Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, Kanal D'de yayımlanan 32. Gün programında Mehmet Ali Birand'ın sorularını yanıtladı.Birand, seçim kampanyası döneminde parti liderlerinin kullandığı üslubun sert olduğu ifade ederek, “Niye bu sertlik? Bunca şeyden sonra, seçimden sonra el sıkışıp konuşabilecek misiniz bu insanlarla?” sorusuna Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“Tabii düşündürüyor. Yani öyle hakaretler oluyor ki bu hakaretler karşısında insan tabii düşünüyor. Ama siyasetin kaderinde de bu tokalaşma işi olmadan maalesef bazı şeyler de olmuyor. Mesela ben sert konuşma, bu tür üsluptan ziyade hakarete bakıyorum. Ve diyorum ki örneğin hakaretler noktasında benim milletim bu işi kantara çıkaracak. Kantara çıkardığı zaman hangi lider bir diğerine hakaret ediyor veya daha fazla hakaret etmiş bunu görecek. Bunu gördüğü zaman da bunun değerlendirmesini yapacak. Ama şimdi düşünün ki bir genel başkan çıkıyor, Tayyip Erdoğan için 'ben onun dişlerini sökeceğim' diyor. Bu nasıl bir siyaset? Sen hesap uzmanı mısın, bir siyasi partinin genel başkanı mısın, yoksa bir diş hekimi misin, nesin? Böyle bir yaklaşım olabilir mi?”
Birand'ın “Ama siz de sertsiniz, hakaret anlamında demiyorum ama uysal bir insan imajınız yok” sözlerine üzerine “Hayır” diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İmaj noktasında böyle birşey diyorsanız, bu doğrudur. Benim yüksek tonda bir üslubum vardır, böyle konuşurum. Ama ben kalkıp da Kılıçdaroğlu'na veya Bahçeli'ye 'bölücü başı' ifadesini kullanmam, 'Apo ile işbirliği yapıyor' demem. Ama şunu derim; bana 'Apo ile işbirliği yapıyor' diyene 'Bunu ispat etmezsen, bunu açıklamazsan namertsin' derim. Aynısını Kılıçdaroğlu'na da derim. Benim aileme girerse, çoluğuma çocuğuma girerse buna benim birşey söylemem lazım.
Şimdi kalkıyor ikide bir birşey söylüyor; 'dünyanın en zengin liderlerinden bir tanesi'. Bu bir mükellefiyet getirir. Çık açıkla. Bizim bütün beyannamelerimiz mecliste. Meclisteki beyanname beni nereye oturttuysa ben oyum. Benim durumum o.”
“Bu sert kampanyaya baktığınız zaman halk da bunu istiyor mu? Yumruğunu vuran lider istiyor mu?” sorusuna “Hayır” yanıtını veren Erdoğan, “Hayatımız hep bu kavgalarla geçti. Hep liderler bizi saflarına çekmek için kavga ediyorlar. Neden?” sorusunu da “Siyasetin belki bir üslup meselesi olarak avantajı dezavantajıyla halkın karşısına böyle bir çıkış olabilir. Bunun toplumda isteyeni de vardır, istemeyeni de vardır. Fakat geçmişteki tartışmalara baktığımızda bugünlerden çok daha farklı şeyler yok aslında. 'Seni Çankaya'dan indireceğim' diyenleri yaşadık” diye yanıtladı.
Başbakan Erdoğan, Hopa'da yaşanan olayları anımsatarak, şöyle konuştu:
“Şimdi diyelim ki benim konvoyum taşlanıyor. Bu konvoyda otobüsün içindeyim. Otobüsümün camları, çerçeveleri parçalanıyor. Bu arada bu taşlardan bir tanesi de benim korumama isabet ediyor. Tabii taşı yeyince gözünden hemen yere düşüyor otobüsten. Otobüsten yere düştükten sonra da ayrıca orada ayrı bir darbe alıyor. Bunu görünce benim kan beynime fırlıyor. Ben orada artık daha sessiz kalabilir miyim, sakin kalabilir miyim?
Bir tarafta CHP'nin orada dev pankartını görüyorum, o pankartın yanında 'Tek yol sokak, tek yol devrim. Halkevleri'. Hepsi onun etrafında toplanmış, bu tür pankartlar. Bu CHP'yi rahatsız etmemiş demek ki. Niçin sen onlarla beraber anılıyorsun? Oradan pankartını kaldırtırsın veya onlarla beraber onlarla bulunmazsın. Biz orada 'Tek yol sokak, tek yol devrim' diyenlerin çok ciddi hışmına uğradık. Bunlar BDP destekli şeyler aynı zamanda. Burada yapılan bu olayda ister istemez oraya tepkim olmuştur.”
“GÜVENLİK ZAFİYETİ ÇOK AÇIK”
“Otobüste kime kızdınız?” sorusuna Erdoğan, “Valiye kızdım, emniyet müdürüne kızdım. Nasıl kızmayayım? Çünkü kendileriyle bu noktada bir gün önceden ilgili arkadaşlarım tedbir alınması noktasında kendilerini uyardılar” yanıtını verdi.
“Böyle birşey olacağı biliniyor muydu?” sorusu üzerine Erdoğan, “Biliniyor tabii, istihbarat olarak geliyor. Aynı şekilde ben valiye bir gün önceden söyledim, 'Bak böyle böyle. Zaten Hopa'nın durumu bellidir. Biz Sarp'ta Gürcistan Cumhurbaşkanı ile açılışı yapacağız, bu açılıştan dönerken Hopa'da mitingimizi yapalım'. Hopa'da da bizim hatırı sayılır bir oyumuz var. Artvin genelinde zaten biz birinci partiyiz” dedi.
Erdoğan, yaralanan koruma polisinin sağlık durumuna ilişkin bilgi verirken, polisin gözlerini açtığını, ayaklarının ve ellerinin tepki verdiğini söyledi.Olaylar sırasında ölen öğretmenin, bir gün öncesinden ve sabahtan olayların içinde olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:“Bir gün önceden olaylar başladı zaten. Sabahleyin olaylar maalesef çok abartıldı. Polis, jandarma göstericilerle sokak aralarında meydanda birçok bir şeyler oldu. Buna rağmen, tedbirler neticesinde biz mitingimize başlayabildik. Ama mitingden sonra sokak aralarından, çünkü oralar adeta üs gibi öyle kullanıyorlar, oralardan çıkıp taşlamaya başladılar.
100 metreden, 150 metreden taşlar atıyorlar. Ama güvenlik zafiyeti çok açık, net ortada. Bu güvenlik zafiyetinden dolayı zaten böyle bir şey oldu.
Mesela Ankara'da geldiler aynı şekilde gösteriler yapıldı, İstanbul'da yapılmak istendi, Kütahya'da yapılmak istendi. Bunlara yönelik güvenlik teşkilatlarımızın da gerekli tedbirleri alması gerekiyor. Bu olaylar karşısında da biz de tabii 'iyi yapıyorsunuz, gayet güzel. Size karşı güvenlik teşkilatımız herhangi bir şey tabii ki yapmayacak, siz güvenlik teşkilatına gelin istediğiniz gibi vurun, istediğiniz gibi taş, kaya atın. Güvenlik teşkilatı sizi zaten el bebek gül bebek besleyecek...”
“GÖZ TEMASI EN ÖNEMLİ ÖZELLİK”
Bu kadar yoğun programlardan, mitinglerden yorulup yorulmadığının sorulması üzerine Erdoğan, “Karşınızdaki kitlenin size verdiği sinerji yorgunluk diye bir şey ortaya çıkarmıyor” dedi.Miting alanının “sinerji verdiğini” söyleyen Erdoğan, “Alkış, katılım... Eğer siz o beklediğiniz katılımı görmezseniz, heyecanı, coşkuyu görmezseniz o zaman daha o anda yorulursunuz” diye konuştu.
Bir kitle hatibinin en önemli özelliğinin göz teması olduğunu ifade eden Erdoğan, “Göz temasını kurduğunuz sürece siz karşıya güç verirsiniz, karşısı da size güç verir. Bunu başarıyorsanız zaten orada başarılı bir netice alırsınız” dedi.
Miting alanında bayılanlar olduğunda oraya anında müdahale edilirse halkın ilgisinin daha da arttığını, “Başbakan duyarsız değil” düşüncesi oluşturduğunu söyleyen Erdoğan, gerektiğinde korumaları oraya gönderdiğini anlattı.Birand'ın “Bunlar işin incelikleri demek ki” sözleri üzerine Erdoğan, “Tabii, incelikler” dedi.
Miting meydanında bazen diyalog da kurduğunu, anlayabildiklerine anında cevap verdiğini, anlayamadığı zaman da korumalarına veya özel kalem görevlilerine gidip dinlemelerini istediğini ifade etti.
Miting meydanında konuşma yaparken hem 'prompter'dan yararlandığını hem de irticalen konuştuğunu anlatan Erdoğan, “aslolan ikisini beraber götürmek. Birincisi kağıda bağlı olarak bu işi yaparsınız, ikincisi sadece 'prompter'a bağlı olarak yaparsınız, üç irticalen yaparsınız. Ben üçünü birarada yapıyorum. Kağıt benim için orada bir konuşma planıdır. İkincisi sigortadır. 'Prompter'da bir sıkıntı olabilir. Prompter ise konuşmanızı kontrol bakımından çok önemli” diye konuştu.
“İZMİR FARKLIYDI”
Mitingler esnasında çok etkilendiği bir olay olup olmadığı sorusu üzerine Erdoğan, dün İzmir'de yaşadığı olayın çok farklı olduğunu belirtti. Erdoğan, “Ben doğrusu dün İzmir'de böyle bir şeyi pek de beklemiyordum. Bir 2002 seçimlerindeki İzmir'i düşünüyorum, bir de bugünkü İzmir'i düşünüyorum. Şimdi gerçekten zirve yapmış vaziyette” dedi.
Her konuşmaya çıkarken kendisine ana muhalefetin o alanda yaptığı konuşmanın çekimlerini verdiklerini, bir de o andaki konuşmaya çıkacağı andaki alanın konuşmasını aldıklarını anlatan Erdoğan, “Hemen hemen aynı alanlarda konuşuyoruz. Orada zaten siz ana muhalefetle kendinizi mukayese ediyorsunuz” dedi.
“Yani siz önce Kılıçdaroğlu'nu seyredip ondan sonra mı çıkıyorsunuz?” sorusuna Erdoğan, “Kendisini değil, alanı. Kendisini dinlemem yanlış olur. Alanı takip etmem gerekir. Çünkü ben kendi konuşmama konsantre olacağım” yanıtını verdi.
“Mitingde protesto veya eleştiri yükseldiği zaman sinirleniyor musunuz?” sorusu üzerine, “Miting meydanında o tür şeyler gelmez. Bu sizin mitinginiz olduğu için bu tür şeyler pek gelmez. Oraya girmez. Oraya gittiği anda o miting alanında o onun için çok ciddi bir risk olur. Hiçbir partinin mitingine muhalif kanattan girenler olmaz. Ben şu ana kadar doğrusu kendi mitinglerimde bu işlere hiç mi hiç rastlamış değilim. Zaman zaman bireysel sorununu size duyurmak isteyenler çıkabilir. Hastalıkla ilgili, çocuğuna iş meselesi... O zaman biz özel kalemi devreye sokarak, ilgileniyoruz” dedi.
Bu tür konularda hassas olduğunu, gittiği ilin valisi veya partisinden ise belediye başkanına notlar aldırdığını, özellikle kişinin sağlık problemi varsa anında müdahale edildiğini anlattı. Erdoğan, “Notları aldığım gibi bir de kendisine özel kalemimin kartını veririm, kendi doktorumun kartını veririm. Derim ki 'buraya bana durumu bildireceksiniz.' Oradan onları takip ederim. Bugüne kadar da şu anda sayılarını bilmiyorum ama onlarca hastamızı biz Anadolu'dan Ankara'ya getirmek suretiyle, eğer bulunduğu ilde yapılabiliyorsa bulunduğu ilde müdahaleleri yapmak suretiyle tedavilerini yaptırıyoruz” dedi.
“FARKLI BİR SENARYOYU OYNADIK”
Programda Mehmet Ali Birand, Erdoğan ile ilk kez 1992 yılında, il başkanlığı yaptığı dönemde yaptığı söyleşi ile “ustalık-çıraklık” ile ilgili değerlendirmeler yaptığı söyleşiden görüntüler ekrana getirdi. Erdoğan, milletin kendisini bulunduğu makama, özellikle belediye başkanlığından buralara layık gördüğü için, kendilerine bu görevi yüklediğini söyledi. Erdoğan, “Gerçekten biz çok farklı bir senaryoyu bu ülkede oynadık” dedi.
Birand'ın “Sizin bir senaryonuz vardı yani” sözleri üzerine Erdoğan, “Vardı. Bu oynanan senaryo bir defa millete endeksli, insan öncelikli bir senaryoydu. Çünkü bize kadar devlet öncelikli bir senaryo oynandı bu ülkede. Biz insanı öne çıkardık. Onun için dikkat ederseniz, partimizi kurar kurmaz ilk ortaya koyduğumuz 'İnsanı yücelt ki devlet yücelsin' oldu. Tabii, belediye başkanlığımızdaki İstanbul gibi bir ilde eğer hakikaten başarılı bir belediye başkanlığı yapabilmişseniz, o sizi buralara taşıyabiliyor. Gerçekten o dönemdeki başarılar da bizim bugünlere gelmemizin en önemli deneyimi oldu. Çıraklığın en önemli bölümünü ben belediye başkanı olarak yapıyordum” diye konuştu.
Erdoğan, o dönemde 42 bir denek ile kamuoyu araştırması yaptıklarını ve milletten nasıl bir senaryo beklendiğini öğrendiklerini söyledi.“Facebook veya twitter'da neden olmadığı” sorusuna Başbakan Erdoğan, “Facebook çok sanal ve maalesef çok çirkin. İnsanların yaşam biçimleriyle istendiğinde çok çok farklı bir şekilde oynanabilecek... Ben bu şeyleri oralarda gördüğüm için bu tür şeylerin içinde olmuyorum” yanıtını verdi.
“Mitinglerde kavga düzeyinin yükselmesi reyting artırıyor mu?” şeklindeki bir soru üzerine Erdoğan, “Ben, hesapları buna göre değil, özellikle hizmete dayalı olarak yapıyorum. Biz, hizmet siyaseti yapıyoruz. Diğer liderler, acaba ne siyaseti yapıyorlar?” dedi.
Seçim konuşmalarında kendisinin yaptıklarını konuştuğunu; bugün bir radyo kanalında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu dinlediğini anlatan Erdoğan, “Sayın Kılıçdaroğlu öyle konuşuyor ki, biz sanki hiçbir şey yapmamışız. 'Okullar, aynen eski okullar' diyor. Biz, 163 bin okul derslik yapmışız, küsuratı da var. Tüm bunlarla beraber bugüne kadar 300 bine yakın öğretmen tayini yapmışız, hala da yapmaya devam ediyoruz. Orada birileri 'kitaplardan dolayı katılım payı alınıyor' diyor. Ben, ispata davet ediyorum, nerede katılım payı alınmış bunu ispat etsin” diye konuştu.
Erdoğan, “hiçbir veliden, aileden kitaplarla ilgili bugüne kadar bir kuruş katılım payı almadık” diyerek, bu iddiaların “yalan” olduğunu söyledi. Bu noktada adrenalinin yükseldiğini ifade eden Erdoğan, “Dürüst değil, yalan söylüyor. Dürüst ol, dürüst. Kim veriyorsa bu aklı, aldatıyorlar seni” dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun SSK'da 8 yıl genel müdürlük yaptığı dönemle ilgili görüşlerini dile getirdiğini belirten Erdoğan, kendisinin yaptığı “CHP'nin başına gelen en büyük talihsizliktir” yorumunun sorulması üzerine “bunun bir durum tespiti” olduğunu ifade etti. Erdoğan, bu ifadesinin CHP'liler için “bir hayır duası” da olduğu değerlendirmesinde bulunarak, “İnanın, talihsizliktir” diye konuştu.
“BİZİM, O REFORMİST YAPIMIZ DEVAM EDİYOR”
“Bu kampanya, bundan önceki kampanyalarla karşılaştırıldığında, bize farklı bir Recep Tayyip Erdoğan gösterdi. Bundan önce, reformcu, tabuları yıkan, cesur ve liberal bir Recep Tayyip Erdoğan vardı. Bu kampanyada daha milliyetçi, daha katı imajı geldi. Bunun sebebi seçimler mi ve bu seçimlerden sonra değişir mi?” şeklindeki bir soru üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“Bizim, o reformist yapımız aynen devam ediyor. Sürekli kendini yenileyen bir parti imajı ve partimiz var. Birileri çok farklı şeyler, yazar, çizer, konuşur, söyler. Onlara, dikkat ederim ama çok fazla beni ilgilendirmez. Çünkü, asıl olan kendi ekibimle yaptığım müzakere çok önemli. Müzakereyi yaparken de zaten yazılan, çizilen ve konuşulanlar gündeme geliyor.
Biz, 8,5 yıllık iktidarımız döneminde Cumhuriyet tarihinde yapılmayanları yaptık. Anayasa değişikliğinden tutunuz, bu ülkede yargı reformuna varıncaya kadar... Anayasa değişikliği ve uyum yasalarında attığımız bu adımlar, toplumun ciddi beklentileriydi. Örneğin, kadın hakları noktasında atılan adımlar, hiçbir dönemde atılmadı. İlk defa bizim dönemde kadın hakları yasal ve anayasal bir güvenceye kavuştu. İşçi aynı şekilde, özürlüler, gençlik, emekliler aynı şekilde. Hiçbir dönemde bunlar olmadı. Şu anda yapılan toplu görüşmelerde ne elde edilirse, emekliye yansıyacak.
Tüm bunların yanında Taksim Meydanı'nın işçilere tahsisinden tutun, o günün tatil ilan edilmesi olayı bizim iktidarımızın cesareti ve cesur kararıyla olmuştur. Bu, CHP ve MHP ile olmadı. Bugüne kadar onlar, kenarından köşesinden iktidar olduklarında niye bunları yapamadılar, yapsalardı. Şimdi, biz yaptık.
Şu anda da o reformist Recep Tayyip Erdoğan, bütün yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla ve partisiyle kendisini ortaya koymuştur. Aynı şekilde dünyadaki değişimi global anlamda takip etmek, ileri demokrasiyi hedef almak suretiyle, yeni demokrasiyle temel hak ve özgürlükleri daha ileri standartlara ulaştırmak suretiyle Türkiye'nin çıtasını yükseltecektir.”
BAŞBAKAN'DAN NURAY MERT'İN İDDiALARINA YANIT
Erdoğan, hedefleri hakkında bilgi vererek, “Türkiye'yi 26. sıradan 17. sıraya çıkarttıklarını” dile getirerek, “Şimdi de hedefimiz, 12 yıl içinde 17'den ilk 10'un içine çıkan bir Türkiye'dir” diye konuştu.“Amerikan Büyükelçisi 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' demişti. Bir çelişki çıkıyor ortaya. Sizin, eleştirilere tepkiniz var. Nuray Mert, bir yazı yazdı, 'O'na bedelini öder' dediniz. Abbas Güçlü, 'Burada işler iyi gitmiyor' dedi. İnan Kıraç, bir şey söyledi. 'Bak, dikkat et' uyarısı geldi sizden. Bu noktada 'keşke, söylemeseydim' dediğiniz şeyler var mı?” sorusuna Erdoğan, bunların “hepsini hesap ederek ve güvenle söylediği sözler” olduğunu belirtti. Erdoğan, önce düşündüğünü ve ondan sonra konuştuğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
“Bayan Mert, Dersim'de bizim yaptığımız yolların mukayesesini yapıyor. Dersim'de yapılan 'yolların, o zaman güvenlik güçlerinin hareket planı içinde yapılmış yollar olduğunu' söylüyor. Bugünün yapılan bölünmüş yollarının da yine bu şekilde güvenlik güçlerinin harekat planları için yapıldığını söylerse, ben burada... Fikir özgürlüğü değildir bu. Bu ülkede, bir hizmet ehlini, kalkar da adeta güvenlik harekatı için, adeta bir darbe mantığı içerisinde bir yaklaşıma zemin hazırlamak, onun alt yapısını yapmak diye bu iktidarı değerlendirirseniz, bunun da cevabını alırsınız.
Fikir özgürlüğünün de bir sınırı da vardır. Siz kalkıp da bu ülkede bu iktidarın özgürlük alanlarına bu şekilde müdahale etmeye kalkarsanız, cevabını da alacaksınız. Onunki özgürlükse, kusura bakmayın benimki de özgürlük. Ben de kendi özgürlüğümü kullandım. Bundan daha ağır bir hakaret bu hükümete nasıl olabilir. Biz, halkımız için yaptığımız bu yolları, kalkacak bu hanımefendi 'özel harekat, Silahlı Kuvvetlerin veya polisin yapacağı harekat için' diyecek. Buradan sen de gidiyorsun, ayıptır. Bu, millet gidiyor bu yollardan.
Şu anda 13 bin 600 kilometre bölünmüş yolu, biz kim için yaptık? Halkımız için yaptık. Halkımız için yaptığımız bu yolları, sen kalkıp ta Dersim'le yan yana getirmek suretiyle, 'Onlar harekat için yapılmıştır, bunlar da harekat için yapılıyor' dersen cevabını alacaksın. Özgürlükler sınırlı değildir. Sen, bir başkasının sınırından içeri girdiğin anda, bu özgürlükler noktasında sınır tecavüzüdür. Bu hükümete, burada böyle haksız bir ifade kullanamazsın. Kaldı ki, benim 'bedel öder' diye bir ifadem yok.”
YGS'DE KOPYA İDDİALARI
Abbas Güçlü'nün yorumları hakkında da değerlendirmede bulunan Erdoğan, “Burada da şifre falan konuşuldu. Soruyorum, eğer bu YGS imtihanlarında kopya yoksa, o zaman bunun başındaki insana bu saldırı niye? Bu insan, süreci yanlış idare etmiş olabilir. Süreci yönetmek ayrı bir olay, kopyaya fırsat vermemek ayrı bir olaydır” dedi.
Erdoğan, “Daha önceki ÖSYM Başkanı, KPSS'nin içine etti” diyerek, şunları kaydetti:
“Aynı puanı alanı aynı aileden 100 puan alan kişiler vardı. Onunla ilgi bir dava açılmadı, yazı yazılmadı. Peki, bu adama niçin bu kadar yükleniyorsunuz? Lütfen, bunu bir araştırın. Ben, biliyorum o yüklenme sebeplerini...
Gazetecilerin en önemli başarı kaydedeni araştırmacı gazetecidir. Köşe yazarıysa, o zaman araştırsın, öyle yazsın.
Ben, Ankara'da adaylarımı tanıttığımda 'Eğer bu YGS'de bir suistimal varsa, bunun üstüne bangır bangır ben giderim'. Kaldı ki, zaten bu yargıdadır. Yargı, bu işin üzerine gidiyor. Tüm kağıtlar, yargı tarafından incelendi, incelettirildi. Sonunda 'takipsizlik' verildi. Takipsizlik verildikten sonra, hala bu gençlerin üzerinden siyaset yapmanın bir anlamı var mı? Ana muhalefetin lideri, hala gençlerin üzerinden siyaset yapıyor.”
-“SELAM DURMUYORSA, GEREĞİ YAPILIR”
“General Alan için bir şey söylemiştiniz. 'Ayağa kalkmadı, onun için tutuklandı Silivri'ye gitti” gibi izlenim çıktı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine de Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ne alakası var. Öyle bir algı yok. Bazı gerçeklerin bilinmesi lazım. Ben, Sayın Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde 18 Mart kutlamalarına gidiyorum. Üstelik orada bir de yalan var. 18 Mart kutlamalarında neredeyse, fevkalade bir olay olmadığı sürece biz şehitliğe anında ineriz, dakik ineriz. Her şey orada programlandığı gibi yürür. Oraya, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı geliyor, protokolde olan herkes ayağa kalkıyor. Bu beyefendi ayağa kalkmıyor. Bunun bir defa, ön kabulleri var. Hele hele Türk Silahlı Kuvvetlerin içinde olan birisi, nasıl emir komuta zinciri içerisinde ayağa kalkıyorsa, orada ayağa kalkıp selam durur. Selam durmuyorsa, gereği yapılır.”
Erdoğan, “Bunun için mi terfi edemedi?” sorusuna ise “Terfi kararı YAŞ içerisinde, zaten olsa öyle bir şey... Ben, Genelkurmay Başkanımızla bunları konuştum. Böyle bir şey olsa zaten, kesinlikle muhalefet şerhini bizler koyarız” dedi. “Yani cezalandırırdınız” ifadesi üzerine Erdoğan, “Kesinlikle” diyerek, “Engellerdik. Çünkü, böyle bir durum olduğu sürece, Türk Silahlı Kuvvetleri, sağlıklı bir geleceği üstlenemez. Kendi üssüne karşı davranışı ne ise Başbakan'a karşı davranışı, hayda hayda çok daha farklı emir komuta zinciri içinde olması gerekiyor” dedi.
Erdoğan, Engin Alan'ın daha sonra vakfın başına getirildiğini de ifade ederek, “Benim, vakfın başına getirildiğinden haberim yoktu. Çok açık konuşuyorum. Vakfın başına getirilme olayını bilseydim, ben onu da engellerdim. Çünkü, böyle bir insanın vakfın başına gelmesi yanlış bir olaydır. Oraya kazandıracağı da herhangi bir şey yoktur. Vakfın başına çok daha kalifikasyonu yüksek insanlar da getirilebilirdi. Mesela, ikinci uzatılma olayı gündeme gelmişti. Ben Sayın Işın Paşa'ya 'Hayır, O bir dönem yaptı, yeter' dedim.
“Artık bütün terfileri fiilen yapıyorsunuz?” sorusu üzerine de Erdoğan, “Benim ilgi alanım içinde ise, evet” yanıtını verdi.