Akdoğan, bir restoranda düzenlenen AK Parti Keçiören İlçe Teşkilatı Danışma Meclisi toplantısındaki konuşmasında, 7 Haziran seçimleriyle ilgili çok şeyin konuşulduğunu, bu seçimin önceki seçimlerden daha da önemli olduğunu söyledi. Muhalefetin de yapılacak seçimleri "hayati" olarak gördüğünü belirten Akdoğan, seçimin kendileri açısından önemli olmasının nedenleri arasında yeni Anayasa, Çözüm Süreci, buna bağlı güven ve istikrar ortamının yer aldığını vurguladı.
Derin devlet, paralel devlet yapılanmaları, KCK türü yapılanmalar ve vesayetçi odakların "AK Parti bu seçimi kazanırsa bir daha bize yeni Türkiye'de yer yok" dediklerini aktaran Akdoğan, "Evet, yeni Türkiye'de darbeci anlayışa yer yok, paralelci anlayışa yer yok, vesayet odaklarına yer yok, mafyaya yer yok, karanlık odaklara yer yok. Bu yüzden onlar can havliyle yükleniyor, herkesle işbirliği yapıyor. Daha önce hiç haz etmedikleri bir partinin kuyruğuna takıldılar, onu ittirerek acaba barajı geçirtebilir miyiz, barajı geçerse AK Parti'ye zarar verebilir miyiz? Bunun hesabı içindeler. 12 yıldır yapmadıklarını bırakmadılar. Biz hep kendimizi anlatmaya çalıştık, şimdi hiç çıt çıkmıyor, şimdi popülist vaatlere sardılar. Onların dedikleri olsa şu an ki bütçe açığının 10 katı daha fazla bütçe açığı olur, Türkiye batar. Bunlar zaten batakçılar kulübü, tek bildikleri ülkeyi batırmak. Hedefledikleri de 'koalisyon olursak', koalisyon demek 'kriz' demektir. Bu eski Türkiye özlemidir" diye konuştu.
Akdoğan, "Tayyip Bey'in bize söylediği bir şey vardır: Hedefe kitleneceksin ve koşacaksın. Hedefe koşarken iki de bir dönüp arkana bakmayacaksın, arkana bakarsan tökezlersin, hedefe ulaşamazsın. Arkandan bin kişi mi geliyor, tek başına mı kaldın bunu umursamadan hedefe kitleneceksin ve koşmaya devam edeceksin. Ama ondan öğrendiğimiz bir şey daha var o da vefalı olmak. Yani hedefe koşarken mücadele içerisinde tek başına kalsan da umursamayacaksın ama o yolda birlikte koştuğun, yol yürüdüğün insanları da asla unutmayacaksın. O yüzden siyasetin temelinde vefa vardır" ifadelerini kullandı.
"BİNADAN TEK BİR TUĞLA DÜŞÜREMEDİLER" Akdoğan, AK Parti'nin birçok badireler atlatıp, saldırılara maruz kaldığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Bunlara karşı nasıl ayakta kalabildik? Bunun iki sebebi var. Bir tanesi milletimizin bizim yanımızda bulunmasıdır, hayır duasını almamızdır. İkincisi de iç bütünlüğümüzü, parti bütünlüğümüzü muhafaza edebilmemizdir. Binadan tek bir tuğla düşüremediler, iç bütünlüğümüzü sarsamadılar. İşte böyle bir zamanda karşınızda kim varsa şeytanla bile iş birliği yapabiliyorlar, o zaman bizim kendi içimizde safları sıkılaştırmamız gerekiyor. İç bütünlüğümüzü korumamız gerekiyor, kardeşliğimizi yüceltmemiz, hiç kimseyi tek bir kişiyi dışarıda bırakmamamız gerekiyor. Her parti siyasi hareket olamıyor, siyasi hareket olabilmek daha büyük bir toplumsal, kitlesel destek bulmaktır. Bizler de meseleye biraz böyle bakmalıyız. Bir davanın, bir hareketin parçası olarak gayret ve çaba gösteriyoruz."
28 Şubat sürecinde, silindir gibi bütün Türkiye'nin üzerinden geçildiğini anlatan Akdoğan, o dönemde herkesin korkuyla yaşamak zorunda kaldığını ifade etti.
Akdoğan, bu yüzden AK Parti'nin seçimden çok güçlü çıkması gerektiğini vurgulayarak, "Her bir kardeşimin üzerinde büyük bir sorumluluk var. Türkiye'de seçimi çok güçlü bir şekilde kazanabilmemiz için Ankara'da çok güçlü olmamız lazım. Keçiören lokomotif ilçemizdir. Bazı ilçeler var ya Çankaya vesaire diyorlar, oraları Keçiören'de dengeleyeceğiz inşallah. Bu sefer oralardan da yüksek oy alacağız" görüşünü dile getirdi.
Başbakan Yardımcısı
Yalçın Akdoğan, muhalefet partilerinin, bir politika, vizyon, prensip ortaya koymaktan ziyade daha popülist vaatlerle, 'nasıl bir oy daha fazla alabiliriz' yaklaşımına girdiklerini belirterek, "Ama tabii bu doğru bir yöntem değil, seçmende karşılık bulacak bir yöntem değil" dedi.
Akdoğan, TRT
Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. AK Parti'nin
seçim çalışmaları için uzun süre önce alana indiğini belirten Akdoğan, "Partimizin farkı, biraz da sürekli seçime hazır olmasından geliyor. Seçimin ertesi günü herkes belki tatile gider, seçimden sonra biz oturup çalışmaya başlarız" ifadesini kullandı.
Bir önceki seçimin mesajını doğru anlamadan, onun gereklerini yapmadan bir sonraki seçime hazırlanılamayacağına işaret eden Akdoğan, diğer siyasi partilerin bu kısmı eksik bıraktığını dile getirdi.
AK Parti'nin seçim beyannamesine ek olarak bir de "toplumsal sözleşme" açıkladığını vurgulayan Akdoğan, toplumsal sözleşmenin, yeni Türkiye'ye davet anlamı taşıdığını söyledi. Yeni Türkiye'nin, en büyük projeleri olduğunu anlatan Akdoğan, "Ama bunu tek başına yapmamız gerekmiyor. Bütün siyasi partiler, toplum kesimleriyle birlikte yeni Türkiye'yi inşa etmemiz gerekir. Yeni anayasa vesaire de bunun alt başlığıdır. Bunu gelin hep birlikte yapalım" diye konuştu.
Akdoğan, çağrılarına bir karşılık gelmediğini aktararak, şöyle devam etti:
"Kendileri de böyle bir toplumsal sözleşme deklare etmediler. Onun yerine daha popülist birtakım mesajlarla, vaatlerle bu siyasetsizlik hali açığını kapatmaya çalışıyorlar. Diğer partilerin yaptıkları açıklamalarda şu ana kadar bunu gördük. Yani bir politika, bir vizyon, birtakım prensipler ortaya koymaktan ziyade daha popülist vaatlerle 'nasıl bir oy daha fazla alabiliriz' yaklaşımı içine girdiklerini gördük. Ama tabii bu doğru bir yöntem değil, seçmende karşılık bulacak bir yöntem değil. Bir kere popülizm, hiçbir zaman siyasi karşılık bulmaz. İkincisi de vatandaş sadece son bir ay kampanyada neler yaptıklarınıza bakarak oy vermiyor. PR çalışmaları seçimi kazanmıyor. Vatandaş daha uzun soluklu bakıyor. Son 4 yılda siz ne yaptınız, ne dediniz, ortaya ne koydunuz, kritik durumlarda nasıl bir tavır takındınız? Demokratik bir duruş sergileyebildiniz mi veya 10 yılda neler yaptınız? Diyelim '27 Nisan bildirisi açıklandığında nasıl bir tavır ortaya koydunuz, Çözüm Süreci'ne hiç destek oldunuz mu veya Suriye ile birtakım sıkıntılar yaşadık, hasmane tutum takındınız. Suriye uçağımızı düşürdü, sen kendi devletini, hükümetini mi tuttun, Esed rejimini mi tuttun'. Bunun gibi onlarca konu var yakın zamanda yaşanmış. Bu konularda senin tavrın ne oldu? Seçmen biraz da buna bakıyor. Son gün ne dediğinden ziyade ömür boyu biraz da ne yaptığına bakarak hareket ediyor."
"SİYASETTE GÜVEN BİR GÜNDE OLUŞMAZ"Siyasette güvenin bir günde oluşmadığını belirten Akdoğan, AK Parti'nin 13 yılda söylediği her şeyi yaptığını, bugün söylediklerine dair de kafalarda bir soru işareti bulunmadığını ifade etti. Akdoğan, "Biz, en çılgın projeyi de açıklasak 'AK Parti bunu diyorsa yapacaktır' anlayışı var. Bu güven AK Parti için oluştu, muhalefete böyle bir güven oluşmuş değil" dedi.
CHP'nin, son 12-13 yılda, "Bunlar irticacı, gizli gündemi var, takiye yapıyorlar, Türkiye'yi İran'a benzetecekler" siyasi argümanıyla ve laiklik üzerinden yürüyen suçlamalarla AK Parti ile mücadeleye çalıştığını söyleyen Akdoğan, şunları söyledi:
"Şimdi birdenbire bunun kesildiğini görüyoruz. 12-13 yıl milleti bir şeyle kandırmaya çalıştılar ama millet buna itibar etmedi. Çünkü bu aslında milletin değerleri ile de savaşmak anlamına geliyordu. Şimdi başka birtakım palavralara savrulmuş durumdalar. 'Siyasi, ideolojik olarak söylediklerimiz, siyaseten söylediklerimiz para etmedi. Ekonomik olarak acaba milleti kandırabilir miyiz' noktasına geldiler. Böyle baktığımızda söyledikleri şeyleri çok ciddiye alıp yorumlamak belki çok doğru olmayabilir, çünkü çok afaki birtakım şeyler var. Neticede onları da konunun uzmanlarının değerlendirmesinde fayda var."
"TÜRKİYE'NİN ARTIK KOŞAR ADIM DEĞİL UÇAR ADIM GİTMESİ LAZIM" Akdoğan, AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye'nin, darbe anayasalarıyla şekillenen, katı bir vesayet rejiminin bulunduğu bir "krizler ülkesi" olduğunu belirterek, AK Parti'nin "yoğun bakımda bir hastayı" devraldığını söyledi. "Yoğun bakımdaki hastayı normal odaya çıkardıklarını, ayağa kaldırdıklarını, hastanın yürümeye ve koşmaya başladığını" aktaran Akdoğan, "Ama bu yetmiyor. Türkiye'nin artık koşar adım değil uçar adım gitmesi lazım. Türkiye'nin uçuşa geçmesi lazım" diye konuştu.
Muhalefetin, iktidarın uzattığı hiçbir eli tutmadığını belirten Akdoğan, "Köprüleri atmış bir muhalefet var. Burada diyalog kanallarını nasıl geliştirebiliriz, uzlaşı zeminini nasıl güçlendirebiliriz. Bu açıdan bu çağrıları sürekli yapmak gerekiyor. Yeni dönemde yeni bir sayfa açarak, bütün bu siyaset kurumunu bir şekilde belli değerler etrafında buluşturabilmek gerekiyor. Bizim çabamız da bu" ifadelerini kullandı.
"BU VAATLER TÜRKİYE'Yİ YENİDEN IMF'YE KÖLE ETME BEYANNAMESİDİR" Akdoğan, "Neden bu seçimlerde bir anda özellikle CHP'nin çıkışıyla ekonomi gündeme oturdu. Eksik yaptığınız çok şey mi var? Sosyal adaletle ilgili ciddi problemler mi var, Türkiye'nin bu alanda kanayan büyük yaraları mı var" şeklindeki soru üzerine, şöyle konuştu:
"Bunların siyaseten ve ideolojik olarak vatandaşın zihnine, gönlüne hitap edebilmesi, onu bir yerden yakalayabilmesi mümkün değil. Çünkü siyaset iflas etmiş bir şey. Siyasetsizlik hali zaten popülizm üretmelerine sebep oluyor. Yani sizin bir siyaset tasavvurunuz, bir gelecek tasavvurunuz bu şekilde bunda bir zayıflık varsa popülist vaatlerle bu boşluğu doldurmaya çalışırsınız. Siyasetten anladıkları, AK Parti'yi gericilikle, gizli gündemi olmakla suçlamaktır. Bunun bir toplumsal karşılığı yok. Çünkü siz bunu dediğinizde aslında milletin değerleriyle mücadele etmiş oluyorsunuz. Bunun para etmediğini görünce 'nasıl biz milletin aklını çelebiliriz'. Bu, çok basit hayal tacirliği gibi bir şey aslında, buradan çok fazla prim yapamazlar.
Bu vaatler Türkiye'yi yeniden IMF'ye köle etme beyannamesidir. Türkiye IMF'den mücadeleyle kurtuldu, şimdi acaba nasıl tekrar IMF'nin kuyruğuna takabiliriz Türkiye'yi. Bu vaatler olursa, önümüzdeki yıl öngörülen bütçe açığı 15-16 milyar, bunlarınki 150 milyar yani 10 kat bütçe açığını büyütüyor. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bir tarafta siz harcamaları 10 kat artırıyorsunuz, onun karşılığında gelirleri de artırmanız lazım ama gelirleri de azaltıyorsunuz. Harcamaları artırın, gelirleri de artırmak yerine azaltan bir formülle ortaya çıkıyorsunuz, bu tam bir komedi filmi. Bunun inandırıcılığı yok. Bu birilerinin hoşuna gidebilir ama millet bunu geçmişte yaşadı. Bir cebine koyuyorsun, öbür cebindekinden ne varsa alıyorsun ve topyekun ülkeyi uçuruma sürüklüyorsun. Ülke batarsa o senin tek tek verdiğin şeylerin hiçbiri bir anlam ifade etmez. Kuru popülizm dediğimiz bu."
"HAYAL DEĞİL SERAP GÖRÜYORLAR"Akdoğan, muhalefetin hayal değil serap gördüğünü ifade ederek, "Hayal gören kişi o hayali gerçeğe dönüştüren bir motivasyon üretebilir ama serap gördüğünü sanıyorsun bakıyorsun hiçbir şey yok. Ama her seçimde böyle. Bu onuncu seçim, her seçimde giriyorlar, kaybediyorlar yani bir serabın peşinde koşuyorlar ona ulaşamıyorlar. Bu kafayla da ona ulaşamazlar" dedi.
Ankara'daki seçmenlerin kendisine CHP'nin vaadlerini sorup sormadığına ilişkin bir soruyu Akdoğan, "Hiç milletin gündemine girmiş değil, böyle bir kızıştırma, rekabet vesaire böyle bir şey yok. Çünkü AK Parti ile diğerlerini bu şekilde bir yarışa vatandaş zihninde sokmuyor. Birine güven oluşmuş. Bir tanesi sana karşılıksız çek veriyor, öbürü her dediğini yapmış, bu ikisi birbiriyle aynı kefeye konamaz" diye yanıtladı.
"ANADOLU'DA MİLLET SANDIĞI BEKLİYOR"Muhalefetin medya üzerinden bir algı oluşturmaya çalıştığını söyleyen Akdoğan, halkın başka bir gündemi olduğunu dile getirdi.
Akdoğan, muhalefet partilerinin millete sirayet edemediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu yüzden Anadolu'da millet sandığı bekliyor, 'Gelsin ben bir oyla oyunu bozacağım', 'Ülkenin geleceğinde ben de varım' diyor. Böyle baktığımızda AK Parti olarak arazide sıkıntı görmüyoruz. Ama şu kaygı var, bunlar o kadar afaki şeyler konuşuyorlar ki bunların konuşuluyor olması, yani bir şekilde ya olursa anlayışı, büyük bir uçurum demek, vatandaş bundan aslında kaygı duyuyor. Bunların hepsi bir popülizm yarışındalar. İşte CHP'nin 10 maddede söylediğini HDP bir ki maddede onu geçti. Bunun bir karşılığı, tutan tarafı yok. Sanki Amerika'dan demişler ki 'Al Amerika bütçesini git, Türkiye'de kullan'. Çünkü Türkiye'nin bütçesi yetmez. 100 katı olması lazım. Böyle tutarsız bir durum var."
"YENİ TÜRKİYE'DE ARTIK KOALİSYONLARA YER YOK"HDP'nin seçim beyannamesi ve partilerin işbirliklerine ilişkin soru üzerine Akdoğan, şöyle konuştu:
"Geçen seçimlerde partiler arasında birtakım işbirlikleri olduğunu gördük. Oy kaymaları yerel seçimlerde olabiliyor, genel seçimde bu çok kolay bir şey değil. Ama 'HDP barajı geçmezse şöyle şöyle sıkıntılar olur', bu propagandayla kitleler etki altına alınmaya çalışılıyor. Ben de tam tersini düşünüyorum, geçmezse sıkıntı olur değil geçerse başka birtakım sıkıntılar... Yani bir siyasi partinin barajı geçmesinde sıkıntı olmaz ama bir tarafta bir terör örgütü varsa, elinde silah olan adam varsa, bunun vesayetinden kurtulamayan, onun uzantısı olan bir şekilde onun amaçlarına hizmet eden bir siyasi anlayış varsa bunun normal bir şeymiş gibi görülmesinin üreteceği başka sorunlar olur diye düşünüyorum. Böyle baktığımızda bunun kurgulandığını, bir şekilde ittirilmeye çalışıldığını görüyoruz ama bu tutar mı, çok o kanaatte değilim."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun koalisyondan bahsettiğine değinen Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"HDP, MHP, CHP. Şimdi MHP ile CHP yan yana gelebilir mi? HDP, MHP yan yana gelebilir mi? Bunlar birbirinin varlığına karşı olan siyasi anlayışlar. Bu bir kandırmaca, böyle bir şekilde koalisyon olma ümidi aşılayarak, milleti motive etmeye çalışıyorlar. Yani öbür türlü birinci parti olamıyorsun, iktidarda olamıyorsun. Bu millet nasıl motive olup da seçime gidecek. Bu partiler yan yana gelebilecek partiler değil. Yeni Türkiye'de artık koalisyonlara yer yok. Koalisyonlar demek krizler ülkesi Türkiye demek, yönetilemeyen Türkiye demek. Bu anlayışlarla zaten bir araya gelemezler."
"HDP ÖRGÜT PARTİSİ POZİSYONUNDA, TÜRKİYE PARTİSİ OLABİLMİŞ DEĞİL"Akdoğan, HDP'nin silahın gölgesinde ve vesayetinde bir yapısı olduğunu ancak Batı'da sanki silahı bırakmış gibi bir hava oluşturmaya çalıştığını belirterek, şunları kaydetti:
"En son Ağrı'da yaşandığı gibi şehir merkezlerinde silahlı unsurlar dolaşmıyor mu? Silahın gölgesinde bir propaganda yapılmıyor mu, Güneydoğu'da halka zulmetmiyor mu, yol kesmiyor mu, adam kaçırmıyor mu? Bu yüzden biz İç Güvenlik Paketi'ni çıkarmadık mı, tedbirleri daha artırmadık mı? Yani ortada bir terör örgütü var. Sanki bu yokmuş gibi, buharlaşmış gibi, sanki HDP de bununla hiç ilişkisi yokmuş gibi hala diyorlar ki 'Biz silahsız çözümden yanayız'. Tamam o zaman çağrı yap PKK'ya, bıraksın silahı. Sen demokrasiye inanıyorsan, demokrasiye inanmak şudur: Türkiye'de her türlü sorun demokrasiyle çözülebilir. Bu diğerinin olmaması demektir. Yani ben elime silah alıp dağa çıkacağım ve bu şekilde amacıma ulaşacağımın karşılığı, diğer kutbu budur. Buna inanıyorsan diğerinin olmaması için uğraşman lazım.
Peki sen o zaman çağrı yap, PKK'ya. Silah bırakma, şehir merkezlerinden çekilme, bu illegaliteyi durdurma, eylemlerine son verme çağrısı bile yapamıyorsun. Bu paradoksal bir durumdur HDP için, bunu örtmeye çalışıyor. Şu anda bir algı operasyonuyla aşmaya çalışıyorlar. Bu aşılabilecek bir şey değil. Şu anda hala HDP örgüt partisi pozisyonunda, Türkiye partisi olabilmiş değil, ortaya koyduğu beyanname de bunu yansıtıyor değil. Orada bakın demokratik özerklik nedir? Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsetmiyoruz. Bu PKK'nın siyasi projesidir. Oradaki kasıt da, 'şehirlerde valiler seçimle gelsin', yerel yönetimleri güçlendirelim değil kantonlar üretmektir. "
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Çözüm Süreci başarıya ulaşsa da Kürtlerin CHP'si olmaya talip olan bu Marksist Leninist ideolojiye sahip, silahı bir türlü bırakmayan bu anlayışla mücadele etmeyi sürdüreceğiz, çünkü Kürtleri onların esareti altında bırakamayız" dedi.
Akdoğan, TRT Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
HDP'nin yerel yönetimleri güçlendirme söylemiyle Suriye ve Irak'ta yapılmaya çalışıldığı gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kantonlar oluşturmaya çalıştığını belirten Akdoğan, "Bunun altındaki anlayış, söylemediği şey şu: 'Güneydoğu'yu biz kanton yapalım, sahibi biz olalım, siz buraya karışmayın ama biz Türkiye'nin diğer tarafına da ortak olalım. Oralarda da söz sahibi olalım.' Aslında PKK'nın ve uzantıları olan yapının söyleyemediği şey bu" diye konuştu.
Türkiye partisi olmanın Türk toplumunun hassasiyetlerine saygı göstermekle mümkün olacağının altını çizen Akdoğan, "İşte en son Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Ermeni meselesinde aldığı kararı ortak deklarasyonla kınayalım dedik. HDP, bu konuda sözde soykırımın tanınması için önergeler veren bir parti veya bir şekilde beyannamede de bir şekilde özür dilenmesinden söz eden bir parti. Sen Türkiye'nin hassasiyetlerini bile gözetmiyorsun" ifadesini kullandı.
Akdoğan, "HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 3 dakikalık basın toplantısında, 'Erdoğan'ı başkan yaptırmayacağız' ifadesine" atıfta bulunarak, "Şimdi bu negatif siyaset. Bir şey yaptırmamayı hedefliyor, yapmayı değil. Sen çözüm sürecinin mimarına 'biz seni bir şey yaptırmayacağız' diyorsun. Bu Tayyip Erdoğan'la başlayan değil, Türkiye'nin sistem tartışmasıdır. Kronik meselelerin çözülmesinde sistemin köklü dönüşümü şarttır ve siz buna ayak diriyorsunuz" değerlendirmesinde bulundu.
"(Erdoğan'ı başkan yaptırmayacağız) diye sürekli tamtam çalmak, 'Öcalan'ı asmak gerekir' söylemi gibidir" diyen Akdoğan, şöyle devam etti:
"HDP'nin beyannamesine baktığımızda CHP'den ne farkı var? Din dersini kaldıralım, Diyanet'i kaldıralım... Toplumsal yapının, kültürel değerlerimize, manevi yapıya baktığımız zaman, toplum bunu nasıl karşılayacak? Bu CHP'in laiklik vesaire etrafında döndürdüğü tartışma. CHP bunu neredeyse bırakacak, şimdi HDP, Kürtlerin CHP'si olarak bunu üstlenmeye çalışıyor. 'Din dersini kaldıralım, Diyanet'i kaldıralım, sözde soykırımı da tanıyalım.' Bu zihniyet Batı'da başka bir ambalajla pazarlanmaya çalışılıyor, millete yutturulmaya çalışılıyor."
"AK PARTİ GÜÇLÜ OLMAZSA, KORKSUNLAR" Akdoğan, seçim sonrasında AK Parti'nin güçlü olmaması halinde güven ve istikrarın tehdit altında olacağını belirterek, şunları söyledi:
"Şimdi sen diyorsun ki 'Çok parçalı bir yapı olsun, AK Parti mümkün olduğu kadar zayıflatılsın.' O zaman güven ve istikrar nasıl olacak? Elinin bir tarafında, yedeğinde silah olan bir yapının Meclis'te daha fazla milletvekilinin olması risk taşımıyor mu? Bu da iyi düşünülmesi gereken bir şeydir. Dengedir bu. Biri aşağı doğru giderken diğeri yukarı gider. Silahı gömersin, demokrasi ve siyaset yukarı çıkar. Hem demokratik olarak ben çok güçleneyim hem de siyasi gücüm de artsın. Bu ikisinin bir arada gitmesi mümkün değil. O korkuya kapılan iş çevreleri bundan korkuya kapılsınlar."
Silahların bırakılmaması ve HDP'nin siyasi güce ulaşmış olması durumunda, herhangi bir siyasi tıkanıklıkta veya krizde tehditvari bir yaklaşım içine girmeyeceğinin garantisi olmadığını aktaran Akdoğan, AK Parti'nin çözüm sürecini başlatarak elini taşın altına koyduğunu ve verdiği mücadelenin HDP tarafından bile desteklenmediğini ifade etti.
Akdoğan,"Çözüm süreci başarıya ulaşsa da Kürtlerin CHP'si olmaya talip olan bu Marksist Leninist ideolojiye sahip, silahı bir türlü bırakmayan bu anlayışla mücadele etmeyi sürdüreceğiz, çünkü Kürtleri onların esareti altında bırakamayız" dedi.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Avrupa Parlamentosunun (AP) 1915 olaylarına ilişkin kararıyla ilgili, "Dünya meselelerinin çözümüne dair bir dirayetin ortaya yok, kalkmışsın Türkiye'ye efendilik taslıyorsun. Kimse Türkiye'ye efendilik taslayamaz. Herkes kendi işini yapsın" dedi.
Akdoğan, TRT Haber'in canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının hatırlatılarak, bazı parlamentolardan çıkan kararların sorulması üzerine Akdoğan, 100'üncü yılında bu olayları bir "bayraklaştırma çabası" olduğunu belirtti.
Müthiş lobi faaliyeti yürütüldüğünü aktaran Başbakan Yardımcısı Akdoğan, tüm bunlara karşı devlet ve millet olarak gereken direnci ortaya koyduklarını söyledi.
Hakikatlerin ortaya çıkması için çaba gösterdiklerini dile getiren Akdoğan, "Maalesef 20, 30 yıl belki 40 yıl önce bu yapılar, diaspora, lobiler oluşturup farklı ülkeleri etki altına almaya çalışırken gereken mücadele yeterince verilmemiş, bir ihmal olmuş, önemsenmemiş belki ve bir şekilde kafayı kuma gömünce diğer ülkeler de mesafe almışlar. Bir yere kadar meseleyi getirmişler, ilk zannediyorum 1987 yılında böyle bir parlamentoda kabul edilmiş, ondan sonra tabii birtakım çabalar olmuş" diye konuştu.
AK Parti döneminde bu lobi faaliyetlerine karşı ciddi mücadele ortaya koyduklarını vurgulayan Akdoğan, şöyle devam etti:
"Hep elimizi uzattık. Dedik ki 'Bu Osmanlı'nın acılarının parçasıdır, burada ölenler bizim insanlarımızdır ama bunun adı soykırım falan değildir'. Yani büyük acılar yaşanmış, belki birtakım zulümler ortaya çıkmış, tehcir olmuş, karşılıklı insanlar birbirini öldürmüş vesaire. Hukuken de siyaseten de bunun adı soykırım değildir. Ama bir acı var. Bu acıyı biz paylaşıyoruz. Bunun için taziye mesajları yayınlandı ve Ermenistan'la da ilişkileri normalleştirmek için çok çaba gösterdik ama hep elimiz havada kaldı. Geleceği kin ve nefret üzerine kuramayız. Şimdi bu çabalar, alınan kararlar, açıklamalar vesaire bunlar kin ve nefreti tahrik etmekten başka bir şey değil, bir faydası yok. Şu anda halihazır duruma bir faydası yok. Çünkü buradan bir şey çıkarılamaz. 2003'te zannediyorum Adalet Divanı'nın başvurular üzerine aldığı bir karar var, bunun hukuki bir karşılığı yok. AB-Türkiye ilişkilerini etkileyecek bir boyuta taşımıyor, 'Kendi bağlamında tartışılan bir konudur şeklinde'. Burada biz 'Ortak komisyon kuralım, çalışsın ne karar verirse biz onu kabul ediyoruz' dedik. Bundan ötesi var mı? Kuralım komisyonu ve sonucunu biz kabul edeceğiz."
"
KOMİSYONDA BİZ OLMAYALIM, BİLİM ADAMLARI OLSUN" Akdoğan, "Komisyonda biz olmayalım, bilim adamları olsun" dediklerini de hatırlatarak, "Şimdi bunu kabul etmiyorsun. Bu ne demektir; 'Ben diğerini dogma olarak görüyorum. Kutsal bir şeydir bu, bunu herkes böyle kabul etmek zorunda. Bunu eleştiremezsin'. Bazı ülkeler buna ceza verdi biliyorsunuz, yani 'soykırım demedi' diye insanlara ceza verdi. Böyle bir şey olabilir mi" değerlendirmesini yaptı.
Yalçın Akdoğan, şunları söyledi:
"Sen kendi doğrunu bana dikte ediyorsun, dogma olarak bana dayatmaya çalışıyorsun. 'Gel kardeşim, kendine güveniyorsan, aç arşivlerini ispat et'. İspat edemiyorsun. 'Gel beraber komisyon kuralım', onu da kabul etmiyorsun, 'İlişkileri normalleştirelim', bunu da kabul etmiyorsun, şimdi bu yaklaşım yanlış bir yaklaşım. Burada iyi niyetli davranan, elini uzatan, sembolik birtakım adımlar atan Türkiye. Ama bu yapılanlar Türkiye'ye haksızlık ve biz üzülüyoruz. Bunlar, bu kararı alan ülkelerle, Türkiye'nin çoğu ile çok derin ilişkileri var. Buna endekslenecek ilişkiler de değil. Ama bu tür kararlar bizi üzüyor, halklarımızı da üzüyor. Orada yaşayan Türkleri de üzüyor. Bu yüzden artık bunları geride bırakmamız lazım ve geleceği dostluk üzerine, kin ve nefret üzerine değil, dostluk üzerine kurmamız lazım."
Birtakım devlet adamlarının Ermenistan'a gideceğini belirten Akdoğan, Türkiye'de düzenlenecek Çanakkale Kara Savaşları'nın 100'üncü yıl dönümü törenlerine de 25'e yakın devlet ve hükümet başkanının katılacağını bildirdi.
Akdoğan, "Çok büyük bir katılım. Onların tabii buradaki varlığı da Türkiye'ye destek olmak, güç vermek anlamına geliyor. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz" dedi.
"HERKES KENDİ İŞİNİ YAPSIN..." Avrupa Parlamentosunun kararını da eleştiren Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları kaydetti:
"Avrupa Parlamentosu konuşuyor. Sen kimsin? Tarih kurumu musun? Ne anlarsın tarihten? Senin bir dirayetin, vizyonun varsa, çık kardeşim dünyada birçok olay oluyor. Mısır'da darbe oldu, 'darbe' diyebildin mi? Suriye'deki zalime, 'zalim' diyebiliyor musun? Yüz binlerce insan öldü. Yanı başında 700 kişi denizde boğuldu. Oraya yardım elini uzatmadın. Sen güya insani değerler üzerine kurulmuş bir birliksin. İnsanlar orada öldü sen müdahale edemedin. Bu kadar beceriksizsin, böyle bir vizyonun yok. Dünya meselelerinin çözümüne dair bir dirayetin ortaya yok, kalkmışsın Türkiye'ye efendilik taslıyorsun. Kimse Türkiye'ye efendilik taslayamaz. Herkes kendi işini yapsın."
Türkiye'nin "özür dilemeci bir tavır sergilediği" yaklaşımlarının doğru olmadığını da dile getiren Akdoğan, polemikler üzerinden bir yere varılamayacağını vurguladı.
AP'nin yaptığı yanlışı kendilerinin de sert şekilde eleştirdiğini belirten Akdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Ama neticede biz Ermenistan'la komşuyuz. Bu ilişkilerin normalleşmesini biz istiyoruz. Ama onlar bir şekilde ayak diriyorlar. Bu ilişkilerin normalleşmesini de biz körü körüne kabul etmiş değiliz. Elbette, Azerilerle Ermeniler arasındaki meselelerin, Dağlık Karabağ meselesinin çözülmesi vesaire... Onların yaptıkları yanlışlar var. Bunlardan geri adım atmaları da önem taşıyor. Burada peşin peşin her şeyi kabul eden, teslimiyetçi bir anlayış, özür dileyen bir yaklaşımla hareket etmiyoruz. Biz öz güvenle hareket ediyoruz, biz kendimize de güveniyoruz, geçmişimize de inanıyoruz. Acılar yaşanmıştır, bunu yok sayamayız ama bu acılar üzerine geleceği kurmayalım. 'Gelin birlikte öz güven içerisinde, dostluk içerisinde geleceğe yürüyelim' diyoruz. Burada özür dileyici yaklaşım söz konusu değildir. Böyle bir sorun var, bu sorunu yönetmek lazım. Bunu diyenler, geçmişten bu yana bu sorun büyürken kafalarını kuma gömdüler, hiçbir şey yapmadılar. Aldı başını gitti. Birçok ülke parlamentosundan geçti. Ne yaptın kardeşim, sen iktidardın? Sorunları görmezden gelen yaklaşım, sen çözmeye çalıştığın zaman ortalığı ayağa kaldırıyor. Görmezden gelirsen de işte o sorun büyüyor ve bir şekilde seni vurmaya başlıyor. Biz o sorunun Türkiye'yi vurmasına izin vermeyiz. Ama öz güvenle de geleceğe yürümek için ne yapmak gerekiyorsa, onu yaparız."
23 NİSAN'I KUTLADI23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı da kutlayan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, kutlamalarda TRT'nin önemli rol oynadığını ifade etti.
Dünyadaki ilk çocuk bayramının ilan edilmesinin,
Atatürk'ün ileri görüşlülüğünü bir kez daha ortaya koyduğunu vurgulayan Akdoğan, "Ama egemenlik önemli. Bugün yaşadığımız bütün tartışmaların temelinde de bu var. Bu Meclis kurucu, Gazi Meclis'tir. Hem Cumhuriyeti kuran iradedir hem Kurtuluş Savaşı'nı veren iradedir. Atatürk o zaman doğru bir yöntemi seçmiş ve bütün şehirlerden gelen temsilciler, milletin temsilcileri marifetiyle, Cumhuriyet'in kuruluşunu ve Kurtuluş Savaşı'nın, Milli Mücadele'nin verilişini, milletin temsilcilerinin yönetiminde gerçekleştirmiştir. Bu doğru bir karardır. İnşallah 7 Haziran seçimlerinde de aynı bu ruhla irade sandığa, Meclis'e yansıyacaktır. Ben bütün milletimin bayramını tebrik ediyorum" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Selahattin Demirtaş, süslü laflar ediyor ama içinde Cemil Bayık var. Cemil Bayık'ın vesayeti altında hareket ediyor. Onun talimatları, açıklamaları ve rota çizmesiyle HDP bir yere doğru gidebiliyor" dedi.
TRT Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Akdoğan, Çözüm Süreci'nin askıya alınmadığını, sürecin aynı kararlılıkla devam ettirildiğini, hükümet olarak hiçbir zaman süreci seçime endeksli yürütmediklerini ifade etti.
HDP'nin silahsız çözümden yana olduğunu göstermek için, öncelikle terör örgütüne silahların bırakılması konusunda açık bir çağrıda bulunması gerektiğini dile getiren Akdoğan, şunları kaydetti:
"Artık demokratik siyaset Türkiye'de güçlenmiştir. El birliğiyle daha da güçlendirelim. Bunun için biz çalışıyoruz. Bakın Meclis'te de her şeyi konuşabiliyoruz, her şeyi söyleyebiliyoruz. 'İnsanların hayatına son veren bir yöntemi biz kabul etmeyiz ve PKK buna son vermelidir' diyebiliyor mu, diyemiyor. Selahattin Demirtaş, süslü laflar ediyor ama içinde Cemil Bayık var. Cemil Bayık'ın vesayeti altında hareket ediyor. Onun talimatları, açıklamaları ve rota çizmesiyle HDP bir yere doğru gidebiliyor. Ona rağmen, ona karşı, onun istemediği bir şeyi yapabiliyorlar mı? Bugüne kadar tek kelime söyleyebildiler mi? Bu yüzden, örgütün vesayeti altındaki bir yapının, normal, kendi kendine bundan tamamen uzak, azade demokratik bir yapıymış gibi davranmasını ben çok doğru bulmuyorum."
Terör örgütünün silah bırakması halinde ancak HDP'nin değer kazanabileceğini vurgulayan Akdoğan, aksi halde HDP'nin sürekli yedeğinde silah olan, örgüt partisi pozisyonundaki bir yapı olarak algılanacağını söyledi.
Akdoğan, demokrasinin bir tahammül rejimi olduğunu ve sistemin de söz konusu tahammülü ürettiğini belirterek, ölmek ve öldürmek üzerine bir yöntemin tamamen devre dışı kalması ve HDP'nin bu yönde güçlü bir mesajı vermesi gerektiğini kaydetti.
"SİYASİ GÜÇ DEVŞİRME ÇABALARININ ARTIK DEVRE DIŞI KALMASI LAZIM" Sandığın etki altına alınması hedefiyle saldırı ve çatışma girişimlerinin, her seçimden önce yaşandığına dikkati çeken Akdoğan, "Bunlara karşı güvenlik güçlerimiz elbette tedbirlerini alıyor. Örneğin, 1 Mayıs yaklaştığı için söyleyeyim; emekçi bayramıdır ve bu konuda atılan her adımı da AK Parti Hükümeti atmıştır. Bunun sağduyu içerisinde geçirilmesi lazım. Yani seçime endeksli bu tür toplumsal kargaşa çıkarma, buradan siyasi prim elde etme gayretlerine son verilmesi lazım. Toplumun huzurunu kaçıracak yöntemlerle siyasi güç devşirme çabalarının, artık devre dışı kalması lazım" diye konuştu.
Ağrı'daki terör saldırısına da değinen Akdoğan, güvenlik güçlerinin vatandaşların huzuru ve güvenliği için bölgeye gittiğine dikkati çekti. Akdoğan, devletin, silahların gölgesinde propaganda yapılmasına müsamaha göstermeyeceğinin altını çizdi.
Akdoğan, asıl provokasyonun, teröristle kucaklaşma şenliklerinin yapılması olduğunu vurgulayarak, "Devlet her türlü tedbiri almak durumundadır ve alacaktır. Eğer bu tür şeyler olursa sorumlusu sen olusun. O adamlar orada dolaşırsa, sen onlarla bir araya gelirsen, onun üzerinden bir baskı oluşturmaya çalışırsan, sorumlusu sen olursun. Aldığın oylara da şaibe karışır. Herkes, 'oradaki silahın zoruyla, baskısıyla HDP bu oyları aldı' der. İşte o zaman senin aldığın oylarla ilgili meşruiyet tartışması ortaya çıkar" dedi.
"
BU SEÇİMLERİ SON ŞANS OLARAK GÖRÜYORLAR"Akdoğan, 7 Haziran'da yapılacak seçimleri, kendilerinin önemli gördüğü gibi vesayet arayışında olanların da önemli gördüğü tespitinde bulunarak, şöyle devam etti:
"Bu seçimi hayat memat meselesi olarak görenler kimler, bu vesayetçi odaklar. Derin devlet, paralel devlet, KCK türü yapılanmalar da hayat memat meselesi olarak görüyor. Niçin? AK Parti tekrar güçlü bir şekilde gelirse, bunlara 'Yeni Türkiye'de yer yok. Bunlar olmayacaklar, bunu son şans olarak görüyorlar. 'Eğer bunu da AK Parti kazanırsa, yeni Türkiye'de bizi yaşatmazlar' diyerek, burada bir yüklenme var. Onun için bir araya geldiler. Sağın en sağında, solun en solunda hiç bir araya gelemeyecek insanlar, odaklar, 'birlikte ne yaparız' diyerek bir araya geldiler. Yapamazsınız. Yerel seçimde de Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yapamadınız. Dışarıdan da destek alsanız, içeriden de alsanız yapamayacaksınız. Çünkü millet kendi iradesi dışında bir tasallut kabul etmiyor, görmek istemiyor."
"Milletin iradesi mi ülkeyi yönetecek yoksa vesayetçi odaklar, karanlık odaklar, lobiler mi ülkeyi yönetecek" diye soran Akdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu yüzden, bu seçimi hayat memat meselesi görüyorlar. Gerçekten bu seçim, önemli bir seçim. Yeni Türkiye'de onlara yer olmayacak, olmamalıdır. Çünkü bunların kazanması demek, Türkiye'nin esaret rejimine dönüşmesi demek. İş adamlarına şantaj yapan, öğrencilerin sorularını çalan, insanların kariyerini mahveden bir anlayış var. Bu anlayışın güç bulması, ülkenin yaşanmaz hale gelmesi demek. Diyorlar ya; 'Yaşanabilir Türkiye'. Sizin işbirliği yaptığınız çevreler yaşanamaz bir Türkiye demek. O yüzden bununla da mücadele etmemiz gerekiyor. Milletimizin de bu oyunu gördüğünü düşünüyorum."