Güncelleme Tarihi:
Başbakan Erdoğan, Çırağan Sarayında düzenlenen Anadolu Aslanları İşadamları Derneğinin (ASKON) 5. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, başarı dileklerini ifade ederek, dernek üyelerine teşekkür etti.
Erdoğan, Türkiye'de yıllarca hükümetlerin, siyasetçilerin, yatırım ortamını iyileştirmek gibi bir meseleleri olmadığını, siyasetin Anadolu şehirlerini birer yatırım üssü haline getirme gibi bir hedefi, bir derdinin de bulunmadığını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Anadolu'daki iş adamının, 'Ankara bize gölge etmesin yeter' dediğini çok iyi biliyoruz, çok iyi hatırlıyoruz. 'Yeter ki Ankara iş adamına engel olmasın, yeter ki Ankara yolları açsın, engelleri kaldırsın. Yatırıma, üretime takılmış prangaları söküp kaldırsın' dediler. Anadolu'daki iş adamları ve iş çevreleri, bunun altını çiziyorum, hiçbir zaman imtiyaz istemediler. Ankara'ya gözünü dikip, Ankara'ya sırtını dayayıp iş bitirme gayreti içinde olmak yerine, onlar, kendi ayakları üzerinde yükseldiler. Bütün bunlara ek olarak krizlere, dalgalanmalara, yanlış politikalara, belirsiz politikalara da katlandılar, direndiler, ayakta kalmaya çalıştılar ve ayakta kaldılar.”
Erdoğan, “Ankara'dan destek alan bazı çevrelerin ise bunu şehirlerine kazandırmak yerine, kişisel bir imtiyaza dönüştürdüklerini” dile getirdi.
Ekonomik politikaların belirsiz, bir ay, bir yıl sonra değil, yarın ne olacağını kimsenin bilmediği, kimsenin kestiremediği, enflasyonun yüksek ve belirsiz olduğu, faizlerin yüzde 60'lar seviyesinde bulunduğu, vergilerin çok yüksek, enerjinin pahalı, kayıt dışının da çok yaygın olduğu bir ortamda, iş adamlarının iş yaptıklarını ve ayakta kalmaya çalıştıklarını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Ülkenizi bir de ekonomik krizin içine atıyorlar. Bir anda tüm dengeler, tüm göstergeler altüst oluyor. Türkiye başladığı noktaya geri dönüyor. Bu da yetmezmiş gibi bu kriz periyodik bir halde 5 yılda, 10 yılda bir geliyor, kapıyı çalıyor. Ekonomik ve siyasi istikrar yok, güven ortamı yok. Bu şartlarda, böyle ekonomik yapıda, böyle ortamda iş yapmak, üretim yapmak, ihracat yapmak, istihdam sağlamak elbette zordu.
Şimdi, dikkat ederseniz, 5,5 yıllık iktidarımız süresince 2 kavramı çok kullandık; istikrar ve güven. Her fırsatta ve her ortamda tekrar tekrar bu iki kavrama vurgu yaptık. Türkiye ekonomisinin istikrar ve güvenle bu noktaya geldiğini ve yine istikrar ve güvenle bu hizmetini muhafaza edeceğimizi ısrarla ifade ediyorum.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin nereden nereye geldiğini, hangi badirelerden geçerek bugünlere ulaştığını, hangi bedelleri ödediğini ve bu arada neler kaybettiğini, hangi acı tecrübelerden geçtiğini çok iyi bildiklerini dile getirerek, “Türkiye'nin, ekonomik kalkınma için, çözüm üreten siyaset için, onurlu dış politikası için, demokrasi için, çağdaş dünyayla bütünleşmek için nelere ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunu bizler de biliyoruz. Bu ülkenin zor zamanlarında ayakta kalmayı başarmış iş adamları olarak sizler de gayet iyi biliyorsunuz” dedi
Olayı finans sektörü olarak değerlendirmenin yanlış olacağını ifade eden Erdoğan, finans sektörü ve reel yatırımın birbirini tamamlayan sektörler olduğunu ve şu anda dünyanın bunun üzerine kurulu olduğunu belirtti. Erdoğan, “Bir şeyi daha burada bugün öğrendim, 'biz ara malı ihraç eden bir ülke idik'. Arkadaşlar, biz ara malı ihraç eden bir ülke hiçbir zaman olmadık. Biz tarım ürünü ihraç eden bir ülke idik ama şimdi sanayi ürünü ihraç eden bir ülke durumuna geldik” diye konuştu.
Türkiye'nin sanayi ürünleri için ara malı aldığını kaydeden Erdoğan, “Şu anda ihracatımızın bir numaralı kalemi otomotiv sektörünün, şu anda yüzde 65 ile yüzde 95 arasında değişen ara malı var. Bu ara malından kar ediyoruz. Bununla otomobillerimizi Türkiye'de yapıyoruz ve dünyaya ihraç ediyoruz. Bunu biz görmezlikten gelemeyiz” dedi.
Erdoğan, Türkiye olarak şu anda 64 milyar Dolar olan dış ticaret açığının en önemli kaleminin petrol ürünleri, akaryakıt ve doğalgazdan oluştuğuna işaret ederek, bundan sonra bu rakamın dahada da büyüyeceğini söyledi. Başbakan Erdoğan, “Bu bizim durduğumuz yerde müdahale edemediğimiz, ama faturası bize masa başında kesilen bir konu. Bütün bunlara rağmen Türkiye 107 milyar Dolar ihracatını yapıyor” diye konuştu.
Faizler konusunda da mevcut faiz oranını benimsemiş bir iktidar olmadıklarını, ancak 5,5 buçuk yıl önce devletin borçlanma faizlerinin yüzde 63,4'ten, şu anda yüzde 17'ye geldiğini dile getiren Erdoğan, “Biz yüzde 17'yi benimseyen bir iktidar değiliz. Şartları yine zorluyoruz. Zorlamaya devam edeceğiz” dedi.
İŞSİZLİK SORUNU
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, işsizlik sorununa değindiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Gelişmiş ülkelerin içinde işsizlik sorunu olmayan bir tane ülkeyi gösterebilir misiniz? Başta ABD olmak üzere... Gösteremezsiniz. Bizim dönemimizde işsizlik artmamıştır en azından, işsizlik oranı korunmuştur. Geçen yıl sonu itibarı ile yaklaşık 2,5 milyon işsizimiz ülkemizde iş sahibi olmuştur. Bu gerçekleri görmemiz lazım” diye konuştu.
'3 ÇOCUK YAPIN'
Türkiye'nin nüfusu artan bir ülke olduğunu anlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Geçenlerde söyledim, yine söylüyorum: En az Türkiye'de Türk ailesinin 3 yavruya sahip olması lazım, nüfusun 5 olması lazım, bunun üzerinden birçok spekülasyonlar yapılıyor. Ekonomistlere de sesleniyorum; hesaplarınızı iyi yapın, eğer Türkiye'yi seviyorsanız, bu milleti seviyorsanız. 3 tane çocuğu olursa bir ailenin, bu ülkenin nüfusunu diri tutarsınız, genç tutarsınız. Aksi taktirde batının şu anda ağladığı gibi yarın biz de ağlamaya başlarız. Sene 2037, Türkiye ağlamaya başlar.
'Efendim imkansızlıklar, işte çok çocuk olursa tinerci olur...' Bunu diyen siyasiler, cumhurbaşkanları var bu ülkede. Onlara diyorum ki, siz niye tinerci olmadınız? Yoksa sizlerde mi yolsuzluklara bulaştınız? Ve... Bu konu, bana göre çok hassas bir konudur. Dolaştığım Batı ülkelerinde her yerde aynı sıkıntı var. Almanya üste para veriyor. Teşvik ediyor ama doğurmuyorlar. Çünkü alışkanlıklar var, bu alışkanlıklardan kolay kolay vazgeçilmiyor ama ben ülkemi milletimi seviyorum ve nüfusumuzun artmasından yanayım. Kim ne derse desin...”
Başbakan Erdoğan, batıda ne varsa, doğuda da o olacak dediklerini ve iktidarları döneminde doğuya ve güneydoğuya yaptıkları yatırımın yaklaşık 5 yıl içinde 8,5 katrilyon lira olduğunu belirterek, buna TOKİ'nin dahil olmadığını, TOKİ'nin o bölgede 46 bin konut yaptığını bildirdi.
MEDYAYI SUÇLADI
Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Tespitim budur. Sivil toplum örgütlerinin bir çalışması var. Bunu memnuniyetle izlediğimizi söyledim ama geri adım atmak mantığını kabul etmek mümkün değil. Yani geri adım atmak... Neden, niçin, nasıl, konu ne? Bunu görmek lazım. Tayyip Erdoğan olarak benim bir yanlışım varsa bu söylenir. Ben o yanlışımdan geri adım atmayı kesinlikle kabul ederim. Eyvallah... Ama ortaya somut bir şey konmadan herkes geri adım atmalı... Niçin? Bunun içeriğini bir doldurun bakalım, bir görelim.
Çok açık, net söylüyorum; sivil toplum örgütlerinin bu çalışması güzeldir. Bir şeyi sanki böyle ıskalıyorlar. Kızmasınlar, Tayyip Erdoğan her zaman faturasını böyle kesiyorlar. Ama böyle maalesef, bir siyasi zihniyetin yanlısı olan medya bu işi teşvik etmiştir ve bugünlere getirmiştir. 'Efendim germeyelim, germeyelim' diye diye, geriyorsunuz. Bakıyoruz ki, sağdan, soldan, karşıdan, arkadan... Size serbest, bize sus. Yok öyle bir şey. Söylüyorum, 'Yumuşak başlıysam kim dedi uysal koyunum'. Açık, net söylüyorum; kimse bize laiklik konusunda bir olumsuz yaftası yapıştıramaz. Kimse bize demokrasi konusunda bir yanlışlık, bir yanlış yaklaşım yaftası yakıştıramaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin, ülkemizin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak 5,5 yıldır dünyada itibarını yükselttik.”
“PİYASA YİNE DİRENİYOR”
Başbakan Erdoğan, bu tür olaylara karşı yatırımcıların tepkisine değinirken “Bu kadar iyi giderken yatırımcının bu tür olaylarla karşılaşmış olması, işte buyurun, piyasalara nasıl vuruyor. Buna rağmen piyasa yine direniyor. Gerek içerde, gerekse dışarıda yatırımcı, 'Bu ülkede istikrar, güven var.' Söylüyor...” dedi.
Böyle bir ortamda ihaleler yapıldığını, yine tırmanan rakamlar olduğunu belirten Erdoğan, yatırımcının “Bu ülke AB'ye aday ülke, bu ülke demokrasi standartlarını yükselten bir ülke” dediğini ve yatırımını Türkiye'ye yönelttiğini söyledi.
'ARAMIZDA DARBE ÇIĞIRTKANLARI VAR'
Erdoğan, ihracattaki rakamı 36 milyar dolardan 107 milyar dolara çıkardıklarını, 5 yılda 71 milyar Dolar ilave yaptıklarını belirterek, milli gelir 181 milyar dolar iken devletin kamu net borç stokunun yüzde 78,3 olduğunu söyledi.
Erdoğan, 31 Mart'ta AB bazlı hesapların açıklanacağını ifade ederek, “Birleşmiş Milletler bazlı söylüyorum, 489 milyar dolar milli gelirimiz var. 240 milyar dolar borç var. 240 milyar doları bazıları büyütüyor, şişiriyor. Özel sektörün borcunu da devlete yüklüyor” diye konuştu.
Devletin özel sektörün borcuyla uzaktan yakından hiçbir alakası bulunmadığını kaydeden Erdoğan, borcun yüzde 78,3'ten yüzde 35,5-36'lara düştüğünü tahmin ettiğini, borçların sürekli ödendiğini, daha güçlü olacaklarını, Türkiye'nin artık ürettiğini ve büyüdüğünü söyledi.
Başbakan Erdoğan, “Pazartesi günü inşallah yeni rakam açıklanacak. Tahminim o ki, Türkiye 650 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşmış olacak. AB bazlı açıklanacak rakamla bu artık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) olarak tespit edilecek, milli gelir olarak değil” dedi.
Hesaplamalara göre daha önce 2 bin 500 dolar olan kişi başı milli gelirin 3 bin 310 dolara çıktığını, 2007 tahminlerinin de 9 bin dolar civarında olduğunu ifade eden Erdoğan, milli gelirin bugüne kadar yüzde 61,5'unun borç olduğunu, 2006'da ise bu oranın yüzde 34,2'ye düştüğünü, AB tanımlı borç stokunun çok düşük bir noktaya gelmiş olacağını ve Türkiye'nin bütçe açığı oranlarından sonra kamu net borç stokunun milli gelire oranı itibariyle de Maastricht kriterini şu anda karşıladığını bildirdi.
'IMF İLE İLİŞKİLER'
Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile ilişkiler konusuna değinirken de “IMF güdümüne girerseniz sizler için bir sıkıntı olabilir ama IMF ile olan ilişkilerinizi gerçekten ülkenizin çıkarları istikametinde iyi değerlendirirseniz o zaman da avantajlarını görürsünüz. Çünkü IMF bir akredite kuruluştur” diye konuştu.
Göreve geldiklerinde IMF'den devraldıkları borç miktarının 23,5 milyar dolar olduğunu, şu anda ise IMF'ye olan borcun 7 milyar dolara düştüğünü kaydeden Erdoğan, Merkez Bankası kasasındaki rezervin 26,5 milyar dolardan 71 milyar dolara ulaştığını, Türkiye'nin yere sağlam basmasının bundan dolayı olduğunu söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Eğer siz Merkez Bankanızı bu kadar güçlü tutamamış olsaydınız, hazinenizin belli bir gücü olmamış olsaydı, her an acaba nasıl yıkılıyor, Ne zaman? Hep bunu düşünürdünüz. Şu anda bizim böyle bir sıkıntımız yok. Tedbirlerimizi alıyoruz. Sürekli arkadaşlarımızla, özel sektörle irtibatları devam ettiriyoruz ve adımlarımızı da bu müzakereler içerisinde atıyoruz. Bunlar kendi kendine olmadı. İstikrarla güvenle oldu. Şimdi bu manzarayı bozmaya kimin ne hakkı olabilir? Türkiye'nin istikrarına, güven ortamına, demokratik yapısına gölge düşürmeye kimin hakkı olabilir? Özgürlükleri kısmaya, kısıtlamaya bu dünyada kimsenin hakkı olamaz. Herkes kendi özgürlük alanında rahat hareket edebilmelidir. Bir başkasının özgürlük alanına müdahale etmemek kaydıyla... Üretimde, düşüncede özgürlük, din ve vicdan özgürlüğü, örgütlenmede özgürlük... Bütün bunları özgürlük alanları olarak bizim devam ettirmemiz lazım.”
'BİRLİĞİMİZİ BOZMAYA GAYRET EDENLER VAR'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birliğimizi, beraberliğimizi, dirliğimizi bozmaya gayret edenler var. Aramıza fitne, fesat karıştırmak isteyenler var. Aramızda ne yazık ki, siyasetin içinde olup veya dışından katkı sağlayıp darbe çığırtkanları var. Bu ülke bunların hiçbirinden bu güne kadar bir şey kazanmadı, kazanamadı ve bundan sonra da kazanmayacak. Tam aksine geri gidecektir. Bu tür adımlarda kaybeden Tayyip Erdoğan olmaz, o çığırtkanlar olur. Bu ülkeyi eğer düşündüklerini söylüyorlarsa, sorumlu davransınlar. Bundan başka bir yol yok. Eğer ülkem kazanacaksa, milletim kazanacaksa, biz kaybetmeye hazırız diyorum. Milletin emanetini taşıyanın, sırtında yumurta küfesi taşıyanın sağduyuyla hareket etmekten başka bir seçeneği olamaz. Biz herkesten fazla sorumluluğumuza müdrikiz. Ve herkesten fazla da duyarlı olmaya gayret ediyoruz. Bu davranışımızı da asla değiştirmeyeceğiz.”
Erdoğan, “Zaten bunu başaramadığımız takdirde zarardayız. Nasıl getirirse millet, öyle de götürür. Bu onun en doğal hakkıdır. Ama demokrasiyi güçlü kılmamız lazım. Demokrasi güçlenirse inanıyorum ki ülkemizde sivil toplum örgütlerinin siyasi partilerin birbiriyle olan dayanışması çok daha farklı bir noktaya gelecektir” diye konuştu.
Türkiye'nin bugün ulaştığı noktanın tamamen demokraside ulaştığı seviyenin eseri olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Demokrasiyle ekonomi at başıdır. Eğer demokrasiyi geri çekerseniz, ekonomiyi de geri çekmiş olursunuz. Bu bakımdan demokrasinin önemi çok büyük. Gelişmiş ülkelere baktığımız zaman demokrasinin en ileri noktada olduğunu görürsünüz. Türkiye'deki her kesim, siyaset de, bürokrasi de, medya da, sivil toplum örgütleri de bunun kıymetini bilmek sorumluluğunu taşımak zorundadır. Küresel bir krizin bütün dünyayı etkisi aldığı böyle bir dönemde bunu hep birlikte yapmak durumundayız”