Başbakan'ı kendi sözleriyle vurdu

Güncelleme Tarihi:

Başbakanı kendi sözleriyle vurdu
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2010 13:46

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal partisinin grup toplantısından konuştu. Başbakan’ın başkanlık sistemi ile ilgili sözlerini eleştiren Baykal, Erdoğan’ın 1993 yılında söylediği "Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bize tavsiyesidir" sözünü hatırlattı.

Haberin Devamı

CHP Genel Başkanı partisinin grup toplantısında gündeme dair önemli açıklamalar yaptı. Baykal, başkanlık sistemi tartışmaları hakkında, Başbakan Erdoğan'ın 1993 yılında Refah Partisi MKYK üyesi iken söylediğini iddia ettiği ve bugün bir gazetede yer alan "Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bize tavsiyesidir" sözlerini hatırlattı.

BAŞKANLIK TARTIŞMALARI

Baykal, Başbakan Erdoğan'ın “Bakanlık sistemi Amerikan emperyalizminin  bize tavsiyesi” şeklindeki sözlerinin yer aldığı bir gazeteyi kürsüden  göstererek, “Bu, tabii başbakanın tutarlılığının bir yansıması olmalı” dedi.  Deniz Baykal, şöyle konuştu:
“Laf ola beri gele. Laf yokluğunda asmalar budayalım. Bu başkanlık  tartışması hiçbir ciddi temeli, anlamı olmayan gündemi saptırma değiştirme  milletin önüne konuşacak laf atma anlayışının ötesinde geçerliliği olmayan bir  boş sözdür. Anayasayı değiştirip başkanlık sistemi içinde iktidarı kullanma  rüyasıyla kendisini oyalamaya devam edebilir ama gerçek şudur ki önümüzdeki  seçimden sonra Başbakan bu başbakanlık döneminin hesabını veren bir insan  konumunda olacaktır. AKP'nin siyasi zemini artık kaybolmuştur, AKP bir hayalet  haline gelmiştir. Geçmişte yarattığı görüntü ile durumu idare etmektedir,  gerçeğin ne olduğu önümüzdeki ilk seçimde ortaya çıkacaktır. AKP ve Başbakan  içinde bulunduğu hayal dünyasından ona inanarak, ona destek vererek, onun arkasında  saf tutmuşlarla birlikte önümüzdeki seçimden sonra gerçeğe uyanacaktır. O gerçeği ortaya koymakta hepimizin ortak görevidir.”

EINSTEIN'I ANLAMAK DAHA KOLAY

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan'ın kendisine yönelik “Senin tutarsızlıkların  düşünüldüğü zaman Einstein izafiyet teorisini rafa kaldırır” dediğini ifade eden  Baykal, “Ne demekse... Einstein'ın izafiyet teorisini anlamak Başbakan'ın bu  esprisini anlamaktan daha kolaydır” dedi. Başbakan Erdoğan'ın “bütün siyasi  hayatının bir tutarsızlık abidesi olduğunu” öne süren Baykal, kendisinin siyasi  yaşamını ise en temel kurallarından birinin tutarlılık olduğunu söyledi.

ANAYASA ELEŞTİRİSİ

Haberin Devamı

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanlığı makamında tehlikeyi kavrayıp buna zamanında müdahale  yapabilecek, etkin, tarafsız, anayasayı içine sindirmiş, özgüveni yüksek, yanlışa  'yanlış' diyebilecek bir cumhurbaşkanın bulunmadığını ileri sürerek, “Biz  güleryüzlü, tatlı dilli bir sohbet muhatabı aramıyoruz. Biz olumsuz gidişe  müdahale edebilecek siyasi iradeyi sergileyecek bir Cumhurbaşkanı arıyoruz”  dedi.

Baykal, Türkiye'de tüm  kesimlerin ekonomik sıkıntı içinde olduğunu, yolsuzlukların arttığını iddia  ederek, bunun AK Parti iktidarının sonunu hazırladığını savundu.

Bugünkü iktidar kadrosu için en önemli olayın yargıyı kendileri için  uygun bir noktaya getirmek olduğunu, o nedenle anayasa değişikliğine gidildiğini  anlatan Baykal, “İktidarda bulundukları sürece bu yargıyla iyi, kötü idare  ederler ama iktidardan bir gidecek olurlarsa bu yargıyla durumu idare etmeleri  mümkün değildir. Hesabı sorulmamış bunca olay var. Yolsuzluklar, devlet  yönetiminde hesabı sorulacak yanlışlıklar, Habur'da yaşanan yargı utancı...”  dedi.

Anayasa değişikliği teklifinde, iktidarın önem verdiği konuların Anayasa  Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısını şekillendiren  maddeler olduğunu, ancak toplumda “yargıda değişim” talebinin bulunmadığını  ifade eden Baykal, “70 milyonunun yok ama iktidarın yargı problemi var” diye  konuştu.
Deniz Baykal, Anayasada bugüne kadar 16 defa değişiklik yapıldığını,  bunların hiçbirinin bir siyasi parti tarafından tek başına yapılmadığını  anlatarak, bugün gelinen noktada ise AK Parti'nin “kendi anayasasını topluma  dayatmaya çalıştığını” ifade etti. Baykal, şunları kaydetti:
“Şimdi ilk kez bir siyasi parti çıkıp diyor ki 'benim kimseyle işbirliği  yapmaya ihtiyacım yoktur. Anayasanın nasıl olması gerektiğini ben biliyorum,  bildiğimi de size dayatacağım.' Bu anayasa fikrine ters. Böyle bir durum ancak  darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde anayasa dayatılır.

Bu bir AKP işi, AKP projesi. Hatta AKP projesi demek bile haksızlık olur  gibi geliyor çünkü pek çok AKP'linin de vicdanına sığmıyor, biliyorum... Ama  başbakan bunu dayatıyor. O nedenle ben diyorum ki bu anayasa değişikliği projesi  bir Recep Tayyip Erdoğan projesidir. Yani AKP projesi de değil, RTE projesi.  Gelecek olan anayasa da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmayacak, RTE anayasası  olacak.”

Baykal, Cumhurbaşkanı ve Başbakan Yardımcısının “mutabakat olmadığı için  artık anayasa değişikliği yapılamayacağı” yönünde açıklamaları olmasına karşın  Başbakan Erdoğan'ın değişiklik ısrarından vazgeçmediği görüşünü dile getirerek,  “Cumhurbaşkanı vazgeçti, başbakan yardımcısı vazgeçti ama RTE vazgeçmedi”  dedi.

Haberin Devamı

“AKP KAMYONUNUN FRENİ YOK”

Türkiye'de “anayasa ile arası iyi olmayan, dayatmacı ve elinde büyük  siyasi güç olan bir iktidar bulunduğunu” iddia eden Baykal, sözlerini şöyle  sürdürdü:
“Türkiye'nin talihsizliği sadece bu değil. Türkiye'nin talihsizliği  böyle bir ortamda cumhurbaşkanlığı makamında bu tehlikeyi kavrayıp, buna  zamanında müdahale yapabilecek; etkin, tarafsız, anayasayı içine sindirmiş,  özgüveni yüksek, yanlışa 'yanlış' diyebilecek bir cumhurbaşkanımızın  bulunmamasıdır. AKP kamyonunun freni yok, patlamış... Yokuş aşağı iniyor yüklü  bir araba. Allah muhafaza... Böyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Bir fren  lazım. Partinin içinde fren yok, balatalar yakılmış, fren tutmuyor.  Cumhurbaşkanlığı o fren görevini yapamıyor. Bunu üzüntüyle tespit ediyoruz. Seçim  sırasında bize 'iyi insandır, hoş insandır herkesle iyi ilişkisi var,  güleryüzlüdür, tatlı dillidir' dediler. İyi tamam da biz güleryüzlü, tatlı dilli  bir sohbet muhatabı aramıyoruz. Biz olumsuz gidişe müdahale edebilecek siyasi  iradeyi sergileyecek bir cumhurbaşkanı arıyoruz. Gelinen noktada durum açıkça  görülüyor, bir ihtiyaç var bir de boşluk var.

Cumhurbaşkanlığı freninin de işlemediği dikkate alınınca elde kalan tek  fren olan yargı bağımsızlığının da ortadan kalkacak olması Türkiye'yi nasıl bir  tehlikeyle, tehditle karşı karşıya bırakıyor takdirinize sunuyorum.”
Başbakan Erdoğan'ın hakimlere yönelik “üzerindeki cübbeleri çıkararak  seçime girmeleri” yönünde sözleri olduğunu anlatan Baykal, “Onlar isterlerse  seçime girerler. Ahlaklarıyla, eğitimleriyle, kişilikleriyle elbette ki bu  parlamentodaki 550 milletvekilinin arasında yer alabilecek nitelikte insanlardır.  Onlar parlamentoya girebilir de sen onların cübbesinin altına giremezsin. Eğer  sen onların bulunduğu mekanda kendine bir yer arıyorsan senin mekanın onların  bulunduğu hakim kürsüsü değildir, onların karşısında yer alırsın. Başbakan hakim  olamıyor ama bir hevesi var, Anayasa Mahkemesinin 17 hakimi de RTE olsun” diye  konuştu.

Baykal, Anayasa değişikliği teklifinin referanduma gitmesi halinde 29  soruya tek bir cevabın istenmesinin de yanlış olduğunu savunarak,  “Milletvekillerine tek tek konuş ve oyla dediğin halde milletin kendisine niye  tek tek konuş da oy ver diyemiyorsun?” sorusunu yöneltti.

Anayasa değişikliği teklifindeki Anayasa Mahkemesi, HSYK'nın yapısı ve  siyasi parti kapatmaya ilişkin maddelerin “kabul edilemez ve partizanca bir  yaklaşımın ürünü olduğunu” savunan Baykal, bu maddeler hakkında bilgi verdi.  Baykal, sözlerini, “Kimse kimseyi aldatmaya kalkmasın kimse 'Avrupa'da böyle,  Amerika'da böyle' diye olmadık yerlerden örnekler getirmesin. Bunun Sayın Recep  Tayyip Erdoğan'ı hakimi mutlak haline getirecek bir düzenleme olduğu artık net  bir şekilde anlaşılmaya başlamıştır” diye sürdürdü.

Baykal, AK Parti'lilerin  CHP'nin değişiklikleri Anayasa Mahkemesine  götürmemesi yönündeki değerlendirmelerini de eleştirerek, böyle bir beklenti  içine girmenin “biz yaptığımız işin anayasaya aykırı olduğunu biliyoruz ama bu  ihlali tamamlayabilmemiz için sizin de bizimle suç ortaklığı yapmanız gerekiyor”  anlamına geldiğini savundu.

Haberin Devamı

"KOLAY SEN ALIVER"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “1 milyon 300  bin TOBB üyesi bir işçi alırsa, işsizlik 3 puan düşer” diyen Başbakan Recep  Tayyip Erdoğan'a, “Ne güzel akıl. O işletmeler kapanmamak için meydan savaşı  veriyor, sen 'bir kişi daha alıver' diyorsun. Kolaysa sen alıver?” sözleriyle  karşılık verdi.

Baykal, Başbakan  Recep Tayyip Erdoğan'ın, “işsizlik açılımı” yaptığını söyledi.

“İşsizliğin sorunlarını tespit eden Başbakan Erdoğan'ın, işsizlik sorunu  etrafında şarkıcıları, sanatçıları topladığını” ifade eden Baykal, Erdoğan'ın,  “Her TOBB üyesi bir işçi alsa işsizlik azalır” önerisini de eleştirdi. Baykal,  Başbakan Erdoğan'ın, “Tekstil işverenleri, işçilerini acımasızca sömürüyor”  dediğini iddia ederek, “Sen ne yapıyorsun? Senin görevin ne, nerede iş  kanunları, nerede iş müfettişleri, nerede Çalışma Bakanı, nerede Başbakan?” diye  sordu.
Baykal, ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntının iç ve dış nedenleri olduğunu  dile getirerek, “Böyle bir tablo içinde Başbakan birdenbire coştu, işsizlik  oranının yüksek seyretmesi karşısında, bu konuyu birilerinin sorumluluğuna  yıkarak, onun siyasi sorumluluğundan kendisini kurtarmaya çalışıyor” dedi.

2009 yılının Aralık ayında yüzde 13,5 olan işsizlik oranının, 2010  yılının Ocak ayında yüzde 14,5 düzeyine çıktığını kaydeden Baykal, 2008 yılında  başlayan ekonomik krizin en ağır sonuçlarının ortaya çıktığı, zirve yaptığı ay  olan 2009 yılı Ocak ayında, işsizliğin yüzde 15,5 olarak gerçekleştiğini söyledi.  Baykal, “(yüzde 15,5'un altında kaldık) diyerek teselli bulmaya çalışıyorlar.  Ama şimdi kriz aşılmış, ekonomi yüzde 6 büyümüş. Peki neden ekonomi büyüyor da  işsizlik oranı artıyor? Bu, şunu gösteriyor; Türkiye'de ekonomik krizin ağır  tahribatı ortadan kaldırılabilmiş değil. Düzelmenin zaman alacağı ortadadır”  diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, “1 milyon 300 bin TOBB  üyesinin bir işçi alması durumunda, o işletmelerin batmayacağını ve işsizlik  oranının 3 puan düşeceğini” söylediğini ifade ederek, “Ne güzel akıl ne güzel  akıl...” dedi. 1 milyon 300 bin TOBB üyesinin yüzde 80'inin azami 3 işçi  çalıştırdığını belirten Baykal, “Şimdi onlara, 'yükünü yüzde 30 artır' diyor. O  işletmeler 3 kişi çalıştırırken bile, kapanmamak için meydan savaşı veriyor.  Kredilerini ödeyememiş, primler birikmiş, vergi borcu birikmiş. Şimdi Başbakan  diyor ki 'bir kişi daha alıver.' Kolaysa sen alıver?” dedi.

Haberin Devamı

“200 BİN ÖĞRETMENİ TAYİN EDİN”

Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, işsizlik oranını azaltmak için kamu  istihdamını artırma düşüncesi içine girdiğini söyledi. Erdoğan'ın bunu yaparken  çok ciddi yanlışlıklar yapma ihtimali olduğunu savunan Baykal, hantal, maaş  ödeyen bir devlet yönetimi tablosuna geçmenin ciddi sıkıntılar yaratacağını  kaydetti. Baykal, devletin son tablo karşısında, “Bana da görev düşüyor ben de  birilerini işe alayım” demesi durumunda, öncelikle, elde diplomaları olduğu  halde bir türlü tayin edilemeyen 200 bin öğretmeni tayin etmesi gerektiğini ifade  etti.

Engellilerin durumuna da dikkat çekmek istediğini söyleyen Baykal, ülkede  kaderine terk edilmiş yüzde 10 civarında engelli olduğunu belirtti. Baykal, kamu  kurumlarının belli oranda engelli çalıştırması gerekirken, bunu yapmadıklarını  öne sürerek, devletteki 53 bin engelli kadrosuna atama yapılmasını önerdi.

Baykal, tarım kesiminin ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu kaydederek,  Gediz Ovası ve çevresindeki çiftçilerin “kan ağladığını” iddia etti. Manisa  Saruhanlı'daki 460 bin dönüm arazinin 350 bin dönümünün ipotek altında,  Saruhanlı'daki 17 bin çiftçinin 16 bininin de icralık olduğunu ileri sürdü.

Bu çiftçilerin 350 trilyon lira borcu olduğunu ve TEDAŞ'ın icra yoluyla  alacağının 4 trilyon lirayı bulduğunu anlatan Baykal, bu manzaranın diğer  bölgelerde de aynı olduğunu söyledi.

“BÖYLE BİR ÜLKEDE ANAYASAYI TARTIŞIYORUZ”

Deniz Baykal, “Anayasa tartışmaları yaparken bu durumu unutmamalıyız,  böyle bir ülkede biz Anayasayı tartışıyoruz” dedi.

Çiftçinin emeğinin, alın terinin karşılığını alamadığını öne süren  Baykal, “Çiftçiye görülen bu zulüm, AKP iktidarının başından beri var” diye  konuştu. Çiftçinin alım gücü düştükçe esnafın da bundan olumsuz etkilendiğini  söyleyen Baykal, sanayide üretimin 3 yıl geriye gittiğini ileri sürdü.
Baykal, son bir yılda Türkiye'ye gelen spekülatif sermayenin dolar  bazında yıllık karının yüzde 30'un üzerinde olduğunu ifade ederek, “Türkiye'de  büyük bir sıkıntı yaşanıyor ama ülkeye getirilen yabancı sermaye, 1 yılda dolar  bazında yüzde 30 kar ediyor. Bu dengesizlik, çarpıklık; Türkiye'de izlenen  ekonomi politikasının nasıl yanlış olduğunu bize çok açık biçimde gösteriyor”  görüşünü dile getirdi.

“NEREYE GİDİYORUZ?”

Son günlerde birbiri ardına zincirleme şekilde ortaya çıkan siyasi, fiili  saldırıların yeni bir düzey, derinlik kazandığını belirten Baykal, CHP'ye karşı  Van'da yapılan saldırıyı anımsattı.

Bu saldırı karşısında olayın iç yüzünü, gerçek niteliğini kamuoyuna  delilleriyle, fotoğraflarla kanıtladıklarını ifade eden Baykal, saldırının  planlı, organize, hazırlıklı olduğunu ve “kamu görevlilerinin denetimi, gözetimi  altında sahnelendiğini” ileri sürdü. Baykal, “Bunu yapanlar, bu işin başında  bulunanlar AKP'liler” dedi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Böyle bir olay dünyada demokratik bir ülkede olursa ne olur? İktidar  yetkilileri konuya el konar. Önce olaya maruz kalan siyasi partiye, genel başkana  nezaketle duygularını, üzüntülerini ifade ederek bir dostluk teması kurar. Bu  olayın içinde olan herkesi takibat sonucunda hesap vermeye çeker. Bunların hiç  birisi oldu mu? Bir tek kişi 'geçmiş olsun' demedi, üzüntüsünü ifade etmedi. CHP  olayın iç yüzünü ortaya koyunca yarım ağız laflar... Ortada ciddi bir şey hala  yok. Bu olayda biz hukuka saygılı, demokrasiyi özümsemiş bir siyasi parti nasıl  davranırsa öyle davrandık. Gürültüye pabuç bırakmadık. İktidarı kınadık,  yapılması gereken buydu, yaptık.

Bir süre sonra Ahmet Türk'e saldırı oldu. Üzüntü verici, acı verici bir  olay. Biz hemen üzüntülerimizi ifade ettik. Kamuoyumuz bunu kaygıyla, üzüntüyle  karşıladı. Ama bu olay yaşandığı zaman birileri çıktı 'bizim tepkimiz CHP gibi  olmaz' dedi. CHP'nin tepkisi demokrasiye, hukuka saygılı bir siyasi partinin  tepkisidir. Demokraside böyle olayları caydıracak adımlar atmak, bu olaya maruz  kalanların sorumluluğu, görevi değildir. Bizim canımız sıkıldı. 'Saldırı  karşısında hukuku, sağduyuyu harekete geçirmekle biz mi yanlış yaptık?' diye  kendimize sorduk. Yanlış yapmadığımızı elbette karara bağladık.

Bir süre sonra orada iki polisin şehit edildiğini gördük. Bu çok acı bir  olay. 'Sayın Türk'e yapılan saldırıyla iki polise yapılan saldırı arasında bir  bağlantı vardır' diye hüküm verme konumunda değilim ama uzun süredir Türkiye'de  çatışma alanı dışında kalan bölgede, hatta çatışma içinde kalan bölgede polislere  karşı bir saldırının yapılmadığı dikkate alınınca, bu olayı yorumlamak daha  güçleşmektedir. Bu olayın aydınlığa kavuşturulması lazımdır. İktidarın çok ayrı  bir biçimde ele alması ve hesabını vermesi gereken bir durumdur. Bu olay böyle  yaşandı. Bir yumruk ve iki polisin hayatı...”

BAKAN YILDIZ'A YAPILAN SALDIRI

Dün de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın saldırıya maruz  kaldığını anımsatan Baykal, “Nereye gidiyoruz, bu nasıl manzaradır?” sorusunu  yöneltti.

“Bu, Türkiye'de doğal karşılayacağımız türden olaylardan bir kaçı mıdır?  Türkiye'nin nereye doğru sürüklenmekte olduğu konusunda iktidarın içine girdiği  teslimiyetçi, kaygısız tablo önemli bir unsur değil midir?” diye soran Baykal,  “Alışılmamış terör olaylarının ötesinde bir hesaplaşmaya, cezalandırmaya işin  yönelmeye başlaması, karşılıklı saldırıların sıradan yöntem haline dönüşmesi  hepimizi kaygılandırması gereken bir durumdur. Bu gidişe milletçe son vermeliyiz,  hep birlikte durdurmalıyız” diye konuştu.

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!