Başbakan, İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu

Güncelleme Tarihi:

Başbakan, İl Başkanları Toplantısında konuştu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2012 12:46

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz, Avrupa'nın kimi ülkelerinde son yarım yüzyılda yaşanan bazı acı hadiseleri sineye çektik. Ancak bugün şunu herkes bilsin ki Türkiye eski Türkiye değildir. Türkiye, Avrupa'da sinsice yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobia karşısında susacak, tepkisiz kalacak, boynunu bükecek bir ülke değildir. Avrupalı dostlarımızı buradan samimiyetle uyarıyorum; Fransa'da ortaya çıkan tablo, Avrupa'daki sinsi tehlikenin ciddi bir tezahürüdür” dedi.

Haberin Devamı

Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında bir konuşma yaptı.
Başbakan Erdoğan, konuşmasının başında, bugün AK Parti çatısı altına girecek ve rozet takarak AK Parti saflarına dahil olacak farklı siyasi partilerden 9 belediye başkanına “hoş geldiniz” dedi. Erdoğan, vefat eden Sağlık İş Sendikası Başkanı Mustafa Başoğlu'na Allah'tan rahmet diledi.
Fransa'da, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasanın iptali için dün Anayasa Konseyi'ne başvuru yapılmasına değinen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Fransa'da, malum yasayı Fransa Anayasa Konseyi'ne taşıyan 77 senatör ve 65 milletvekiline ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Fransa'daki bu sağduyulu temsilciler sayesinde, tarihi bir hatanın önlenmesi noktasında çok önemli bir girişim gerçekleştirilmiştir.
Fransa'da, fikir ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik, ırkçı ve ayrılıkçı bu yasa, iki ülke ilişkilerinde olduğu kadar Fransa'nın kendi değerlerinde de tamiri zor yaralar açacaktı. İnanıyor ve umuyorum ki Fransa Anayasa Konseyi de sağduyulu davranacak, Fransa değerlerine, Avrupa Birliği ilkelerine ters düşmeyecek, vicdanları kanatmayacak bir sonuca varacaktır. Biz, sabırla beklemeye, süreci izlemeye devam edeceğiz.
Fransa'daki bu girişim, herkes kabul ediyor ki 1915 olaylarına ya da bu olayları aydınlatmaya yönelik bir girişim değildir. Bu girişimin, bu yasanın, Fransa Cumhurbaşkanı ve arkadaşlarının bu tavrının altında, masumiyetten çok uzak, son derece tehlikeli bir saik var. Ben, süreç içinde de defaatle ifade ettim. Soykırımın inkarını suç kabul eden bu yasa, esasen bir 'Türkiye ile kavga ediyorum' yasasıdır.”

Avrupa ülkelerine çağrı

Haziran ayında yapılacak seçimler öncesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy öncülüğünde, Meclis'in ve Senato'nun bazı üyelerinin kamuoyuna böyle bir mesaj vermenin ve bu yolla seçimlerde çıkar sağlamanın peşinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, bir yandan Fransa'daki Ermeni kökenli seçmenlerin hissiyatının istismar edildiğini, diğer yandan Türkiye ve Türklerle kavga ediyorum algısı oluşturularak çok tehlikeli bir oyun oynandığını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Türkiye'nin dostluğu, dünyadaki herkes için önemli bir payedir. Ama bazı küçük insanlar için, küçük düşünen insanlar için, Türkiye'nin husumeti bile bir payedir. İşte Fransa'da kimilerince yapılan, bu payeyi elde etme çabasıdır. Bunun aksini hiç kimse iddia edemez. Hiç kimse, Fransa'daki bu yasanın, masum kaygılarla, iyi niyetle çıkarıldığını savunmaz, savunamaz. Herkes biliyor ki bu yasanın altında, bu yasayı çıkaran tavrın ve hissiyatın altında, reddi mümkün olmayan bir ırkçı yaklaşım, bir ırkçı zihniyet vardır. Dolayısıyla bu mesele, bir Fransa meselesi, bir Türkiye meselesi değildir; bu mesele, doğrudan doğruya bir Avrupa meselesi, Avrupa Birliği meselesidir.
Biz, Avrupa'nın kimi ülkelerinde son yarım yüzyılda yaşanan bazı acı hadiseleri sineye çektik. Ancak bugün şunu herkes bilsin ki Türkiye eski Türkiye değildir. Türkiye, Avrupa'da sinsice yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobia karşısında susacak, tepkisiz kalacak, boynunu bükecek bir ülke değildir. Avrupalı dostlarımızı buradan samimiyetle uyarıyorum; Fransa'da ortaya çıkan tablo, Avrupa'daki sinsi tehlikenin ciddi bir tezahürüdür. Bu tehlikeyi görmek, bu tehlikeye karşı acilen tedbirler alıp uygulamak, Avrupa Birliği'nin en öncelikli gündemi olmalıdır. Yabancı düşmanlığı üzerinden seçim kazanmaya çalışanlar, sadece kendi ülkelerine, kendi halklarına değil, Avrupa ilkelerine, Avrupa'nın temellerine, Avrupa'nın ideallerine zarar verirler. Bu samimi tavsiyelerimizin Avrupa'da dikkate alınmasını özellikle arzuladığımızı da burada ifade etmek istiyorum.”

Dersim

Haberin Devamı

Erdoğan, Dersim olayları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. 23 Kasım 2011 tarihinde yapılan AK Parti Genişletilmiş il Başkanları Toplantısında bu konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

Haberin Devamı

“Tarihimizde yaşanmış acı bir hadiseyi, Dersim faciasını Türkiye'nin gündemine taşımıştık. Belgeleriyle, acı hatıralarıyla, üzeri örtülmüş bir faciayı, bir Cumhuriyet Halk Partisi eserini burada sizlerin ve aziz milletimizin dikkatlerine sunmuştuk. Dersim meselesi, bizim Genişletilmiş İl Başkanları Toplantımızın ardından Türkiye genelinde etraflıca tartışıldı, konuşuldu, üzerinde çeşitli yorumlar yapıldı.

Ben bugün burada Dersim konusunu yeniden açacak değilim. Nitekim, Başbakanlık Devlet Arşivleri'nin kapısı ardına kadar açık. Sayın Kılıçdaroğlu çok merak ediyor ya... Açılacak. Bizde kapalı bir şey yok. Merak etmeyin. Genelkurmay Başkanlığımız da Dersim hadisesine ilişkin arşivini açmak için hazırlıklarını yapıyor. Bundan sonrası, siyasetçilerden ziyade tarihçilerin, araştırmacıların, akademisyenlerin konusudur. Umuyoruz ki bu mesele tüm boyutlarıyla da aydınlatılacaktır. Ancak, Dersim tartışmaları yapılırken, asıl önemli noktanın, hatta tartışmanın esasının çok ciddi bir biçimde ıskalandığını da müşahede ettik. Başta CHP'liler olmak üzere, bazıları kalktılar, 'Başbakan bugüne neden gelmiyor; neden tarihi olayların üzerine gidiyor?' diye eleştiri yaptılar. Çünkü geçmiş bilinmezse bugün ve gelecek bilinemez. Bunu bunların bilmesi lazım. 'Başbakan CHP'nin geçmişiyle neden bu kadar uğraşıyor?' diyenler var. 'Dün dünde kalmıştır' diyerek, geçmişi hasıraltı etmek isteyenler var...

Haberin Devamı

Şunu burada altını çizerek ifade etmek istiyorum; biz, Dersim faciasını gündeme taşırken, bir acının küllerini kaldırmayı değil, bir zihniyeti, bir anlayışı, bir yaklaşımı deşifre etmek istedik. Bunu hatırlatmak istiyorum. Biz, Dersim'den, hatta onun çok daha öncesinden başlayan, bugüne kadar da devam eden, bugün de varlığını sürdüren, jakoben, seçkinci, elitist bir zihniyete dikkatleri çektik. Bugün bu zihniyet var mı? Evet var. Bunları deşifre etmek istiyoruz, bunları tanıyalım diyoruz. Evet... Dersim, 1939'da üzeri kapatılmış bir faciadır. Ama o zihniyet, Dersim'de katliam gerçekleştiren zihniyet, bugüne kadar hiç değişmemiş, Dersim'den sonra da bu ülkeye çok büyük acılar, çok büyük facialar yaşatmaya devam etmiştir.”

Haberin Devamı

İttihat ve Terakki zihniyeti

MHP'nin, Dersim konusunun açlmasından en az CHP kadar rahatsızlık duyduğunu ve bunun enteresan olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, MHP'nin, sadece Dersim konusunun açılmasından değil, Diyarbakır İçkale'de toprağın altından çıkan kemiklerden bile ciddi rahatsızlık duyduğunu dile getirdi. Bahsettiği zihniyetin bir yansımasının da bu olduğunu kaydeden Erdoğan, “Yahu bunlar çıkmayacak mı ortaya? Hani sen haktan bahsediyorsun, hukuktan bahsediyorsun, adaletten bahsediyorsun... Niye bunlar ortaya çıkmasın? Tabii çıkacak. Bunlar, dün her şeyi hasıraltı ediyorlardı. Ellerine yetki geçtiğinde, meseleleri sümenaltı ediyorlardı. Şimdi de işte o zihniyet, kemiklerin çıkmasından rahatsız oluyor, hasıraltı ve sümenaltı yaptıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de 'toprak altı' yapmanın mücadelesini veriyor” dedi.

Haberin Devamı

23 Kasım 2011 tarihinde yapılan AK Parti Genişletilmiş il Başkanları Toplantısında, Dersim faciasını anlatırken, bazı isimler zikrettiklerini hatırlatan Başbakan Erdoğan, o gün Dersim'de görev alan ve Dersim'de katliam emrini veren bazı siyasetçilerin torunlarının bugün de siyasette ve bürokraside görev almış durumda olduklarını söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Biz, torunlar, dedelerinin yaptıklarından mesul değildir diyerek, bu bürokratların, bu siyasetçilerin isimlerini anmadık. Ama o torunlar çıktılar, Dersim'deki zihniyetin aynen devam ettiğini göstermek amacıyla, dedelerine ve dedelerinin yaptıklarına sahip çıktılar.

Tabii şu hususun da altını kalın çizgilerle çizmek durumundayım... Bize, siyasi tarihimiz boyunca olduğu gibi, son 9 yılda da, bu Dersim tartışmalarının ardından da hiç hak etmediğimiz yakıştırmalar yaptılar. 'Cumhuriyetle hesaplaşmak' dediler. 'Atatürk düşmanlığı' dediler. 'Cumhuriyetin ilkelerine husumet' dediler... Hiç kimse kusura bakmasın, kimin cumhuriyete sahip çıktığı, kimin de cumhuriyeti tahrip ettiği, şu son 9 yılda tereddüte mahal bırakmayacak netlikte ortaya çıkmıştır. Artık kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor. Kimin Atatürk'ün ideallerine sahip çıktığı, kimin de o ideallerin sadece istismarını yaptığı AK Parti iktidarlarıyla çok net biçimde ortaya çıkmıştır. Ne CHP ne de MHP, bizim millet sevgimizi, vatan sevgimizi, memleket sevdamızı ölçecek kalibrede değildir. Bunlar, 'izindeyiz Atam' deyip, sabah akşam izin yaptılar, yan gelip yattılar. Biz ise, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak için gece demeden, gündüz demeden, dağ dere tepe demeden, fırtına bora demeden gayretle, özveriyle, fedakarlıkla koşturduk, koşturuyoruz.

Şimdi bir kere şunu açık açık ortaya koymakta fayda var... İttihat ve Terakki zihniyeti, Gazi Mustafa Kemal'in de şiddetle karşı çıktığı ve bizzat mücadele ettiği bir zihniyettir. Bu zihniyet, Osmanlı Devletinin çok hızlı ve acı bir şekilde dağılmasını sağlamış, ardından da cumhuriyete sirayet etmek, cumhuriyeti çürütmek için yoğun mücadele vermiştir. Gazi Mustafa Kemal'in müsamaha göstermediği İttihat ve Terakki zihniyeti, ne yazık ki vefatının ardından yeniden hayat bulmuş, yeniden iktidar fırsatı bulmuş ve Türkiye'ye ağır faturalar ödetmeye devam etmiştir. İşte Dersim, bu ağır faturalardan biridir. 27 Mayıs darbesi bu ağır faturanın neticesidir. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, bu zihniyetin eseridir. Kürt meselesinden tutunuz, faili meçhullere; edilgen dış politikadan tutunuz, kötü ekonomiye; derin yapılardan, çetelerden, mafyatik örgütlenmelerden tutunuz, bürokratik oligarşiye kadar bu ülkenin birçok meselesinin altında, işte bu köhne, bu çarpık zihniyet yatmaktadır.”

“İçimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz”

Bazılarının, Türkiye'nin meselelerinin çözümü konusunda haklı olarak son derece sabırsız olduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, bu kişilerin, “karanlık her olay anında aydınlansın, her reform anında yapılsın, Türkiye bir gecede değişsin” istediklerini ifade etti.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Beyler... Biz burada, 150 yıllık köhne bir zihniyetle mücadele ediyoruz. İliklerimize kadar işlemiş, devletin bütün kılcal damarlarına kadar ilişmiş bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Biz, İttihat ve Terakki zihniyetindeki CHP'ye, İttihat ve Terakki'nin izindeki MHP'ye, Doğu ve Güneydoğu'nun CHP'si olmaya özenen bir BDP'ye rağmen bu mücadeleyi yürütüyoruz. Karşımızda, 'toprak altını karıştırma, kemiklerin üzerini ört' diyen bir zihniyet var. Karşımızda, 'Kürt meselesini, terör meselesini çözme' diyen bir zihniyet var. Çünkü oradan nemalanıyorlar. Karşımızda, Dersimli olduğu halde Dersim meselesini ağzına alamayan bir zihniyet var.

Burada, Arif Nihat Asya'nın şu muhteşem ifadelerini sizlerle paylaşmak istiyorum... Diyor ki Arif Nihat Asya; 'içimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz'... Evet, eğer tarihle bugün arasındaki o köprüyü kuramazsak, bugünden yarına geçemeyiz. Eğer tarihteki acı hadiselerle yüzleşemezsek, geleceği şekillendiremeyiz. Biz, bu köprüyü kurmanın, bir köprü olmanın mücadelesi içindeyiz.

Bizim, 23 Kasım'daki Dersim açıklamalarımızın ardından, CHP Genel Başkanı, önce bize teşekkür eden CHP Diyarbakır İl Yönetimini görevden aldı, ardından partisinde sıkıyönetim ilan etti. Partisi içinde Dersim ile ilgili farklı açıklamalar yapılınca, hatta Dersimli milletvekilleri bile birbirine düşünce, bu konuda açıklama yapmayı yasakladı. Şimdi dün çıkmış, katsayı meselesiyle ilgili olarak, Danıştaya CHP başvurmadı, arkadaşlarımızın münferit başvurusu diyor... Peki sen nesin orada? Bostan korkuluğu musun? Dersim'le ilgili parti içinde sıkıyönetim ilan ediyorsun, buna gücün yetiyor da, Danıştaya başvuru yapılmasını engellemeye gücün yetmiyor mu? 'Dersim'de analar tabii ki ağlayacaktı' diyen genel başkan yardımcısına o dönem sahip çıktın. Peki Danıştaya, İmam Hatiplerin önünü kesmek için başvuruda bulunan arkadaşlarına neden sahip çıkmıyorsun? Neden mertçe, yiğitçe arkalarında durmuyorsun? Çünkü duramazsın. Arkalarında da duramazsın, engel de olamazsın. Seni oraya genel başkan olarak çıkartan zihniyet, 1939'da Dersim faciasının mimarı olan zihniyettir. Sen o zihniyetle, seni oraya taşıyan zihniyetle çatışmaya giremezsin, buna gücün yetmez.

Çıkıp benim dünkü konuşmamdan kalkıp Türkiye'yi dindarlar, dinsizler diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi AK Parti'den ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz.”

“Bugün üzerinde özellikle durmak istediğim konu, işte bu zihniyetin eseri olan ve bu ülkeye çok büyük facialar yaşatan hukuk sistemi konusudur” diyen Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, son aylarda yoğun bir şekilde yargıya, yargı mensuplarına, yargı çalışanlarına yönelik çok ağır iddialarda, hakarete varan ağır ithamlarda bulunduğunu söyledi.

“Bunlar sirk cambazı”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:

“Silivri'deki mahkemeye 'tiyatro' diyen, hakim ve savcılara ağır hakaretler sarf eden CHP Genel Başkanı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na, Yargıtay'a, Danıştay'a ateş püskürüyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar, CHP, yargı kararlarının ardından, 'şeriatın kestiği parmak acımaz' diyordu ve bize parmak sallıyordu. Hatta AK Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde gündem oluşunca 'Ankara'da yargıçlar varmış' diyordu. Bugün her yargı kararına, her yargı tasarrufuna karşı çıkıyorlar. Neden? Nedeni çok açık. Zira bu ülkede, 12 Eylül 2010'da, millet idareye, millet yargıya el koymuştur. Fark budur. Eğer 15 gün gece gündüz Parlamentoda çalıştıysak, benim milletim de yüzde 58'le 'evet' dediyse burada bir gerçek var ama bunlar egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu da hazmedemiyorlar. Hani Atatürkçüydünüz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ifadesi Gazi Mustafa Kemal'in değil mi? Atatürk'ün değil mi? Niye saygı duymuyorsunuz? Gece başka gündüz başka. Bunlar sirk cambazı, sirk cambazı.

12 Eylül 2010'da biz bir tarafta CHP, MHP, BDP bir tarafta. Öyle çıkmadık mı meydanlara, ne oldu. Yüzde 58, bu maddeye 'evet' dedi. Bunlar da 'hayır' için koşturdu. Netice ortada. 12 Eylül 2010'da, hiç abartmadan söylüyorum, 150 yıllık çürümüş, köhnemiş bir zihniyet, tarihi nitelikte bir kırılma yaşamıştır. Yargı, birilerinin kontrolünden, birilerinin idaresinden çıkmış, birilerinin arka bahçesi olmaktan kurtulmuş, milletin yargısı olma yolunda çok önemli bir aşamaya geçmiştir.”

“Yargı sizin militan zihniyetinizden arınıyor”

CHP'nin “tarihe takılıp kaldığını” ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bize, 'tarihi bu işlere karıştırma' diyorlar. Bize, 'toprağın altından cesetleri çıkarma' diyorlar. Tarihe takılıp kalan biz değiliz, tarihe takılıp kalan, 1940'ların tek parti zihniyetinden bugüne gelemeyen sizsiniz, siz. Tarihe takılıp kalan 1940'ların tek parti zihniyetinden bugüne gelemeyen sizsiniz siz ey CHP yönetimi. Siz halen 1940 öncesinin zihniyetindesiniz” dedi.

Erdoğan, “İstiklal mahkemelerinin zihniyetini taşıyanlar, İstiklal Mahkemesi'nin vicdansız hakimlerini kahraman ilan edenler, bugün çıkıp da bağımlı yargıdan bahsedemezler. Siz o'sunuz. Yassıada'nın yargılamalarıyla yüzleşemeyenler, bugün kalkıp da yargıyı eleştiremezler. İzmir Suikasti davalarının, Menemen Hadisesi davalarının peşine düşmeyenler, işte bugün Danıştay Davasını, Ergenekon Davasını anlayamazlar. Danıştay olayı patlak verdiği zaman yandaş basınlarıyla beraber bize saldırdılar. Bu ülkenin muhafazakar insanlarına, dindar insanlarına saldırdılar, 'irtica var' dediler, 'irtica bu işi yaptı' dediler. Arkadan ne çıktı; nelerin çıktığı ortada. İttihat Terakki'nin devamı olan zihniyet çıktı. Kendi gazetelerini gidip bombalayanları, kalktılar bize fatura etmek istediler. Kim çıktı arkasından yine o zihniyetin devam çıktı. 27 Mayıs'ı unutanlar, 28 Şubat'ı unutanlar, bu ülkede parti kapatmanın ne anlama geldiğini idrak edemezler. Hiç kusura bakmayın Sayın Kılıçdaroğlu… Yargının, Hükümetin emrine filan girdiği yok; tam tersine yargı, sizin militanlarınızdan, sizin militan tavrınızdan, sizin militan zihniyetinizden arınıyor, temizleniyor” diye konuştu.

“Militan yargı dönemi sona ermiştir”

“1994 yılında dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın “Yargıya kendi yandaşlarımı değil de, MHP'lileri mi alacaktım” sözünü hatırlamıyorsanız, bari yanıbaşınızdaki hanımefendinin YARSAV militanlarını yargıya yerleştirmek için nasıl gayret gösterdiğini hatırlayın” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

“Şu anda CHP'nin Grup Başkanvekili olan hanımefendi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusunda aynen şu ifadeleri kullanıyor: YARSAV'ın militanı olacak adam lazım bize. Sayın Kılıçdaroğlu, geç bu işleri, geç. Artık mercek altındasın. Adım adım aldığın nefes bile bu ülkede benim milletim tarafından takip ediliyor ve sizin hukuk anlayışınızı bizler geçmişten bu güne çok iyi biliyoruz. CHP'li eski bir Adalet Bakanının, yargıda nasıl kadrolaştığı, yargıda nasıl işler hallettiği bütün boyutlarıyla ortaya çıktı; Sayın Kılıçdaroğlu'yla da gayet güzel ortak yanları var zaten.

Sayın Kılıçdaroğlu, bunları görmezden duymazdan geliyor. Yargı, on yıllardır dokunulmaz olanlara dokunduğu için, anamuhalefet partisi rahatsız oluyor. 12 Eylül 2010'da millet işte bu çarkı kırmıştır. 12 Eylül 2010'da, militan yargı dönemi sona ermiştir. Yüksek yargıyı baskı altında tutup, tüm hükümetlerin elini kolunu bağlayan bir anlayış, 12 Eylül 2010'da, millet tarafından tedavülden kaldırılmıştır. Bugün, yasama, yürütme ve yargı, bağımsız şekilde, gerçek bir demokraside olması gerektiği şekilde görevlerini yerine getirmektedir. HSYK başta olmak üzere, yüksek yargı, militan bir anlayışla, ideolojik bir anlayışla değil; artık katılımcı, demokratik bir anlayışla, seçimle şekilleniyor.”

“Senaryo hiç değişmemiştir”

Konuşmasında Danıştay saldırı sonrasında yaşananları da dile getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:

“Danıştay saldırısının yargılaması yapıldı, fatura hükümetimize kesildi, dosya kapatıldı. Daha sonra Yargıtay kararı bozdu, ne oldu, davayı Ergenekon davasıyla birleştirdi, ardından da ortaya birçok kirli ilişki döküldü ve dökülüyor. Eğer bu ülkenin yakın tarihine dönüp bakmazsanız, bu olaylara şaşırıp kalırsınız ama yakın tarihi bilirseniz, bu olayların ne anlama geldiğini, neye tekabül ettiğini, neyin amaçlandığını da görürsünüz. Bizzat Gazi Mustafa Kemal'in kurdurttuğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın başına gelenlere bakın. 27 Mayıs öncesindeki provokasyonlara bakın. 12 Eylül öncesinde, 28 Şubat öncesinde yaşananlara bakın. Encümen-i Daniş'e bakın. Neler dönüyor neler. Kahramanmaraş olaylarının Çorum olaylarından, 1 Mayıs hadisesinin Sivas olaylarından, Menemen hadisesinin Danıştay saldırısından farkı, sadece zaman ve mekan farkıdır. Yoksa senaryo aynıdır. Ne yazık ki artlarından gelen hep aynı olmuştur.

Senaryo, hiç değişmemiştir. Aktörler değişmiş, ama aktörlerin zihniyeti hiç değişmemiştir. İşte biz, bu kısır döngüyü kırmanın, Türkiye'yi bu kısır döngüden çıkarmanın gayreti, mücadelesi içindeyiz. AK Parti'nin özelliği bu. Allah'ın izniyle bunu da başardık, başarıyoruz. Biz, yarınlara, gelecek nesillere, karanlık hadiseler, acı hadiseler, üzeri örtülmüş, ertelenmiş, sümenaltı, hasıraltı, toprakaltı yapılmış meseleler değil, inşallah aydınlık bir Türkiye emanet edeceğiz.

Tutuklu gazeteciler

Muhalefetin basın özgürlüğüyle ilgili eleştirilerine cevap veren Erdoğan, şöyle konuştu:

“Artık istismar boyutunu, iftira boyutunu aşarak, Türkiye'yi çok haksız şekilde töhmet altında bırakan bir meseleye, 'tutuklu gazeteciler' diye takdim edilen meseleye de özellikle değinmek istiyorum. Maalesef, ana muhalefet partisinin ve bazı medya kuruluşlarının, kendi ülkelerine, kendi vatanlarına yönelik, haksız, mesnetsiz, gerçeği yansıtmayan kampanyaları, Türkiye hakkında da negatif bir imajın oluşmasına neden oldu. Biz, bu konuyu defalarca izah ettik. Şu anda cezaevinde bulunan, gazeteci olarak takdim edilen zanlıların ve hükümlülerin, gazetecilik faaliyetinden dolayı değil, büyük bir çoğunluğunun diğer bazı suç isnatlarıyla içerde tutulduklarını tekrar tekrar açıkladık. Türkiye'de, 'içerdeki gazeteciler' diye takdim edilenlerin çoğu, aslında gazeteci değil; gazeteci olanlarsa gazetecilik faaliyetinden dolayı içerde değil.”

“Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı bu kampanyanın aracı haline gelmiştir”

Söz konusu kişiler içinde terör eyleminde bulunanların da yer aldığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Öyle zanlılar var ki bizzat terör eyleminin içinde bulunmuşlar, silahlı saldırıda bulunmuşlar, polis katletmişler, ateşli silah bulundurmaktan tutuklanmışlar. Bunların ceplerinden, terör örgütünün yayın kuruluşlarının kimlik kartları çıkıyor. Bu kişiler tutuklanınca, terör örgütü de 'gazeteci tutuklandı' diyerek, Türkiye aleyhine kampanya başlatıyor. Maalesef Türkiye'nin ana muhalefet partisi Genel Başkanı da işte bu kampanyanın bir parçası, bu kampanyanın bir aracı haline geliyor. Öyle bir Genel Başkan düşünün ki gittiği her ülkede, görüştüğü her yabancıya ülkesini kötülüyor, ülkesinin ekonomisini kötülüyor, ülkesinde gazetecilerin tutuklu olduğunu iddia ediyor. Ama oralarda da buna kimse pek inanmıyor. İşte en son İsviçre... Her şeyi çok açık, net ortaya koydular. Orada da 'siz Türkiye'yi bu hale nasıl getirdiniz' diye bunu anlatıyorlar, bunu soruyorlar. Fakat böyle bir ana muhalefeti Türkiye hiç görmemişti. Sayın Kılıçdaroğlu sayesinde Türkiye bunu da gördü.”

“Gelsen ne olur, gelmesen ne olur”

Paul Auster isimli Amerikalı bir yazarın geçen pazar günü Türkiye'de yayımlanan bir gazeteye verdiği röportajda, “Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmeyi reddediyorum. Aynı sebeple Çin'den gelen davetleri de geri çeviriyorum. Bu hükümetleri protesto ediyorum” şeklinde ifadeler kullandığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Hah biz sana çok muhtaçtık. Niye gelmedin? Aman gel, ne olur gel. Gelsen ne olur gelmesen ne olur. Türkiye irtifa mı kaybeder? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Türkiye'ye Fransız bu yazarın ifadelerine sahip çıkıyor. 'Onun gördüğünü bazıları görmüyor' diyor. Tam anlamıyla tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Ama mesele bu kadar basit değil.

Güya, kendince Türk Hükümetini protesto eden bu yazar, en son 2010 yılında, İsrail'e gitmiş, İsrail'de Uluslararası Yazarlar Konferansı'na katılmış. Güya İsrail demokrat bir ülke, laik bir ülke. İfade özgürlüğünün, insan hak ve hürriyetlerinin sınırsız olduğu bir ülke. Yahu sen ne cahil bir adamsın. İsrail'e sen nasıl laik bir ülke dersin? İsrail tam bir din devletidir. Daha bunu öğrenememiş bu adam. Nasıl demokrat bir ülke dersin. Gazze'de bombaları yağdıranlar bunlar değil mi, fosfor bombalarını atan kimyasal silah kullanan bunlar değil mi? Nasıl sen bunları görmezden gelirsin. Bizdeki Kılıçdardoğlu bunları görmezse onlar da görmez. Ortak yanları var. Türkiye'yi protesto eden beyefendi, Türkiye'de bazılarının görmediğini gören bu beyefendi, nasıl oluyorsa İsrail'deki zulmü, baskıyı, hak ihlallerini görmüyor, göremiyor. Bizim ana muhalefet Genel Başkanı da bu beyefendinin Türkiye aleyhtarı açıklamalarına, tıpkı o röportajı yapan gazete gibi çanak tutuyor.

Bu yıl Mayıs ayında, İsrail'deki Uluslararası Yazarlar Konferansı'na da artık Paul Auster ile Sayın Kılıçdaroğlu birlikte giderler, birlikte orada poz verirler. Bakın bu yapılan, Türkiye'ye ciddi bir saygısızlıktır. Bu saygısız ithamların, bizzat ana muhalefet partisi tarafından paylaşılmış olması tabii ki enteresandır. Bizzat ana muhalefet partisi Genel Başkanı tarafından, bizzat Türkiye'nin bazı gazeteleri tarafından yapılıyor olması ayrıca vahimdir. Türkiye aleyhine yürütülen karalama kampanyalarına alet olmak, araç olmak, bu kampanyalara çanak tutmak, bir Genel Başkana yakışmaz, yakışmıyor”

“Hukuk önünde hiç kimse imtiyazlı değil”

Gazeteci sendikaları ve derneklerine “İçerde olan, bu gazeteci dediklerinizin hangi gazete veya ajans tarafından kart sahibi olduklarını lütfen araştırır mısınız? Veya kim adına bunlar bu faaliyetleri yürütüyor bunları bir araştırın da bunların bir arkasında olun bakalım” diye seslenen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye, 9 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde, basın özgürlüğünde, ifade özgürlüğünde mesafe katetmiştir, üstelik CHP'ye rağmen bu mesafeyi kat etmiştir. Mevcut sorunları da tek tek aşmanın gayreti, mücadelesi içindeyiz. İşte en son, Adalet Bakanlığımızın hazırladığı bir reform paketi kapsamında, ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü daha da genişletiyor, birçok gazeteci hakkında açılan davaları ortadan kaldırıyoruz.

Türkiye bir hukuk devletidir. Hiç kimsenin keyfi yere tutuklanması, keyfi yere hapsedilmesi, ya da keyfice tazminata mahkum edilmesi asla ve asla söz konusu değildir. Hukuk önünde hiç kimse imtiyazlı değildir. Bu ülkenin polisini şehit ettikten sonra cebinden gazeteci kimliği çıktı diye kimseye imtiyaz tanınmaz, tanınamaz. Demokrasiye kastedenlerin, müdahale planları yapanların, gazeteci kimliği altına saklanması, en başta basın özgürlüğüne, en başta mesleğini yapan gazetecilere haksızlıktır.”

“Hz. Ali Cenklerini yasaklamışlar”

“Bu ülkede basın özgürlüğü noktasında söz söyleyecek en son kurum CHP, en son kişi CHP Genel Başkanı'dır” değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, “Kusura bakmayın, yine tarihe gideceğim. Zira bunların bu ülkeye yaşattıkları, bu ülkede silinmeyecek izler, tedavisi, telafisi zor yaralar bırakmıştır” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bakın, CHP'nin tek partili dönemine, 1940'lı yıllara ait 16 belge var. Bunların hepsi şu dosyanın içinde, yüzlerce belge arasından sadece birkaç örnek. 16 belgenin tamamında, Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü'nün ve dönemin başbakanlarının, bakanlarının imzaları var. Kim bunlar hep CHP'li... Düşünebiliyor musunuz? Elifba kitabını yasaklamışlar. Dün çıkmış, 'dindarlık dinsizlik diye ayrım yapıyor' diyor. Elif Ba kitapçığını yasaklayan zihniyete ne denirse CHP zihniyeti odur. Bu kadar basit.

Hz. Ali Cenklerini yasaklamışlar. Senin bu işleri iyi bilmen lazım Sayın Kılıçdaroğlu. Bu cenklerle ilgilenmen lazım senin. Acaba CHP zihniyeti bunları neden yasaklamış? Yeri geldiği zaman bazı toplantılarda bunu gayet güzel dile getiriyorsun. Herhalde bunu da şimdi iyi anlarsın.”

Arapça levhalarla Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere birçok gazetenin kapatıldığını, yayınlarının durdurulduğunu belirten Erdoğan, “Beraber düşünce dünyasını paylaştıkları Aziz Nesin'in, Sabahattin Ali'nin, Rıfat Ilgaz'ın kitaplarını yasaklamış, toplatmışlar. Mesela bunlardan biri şu an elimde, Rıfat Ilgaz'ın Yaşadıkça isimli kitabının dağıtımının yasaklanması ve toplanmasına dair 10 Temmuz 1948 tarihli Bakanlar Kurulu kararı... Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, altta Bakanlar Kurulunun imzaları... Evet Bekir Bey'in dediği gibi adeta mahkeme kararı. Bakanlar Kurulu mahkeme olmuş, öyle bir dönem. CHP bunları iyi bilir.

Aziz Nesin'in Azizname adlı kitabının dağıtılmasının yasaklanması ve toplanmasına dair 27 Aralık 1948 tarihli Bakanlar Kurulu kararına değinen Erdoğan, “Mahkeme kararı değil ha Bakanlar Kurulu kararı. Bu da yapılmış, bu kadar açık ve net ortada. Bak ben belgeyle konuşuyorum. Toplatmışlar... hepsi burada. Ahmedi Hani'yi daha önce söylemiştim. Sabahattin Ali'nin bir kitabıyla ilgili 15 Temmuz 1944 tarihli başka bir Bakanlar Kurulu kararı... altında yine İsmet İnönü ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları var. İşte CHP'nin tarihi bu. CHP'nin sadece tarihi değil, bugün taşıdığı zihniyet de işte aynen bu” dedi.

“Ucu nereye dokunursa, kime dokunursa dokunsun...”

Türkiye'nin bu karanlık süreçlere geri dönmeyeceğini belirten Erdoğan, yaptıkları ve yapacakları reformlarla, atacakları adımlarla, Türkiye'nin bu kısır döngüden kurtulmasını sağlayacaklarını, genç nesillere pırıl pırıl bir Türkiye emanet edeceklerini söyledi.

Hiçbir konunun karanlıkta, hiçbir suçun faili meçhul kalmayacağını vurgulayan Erdoğan, “Ucu nereye dokunursa, kime dokunursa dokunsun, sabırla, sağduyuyla, adım adım üzerine gidecek, kendi vicdanımızın da kamu vicdanının da rahatlaması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz” diye konuştu.

“Benim belediye başkanımdan özür diledin mi?”

Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun AK Parti'li Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili iddialara ilişkin “Kılıçdaroğlu'nun, zaman zaman bakıyorsun çek sahteciliği yapan yanında taşıdığı adamları var biliyorsunuz. Onların laflarıyla benim belediye başkanıma takılıyor Kayseri'de. Mahkeme karar verdi, seni tersledi. Yaptıklarının ne denli yanlış olduğunu söyledi. Peki benim belediye başkanımdan özür diledin mi? Sen neye inanacaksın, sen neyle acaba tatmin olacaksın. Bunların dürüstlük yanından geçmiş değil” diye konuştu.

“Metal yorgunluğu bekleyenler, beyhude beklediler”

“Şundan herkes emin olsun: AK Parti, milleti, milletin değerlerini, milletin fertlerini öğüten o köhne çarka kendisini asla kaptırmadı, kaptırmayacak” diye seslenen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“AK Parti, Türkiye'de on yıllardır devam eden kısır döngünün içine girmemiştir ve girmeyecektir. AK Parti, bu kısır döngüyle cesaretle yüzleşen, cesaretle hesaplaşan, bu kısır döngüyü, milletle birlikte cesaretle kıran, bozan bir partidir. Aynı kararlılıkla, aynı samimiyetle, milletimizle el ele, gönül gönüle bu yolda yürümeye devam edeceğiz. Tüm teşkilatımızla, ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları, yerel yönetimlerimizle, bu ülkenin aydınlık yarınları için ter dökmeye, emek sarf etmeye devam edeceğiz. Biz, başkalarına benzemeyiz. Bizden, 9 yıl boyunca iktidar yorgunluğu, metal yorgunluğu bekleyenler beyhude beklediler. AK Parti'nin erimesini, tükenmesini, yorulmasını bekleyenler, kendileri eridiler, kendileri tükendiler, kendileri yoruldular. Biz ise milletin daha fazla desteğini alarak, milletle birlikte, Türkiye ile birlikte büyüyerek bugünlere geldik. Bu teşkilat, yoruldukça koşan, koştukça açılan yağız atlar gibidir. Biz her sabah, taze bir heyecanla, her sabah taze bir umutla yeni güne gözlerimizi açıyoruz. Fitne, nifak, çekişme, rekabet, hırs ve ihtiras bu partiye, bu teşkilata bugüne kadar sirayet etmedi, Allah'ın izniyle bundan sonra da etmeyecek. Önümüzdeki süreçte inşallah muhabbetimizi daha da artıracağız. Önümüzdeki süreçte, safları daha da sıklaştıracağız. Türkiye'ye çok hizmetler, çok eserler kazandırdık, hep birlikte Türkiye'yi daha da büyüteceğiz.”

“Ocak ayında ihracat yüzde 10 arttı”

Başbakan Erdoğan, konuşmasının sonunda Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, ocak ayında ihracatın 2011 yılının aynı dönemine göre yüzde 10 artış sağladığını belirterek, ocak ayında ihracat rakamının 10 milyar 554 milyon dolara ulaştığını kaydetti.

Erdoğan, “Hani bazıları '2012, 2011'den kötü olacak' diyor ya böyle bir beklenti içine giriyorlar, çok büyük bir sevinçle bunu bekliyorlar. 'Ülke geri gitsin de ne olursa olsun' dertleri bu ama biz Allah'ın izniyle bunları sevindirmeyeceğiz” dedi.

9 belediye başkanı AK Parti'ye katıldı

Erdoğan, konuşmasının ardından AK Parti'ye katılan belediye başkanlarına parti rozeti taktı. Erdoğan, Kütahya'nın Emet ilçesinin Çerte Belde Belediye Başkanı Mehmet Ali Kızıltan, Günlüce Belediye Başkanı Cemil Korkut, Gediz ilçesi Üzümlü Belde Belediye Başkanı Ali Aslan, Mardin-Midyat'ın Acırlı Belde Belediye Başkanı Hasan Pala, Muğla-Fethiye'nin Kadıköy Belde Belediye Başkanı Adem Ayat, Ordu-Korgan'ın Çayırkent Belde Belediye Başkanı Muzaffer Çakmak, Ordu-Kumru Fizme Belde Belediye Başkanı Hikmet Bilü ile Van'ın Gürpınar Belediye Başkanı Fuat Yaşar Atan ve Saray Belediye Başkanı Ünal Özarslaner'e parti rozeti taktı.

Erdoğan'a, Muğla Fethiye'den getirilen bir kilim ile üzerinde eşi Emine Erdoğan'ın ve kendisinin fotoğraflarının işlendiği çini tabak hediye edildi.


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!