Başbakan’ı bilin bakalım kim savundu?

Güncelleme Tarihi:

Başbakan’ı bilin bakalım kim savundu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2006 14:09

İlk aklıma gelen (bugünkü) siyasetçilerden Jacques Chirac, Valéry Giscard d’Estaing, Michel Rocard, Lionel Jospin, Édouard Balladur, Alain Juppé, Dominique de Villepin (2 Cumhurbaşkanı ve 5 Başbakan) ENA mezunudur.

Halen görevde olan büyük şirket yöneticilerinden Henri de Castries (AXA), Gérard Mestrallet (Suez), Jean-François Cirelli (GDF), Serge Weinberg (Accor), Baudouin Prot (BNP Paribas), Paul Hermelin (Cap Gemini), Bruno Lafont (Lafarge), Daniel Bouton (Société Générale) da öyle.

Yine bakanların çoğu, valilerin hemen tamamı ENA’dan çıkmadır.

Eleştiriye açık bir sistem tabii ki... ama en azından ‘mülki’ görevlere gelecek kadrolara devlet ciddiyeti, usul erkân ve yönetim için gerekli bilgiler ve tecrübe verilmekte...

Eğitim olarak bir ticaret lisansı (lise mezunları da gördük, buna da şükrediyoruz), siyasi tecrübe olarak muhalefetteki bir partinin il başkanlığı ve ‘Devlet tecrübesi’ olarak da bir iki yıllık belediye başkanlığıyla Fransa’da kimse başbakan olamaz, gözünü cumhurbaşkanlığına dikemez.

Gülerler adama...

Zaten, bırakın devletin kötü yönetilmesini, bu UMUR GÖRMEMİŞLİK fena halde sırıtır.

*

Tam da Hakkı Devrim’in “Başbakan'ın, her tartışmaya kesinkes bir karşı tavırla girme alışkanlığı var. O kadar ki zaman zaman, söyleneni doğru dürüst dinlememiş, anlamamış izlenimi de uyandırıyor” diye yazdığı gündü, değilse ertesi gün... (Radikal, 24 mayıs)

Erdoğan’ın Berlin’de Urania Kültür Merkezi’ndeki halkla buluşma toplantısında türbanlı bir kadın söz aldı:

- Ben aynı zamanda Alman vatandaşıyım. Bu kıyafetimle bir Hıristiyan ülkeden kimlik belgesi alabiliyorum, ama pasaport almak için kendi ülkemin konsolosluğuna gittiğimde saçlarımı babaannemlerinki gibi bağlamamı, saçlarımın da biraz görünmesini istiyorlar. Saat başı teknoloji değişiyor ama genelgeler değişmiyor...

Başbakan Erdoğan, yanında oturan Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik’e dönerek sordu:

- Böyle bir uygulama mı var?

(Salondan ‘Yuuuuh!’ sesleri...)

İrtemçelik, pasaport fotoğraflarıyla ilgili genelgenin varlığını doğruladı:

- Merkezden aldığımız talimatları uyguluyoruz.

Başbakan sordu:

- Yazılı mı?

- Yazılı.

Başbakan devam etti:

(Tekrar ‘Yuuh!’ sesleri...)

- Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçiliği’ne benim vatandaşım bu kıyafetiyle girer, bir genelge olduğunu hiç zannetmiyorum, bunu bir kere göreceğim. Benim vatandaşım gelecek sorununu çözmek için, tabii gerekli ilgiyi görecek, Ona sen şu şekilde giremezsin denemez.

İrtemçelik düzeltme ihtiyacı duydu:

- Efendim bu konu elçiliklere giriş değil pasaportlardaki fotoğraflarla ilgili.

Başbakan dinlememekte ısrar etti:

- O genelgeyi göreceğim. Bakacağım. Çözümünü de buraya emredeceğim inşallah. Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu genelge nasıl gönderildiyse o şekilde de iptal edilir.

(Başbakan’ın bu efelenmesi salondaki türbanlılardan büyük alkış aldı.)

*

Bir başbakan, 1984’ten beri yürürlükte olan bir genelgeyi bilmez mi?

Nereden bilecek Allah aşkınıza? Bilmez, bilemez...

Peki bilmese de, bir Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir büyükelçisine, herkesin içinde, nasıl davranılacağını bilmez mi?

...

Başbakan’ı savunmak iki şıracıya kaldı:

Fatih Altaylı “Hemen olay yerinde bizzat bulunan (bizzat bulunmayıp vekaleten bulunanlarla da yetinmemiş Fatih) birkaç kişiyle konuştum” diyor ve hükmediyor: “Başbakan’ın İrtemçelik’ı fırçaladığı filan yok”. Bu kadarla da kalmıyor, “Başbakan dönüyor ve yuhalayanları fırçalıyor. Durum bundan ibaret...(Sabah, 28 mayıs)

AKP avukatlarından Nazlı Ilıcak da aynı kanaatte, “Halbuki Başbakan, İrtemçelik’e sadece ‘Böyle bir uygulama var mı?’ diye sordu” diyor. Başbakan soruyu yanlış anlamış ve biraz öfkeliymiş, o kadar. Konuyu yine ‘kartel medyası’ çarpıtmış yani. (Takvim, 27 mayıs)

Demek ki benim televizyonda bizzat kendi gözlerimle gördüğüm (başkasının gözleriyle de görmüş olabilirdim) yanlışmış.

Söz konusu iki gazeteci, gördüklerinden (veya görenlerden dinlediklerinden) rahatsız olmamış belli ki..

Bir vatandaşın şikayeti üzerine, bilmeden, anlamadan, koskoca bir büyükelçiye hesap sormak yakışıksızdır. Sonra, sormanın da bir şekli vardır.

Büyükelçi ‘Böyle bir genelge var’ dedikten sonra, vatandaşa dönerek:

- ... bir genelge olduğunu hiç zannetmiyorum, bunu bir kere göreceğim, demek yanlış.

Başbakan, elçisinin sözüne güvenmemiş, İrtemçelik’i ya bilgisiz ya yalancı durumuna düşürmüştür.

Üstelik ısrar ediyor:

- O genelgeyi göreceğim. Bakacağım. Çözümünü de buraya emredeceğim inşallah!

Bu arada, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçisinin yuhalanmasından da pek rahatsız olmuşa benzemiyor...

*

İmam-hatip ve Belediyespor kökenli siyasetçilerin ‘değişmesi’ umuduyla hayaller kurabilirsiniz belki ama, bu ‘tedrisattan’ devlet adamı yetişmez!

Not: Bu arada, aynı toplantıda İslami holdinglere para kaptırmış bir vatandaş da söz aldı ve Başbakan’a ‘Sizin arkadaşınız olduğunu söyleyen kişi bizden para topladı, beş yıldır mahkeme sürüyor ancak o kişi mahkemeye gelmiyor’ diye şikayetini iletti. Başbakan da Devlet Bakanı Ali Babacan’ı yanına çağırıp (önünde ATV mikrofonunun açık olduğunu fark etmeden) talimat verdi: “Çağır şu sahtekârı bir dinle bakalım, neymiş derdi...” Eee, haklı, İslami dolandırıcıları Başbakan’a şikayet etmek, sahtekârlıktır!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!