. Önümüzdeki dönem medya, finans ve enerjiyi tartışacağız yani sermaye etiğini bugün olmadığı bir süreçten geçiyoruz. Sermayenin etiğinin oluşması için 23 yılın sorgulanmasında bir medya patronu olarak, medya etiğinin kurulması konusundaki tavrınızı, bundan sonraki süreçte özellikle medya da kartelleşme ve tekelleşme durumu itibarı ile nasıl bir çizgi izleyeceksiniz? 23 yılda sermayenin, yani geldiğiniz noktada 23 banka patronundan iki tanesi 3. kuşağı temsil ederken, geri kalanın tümü 23 yıl süre ile para kazanıp, nereden buldun olmadığı bir ülkede, bugün paranın kaynağı nedir sorusunun yanıt olduğu bir ortamdan geçiyoruz. Vahşi kapitalizm rejimi yaşayan Türkiye’de bir medya etiği için....- Ben ve ailem medyayı, TV’yi yerleştirmek için elimizden geldiği kadar gayret ediyoruz. Pek çok dış basından bilinen gazetelerin yayın ilkelerini getirdik. Bu yayın konseyini oluşturduk.. Biz önemli yol aldık. Türkiye’de kara para, kaynağı bilinmeyen para, vurgun, soygun.... Bazı işadamları, ellerindeki medyayı, öbür işadamlarının taarruz birliği olarak kullanmaya başladılar. Banka bataklarında gördük. Bir tanesi de hala bağırıyor. Hepsi Kartal cezaevine girmiş çıkmış, hala haktan, namustan, adaletten bahsediyorlar. Burada birçok arkadaşımız değişik gruplarda, kimseyi rahatsız etmek istemiyorum..Soru: Sayın Sezer’in ....- O siyasi....Soru:Yeni Şafak. Bodrum’da Cem Uzan’la görüşmenizde burada sizin de Motorola haberleri için 50 milyon dolar istediğiniz yazıldı ? Neler görüştünüz? - Cem Uzan benden 2 yıl evvel randevu istedi, benim Bodrum’daki evime geldi. Orada iki saate yakın bir konuşma geçti aramızda. Cem Uzan’ın asıl istediği "Motorola ile ilgili haberleri yapmayın, bunun için ne yapabiliriz" dedi. Biz de kendisine biz bu haberleri New York Times yapıyor, Washington Post vs yapıyor, biz onları yapmazsak görevimizi yapmamış oluruz. Ama şu taahhütü veriyorum size; yalan, çarpıtıcı, kasti, muhabirin atladığı bir haber olursa ertesi gün derhal düzeltiriz. Bunlarla epey uğraştık. Sonra dedi ki, "siz dağıtım şirketinizin bir kısmını satar mısınız?" dedi, satarım dedim. Bu ayrı bir şey. Sen şimdi haberi almakla, bunu almak arasında farklı. Dağıtım şirketi pazarlığı yaptık, gitti. Haberler çıktı sonra Star gazetesinde. 50 milyon dolar istedi. Şişli Savcılığı siz şahit değilsiniz, müşteki de değilsiniz. Gittim, benim önüme bir bant çözümü koydu: "Bunlar doğru mu? Hepsi doğru" dedim. Bunu yayınlayın dedim. Siz şikayetçi olursanız, o zaman bu dava konusu olur yayınlayalım.- Milliyet’i satmak istemişsiniz? - Milliyet’e eskiden beri talip oluyorlardı. Tamamen ayrı şeyler. Motorola'nın haberlerini yapma, 50 milyon dolar vereceğim bu hayasızlığın, çirkinliğin bundan daha fazlası olmaz, ama adamlar her şeyi bitirmişler...Soru: Tuncay Özkan’ın bir yazısında yayınlandı. Devlet Bahçeli’nin Çukurova’yı kurtarmak için para edindiği ifadesi var. - Tuncay bende çalışmış iyi bir gazeteciydi. Ben onunla ilgili konuşmak istemiyorum. - Mahkeme konusu olmuş? - Ne olmuş? - Çukurova grubu, yani Pamukbank olayında Devlet Bahçeli’nin para yediğini söylemişsiniz? - Hayır kesinlikle böyle bir şey yok. Ben Tuncay’a böyle bir şey söylemedim. Soru: Siz aklınızdaki her şeyi aktarabildiniz mi? - Ben kendimi anlatamadım, anlatmak da işime gelmiyor..Soru. Medya savaşları ifadesinden rahatsızsınız, ailelerin ve çocukların bu işin içine sokulması. Cem Uzan’ın eşi yurtdışından döndü, onunla ilgili haberler çıktı...- Cem Uzan’ın eşi gazetelerde teşhir edici şekilde yayınlandıysa, fark etmedim. Üzüldüm. Çocuğu ile birlikte hümanist bir görüntü içinde çekilebilir. Ben sadece ne Cem Uzan’ın ne başkasının çocuklarının ve ailelerinin bu işe rencide edici şekilde ve biraz da ahlak dışı şekilde çıkmasına karşıyım. Meslek ahlakına aykırı...Soru: Dünya gazetesi. Bankacılık kurulunun düzenlediği yeni bankalar kanununa göre medya sahipleri, banka sahibi olamıyor. Siz hem medya sahibi, hem de banka patronu olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Bildiğim kadarı ile vazgeçtiler. Tartışıyorlar. Bana göre dünyada örnekleri çok. Türkiye'de böyle bir yasa çıkarsa ben de uyarım.- Karamehmetler'den alacaklı mısınız? - İsim vermeyin. Evet Sabah grubunu 36 milyon dolara varan finans ettim, kağıt ve maaşlar olarak. Bizden ayrıldıkları dönemde 6-7 milyon borçları kaldı. Onu taksite bağlamıştık, sonra da ödemediler, mahkemede...Soru: Yeniçağ. Son günlerde, sizin Afyon belediye başkanını arayarak "gel seni MHP’ye genel başkan yapalım, gazetelerim, TV’lerim arkanda" dediğiniz iddia edildi. Ve başkan da doğruladı?- Ben siyasetçi değilim. Biz yayıncılık yapıyoruz. Afyon belediye başkanını çok severim, bana geldiğinde afyon kaymağı getirir. O böyle bir şey demedi, ben de bulunmadım. Böyle bir şey yok...Soru: Geçtiğimiz günlerde sizin grup gazetenizde sizinle yapılmış çok güzel, tek tip birbirine dokunmadan aynı röportaj yayınlandı. Kim yaptı acaba merak ettim? - Doğan Haber Ajansı adına sordular, biz de cevap verdik. O konuşmamın da sonuna kadar arkasındayım. Soru: 18 Nisan seçimleri öncesinde DYP lideri Tansu Çiller sizin gazetenize mensup bir gazetecinin kendi konuşmasını DGM'ye ihbar ettiğini ve soruşturma açıldığını iddia etti. Siz de canlı yayınla bağlanarak bunun ispatlanması durumunda kendinizi Taksim Meydanı'nda asacağınızı söylediniz. Sonra şikayet dilekçesinin Tansu Çiller tarafından belgesi konuldu. Ne oldu?- Kendimi Taksim Meydanı'na asarım demedim. Tansu Çiller, onu ispat edemediler. Biz bu işte haklı çıktık. Ben en kötü zamanda Tansu hanımdan 200 milyar tazminat aldım. Star grubundan da 1 trilyona yakın tazminat aldım.Soru: Şimdiki Başbakan ile ilgili daha önce gazetelerde bolca yayınlar yapıldı, "muhtar bile olamaz, 1 milyar doları var" gibi başlıklar atıldı. Bozöyük buluşmasından sonra da Tayyip Bey şunu söyledi. “AKP’nin politikalarını bu grup belirleyemez" dedi; soğuk rüzgarlar esiyordu. Bunları nasıl ortadan kaldırdınız? - Biz belirleyemeyiz zaten. AKP’de bugün bizim yayın organlarımıza zannediyorum ki dürüst yayıncılık olarak en çok eleştiren gruplardan birisiyiz. Kavga etmemiz için bir şey yok. Bir ülkede özgür basın yoksa o ülkede demokrasi olmaz. Belediye başkanlığından beri buzlarım erimiştir. - Mesut Yılmaz’ın adamı falan gibi değerlendirmeler..- Ben ne Mesut Yılmaz’ın ne Tayyip beyin adamıyım. Ülkeyi yöneten herkesin yanındayım, kötü yöneten herkesin de karşısındayım..Soru: Mesut beyle görüşüyor musunuz? - Bir kaç defa görüştük. Değerli bir devlet adamıdır, ülkeye hizmetleri olmuştur. - Ben bu toplantıya girerken, Star gazetesini önüme koydular. Orada bir takım sualler soruyor. Star'dan kimse var mı? - Resepsiyonla ilgili cevap vermediniz? - Çok güzel bir mesleğimiz var, kriz bir çok arkadaşımızı işsiz bıraktı. Takım tutar gibi olmayın, doğruyu arayın, sorgulayın, kim olursa olsun. Bu meslekte çok saygın olursunuz. Bir hatıramı anlatacağım. Ben Figaro gazetesine gittim 3 yıl önce. Figaro’nun yayından sorumlu icra kurulu başkanı ile sohbet ediyoruz. Bana dedi ki, Figaro Fransız aristokratlarının gazetesidir. Muhafazakardır. Ben de solcuydum dedi. Hep yazdığım yazılar araştırmaya dayanırdı dedi. Mösyö Ersan beni transfer etti dedi, gazetenin başına getirdi dedi. Onu tanıdıktan sonra öldü mösyü Ersan. Babam öldü diye kitap yazdım dedi. Yani; iyi gazeteciyseniz, araştırarak, soruşturarak, duyduğunu değil, gördüğünü haber yaparak yaparsınız, hem mesleğin keyfini çıkarırsınız hem mesleğin çok yukarılarına gidersiniz. Kısa dönemde peşin hükümlü olarak gazetecilik yapanların hepsinin sonunun iyi olmadığını gördüm...- İyi gazetecilerin çoğu işsiz. - Bu da olabilir.- Geçtiğimiz günlerde Meclis açılışında medyadaki tekelleşmeyi tehlikeli noktalara gittiğine dair bir açıklama yaptı. Bu konuşma sizin grup gazetelerinizin hiçbirinde yer almadı. Acaba genel yayın yönetmenleri yanlışlıkla mı yayınlamadı ? - Belki size taş atmasınlar diye yayınlamamışlardır. Orada da peşin hükümlüler. Türkiye’de medya tekeli yoktur. Çukurova ve Karamehmetler.. Onlar Digitürk’te tekel haline gelmeye çalışıyorlar. Ve Türk medyasının görüntülü TV’nin tamamını idare etmeye çalışıyorlar. Beni yazılı medyadan dolayı suçluyorlar. Türkiye’de 4 milyon 500 bin gazete satılıyor; benim gazetelerim bunun 1 milyon 657 binini satıyor. Tekelden bahsetmek yanlıştır. Benim gazetelerim çok satıyorsa, niye suçlanayım. Soru: Flash TV: Diğer medya patronlarına bir çağırınız var mı? - Gazete sahiplerine de yüreğiniz el veriyorsa, kendinize güveniyorsanız, ister sizin TV, ister devlet TV'leri eğer TV'ye çıkıyorsanız, Gazeteciler Cemiyeti'nde hepinizle tartışmaya açığım. Maalesef gelmezler biliyorum. Mesleği yeniden yıkayalım, bu işi yapamayanlar bıraksınlar gitsinler. Soru. 4 milyon 300 bin tiraj az bir rakam, Türkiye'nin nüfusuna göre....- Bütün dünyada gazete satışları TV'ye karşı mücadele içinde. Almanya’da 26 milyon. O biraz gelir ve kültür seviyesine bağlı. Herkese teşekkür ediyoruz...
button