Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmaya, partisine katılanlara “hoşgeldin” diyerek sözlerine başladı.
Konuşmasında, ekonomideki gelişmelere yer veren Erdoğan, Türkiye'nin, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da çok çok önemli başarılara, sonuçlara imza atmaya devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyadaki gelişmiş ekonomilerin ciddi sıkıntılarla uğraşırken Türkiye'nin, hedeflerine doğru adım adım ilerlediğini belirtti. Erdoğan, yolsuzluk, israf kanallarını kapattıklarını, disipline uyduklarını, kaynakları çok hassas şekilde idare etiklerini vurgulayarak, bu sayede Türkiye'ye çok büyük sevinçler, tarihi rekorlar yaşattıklarını ve yaşatmaya devam ettiklerini anlattı.
Niyet halis olunca, çalışmalar samimi ve dürüst şekilde yürütülünce, ülkenin imkanlarının arttığını, artmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, ancak bu noktaya kolay gelmediklerini söyledi.
Erdoğan, Türkiye'yi, 2002'de her alanda çok büyük bir borç yükünün altında emanet aldıklarına dikkati çekerek, 2002'de kamu net borç stokunun milli gelire oranının yüzde 61,5 seviyesinde olduğunu, başarılı borç yönetimiyle bu oranı 2011 sonunda yüzde 22'ye düşürdüklerini bildirdi. Erdoğan, 2002'de kamunun her 100 lirasının 61,5 lirasının borçken, 2011 sonu itibariyle her 100 liranın 22 lirasının borç olduğunu kaydetti.
AB tanımlı borç oranında da düşük bir orana ulaştıklarını belirten Erdoğan, 2002'de yüzde 74 olan AB tanımlı genel yönetim borç stokunun milli gelire oranının, 2011 sonunda yüzde 34'e düşürdüklerini kaydetti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye'de borcun milli gelire oranı şu an itibariyle tahminen yüzde 38 seviyesindeyken, bu oran Japonya'da yüzde 236, İtalya'da yüzde 126, ABD'de yüzde 107, Almanya'da yüzde 83 seviyesinde. Sadece borç oranlarını düşürmekle kalmadık, Türkiye 2002'de içeride sadece 9 ay vadeyle borç bulabiliyordu, 2012'de ortalama 61 ay vadeyle borçlanabilen bir ülke oldu. Şu anda da ortalama vade süresi 69 aya kadar ulaşmış durumda. Borçlanma faizlerine baktığımızda, 2002'de devlet olarak borçlanma faizi yüzde 63'ken, bunu yüzde 6,5 gibi tarihin en düşük seviyelerine çektik.
Sadece kamunun borç yükü azalmakla, vadeyi uzatmakla, faizleri düşürmekle yetinmedik; göreve geldiğimizde devleti kendi vatandaşına çok yüklü miktarda borçlu bulduk. Yıllardır çalışan ve işverenlerden zorunlu tasarruf altında kesilen paranın kayıp olduğunu, ana para ve nemaların hak sahiplerine ödenmediğini gördük. Devlet vatandaşına, işçisine, memuruna borçlu olur mu? Maalesef devlet, işçisine ve memuruna borçlu durumdaydı. Onyıllar boyunca çalışanların ciddi bir sorunu olan bu borcu, hemen yapılandırdık, vadelere böldük, işçi ve işverenle anlaşarak ödemeleri yaptık. Devletin çalışanlarına 13,5 milyar lira borcu vardı, bunu hak sahiplerine AK Parti iktidarı ödedi. Geçmiş iktidarların hepsi, bu vebalin altındadır. Bunun içinde ANAP, MHP, DSP, SHP'si vardır, hepsi bu işin içindedir. Aynı şekilde artık unutulmuş olan kayıtları dahi kaybolan konut edindirme yardımı kesintilerinin de izini sürdük, tozlu raflardan, çuvallardan belgeleri çıkardık. 3,5 milyar lirayı hak sahiplerine teslim ettik. Hala evraklar geldikçe teslim etmeye devam ediyoruz.”
“Tıkır tıkır ödedik”
Başbakan Erdoğan, 2001'deki bankacılık krizinin Türkiye'ye maliyetinin 111 milyar lira olduğuna işaret ederek, Hazine'nin bileşik faiziyle hesaplanması halinde batık bankaların millete maliyetinin 231 milyar liraya ulaştığını bildirdi.
“Bizden önceki hükümetler tarafından bize yüklenen bu ağır yükü de biz kalktık tıkır tıkır ödedik” diyen Erdoğan, bunun sorumlularının, DSP, MHP, ANAP olduğunu söyledi. Erdoğan, “Kamu bankaları zarardaydı. Tek çıkış yolları vardı, hep onu söylüyorlardı; görev zararı... Görev zararı denilerek, milletimiz aldatılıyordu” dedi.
Erdoğan, Ziraat, Halk ve Vakıf bankalarının, şimdi karda olduğunu dile getirerek, 2002'den bu yana 16 milyar lira temettü geliri elde ettiklerini kaydetti.
Devletin vatandaşa borçlarını tek tek öderken, vatandaşın da refah artışının sonucu olarak devlete borçlarını ödemeye başladığını anlatan Erdoğan, Ziraat Bankası'nın takipteki kredi oranının yüzde 34,5'ten yüzde 2,7'ye düştüğünü bildirdi. Erdoğan, Halkbankası için bu oranın da yüzde 45'ten, yüzde 3 seviyesine çektiklerini dile getirerek, esnafın, Halkbankası'ndan yüzde 47 ile borç alırken şu anda ortalamanın yüzde 5-8 oranında olduğunu anlattı. Erdoğan, çiftçinin, Ziraat Bankası'ndan yüzde 59 ile borç alırken, şu anda yüzde 0-7,5 arasında oranla borç alabildiğini kaydetti.
“Gerçek manada milliyetçilik bu”
Ödedikleri borçların bundan ibaret olmadığını ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, borç noktasında en büyük ödemeyi IMF'ye yaptığını belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti:
“2002'de bizler, MHP, DSP ve ANAP iktidarından görevi devraldığımızda Türkiye'nin IMF borcu, 23,5 milyar dolardı. Perşembe günü yaptığımız yeni bir dilim ödemeyle Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu 400 milyon dolara kadar düşürdük.
Bütün vatandaşlarıma, gençler sizlere de sesleniyorum; milliyetçiyiz diye konuşan o zevata siz şunu söyleyin; milliyetçilik vatanseverliktir, milliyetçilik bu milletin kasasını peşkeş çekenlere karşı, bu kasayı doldurmaktır. Biz doldurduk, onlar doldurmadı. Onlar boşalttı, biz doldurduk, hala dolduruyoruz. 10 yılda yaklaşık 23 milyar dolardan fazla ödeme yaptık. Artık 400 milyon dolar seviyesine düştü, 3 ay sonra 14 Mayıs'ta IMF'ye 400 milyon doları ödeyecek, artık bu defteri kapatacağız.
IMF konusunda, önceki hükümetlerden bize devredilen borçları böylece ödemiş, bitirmiş olacağız ama IMF ile verecek ilişkimiz kalmıyor, bundan sonra alacak ilişkisi kurabiliriz. IMF, 5 milyar dolar bizden borç talep etti, bu konuda teknik görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmeler olumlu sonuçlanırsa, onyıllardır IMF'ye borçlu olan Türkiye, artık IMF'den alacaklı ülke konumuna yükselecek. Bütün bu borçları öderken aynı zamanda Türkiye'ye çok büyük yatırımlar, hizmetler kazandırdık. Türkiye'nin kasasını da rekor seviyede doldurduk.
Sayın Bahçeli, bugün milliyetçilikten dem vuruyor, kime yutturacaksın bu milliyetçiliği. Kafatası milliyetçiliğiyle milliyetçilik olmaz. Sayın Bahçeli, sen de öyle yapıyorsun, karşındaki BDP de öyle yapıyor. Biriniz, bir diğerinden besleniyorsunuz, yaptığınız bu. Bizim milliyetçilik anlayışımız, etnik milliyetçilik değildir, bizim milliyetçilik anlayışımız bu ülkede, bu milletin hizmetkarı, vatansever, insansever olmaktır, bu ülkeyi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmaktır. Biz bunu yapıyoruz.
Milli bankamız Merkez Bankası'dır, siz bize 27,5 milyar dolar döviz rezerviyle teslim ettiniz. Bunun da yarıdan fazlası yurt dışındaki vatandaşlarımızın parasıydı. Şimdi bu rakam 125 milyar doları aştı. İnsaf... Gerçek manada milliyetçilik, gerçek manada vatanseverlik, milliyetperverlik bu. Eğer bugün böyle konuşabiliyorsak, bu şekilde adımlar atabiliyorsak, tek nedeni ekonomik olarak bu güç, demokrasi olarak yakaladığımız güç. Bunları at başı götürdüğümüz için başarılıyız. Biz göreve geldiğimizde sizler ey, MHP, DSP, ANAP -artık onlar kayboldu da- verginin yüzde 85'ini faize ödüyorlardı. Şimdi yüzde 16'sını faize ödüyoruz, diğeri yatırımlara. Bu okullar, hastaneler, yollar, adalet, emniyet sarayları böyle yapıldı. Böyle yapılmaya devam ediyor.”
“Tek yaptığı şikayet etmek”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin ekonomide elde ettiği başarının, AK Parti hükümetlerinin olduğu kadar 76 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da başarısı olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, bu tablonun ortaya çıkmasında toplumun tüm kesimlerinin, emeği, fikri, bilgisi, sanatıyla, kimi zaman eleştirisi, kimi zaman uyarılarıyla, en çok da hayır dualarıyla pay sahibi olduğunu söyledi.
Avrupa küresel finans krizi nedeniyle ciddi sorunlar yaşarken, Türkiye'nin bu seviyelere ulaşmasında AK Parti Grubu kadar 76 milyonun da gururu, iftihar vesilesi olduğunu belirten Erdoğan, 10 yıl önce ülkenin vatandaşı yurt dışına çıkarken bol sıfırlı parasını, hiç görülmeyecek yerlere sakladığını kaydetti. Erdoğan, bir yabancının, bolca sıfırlı parayı gördüğünde, vatandaşlarının mahcup olduğunu, yüzünü eğmek zorunda kaldığını ifade ederek, şunları söyledi:
“Ama şu anda, parası, pasaportuyla, ay yıldızlı bayrağıyla da gurur duyan, bunları iftihar ve gururla gösteren bir Türkiye var. Sadece Ortadoğu, İslam coğrafyasında değil, dünyanın her yerinde benim vatandaşım göğsünü gere 'Ben Türküm, Türkiyeliyim' diyebiliyor. Gittiği her yerde kendisine takdir ve hayranlıkla muamele ediliyor. Siz bu sıçramayı nasıl yaptınız sorusuyla karşı karşıya kalıyorlar. Ne yazık ki 76 milyon içinde Türkiye'nin ulaştığı bu seviyeleri, yaşadığımız değişimi görmeyen, görmek istemeyen bir grup var. CHP Genel Başkanı, MHP Genel Başkanı, BDP Genel Başkanı gibi, bu tür şeyler var, olacak. Geçmişte yurt dışına çıkan vatandaş bol sıfırlı paradan mahcup oluyordu, şimdi de Türkiye'nin Anamuhalefet partisinden dolayı mahcubiyet yaşıyor. Bakın Portekiz'e gitti, kendi ülkesini, kendi vatanını yerden yere vurdu, yetmedi İngiltere'ye gitti, orada da kendi ülkesinden şikayet etti, kendi ülkesini karaladı. Samimiyetle söylüyorum, keşke Türkiye'nin Anamuhalefet partisinin küresel olmasa bile bölgesel vizyonu olsaydı. Türkiye'nin Anamuhalefet partisinin genel başkanı, yurt dışına gidip, ortaya bölgesel bir vizyon koyabilseydi. Bölgesel meseleler üzerinde bir kaç söz söyleyebilseydi. Ama böyle bir Anamuhalefet de genel başkan da yok. CHP Genel Başkanı'nın yurt dışında tek yaptığı kendi iktidarından kendi ülkesinden şikayet etmek.”
AK Parti Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz Kürt milliyetçiliğini de Laz milliyetçiliğini de Türk milliyetçiliğini de Arap milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz. Çünkü değerler silsilesi içinde, böyle ırki, kabileye dayanan milliyetçilik yoktur, bu şeytandandır” dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu'nun yurt dışında tek yaptığının, kendi ülkesinden şikayet etmek ve gidip başka ülkelerde ağlamaktan ibaret olduğunu kaydetti. Erdoğan, şunları kaydetti:
“CHP Genel Başkanı, gazeteci adı altındaki polis katilleri üzerinden Türkiye'yi dünyaya şikayet ederken, biz de onun terörle arasındaki muhabbeti anlatmaya devam edeceğiz. İngiltere'de İngiliz İşçi Partisi'nin düzenlediği yemekte konuşuyor. Orada da utanmadan, sıkılmadan gazeteci kılığı altındaki polis katillerinden dolayı Türkiye'yi şikayet ediyor. Demokrasinin beşiği olarak nitelendirilen İngiltere'de 2012'de bir operasyon kapsamında 50 gazeteci tutuklandı. CHP Genel Başkanı, İngiltere'ye varmadan bu operasyon kapsamında 6 gazeteci daha gözaltına alındı. Siz İngiltere muhalefet partilerinin dünyayı dolaşıp 'İngiltere'de gazeteciler tutuklu' dediğini hiç duydunuz mu? Ben hiç duymadım. İngiliz muhalefetinin İngiltere'de basın özgürlüğü yok diye, sağda solda hüngür hüngür ağladığını hiç duydunuz mu? Türkiye'yi tüm dünyaya gazetecileri tutuklayan örgüt diye lanse edenlerin, İngiltere'yi kara listeye aldıklarına şahit oldunuz mu? CHP Genel Başkanı'nın yaptığı çok büyük bir sorumsuzluk, açık açık polis katillerinin sırtını sıvazlamaktır. Bu nasıl bir siyasi parti Allah aşkına? Bölücü terör örgütünün misafiri olan teröristlere, 'çiçek çocuk' muamelesi yapan bu partinin içinde bu hal nedir? Irkçılık, kafatasçılık yapan bu partinin içinde, polis katillerini gazeteci diye savunan, kanlı terör örgütlerinin mensuplarını avukat diye savunan bu partinin içinde bu hal nedir? Başörtüsü düşmanları, maneviyat düşmanları hep bu partinin içinde toplanmıştır. Demokrasi düşmanları, darbe tertipçileri bu partinin içinde toplanmışlardır.
Hale bak ya. Hayvanların önüne makarna atıp 'köylü saman bulamıyor' diye provokasyon yapan, yalancılar, iftiracılar bunlar. Bu nasıl bir koalisyondur, birlikteliktir? Allah CHP seçmenine sabır versin, metanet versin.”
Mardin'de toplu açılışlar-
Başbakan Erdoğan, geçen cumartesi ve pazar günleri Mardin ve ilçelerinde yaptığı toplu açılışlar ve incelemeler hakkında bilgi verdi.
“Mardin'li kardeşlerimiz ile hasret giderdik” diyen Erdoğan, 29 eserin açılışını büyük bir coşku ile yaptıklarını kaydetti. Erdoğan, Midyat ve Kızıltepe ilçelerinde de 10 ayrı tesisin açılışını yaptıklarını, AK Parti İl Divan toplantısına katıldığını, STK'lar ve kanaat önderlerinin katıldığı istişare toplantısı gerçekleştirdiklerini ifade ederek, “Mardin'de o gördüğümüz, duyduğumuz heyecan, pazar günü Midyat'a giderken cadde boyunca meydana girinceye kadar binlerce insanın, meydanda on binlerle bütünleştiğini görünce, bir başka heyecanı yaşadım” dedi.
Erdoğan, belediyenin önemli eserler yaptığını belirterek, 13 yıl önce yola çıkarken “Bizim 3 kırmızı çizgimiz var; biz etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçiliğe karşıyız” dediklerini kaydetti. Erdoğan, şunları kaydetti:
“Biz Kürt milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz, Laz milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz, Türk milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz, Arap milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz. Çünkü değerler silsilesi içinde, böyle bir ırki, kavmiyete, kabileye dayanan bir milliyetçilik yoktur, bu şeytandandır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Sayın Bahçeli bu konuşmayı beğenmemiş. Zaten sen beğenmeyesin diye bu konuşmayı yaptım, milletimin beğendiğini biliyorum. Çünkü milletim bunu beğendiği içindir ki 13 yıldır biz bunları anlatıyoruz ve AK Parti'yi yüzde 50 ile işbaşına getirdi. Ama bak sen nerelerde geziyorsun. Niye? Çünkü bu milletin tümüne seslenmiyorsun. Biz milletimizin tümünü ayırt etmeksizin kucaklıyoruz.”
"Bindirilmiş kıtalar değil, o ilçelerin insanları”
Başbakan Erdoğan, Midyat'ta halkın bu konuşmasını büyük bir heyecanla kendisiyle paylaştığını söyledi.
Midyat'ta 15 bine yakın insanın olduğunu ifade eden Erdoğan, Midyat meydanından daha büyük olan Kızıltepe meydanının da tıklım tıklım dolu olduğunu ve 20 bini aşkın vatandaşın orada olduğunu kaydetti.
“Bunlar bindirilmiş kıtalar değil, tamamiyle o ilçelerin insanları” diyen Erdoğan, “Bu, çözüm sürecini halkımın nasıl benimsediğini de gösterir” dedi. Erdoğan, vatandaşların, “artık biz bu işlerden bıktık, bu işi çözelim. Analar ağlamasın, gözyaşları dinsin, kan akmasın” dediklerini anlattı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, utanmadan sıkılmadan kendilerini, “İmralı ile işbirliği tutan bir parti” olarak göstermenin gayreti içinde olduğunu kaydeden Erdoğan, “Onu sana sormalı, sen çok iyi bilirsin. Kenya'dan getirip sizin iktidarınıza bunu teslim edenlerin kim olduğu belli. Biz çözüm süreciyle farklı bir yol arayışı içindeyiz. Biz, müzakereyi bu parlamento çatısı altında olanlarla yaparız, mücadeleyi de bölücü terör örgütüyle yaparız. Bu silahlar gömülecek, siyaset, fikirler konuşacak. ikinci bir ülkeye mi giderler, üçüncü bir ülkeye mi giderler.. Neyi tercih ederlerse, biz bu konuda da her türlü güvenliği sınırda veririz, geçmişteki yanlışları yaşamaz ve yaşatmayız” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, tek dertlerinin milletin huzuru olduğunu belirterek, şu anda bölgedeki huzursuzluğu gidermek istediklerini anlattı. “Bu insanlar birbirine dargın, kırgın olmamalı, birbirini sevmeli” diyen Erdoğan, batı devletten hangi hizmetleri almışsa diğer bölgelerin de aynı hizmetleri alacağını kaydetti.
Erdoğan, “Bu ülkenin 780 bin kilometrekaresine, Marmara'sıyla, Akdeniz'iyle, Ege'siyle her şeyiyle aynı hizmeti getirmek durumundayız. 10 yılda güneydoğu ve doğuya 36 katrilyon TL yatırım yaptık. Bu cumhuriyet tarihinde görülmüş bir şey değildir” dedi.
"Türkçe, Arapça, Kürtçe olarak 'kanı durdurun' dedi”
Son haftalarda gittikleri her şehirde toplu açılışlar ve temasların yanında, o şehrin önde gelenleriyle istişare toplantıları yaptıklarını ifade ederek, bu toplantıları Gaziantep'te, Şanlıurfa'da, Kayseri'de ve Mardin'de gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, bu istişare toplantılarını bundan sonra da sürdüreceklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, Kayseri'nin terörle mücadelede çok şehit vermiş bir şehir, Mardin'in çok farklı etnik kimliklerin, dinlerin, mezheplerin uyum ve hoşgörü içinde yaşadığı bir şehir olduğunu ifade etti.
“Kayseri'de bize verilen mesaj neyse, Mardin'de verilen mesaj da aynı” diyen Erdoğan, “Ben daha önce 'anneliğin siyaseti, ideolojisi yoktur' demiştim. Kayseri'deki anne de Mardin'deki anne de yaşadığı evlat acısıyla bize aynı şeyleri söyledi ve söylüyor. Kayseri'deki anne Türkçe olarak, Midyat'taki anne Arapça olarak, Kızıltepe'teki anne Kürtçe olarak, bize 'kanı durdurun' diyor” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, geçen hafta Diyarbakır'dan Çanakkale'ye götürülen çocukların son derece saf ve temiz mektuplarını aktardığını ifade etti. Anneler gibi çocukların da samimiyetin dili ile konuştuğunu, akan kandan şikayet ettiklerini belirten Erdoğan, “Başta CHP Genel Başkanı olmak üzere, bazıları, çocukların bu samimi çağrılarına kulak vermek yerine, işin magazin yönüne takılıp kaldılar” dedi. Erdoğan, o mektuplardan bir tanesini şöyle okudu:
“Sayın Başbakanım, bizi bu geziye gönderdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Sizin sayenizde ilk defa uçağa bindim. Diyarbakır'da fabrikalar açılsın, insanlar iş bulsunlar. Sokakta hırsızlık yapıp polisimize taş atmasınlar. Akan kanı durdurmanızı istiyoruz. Kan akmasın, Çanakkale'de olduğu gibi, ikisi de bizim kardeşlerimiz, ağabeylerimiz. Akan kanın durmasını istiyoruz. Sizi çok seviyoruz, lütfen bu sorunlarımızı halledin, lütfen kan akmasın artık. Bu arada bizi gönderdiniz, öbür arkadaşlarımızı da Çanakkale'ye göndermenizi istiyoruz.”
Erdoğan, “Eğer söz konusu olan vatansa, bayraksa, topraksa, bağımsızlıksa 76 milyonun tamamı inanıyorum ki gözünü kırpmadan şahadete yürür, gözünü kırpmadan kanını bu topraklara feda eder” dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz terörle masaya oturmayız. Terörle asla ve asla hiçbir şeyi müzakere etmeyiz. Bizim değil, devletin kurumlarının, devletin elinde olan İmralı'daki terörist başıyla konuşması asla masaya oturmak da değildir, müzakere de değildir. Bu çözüm sürecinde bir imkanın değerlendirilmesidir” dedi.
Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, “Tarih sahnesinde yerimizi aldığımız andan itibaren bağımsızlığımıza düşkün olduk, binlere yıl içinde sayısız şehitler verdik. Aynı şekilde terörle mücadelede biz bir tek geri adım atmayız. Silahı bırakmadığı sürece, silahlı tehdit unsuru olmaktan çıkmadıkları sürece bizim güvenlik güçlerimiz teröristin üzerine kararlılıkla gider ve gidecek” diye konuştu.
Başta MHP olmak üzere bir takım odakların yeni süreci provoke etmek amacıyla yalana ve iftiraya dayalı kampanyalar başlattıklarını belirten Erdoğan, “MHP Genel Başkanı ve arkadaşları, her gün zehir zemberek açıklamalar yaparak kontrollerini, dengelerini, şuurlarını kaybetmiş şekilde ortalığa şüphe ve tedirginlik saçmak istiyorlar. MHP; memleketin en temel meselesinde bu şekilde ruhsuz, hamasi, boş konuşmalar yaparak kan akıtmayı teşvik etmekten başka hiçbir rol üstlenmiyor. Eğer tahammülü olan varsa MHP'nin de CHP'nin de genel başkanlarını dinlesin. Terör meselesi konusunda tek bir cümle kuramadıklarını göreceksiniz” ifadelerini kullandı.
Milletvekillerinin de yer aldığı bir heyetin Karadeniz illerine yönelik ziyaretine işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Dün BDP'li milletvekilleri, niyetleri ne olursa olsun Çorum, oradan Sinop'a geçiyorlar. Sinop'ta ne yazık ki CHP ve MHP'lilerden oluşan gruplar, orada bir provokasyonunun içinde yer alıyor ve şimdide kalkıp yine iyi niyet mesajlarıyla 'bunlara fırsat vermeyin, şöyle yapmayın, böyle yapmayın' diyorlar. Beğenirsin, beğenmezsin, bu gelenler bu ülkenin seçilmiş milletvekilleridir. Orada yapacakları toplantıyı izlemeye de mecbur değilsin. Yapacakları toplantının yasalar içerisinde olduğu sürece saygı duymak zorundasın. Ama bunların ruh kökünde maalesef bu tür organizasyon ve toplantılara saygı yoktur, saygısızlık vardır ve ülkenin huzursuzluğunda ne yazık ki bunların yeri vardır. MHP budur, kafa yapısı budur. Orada bunu engellemek suretiyle siz ülkemize huzur getirmiyorsunuz. Tam aksine huzursuzluğu getiriyorsunuz. Ondan sonra da tabii ne Hakkari'ye gidebilirsin, ne affedersiniz Van'a gidebilirsin. O taraflara hiç gidemezsin. Sadece Ankara'dan konuşursun. Sivas'ın ötesine geç görelim seni. Niye bunu yapamıyorsun? Çünkü bu ülkenin tümünü kucaklamadınız, bu milletin tümünü kucaklamadınız. Irkçılık yaptınız, kavmiyetçilik yaptınız, kabilecilik yaptınız, şeytani olan anlayışa hizmet ettiniz. Ondan dolayı bu ülkede sıkıntının hep kaynağı oldunuz. İşte AK Parti'nin farkı budur. MHP gider, sadece ırkçılığın diliyle konuşur. BDP gider, sadece ırkçılığın diliyle konuşur. CHP'nin ne konuştuğu bile belli değil. O ayrı bir şey zaten. Ama AK Parti ırkçılığın, ayrımcılığın, öfke ve nefretin diliyle değil, milletin diliyle konuşur. Gönül diliyle konuşur, aramızdaki fark bu...”
"Bu nasıl bir kan davasıdır?”
Erdoğan, kendilerinin terörü bitirmek, kanı durdurmak, anneleri rahatlatmak için verdikleri mücadeleyi terörle masaya oturmak, terörle müzakere yapmak olarak sunanların ve böyle lanse edenlerin milletle hiçbir şekilde gönül bağları olmadığını ve olamayacağını söyledi.
“Göremeyenlere, duyamayanlara, görüp duyup da anlamayanlara, anlamak istemeyenlere, özellikle de kalpleri kilitli olanlara ben buradan tekrar söylüyorum; biz terörle masaya oturmayız. Terörle asla ve asla hiçbir şeyi müzakere etmeyiz” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim değil, devletin kurumlarının, devletin elinde olan İmralı'daki terörist başıyla konuşması asla masaya oturmak da değildir, müzakere de değildir. Bu çözüm yolunda, çözüm sürecinde bir imkanın değerlendirilmesidir. Bundan kim, niye rahatsız oluyor? Bunu kim, niye masaya oturmak ya da müzakere olarak sunuyor. Bundan nasıl bir çıkar devşirmeye çalışıyorlar? Allah aşkına bu nasıl bir kan davasıdır, bu nasıl bir kan sevdasıdır, bu nasıl bir vampirlik, nasıl bir vicdansızlıktır. Bizim terör karşısında taviz verdiğimizi söyleyenlere sesleniyorum; Hangi tavizi verdiğimizi, hangi geri adımı attığımızı açıklamayan müfteridir, namerttir.”
"MHP Genel Başkanı'nı ciddiye almıyorum”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “MHP Genel Başkanı'nı ciddiye almadığını, bunun ayrı bir şey olduğunu” ifade ederek, şunları söyledi:
“Ama bir yandan çözümde yanaymış gibi görünüp bir yandan da bizim terör örgütüyle masaya oturduğumuzu iddia eden CHP Genel Başkanı'na önce gidip, teröristlerin misafiri olan, terörist evine taziyeye giden milletvekiline kükremesini tavsiye ediyorum. Kendi milletvekili karşısında kuzu kesilenler, bize karşı aslan postuna bürünmesinler. Bizim tek bir gayemiz var; o da terörü bitirmektir, akan kanı durdurmaktır, terör karşısında asla geri adım atmayız, asla taviz vermeyiz. Terörle mücadelede asla rehavet içine girmeyiz. Terör örgütleriyle masaya oturmayız, müzakere yapmayız. Ama kanı durdurmak için, tüm Türkiye'yi rahatlatmak için, bu terör belasını sona erdirmek için de yasal, meşru, milletin değerleriyle örtüşen her adımı cesaretle atarız.”
"Hassas bir süreçten geçiyoruz”
Erdoğan, son derece hassas bir süreçten geçildiğini belirterek, “İstismara, sabotaja, provokasyonlara açık bir süreçten geçiyoruz. Özelikle siyasetçilerden, özellikle medyadan duyarlı olmalarını, sorumlu olmalarını bir kez daha rica ediyorum. Türklük, Kürtlük, Araplık vesaire üzerinden ırkçılık yapanlar, bu topraklara ve bu toprakların değerlerine ihanet içindedir. Milletin hassasiyetlerini çiğneyenler, bunları kaşıyanlar, bunları tahrik edenler büyük sorumsuzluk içindedir. Bakın aynı zamanda ak ile karanının açığa çıktığı bir süreçten geçiyoruz” dedi.
Kalplerinin derinliklerinde etnik milliyetçilik, kafatasçılık ve faşizm olanların bu süreçte sahne almaya başladıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Her gün ırkçı sloganlarla çıkan gazeteler, milletin hassasiyetlerini kaşımak için manşetler atmaya başladılar. Doğuda ya da batıda siyasetlerini ırkçılık üzerine kuran partiler yoğun istismara, yoğun tahriklere başladılar. Milletimin bunlara karşı uyanık olmasını özellikle rica ediyorum. Biz bu toprakların hiçbir değerini çiğnetmeyiz, biz şehitlerimize mahcup olacak hiçbir girişimin içinde olmayız. Bu millete yarayan vakardır, ağır başlılıktır, sağduyudur, soğukkanlılıktır. Biz bu yolda sadece ve sadece aziz milletimizle yürüyoruz, milletimizle yürümeye devam edeceğiz. Biz Allah'ın izniyle son nefesimize kadar yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye devam edeceğiz.”