Güncelleme Tarihi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ben, bir defa genel af konusunda bugüne kadar asla bu ifadeyi kullanmadım ve böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz" dedi.
"Diyarbakır'daki görüşmenin arkasından Barzani'nin bundan böyle barış sürecinin bir aktörü olduğu ve bundan sonra ilerleyen safhalarda BDP ve PKK'ya karşı kullanılacağı iddiaları, yorumları gündeme geldi ne dersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, hafta sonunda Diyarbakır'daki buluşmanın birçok yönüyle çözüm sürecini güçlendiren bir adım olduğunu söyledi.
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Şivan Perver ve rahatsız olduğu halde İbrahim Tatlıses'in katılımının, atılan bu adıma çok farklı bir güç kattığını belirten Erdoğan, yaklaşık 60 bin Diyarbakırlının da bu buluşmayı büyük bir coşkuyla kutladıklarını ifade etti. Erdoğan, "İki gün içerisinde 880 trilyon liralık bir açılışı gerçekleştirdik. İşin sosyal boyutunda ise bu buluşma önem arz ediyor. Sayın Barzani'nin oradaki konuşması ve daha sonra televizyonlarla yapmış olduğu görüşmelerde bu buluşmanın bir milad olması bakımından önemliydi" diye konuştu.
Programı kapsamında belediyeyi ve valiliği ziyaret ettiğini anımsatan Erdoğan, "Aslında bunlara uzak değiliz çünkü bir çözüm sürecinin içindeyiz. Bir barış havasını adeta bu kucaklaşmayla gerçekleştirmenin gayreti içerisinde olduk. Siyasetin de aslında genlerinde bu var zaten, olması gerekir. Belki ertelenmiştir, geç kalmıştır ama böyle bir şeyin yerine gelmesi bir yerde de hakikaten cesaret işiydi" değerlendirmesinde bulundu.
"Vatandaşlık noktasında talebiniz varsa çözüme hazırız"
"Bu adımları 2005'te attığımızda da söyledik, bunu biz halledeceğiz dedik" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi:
"Orada gerek Şivan Perver'in 38 yıldan sonra kendi ülkesine gelmiş olması ve bu noktadaki tavırlar herhalde üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken konular. Ben, kendisine de söyledim, 'vatandaşlık noktasında eğer böyle bir talebiniz, arzunuz varsa çözüme hazırız' dedik. Aynı şeyi merhum Ahmet Kaya ile ilgili de ailesine 'bir nakli kubur yapılması gerekiyorsa bu konuda biz varız, buna hazırız' dedik. Belki buradan gidişi çok farklıydı ama şu anda da dönüşü bunun kesinlikle bizim açımızdan kolaydır ve biz bunun için üzerimize düşeni yerine getirmeye hazırız dedik."
Erdoğan, Şivan Perver'in konuyu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, "Bize cevabı verecek. Biz, süreci şu anda başlatmış bulunuyoruz. Hatta bazı programları ileride kendisiyle de yapacağız" dedi.
"Muhalefetin rahatsız olması çok manidar"
Diyarbakır'daki açılış töreninden bir gün sonra Bismil, Ergani, Eğil'e gittiğini ve oralarda halkla kucaklaştığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"(Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) ifadesinden birilerinin rahatsız olması, muhalefetin rahatsız olması aslında çok çok manidar. Bunlar hakikaten bizim tarihimizi bilmiyorlar, fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Yakın tarihi de bilmiyorlar. Ben, burada aslında çok yakın bir süreçle alakalı Gazi Mustafa Kemal'in özellikle Meclis'teki bazı konuşmalarını getirdim. Bunlar Meclis zabıtlarında olan ifadeler. Çok çok anlamlı, bu bakımdan bunu önemsiyorum. Bir defa Irak Anayasasında geçen ifade şudur, 'Kürdistan Bölgesel Hükümeti' diye geçer, 'Kürdistan bölgesi yasaları' diye geçer, 'Kürdistan bölgesini' şeklinde geçer. Madde 4'te aynı şekilde 'federal ve resmi kurum ve ajanslar Kürdistan bölgesinde her iki dili de kullanırlar' şeklinde geçer. Bu, onların anayasal ismidir."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM tutanaklarındaki ifadelerini paylaşan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda elimde aslı da var ama bugünkü Türkçeye çevrilmiş olarak TBMM Reisi Mustafa Kemal olarak tüm bakanlar kurulunun imzasının olduğu bir kararname var. Bu kararnamede çok ilginçtir, teferruatına girmeyeceğim ama 'Kürdistan kısmının kati surette Faysal'a biat etmemesinden dolayı İngilizlerin İstanbul'dan nemrut Mustafa'yı bilcelp Süleymaniye ve havalisine hakim tayin ve Kürdistan'a İngiliz himayesi vaz eyledikleri' gibi devam ediyor. 'Kürdistan' diye geçiyor.
Bir diğer adım, o da şu. Yine Gazi ile alakalı bir durum. Bakınız, 'fakat Kürdistan, Lazistan vesair hakkında değil' diye yine bir konuşmasında geçiyor. Yani o zaman sadece 'Kürdistan' olarak yok. Doğu, Güneydoğu, buralar 'Kürdistan' diye geçiyor, Doğu Karadeniz de 'Lazistan' diye geçiyor. Altında yine 'Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu İslam unsurları müşterek menafidir' diyor. Hepsini orada bu şekliyle sayıyor. Aynı şekilde yine altta 'Binaenaleyh hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vesaire reyi sorulduğu zaman burayı vereceklerdir' diyor ki Diyarbakırda konuşmamda bunları aynen kullanmıştım. Şimdi o zaman bu ifadeleri kullanan Gazi Mustafa Kemal bölücü mü? Bana 'bölücü' ifadesini kullananlar, o zaman Gazi Mustafa Kemal'in bu ifadelerini nereye koycaklar, bunu nasıl tanımlayacaklar, nasıl izah edecekler? Bunlar bizim tarihimizde olan gerçeklerdir. Eğer işi Osmanlı'ya götürecek olursak orada zaten çok açık, net her şey ortada."
Erdoğan, "Sizin Kürdistan ifadesini kullanmanızın ardından, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de 'Türkiye Kürdistanı' ifadesinin kullanılmasını istedi, buna da ne dersiniz?" sorusuna karşılık, "Bunu bizim kabul etmemiz, böyle bir şey asla mümkün değil" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Ne benden böyle bir şey sadır olmuştur ne ben böyle bir ifade kullanmışımdır ama Diyarbakır Belediye Başkanının da bu tür ifadeyi kullanması bana göre şık değildir. Bunlar, belli yerleri tahrik etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin ismi bellidir. Dolayısıyla bu isim üzerinde herhangi bir spekülasyona gitmenin de anlamı yok. Kendi bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Adı böyle geçer. Biraz daha kuzeye çıkarız Doğu Anadolu Bölgesi, adı böyle geçer. Bu tür şeyler toplum içinde yeni yeni rahatsızlıklara neden olur ki burada bu tür bir ifadeyi kullanması veya bunu adeta dayatır gibi böyle güzel bir hafta sonundan sonra bu açıklamaların yapılması şık değil" diye konuştu.
"Bizim tanımımız farklı"
Muhafazakar felsefenin Fransız ihtilalinin ardından İngiltere'de ortaya çıktığı ve statükoculuğu ifade ettiği belirtilerek, "Bütün tabuları yıkıyorsunuz, bütün statükoyu alt üst ettiniz ve kendinize muhafazakar diyorsunuz ve Türkiye'deki statüko dediğimiz, statik resmi ideolojinin sahipleri de kendini devrimci olarak sunup, sizin muhafazakarlığınıza karşı devrimi savunuyorlar" denilmesi üzerine Erdoğan, "Muhafazakarlık noktasında Fransızların tanımı, bizim tanımımız değil. Onların muhafazakarlık tanımıyla veya İngilizlerin muhafazakarlık tanımıyla bizim tanımımız farklı" ifadesini kullandı.
Erdoğan, "Biz, bu ülkenin, bu milletin değerler silsilesini koruma anlamında bir muhafazakarlıktan söz ediyoruz, bizim muhafazakarlık anlayışımız bu. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınız zaman sosyal demokratların, sosyal adalet anlayışından mahrum olmaları sebebiyle bizim bu silsile içinde sosyal adalet anlayışı da var. Biz, o konuda da muhafazakarız, böyle bir durumumuz da söz konusu. Bu yapı içinde geleceği olgunlaştırmaya, oluşturmaya gayret ediyoruz, böyle de bu yolculuğumuz devam edecek burada bir sıkıntı yok" değerlendirmesinde bulundu.
"Siyasi söylemlerinizi Başbakanın talimatı gibi algılıyorlar Adana Valisinin yaptığı gibi. Oysa o bir siyasi söylemdi, siz evler konusunda talimat vermediniz. Aynı şekilde barış sürecinde de dediniz ki, 'inşallah hapishaneler boşalacak.' Bu, siyasetçi olarak bir niyet, 'Başbakan olarak ben bunu tasarı halinde Meclise sevk ediyorum' demek değil. O ayrımları nasıl koyacaksınız? Sonra lüzumsuz yere sizin söylediğinizi Başbakanın talimatı olarak alıp size hücum ediyorlar" denilmesi üzerine de Erdoğan, "Siyasi yönümüzün, aynı zamanda Başbakanlık makamında attığımız adımların yanlış anlaşılması ve bunun üzerine farklı şekilde yaklaşım bürokratlar, teknokratlar tarafından da zaman zaman yapılabiliyor. Bizler de tabii onu bakan arkadaşlarım vasıtasıyla olsun, kendimiz olsun gerekli uyarıları yapıyoruz, gerekli bu konuyla ilgili incelemeleri yaptık, atılması gereken adımlar neyse bu adımları da tabii atıyoruz" diye konuştu.
"Hukuk, devletin kanunları, bir düzeni getirir, ahlaktan farklıdır bu. Siz, muhafazakar bir ahlakın söylemini seslendirdiğiniz zaman bunlar hukukun düzenine uyumlu değil. Bunlar insanların özgürce seçtikleri düşünceler. Ama bazıları bunu sanki devletin zorlaması gibi alıyor" denilmesine karşılık Erdoğan, şunları söyledi:
"Sizin ilgi alanınız içinde olduğu için özellikle bir şey söylememiz lazım. Ahlak değerleri Batı'daki hukuk anlayışında baktığımız zaman adeta hukukla iç içedir. Hukukun müeyyidelirini hazırlarken bile kendi ahlak değerlerini burada bir kenara bırakmazlar, hatta hatta inanç değerlerini. Bizde gerçi bu işin hukuki oluşumu böyle değil ama biz şimdi Roma hukukuna baktığımız zaman nereye dayanıyor diye incelersek orada onların kendi inanç değerlerini görürüz. Aynı şekilde Almanların ceza hukukuna baktığımız zaman..."
"Roma hukuku Hristiyanlık çıkmadan önce pagan hukukundan..." diye araya girilmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"O ayrı. Ben şimdi Hristiyanlığın şu anda var olan ve ona dayalı olan yapısını özellikle anlatıyorum, böyle bir yapı orada söz konusu. Benim mesela oradaki dağlardan inme, ondan sonra cezaevlerinin boşalmasıyla alakalı konu, şimdi oradaki başını bir kenara kesip atıyorlar, öbür taraftan bakıyorsunuz bir bölümünü de kesip atmışlar. Halbuki benim orada kullandığım cümle çok çok farklı. Eğer onu iyi takip ettiysek, orada bunu çok açık net görürüz. Onu özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Çünkü yanlış anlaşılma var. İşi öyle bir noktaya getirdiler k, genel af beklentisi. Orada diyorum ki, 'biz, şu anda bir duadayız, bir temennideyiz ve öyle bir gün gelecek ki dağlardan inecekler ve cezaevleri de boşalacak' diyoruz ve hemen genel af. Ben, bir defa genel af konusunda bugüne kadar asla bu ifadeyi kullanmadım ve böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz. Kaldı ki benim bir Uşak konuşmam vardır, orada çok açık, net söyledim. Ben, bir Başbakan olarak katili affetme yetkisini kendimde göremem. Hatta hatta devletin katili affetme yetkisini de asla kabul edemem. Niye, çünkü af yetkisi sadece o maktulün varislerine aittir, devlete değil ama devlete karşı işlenen suçlarda böyle bir adım atılabilir. Bunun içinde siyasi suçlar da olabilir, daha farklı suçlar da olabilir, orada böyle bir adım atılabilir ama ben kalkıp da katili bir genel af kapsamı içinde nasıl affederim? Ondan sonra ben o maktule, o şehitlere bunun hesabını nasıl vereceğim. O şehitlerin ailelerine bunun hesabını nasıl vereceğim. Böyle bir şeyin olması asla mümkün değil ama özlemimiz, temennimiz dağlardan inişlerdir, cezaevlerinin tabii ki büyük ölçüde boşalmasıdır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerle ilgili olarak, "Böyle bir polemiğin içerisine girmek istemedim ve bu polemiği de doğrusu çok çirkin buldum. Zira bu, bugün gündeme gelmiş bir konu değil. 1980'li yıllardan bu yana çok çok farklı dünya görüşüne sahip olan yönetimlerin, iktidarların sürekli gündeme getirdiği ve gündeme getirdikçe de mesafe aldık alamadık, bu şekilde devam eden ve trendin çok çok düşük seviyelerden yavaş yavaş bizim iktidarımızda zirve yaptığı bir süreçtir" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Barzani’nin ‘Öcalan serbest kalabilir’ yönündeki açıklamalarına ilişkin, “Barzani böyle ifade kullanmışsa yanlış yapmış. Böyle bir şey aramızda da geçmedi” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Murat Akgün’ün moderatörlüğündeki “Gündem Özel” programına konuk oldu. Gazeteciler Mehmet Barlas, Sevilay Yükselir, Mustafa Karaaliooğlu, İbrahim Karagül ve Nihal Bengisu Karaca’nın sorularını cevaplandıran Başbakan Erdoğan, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Muhafazakarlık tartışmalarıyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan, muhafazakarlık noktasında Fransızlar'ın tanımının kendi tanımları olmadığını belirtti. Fransızların muhafazakarlık tanımıyla kendi tanımlarının farklı olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Biz bu milletin değerler silsilesini koruma anlamında bir muhafazakarlıktan bahsediyoruz.
Bizim muhafazakarlık anlayışımız bu. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınız zaman sosyal demokratların sosyal adalet anlayışından mahrum olmaları sebebiyle, bizim bu silsile içinde sosyal adalet anlayışı da var. Biz o konuda da muhafazakarız. Böyle bir durumumuz da söz konusu. Ve bu yapı içerisinde geleceği olgunlaştırmaya gayret ediyoruz” dedi.
Söylediği sözlerin talimat gibi algılanmasına yönelik bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
“Siyasi yönümüzün aynı zamanda başbakanlık makamında attığımız adımların yanlış anlaşılması ve bunun üzerine farklı bir şekilde yaklaşım bürokratlar, teknokratlar tarafından da zaman zaman yapılabiliyor. Gerekli uyarıları yapıyoruz. Gerekli incelemeleri yapıyoruz atılması gereken adımlar neyse bu adımları da atıyoruz. Bakınız ahlak değerleri Batıdaki hukuk anlayışına baktığımız zaman, adeta hukukla iç içedir. Hukukun müeyyidelerini hazırlarken bile kendi ahlak değerlerini bir kenara bırakmazlar. Hatta hatta inanç değerlerini. Ama biz şimdi bir Roma Hukuku'na baktığımız zaman nereye dayanıyor acaba onu incelersek orada onların kendi inanç değerlerini görürüz. Hristiyanlığın şu anda var olan ve ona dayalı olan yapısını anlatıyorum. Böyle bir yapı orada söz konusu.”
“BEN BİR BAŞBAKAN OLARAK KATİLİ AFFETME YETKİSİNİ KENDİMDE GÖREMEM”
Genel af tartışmalarına son noktayı koyan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Benim orada 'dağlardan inme' ve 'cezaevlerini boşalmasıyla ilgili konu'. Başını kesip atıyorlar. Öbür taraftan yine bakıyorsunuz yine bir bölümünü kesip atmışlar. Halbuki benim orada kullandığım cümle çok farklı. Onu iyi takip ettiysek orada bunu çok açık görürüz. Çünkü yanlış anlaşılma var ve işi öyle bir noktaya getirdiler ki genel af beklentisi. Orada ben diyorum ki, 'biz şu anda bir duadayız, bir temennideyiz. Öyle bir gün gelecek ki dağlardan inecekler ve cezaevleri de boşalacak' diyoruz. Hemen genel af. Genel af konusunda bu güne kadar asla böyle bir ifadeyi kullanmadım. Böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz. Benim bir Uşak konuşmam vardır. Orada çok açık net söyledim: 'Ben bir başbakan olarak katili affetme yetkisini kendimde göremem, hatta hatta devletin katili affetme yetkisini de asla kabul edemem' Niye? Çünkü onu af yetkisi sadece o maktulun varislerin aittir, devlete değil. Ama devlete karşı işlenen suçlarda böyle bir adım atılabilir. Bunu içinde siyasi suçlar da olabilir. Daha farklı suçlar da olabilir. Orada böyle bir adım atılabilir. Ama ben burada kalkıp da katili genel af kapsamı içerisinde nasıl affederim? Ondan sonra ben o maktullere o şehitlere bunun hesabını nasıl vereceğim. O şehitlerin ailelerine bunu hesabını nasıl vereceğim? Böyle bir şey söz konusu değil. Ama özlemimiz temennimiz dağlardan inişlerdir. Cezaevlerinin tabii ki büyük ölçüde boşalmasıdır.”
“CUMHURBAŞKANININ BİR YETKİSİ VAR”
Hasta KCK’lıların serbest bırakılması yönündeki bir soruya ise Başbakan Erdoğan, “O konuda Cumhurbaşkanımızın zaten bir yetkisi biliyorsunuz var” dedi.
“BU RİSKİ ALMAZSANIZ SİYASET YAPAMAZSINIZ”
Diyarbakır’da ortaya çıkan görüntünün siyasette zihin lehinize dönecek mi? yönündeki bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, siyasetin, ticaretin ve yaşamın bir risk olduğunu söyledi. Bunların hepsinin cesaret istediğini dile getiren Başbakan Erdoğan, “Bu riski göze alamazsanız ne siyaset, ticaret yapabilirsiniz ne de yaşamın bir anlamı olur. Adımları atarken istişareleri yaparak atıyoruz. Yaptığımız işin insani olmayan bir boyutu mu var. Hayır. İki günde 100 bin kişi meydanlara gelmişse demek ki bu konuda açlık var. Bu açlığı gidermemiz lazım. Aldığımız telefonlara baktığımız zaman Batı’dan Orta Anadolu, İç Anadolu her yerden. Barışı tesis ettiniz.
Batılısını Doğulusunu bir araya kucaklaştırdınız getirdiniz diyorlar” dedi.
“ONLAR BİZE HAİN DEDİLER DİYE BİZ HAİN OLMUYORUZ”
“Genel Başkanları anlamıyorsa bize hain diyorsa, onlar bize hain dediler diye hain olmuyoruz” diyen Erdoğan, “Millet ne diyor aslolan budur. 96 yaşındaki nine kucaklıyor öpüyor, niye böyle. Ortada bir gerçek var. Muhalefet ve anamuhalefet niye Doğu ve Güneydoğu'da siyaset yapmıyor. Tabela partisi olmaktan başka bir şey yok. Buralara gidip siyaset yapsın ki demokrasi güçlensin. Ondan sonra kalkıp sadece sahillerde kumsallarda kalırsın siyasete orada yapmış olursun. Diğer muhalefette bir siyasi parti ırki düşüncelerle hareket ediyorsa diğer partide karşı ırki düşüncelerle hareket ediyor. Biz 81 vilayetinde halkımızla kucaklaşarak bu adımları atıyoruz. Halkımız bizi adım atmaya teşvik ediyor. Diyarbakır'da meydan Türk bayraklarıyla doluydu. Ne oldu kavgamı oldu kıyamet mi koptu. Hiçbir şey olmadı” diye konuştu.
“BARZANİ YANLIŞ YAPMIŞ”
Barzani’nin Öcalan’a af gelebilir yönündeki açıklamasının sorulması üzerine ise Başbakan Erdoğan, “Barzani böyle bir ifade kullanmışsa yanlış yapmış. Böyle bir şey aramızda da geçmedi. Böyle bir şeyi söylemek onun da kendi alanında değil, kendinin de bizim de ilgi alanımızda değil. Bununla ilgili yargı hükmünü vermiştir. Bu hüküm cereyan etmektedir” dedi.
BİRLİKTE BİR TÜRKİYE'Yİ İNŞA EDELİM İSTİYORUZ”
Başbakan Erdoğan, Diyarbakır’a gerçekleştirdiği ziyaret ile ilgili konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türk diye dayatırsanız veya Kürt diye dayatırsanız Anayasa meselesinde işin koptuğu yerlerden birisi. 'Türkiye ahalisi veya Türkiye halkı' diyeceksin. 3 parti eğer Türk milleti diyorsa sende buna katılırsın olur biter. Bunu ayrıştırma sebebi yapmanın anlamı yok. 12 ayda bitmesi gereken anayasa 25 ay sürünce kurucu unsur çekilince bizde çekildik. Derdimiz, birlikte bir Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz. Barzani, Şivan Perver, Tatlıses hep birlikte birlik, beraber iri olalım diri olalım dedik. Burada ayrım nerde. Kendi yapamadıkları şeyi AK Parti iktidarı attığı için rahatsız oluyorlar. Bu adımı burada bırakmayacağız bu adımı sürdüreceğiz. Bu bizim için görevdir. Onlar sorumluluk makamında değil sırtında küfe yok. Biz bunun gereğini yapmak durumundayız. Güneydoğu'daki kardeşlerim niye birbirine düşman nazarıyla nefretle baksın. Bu ayrım niye diyeceksin bu adımları attığımızda yaftalar gelecek. Belediyeye Barzani gitti bende gittim. Daha güzel anlamlı olmadı mı? Böyle bir oluşumu kendileri başaramayınca iktidar başarınca rahatsız oluyorlar. Atılan her iyi adıma önüne gelip bariyer oluşturmak güçlü ülke yapmaya değil zayıflatır. Ama biz daha başka gelecekte farklı sürprizler olur.”
DERDİMİZ IRAK’TA AYRIMCILIK DEĞİL”
Türkiye'nin Irak'a Irak'ın Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Mezhebi yaklaşımları aşmamız lazım. Baş Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği çalışmaları yarıda kesildi. Çok büyük mesafeler alabilirdik. Ama şimdi karşılıklı adımlarla konsey toplantılarını yeniden başlatalım. Derdimiz Irak'ta ayrımcılığın değil, birliktelik. Camilerde, kiliselerde ölümler yaşanıyor. Karşılıklı olarak bölgenin istikrarı için Irak'taki çalışmalara İran'ı katmak suretiyle Suriye meselesini çözülmesine fırsat verecektir” şeklinde konuştu.
TAZMİNATLAR KONUSU HALLOLMADIĞI SÜRECE NORMALLEŞME OLMAZ”
İsrail ile tazminat ve Filistin ambargonun kaldırılması konusunda iki madde hallolmadığı sürece normalleşme olamayacağının altını çizen Başbakan Erdoğan, “Normalleşmeyi sağlamak istiyorsa tazminat ve ambargonun çözmesi gerekir. Ama hala yerleşim yerleriyle ilgili sorun devam ediyor” dedi.
PKK'lıların yurtdışına çıkış oranına ilişkin Erdoğan, "Yüzde 20'ye filan ulaşmıştı. Ondan sonra onlar maalesef nokta koydular, artık virgül de diyemiyorum. Temmenni ederiz ki samimi olarak o süreci devam ettirirler" dedi.
"İmralı görüşmeleri, ocak ayında açıkladığınız perspektif istikametinde yürüyor mu?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda bizim tabii ki ilgili arkadaşlarımız, istihbarat teşkilatımız bu konuda üzerine düşen görevi sürekli yapıyor ve burada malum, parlamentodaki muhalefet partisinin üyelerinden gitmek isteyen milletvekilleri arasından Adalet Bakanlığımız değerlendirmesini yapıp, uygun gördüğü isimlere bu konuda müsaade ediyor ve onlar da gidip orada zaman zaman bu ziyaretleri yapabiliyorlar. Böylece temennimiz odur ki bu sürece oranın da katkısı olur. Ama bunu tabii muhalefet kabul ediyor mu etmiyor mu ayrı mesele. Ama biz böyle anladık, biz stratejimizi böyle belirledik ve bu strateji istikametinde süreci devam ettiriyoruz. Şimdilik böyle gidiyoruz ama yarın ne olur onu da yine şartlar belirleyecek. Bazen biz şartları oluştururuz bazen de şartlar bazı adımlar atmamızı, değiştirmemizi gerekli kılabilir."
"Çektikleri gibi de indirirler"
Başbakan Erdoğan, "Diyarbakır'daki buluşma ve manzara, bölgedeki Kürtlerin üzerinde Barzani'nin etkisini öne çıkaran, Barzani'nin özellikle geleneksel ve dini değerlere bağlı Kürtler için ne kadar değerli olduğunu vurgulayan bir hareket oldu. Bundan PYD'nin yalnızlaşmış hissedip, muhaliflerle beraber mücadele etme yolundan bir kez saptı çünkü, Esed'e yaklaşma ihtimali söz konusu mu?" sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:
"Barzani, PYD'deki bu gelişmeler üzerine çok sert bir açıklama yaptı ve bu açıklama da aslında bizim takındığımız tavırla paralel düşen açıklamalardı. Bu açıklamalardan sonra özellikle Suriye kuzeyinde olumsuz gelişmeler başladı ve şu anda onlar hala kendilerini toparlamaya çalışıyorlar ama toparlayamıyorlar. Çünkü şu anda Barzani yönetimiyle bir defa adeta kopmuş durumdalar. Biz bunları da kendileriyle yine değerlendirdik çünkü bizim Kuzey Suriye'de onların belirlediği gibi bir oluşuma 'evet' dememiz mümkün değil. Bu farklı bir gelişme. Bunu hep konuştuk, konuşuyoruz. Burada müşterek bazı çalışmaları Irak'ın merkezi yönetimiyle de aynı şekilde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de müşterek çalışarak buradaki bu gelişmeleri biz engellemekte kararlıyız."
Erdoğan, "Barzani ile görüşmesinin hemen ardından sınırın Suriye tarafından yeniden PYD bayrağı çekildiğinin" hatırlatılması üzerine ise "Suriye tarafında bu tür bir şeyi kendilerinin çekmesi, çekerler, çektikleri gibi de indirirler yani. Geçmişte de onu yaptılar, ondan sonra da indirdiler" değerlendirmesinde bulundu.
"Bazen şartlar bu tür şeyleri belirler"
Başbakan Erdoğan, "İmralı'ya gazeteciler veya akil adamlardan oluşan bir heyet giderek, Öcalan ile yüz yüze görüşebilir mi?" sorusu üzerine, "Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok ama ilerde olur mu olmaz mı, bazen şartlar bu tür şeyleri belirler" şeklinde yanıtladı.
"Öcalan'ın bu konuda talebi olup olmadığına" ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Her zaman oluyor tabii, yeni değil yani" diye konuştu. Gazetecilerin İmralı'ya gitmesine ilişkin Erdoğan, "Gün ola harman ola ama şu anda gündemimizde böyle bir şey yok. Zaman bunları gösterir" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Çözüm sürecinde STK ve iş adamlarının katkılarından memnun değilsiniz. Ne yapmaları gerekiyor?" sorusu üzerine, iş adamlarının, Türkiye'nin belli bölgelerinde risk almayı sevmediklerini söyledi.
İş adamlarının yatırım yapacakları yerde asla risk olmamasını veya risk yüzdesinin çok düşük olmasını istediklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Örneğin geçenlerde Van'daydım. Orada da açık açık söyledim. Orada mesela bir girişimcimiz kalktı 60-70 milyon TL aklımda kaldığı kadarıyla, orada bir mermer fabrikası kurdu, 400 kişi falan orada çalıştırıyor ve çok da kaliteli iş yapıyor. Şimdi buna benzer girişimcilerimizin Anadolu'nun değişik yerlerinde yatırım yapması, işsizliğin kaldırılması veya azalması noktasında çok büyük bir imkan sağlayacak, bölge halkının kendine özgüvenini artıracak ve ekonomi demokrasi at başı gitmesi gerekir tezimizi bunlar vasıtasıyla güçlendirmiş olacağız. Olayın eğer maliyet noktasındaki girdilerine baktığımız zaman emeğin oradaki maliyeti Batıdaki gibi değil, daha düşük. Bu yönden de aslında maliyetlerin çok daha düşük olduğunu orada görmek mümkün. Bu adımları orada atmamız inanıyorum ki hem ülke ekonomisine hem o bölgenin insanına istihdam noktasında çok büyük fırsatlar getirecektir. Daha yeni yeni bir hareketlenme, bir canlanma, örneğin işte Diyarbakır'da, çok ilginç, kalacak otel yoktu. Öyle bir durum oldu. Ama şimdi bu yatırımlar olmuş olsa biz bunu aşmış oluruz. Mesela Diyarbakır, sadece bizim şu anda inşallah adımını atıyoruz bir Dicle projemiz var, bu Dicle projemizi bitirdiğimiz anda, şu anda bile başladı, ciddi manada bir turist gidiş gelişi oluyor. Burada da ona göre turistlerin ihtiyacına cevap verecek, hakikaten kaliteli otellerin olması, lüks otellerin olması hem oraya özellikle ekonomik noktada bir canlılık, hareketlilik getirecek ve orada yaşayan vatandaşlarımızın da inanıyorum ki gelirini artıracaktır."
"Sen benim anamsın diyor Emine Hanım'a"
"Sivil toplum örgütleri ne yapabilir?" sorusu üzerine Erdoğan, "Sivil toplum örgütlerinden bir defa sanayi ve ticaret odaları diyelim, buralarda aslında o bölgede olanlar çok daha girişimci olması lazım, çok daha rahat hareket etmesi lazım, çünkü onlar o bölgenin insanları, bu işi çok daha rahat bir şekilde yürütmesi lazım" dedi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu hafta Şırnak zannediyorum veya Van, Hakkari, o yol üzerinde mesela müteahhit firmanın kamyonları yakıldı, iş makineleri yakıldı vs. Şimdi bu tabii oradaki müteahhit firmayı ister istemez rahatsız ediyor. Yüksekova'da şimdi havalimanını yapıyoruz. Havalimanının yapılması müteahhidin devamlı tehdit altında olması sebebiyle engellerle karşılaşıyor. Yani Hakkari'ye havalimanı kazandıracaksın ama bu engelleniyor. Burada bölücü terör örgütüne karşı, özellikle onlar üzerinde tesiri olan çevrelerin, onlara karşı durması lazım. Durmuyorlar. Yani benim Hakkari'de yaşayan Kürt kardeşim oraya uçakla gitme hakkına sahip değil mi? Niye oradan kalkıp da diyelim ki araçlarla Van'a gelsin, Van'dan Türkiye'nin değişik yerlerine gitsin? Ama yine de bütün bunlara rağmen ben bir şeyin inancı içindeyim, hiç olmazsa yaklaşık bir yıldır kepenkler kapanmıyor, bu bir gelişme."
Bismil'de bir gencin otobüslerinin önüne çıktığını anlatan Erdoğan, "Korumalar filan durduruyordu. 'Durun' dedim, 'Bırak gelsin.' Geldi genç, 'Başbakanım biz barış istiyoruz' dedi. Meğerse iki ağabeyi hapisteymiş. Kendisi de üç ay sonra askere gidecek. Ben dedim ki 'Ben buraya niye geldim?', 'Biz dün Diyarbakır'da o mitingi niye yaptık?' Bunların hepsi çözüm sürecine yönelik. Bu bölge barışına katkıda bulunalım, kucaklaşalım, bunun için buraya geldik. Birbirimize sarıldık, o beni öptü, kucakladı, ben de onu kucakladım. Hüngür hüngür ağlayarak ayrıştık. Eşimin elini öptüler, yanında bir kişi daha. 'Sen benim anamsın' diyor Emine Hanım'a. Bu duygular farklı duygular değil, bu duygular bizim duygularımız. Ama niye bunlar engellenmek isteniyor? Sıkıntı burada" diye konuştu.
Anayasadaki vatandaşlık tanımı
Başbakan Erdoğan, "Anayasadaki vatandaşlık tanımı konusunun, toplu anayasa paketini beklemeden çözülmesi" konusundaki soru üzerine, "60 madde konusu var ya, 60 madde konusu 48 ile başladı, geldi iş 60 maddeye. Ana Muhalefetin Genel Başkanı ne dedi? 'Ben varım' dedi. Ben onun üzerine ne yaptım? Arkadaşlarımı hemen onlara gönderdim, 'Gidin görüşün' dedim. 'Varım' dediğine göre biz beraber, diğerleri katılmıyorsa bile şu 60 maddeyi çıkartalım Meclis'ten, komisyon yine devam etsin çalışmasına. Bize dediler ki 'Bir hafta sonra biz size döneriz.' Bir hafta sonra geldiler dediler ki 'Tüm partiler katılmadıktan sonra biz bu işte yokuz.' Şimdi bunlarla neyi çözeceksin?" ifadesini kullandı.
"Bu (Vatandaşlık tanımı) maddenin özel ve hassas olduğunun" belirtilmesi üzerine de Başbakan Erdoğan, "Hayır bu maddeyi de onlar, inanın şu anda gelsin, onu bile oturup değiştirmeye gelmezler. Orada da derler ki 'Onun da
gelmesi lazım.' Öyle bir dertleri yok" dedi.
"Kılıçdaroğlu'nun da seçim öncesinde bu yönde taahhüdünün bulunduğunun" hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Biz hazırız. Anayasayla ilgili o 60 maddenin içinde, 60 madde olmuyor, içinde ne istiyorlarsa biz hepsine varız" diye konuştu.
"Çirkin buldum"
Başbakan Erdoğan, "Dershaneler konusunda hemen hemen herkesin açıklamaları oldu ama sizden açıklama gelmedi. Dershaneler ne olacak?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Öncelikle bugüne kadar niye konuşmadınız sorusuna şöyle bir cevap vereyim, böyle bir polemiğin içerisine girmek istemedim ve bu polemiği de doğrusu çok çirkin buldum. Zira bu bugün gündeme gelmiş bir konu değil. 1980'li yıllardan bu yana çok çok farklı dünya görüşüne sahip olan yönetimlerin, iktidarların sürekli gündeme getirdiği ve gündeme getirdikçe de mesafe aldık alamadık, bu şekilde devam eden ve trendin çok çok düşük seviyelerden yavaş yavaş bizim iktidarımızda zirve yaptığı bir süreçtir.
İktidar olduğumuzda ben hatta Hüseyin Bey'in bakanlığı döneminde, 'Hüseyin Bey' dedim, artık bu dershaneler konusunu bir çözüme kavuşturalım ve bunu bir dönüşüm projesi olarak sizden özellikle istiyorum.' Zira geldiğimizden bu yana birçok konuda attığımız reform adımlarını biz bu alanda da atalım."
Sağlıkta dönüşüm projelerini hatırlatan Erdoğan, bunu gerçekleştirmek için adım attıklarında önlerine birçok engeller çıktığını belirtti.
"Dedik ki 'Biz bunu yapacağız.' Hatta hatta sendikalar dediler ki 'Bu hastaneler', SSK için, 'Bizimdir' dediler. Dedik 'Bu halkındır sizin değil.' Ama biz bütün bunları şu anda tek çatı altında toplamak suretiyle halkımızın sağlık sorununu çözmeyi hedefliyoruz" ifadesini kullanan Erdoğan, "Yani bu hastanelerde gelip de benim köylü vatandaşım veya işçi vatandaşım, kuyruklarda bekleyip sabah namazından sonra tedavi olmadan dönmesi mi isabetli yoksa bütün hastaneler, bütün işçinin, memurun, hepsinin emrinde olmak suretiyle Bağ-Kurlunun bunu çözmemiz mi önemli. Ve sonunda biz bu hedefe ulaştık, bunu çözdük" diye konuştu.
"Bir taraftan taslak diyeceksin, bir taraftan gece baskı diyeceksin"
Dershaneler konusunda da 1980'li yıllardan itibaren gelen sürecin, aynı şekilde uzayıp gittiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben Milli Eğitim Bakanı arkadaşlarımın bu değiştikleri süre içerisinde hepsinden de doğrusu bunu istedim. Ve son dönemde artık dedik 'Bu işi bizim bitirmemiz gerekiyor, bu dönüşümü bizim eğitimde de başarmamız gerekiyor.' Ve arkadaşlarımız belli bir çalışmayı yaptılar. Tabii bu hazırlanan taslak bizlere daha sunulmadan atılan gazete başlıkları tabii çok çok çirkindi. 'Bir gece baskını' başlığı hakikaten yenilir yutulur bir başlık değildi. Kim nereye gece baskını yapmış?' Ortada ne var? Bu Meclise gelmiş mi? Gelmemiş. Hem bir taraftan taslak diyeceksin, bir taraftan gece baskını diyeceksin. Eğer bir gece baskını olacaksa bu yeni başlamadı. 2003'ten bu yana konuşulan, görüşülen, nitekim bu işin en çok seslendireni olan arkadaşların birçoğuyla ben bunları görüştüm, kendilerine bu konuyu anlattım. Dedim 'Bakın biz bu işi çözeceğiz ve bu konuda bizim bir kararlılığımız var."
Bir gazete kupürünü gösteren Erdoğan, "Mesela bu çok enteresan. Şimdi o gün böyle yazan bu zat, şimdi bakıyorsun, orta yolu bulmaya çalışıyor. Bu çok manidar, çok ilginç. Buradan şimdi destek almaya çalışıyorlar" diye konuştu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz de diyoruz ki gelin bu konuda samimi olalım. Biz sizden hizmet almaksa hizmet alalım. Ne yapalım? Gelin bu dershaneleri okula dönüştürün. Okula dönüştürmek suretiyle sınıflarda boşluk mu var? Bizim limitimiz 30. Kalite arıyoruz çünkü. Burada 15 öğrenciniz mi var, biz size 15 öğrenci verelim. Eğer 15 öğrenci veremiyorsak biz bu 15 öğrencinin bize diyelim yıllık maliyeti nedir, 2 bin, 2 bin 500 lira. Her biri için size o ücreti biz verelim ve siz burada rahatlıkla bunu devam ettirin. Ama merdiven altı dershanecilik sürecini bitireceğiz. Böyle apartman katlarında filan bu işin bitmesi lazım. Ve biz sizden böylece hizmet alımı yapalım. Yok buna girmiyorsunuz. 'Efendim bizde öğretmen fazlası var.' Tamam, sizde öğretmen fazlası varsa siz bu fazla öğretmenleri bize devredin, biz bunları yazılı imtihana tabi tutmadan, biz bunları sadece mülakatla alıp devletin okullarında istihdam edelim. Yok bunu da istemiyorsunuz. O zaman ne istiyorsunuz bize bunu söyleyin. Biz size arsa verelim, bu arsalar tamamen bizim stratejik olarak oluşturduğumuz teşvik kapsamında biz birinci bölgede de ikinci bölgede de Anadolu'nun dört bir yanında biz size arsa verebiliriz. Gelin bu arsalarda siz bunu yapın. Ucuz kredi verebiliriz, gelin bunu bu ucuz krediyle yapın. Bütün bunların yanında vergide sizlere muafiyet, indirim, bunları sağlarız, enerjide aynı şekilde bunu sağlarız. Yeter ki gelin bunu bu şekilde yapın."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz istiyoruz ki çocuklarımız bir yarış atı olmasın. Bu çocuklar cumartesi, pazar annesiyle babasıyla ve mahalledeki arkadaşlarıyla oynasınlar, çocukluğunu yaşasınlar ama hiçbirisi çocukluğuna bile doyamıyor, çocukluğunu yaşayamıyor" dedi.
Dershanelerin özel okula dönüştürülmesinin kolaylaştırılmasına yönelik çalışmaya ilişkin bir soruyu yanıtlayan Erdoğan, "Peki niye acaba okula yanaşılmıyor da illa dershane deniliyor? Onlar bize bunu anlatamıyor, biz de bunu anlamakta zorlanıyoruz. Ben diyorum ki bunun niyesi şu, dershanede bir öğrenci kaç aylığına veya ne kadar zamanla orada bulunuyor? 3 aylığına dershaneye giden de olur, 6 aylığına giden de olur, belki 9 aylığına giden de olur hatta hatta belki bir yıllığına giden de olur" diye konuştu.
Fen ve sosyal bilimler liselerindeki öğrencilerin yüzde 95'inin dersaneye gittiğini belirten Erdoğan, bu okulların en üst düzey kalitede olan liseler olduğunu söyledi. Anadolu lisesi öğrencilerinin yüzde 91'inin dershaneye gittiğine işaret eden Erdoğan, bu oranın mesleki ve teknik liselerde yüzde 18 olduğunu dile getirdi. Fen, anadolu ve sosyal bilimler liseleri öğrencilerinin üniversiteye girme şansının yüzde yüze yakın olduğunu bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi siz, oradaki öğrenciyi alıyorsunuz ona sadece olsa olsa test teknikleri noktasında bazı şeyler öğretiyorsunuz ama bu altyapıyı nereden almış bu çocuk? Altyapıyı devletin ortaokulunda almış, devletin ilkokulunda, lisesinde, fen lisesinde almış. Oradan geliyor, sen orada birkaç ay veriyorsun, ondan sonra bu çocuklar ülkede başarılı yerlere girdiği zaman hemen sırtına bir tane tişört giydiriyorsun, 'Bak biz, bunları bu hale getirdik.' Bu, acaba hangi bölgelerde diye baktığımız zaman, orada da çok manidar. İstanbul'da bölgelere göre lise öğrencileri arasında yüzde 9. Ankara'da yüzde 14,5, Antalya'ya yüzde 16,5. Geçiyorum doğu ve güneydoğuya, Van'da yüzde 5,5. Hakkari'de yüzde 6,5. Diyarbakır'da yüzde 6,5. Şimdi eğer biz, televizyon ekranlarında oradaki fakir fukara çocukları çıkartarak onların üzerinden prim yapma gayreti içerisine girmek suretiyle bunu yapıyorsak acaba bu fakir fukara çocuklar niçin bu kurslara gelemiyorlar, acaba neden bu kurslardan bu çocuklar istifade edemiyorlar? Gene istifade edenler, bakıyorsun büyükşehirlerdeki zengin ailelerin çocukları. Zaten fen lisesi, anadolu lisesi ve çok daha önemli kolejlerden mezun olanlar veyahut da kolejlerin son sınıflarında olanların dahi bu kurslara gittiğini görüyorsunuz. Burada böyle bir karışık durum var. Burada hakikaten izah edemedikleri bir durum var."
Anadolu'da vatandaşların kendisinin önünü kestiğini ve dershane paralarını ödemekte zorlandıklarını söylediklerini anlatan Erdoğan, "Toplam lise öğrencilerine baktığınız zaman bunun ne kadarı gidiyor dershanelere biliyor musunuz? Yüzde 15" dedi.
"Böyle bir kavganın içerisine girmeye gerek yok"
Dershane borcunun intihara neden olduğuna ilişkin gazete haberlerini gösteren Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlara, 'Gelin ücretsiz dershanede ders verin, madem vakıfsınız, böyle bir şeye girin' dediğiniz zaman bundan da rahatsız oluyor. 'Eğer isteniyorsa biz bunları veririz devlete.' Kusura bakmasınlar da biz, bir darbe hükümeti değiliz. 'Darbe hükümeti istediği zaman bunu veririz' yaklaşımı içerisinde bulunmuş olabilirsiniz. Biz, şu anda size samimi olarak bir şeyi ortaya çok açık, net olarak koyuyoruz. Diyoruz ki 'Eğer siz, bu hizmeti vermek istiyorsanız, kurun okulları, okulları yaygınlaştırın, biz sizden hizmet alımı yapalım.' Böyle bir kavganın içerisine girmeye gerek yok. Böyle bir hayırlı işte niçin bu kavgayı yapıyoruz, böyle şeye niye gerek var? Eğer siz bu hizmeti hayırlısıyla yapacaksanız, biz de diyoruz ki 'Gelin bu işi okula dönüştürelim ve bu çocuklara sadece 3-6 ay değil, alın değişik yerlerde okullarınız var, biz bu okullarınızı da biliyoruz ve bu okullarınızdaki başarıyı da biliyoruz. Alın bu çocukları, ortaokulda, lisede aynı şekilde yetiştirin. Teşvikse teşvik, bunları da veriyoruz ve bu şekilde çok daha faydalı hizmeti yapın."
"Okuma salonlarının kapatılmasına yönelik hiçbir şey yok"
Güneydoğu ve doğu bölgelerinde SODES projesi kapsamında 34 ilde etüt merkezi kurulduğunu hatırlatan Erdoğan, bu merkezlerde ücretsiz faaliyet verildiğini vurguladı. Erdoğan, "Bu 34 ildeki faaliyetlerimizin çoğu da şu anda bize yönelik bu kampanyayı yürüten arkadaşlarımızın vakıflarına, derneklerine verilmiştir. Proje getirmişlerdir bize ve bu projeler neticesinde biz, kendilerine bu etüt merkezlerini vermişizdir. O öğretmenler maaşını devletten almaktadır, neredeyse dörtte biri onlardadır" diye konuştu.
Önemli olanın insana hizmet vermek olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hele hele bu fakir, garip çocuklar gelsin, bunlar orada bu eğitimi alsınlar diye, çok daha orada farklı bir şekilde yetişsinler diye... Biz, bu gayretin içerisindeyken böyle bir kara kampanyanın, 'gece baskını' şeklinde böyle bir çirkin yaklaşımın olması, bizi ciddi manada üzmüştür. Bir de tabii yalan yanlış bazı haberler, bunlar daha da tabii bizi üzüyor. Kampanya öyle bir boyuta götürüyor ki mesela 'Bütün etüt, okuma salonları kapatılıyor.' Okuma salonlarının kapatılmasına yönelik hiçbir şey yok. Ortaya çıkmış bir tasarı da henüz yok. Biz, taslağın en son bize brifingi bu pazartesi Bakanlar Kurulu'nda verildi. Burada bir şey çok önemli. Nereden servis yapıldı, nasıl yapıldı? Bugüne kadar birçok taslaklar hazırlanmış. Bu taslakların öncesini bilenler, zannediyorlar ki bu, şimdi yine böyle olacak. Mesela çok ilginç rakamlar koydular, 'Uymayanlara 500 bin lira ceza.' Böyle açıklanmış bir ceza filan yok. Nitekim bize de sunulan... Buna uymayanlara müeyyide uygulanması olayı üzerinde şu anda çalışmayı arkadaşlarımız sürdürüyorlar, tabii ki bir müeyyidesi olacaktır çünkü buna uyulması lazım, bu dönüşüm projöemize uyulması lazım."
"Biz istiyoruz ki çocuklarımız bir yarış atı olmasın. Bu çocuklar cumartesi, pazar annesiyle babasıyla ve mahalledeki arkadaşlarıyla oynasınlar, çocukluğunu yaşasınlar ama hiçbirisi çocukluğuna bile doyamıyor, çocukluğunu yaşayamıyor. Biz yaşadık ama şimdi bundan mahrumlar" diyen Erdoğan, buna yönelik adımlar attıklarını söyledi. Erdoğan, 81 ilin tamamında üniversite bulunduğunu, Türkiye genelindeki derslik sayısının 500 binin üzerine çıktığını, eğitimdeki kalitenin her geçen gün artırıldığını anlattı.
Başbakan Erdoğan, "Dershaneler konusunda hükümetin bundan sonra atacağı adım ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Biz, bu konuda adımımızı attık. Pazartesi günü bize yapılan sunumda bazı tespit ettiğimiz eksikler var ve bu tespit ettiğimiz eksikler üzerinden Bakanımıza 'Bunlar üzerinde bir çalışmayı yapın, hatta eğitim komisyonumuzla birlikte bu çalışmayı biraz daha geliştirin, dışarıdan almanız gereken bazı destekler varsa bu destekleri de alın, görüşülmesi gereken STK'lar varsa bunlarla da görüşün, bizim önümüze sonraki Bakanlar Kurulu'na bu taslağı daha hazır, daha olgunlaştırılmış bir şekilde getirin ve ondan sonra da bunu meclise sunalım' dedik."
"Dershanelerde her iş bitiyorsa o zaman bu okullar niye var?"
Erdoğan, "Lise müfredatına dahil olan derslerle ilgili dışarıda dershane mantığına benzer şekilde kurs almak yasak olacak mı? Kuran kursları da bu kapsama alınarak dini eğitim görmek de sakıncalı hale gelebilir mi?" yönündeki soruya karşılık ise, "Buradaki tuzak zaten bu. Ne yazık ki bu oyunu oynayanlar, bu kara propogandayı yapanlar bu benzetmeleri yapıyorlar. Bu, çok çirkin bir benzetme. 'Kuran kursları ne kadar mukaddesse bizim için, dershaneler de o kadar mukaddestir' mantığı bir defa çok ters bir mantık. Kuran kursuna giden, Kuranı Kerim'i öğrenmek için gitmiyor, Kuranı Kerim'i hıfz etmek, hafızlık için gidiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Onların zaten kazanması neredeyse yüzde 100"
İktidara geldiklerinde üniversite sınavlarında soruların dershanelerin müfredatına göre hazırlandığını belirten Erdoğan, okulda okunanların değil, dershanede öğrenilenlerden soru geldiğini ifade etti. Bu durumu değiştirdiklerini dile getiren Erdoğan, "Ne demek ya? 'Bu okullar o zaman niye var? Bu okullar varsa bu dershaneler niye var? Yok dershanelerde her iş bitiyorsa o zaman bu okullar niye var? Bu paraları niye harcıyoruz, bu kadar okulu niye yaptırıyoruz? Artık buna çekidüzen verilmesi lazım' dedik" ifadesini kullandı.
Dershane ücretlerinin 2 bin-20 bin lira arasında olduğuna işaret eden Erdoğan, bazı dershanelerin ücretlerinin ise 20 bin liranın üzerine çıktığını aktardı. Az sayıda öğrenciye eğitim veren VIP dershanelerinin de kurulduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Buradaki öğrenci sayısı 4 tane, 3 tane, 5 tane. Bu kadar dar kapsamda. Ona özel önem veriyor. Peki kim bunlar? Bir, parası olan, iki, fen liselerinden, sosyal bilimlerden, anadolu liselerinden seçilmiş oraya gelen öğrenciler. Zaten seçilmiş. Onların zaten kazanması neredeyse yüzde 100. Bu öğrenciler üzerinde kısa bir süre bir çalışma yürütülüyor ve bu çalışmayla da 'Bu çocukları biz kazandırdık.' İnsaf edin be. Bu çocuklar, bunca zamandır devletin fen lisesinde okudu. Buradaki emek nereye? Bu devletin ortaokullarından yetişti bu çocuklar, bunların birçoğu SBS imtihanlarına girdi, bunlar niye? Bu devletin, bu çocuklar üzerinde hiçbir emeği, hiçbir hakkı yok mu? Bunların hepsini bir kenara koyuyorsunuz, 3 ay, 6 ay, 9 ay o çocuğa bir test tekniği öğretiyorsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki 'Bunları biz yetiştirdik.' Olmaz böyle bir şey. Burada bir vaka, bir gerçek bir tarafa konulmuş oluyor. Bunu da gelip Kuran kursları ile benzetmek çok çok çirkin bir şey. Kuran kurslarının alanı çok farklı, Milli Eğitim ile alakası yok, tamamıyla Diyanet İşleri Başkanlığımızla alakalı bir süreçtir. Bunu birbiriyle karıştırmak, mukayesesini bu şekilde yapmak, büyük bir yanlış. Orada ücret de yok. Ücretsizdir bütün Kuran kursları, vakıflar onlara bütün hizmetleri verir. Ben, burada bir şeye daha üzülüyorum. Bizim şu anda elimizde 800 bini aşkın öğretmen var, bizim bu öğretmenlerimize haksızlıktır bu. Şu dershaneler konusu, 'Bizim öğretmenlerimiz başarılı, dershaneler başarılı, devletin okulları başarısız. Devletin okullarından biz hiçbir şey almıyoruz' demek, bizim o 800 bini aşkın öğretmenimizin döktüğü tere haksızlıktır, saygısızlıktır."
Başbakan Erdoğan, "Devraldığınız bazı konular var. Dershane, asker alma sistemi gibi bütün birikmiş yalnışlar hep sizin sırtınızda. Bazen canınıza tak etmiyor mu?" sorusu üzerine, "Az önce Churchill'in sözünü söylediniz ya, savaş siyaset ilişkisi. Siyaset savaştan daha zor, savaşta bir kere ölürsün siyasette her gün ölünür. Bunun maalesef ruhunda var. Mecburuz, katlanacağız ve yola böyle devam edeceğiz" dedi.
Eğitimde bir reform yaptıklarını ifade eden Erdoğan, "4+4+4. Bunu niye yapıyoruz? Hiçbir iktidar 12 yıl zorunlu eğitime imza atamadı. Ama biz geldik, '12 yıl zorunlu eğitimi başarmalıyız. Bu adımı atalım' dedik ve biz bu adımı attık. Bu adımı atarken de yine bütün dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemlerini inceleyerek bu adımı attık" diye konuştu.
Okul öncesi eğitim sistemlerini incelediklerini ve kaliteyi artırmak istediklerini belirten Başbakan Erdoğan, "Biz hala istediğimiz kaliteye ulaşabilmiş değiliz, bunun farkındayız. Bunun için de çok büyük bir gayretin içerisindeyiz. Onun için de bu kampanyayı yürütenlere diyoruz ki 'Gelin, siz madem bu kadar başarılısınız. Kurun okullarınızı, orada bu başarıyı gösterin" ifadelerini kullandı.
Dershanelerin kapatılması durumunda öğretmenlerin devlet kadrosuna alınmasının haksızlık olacağı, atama bekleyen öğretmenlerin de düşünülmesi gerektiği yönündeki ifade üzerine Erdoğan, ocak ayında emekli olacak öğretmenlerin yerine şubat ayında 10 bin öğretmen atanacağını söyledi. Milli eğitime 10 yılda 400 bin öğretmen kazandırdıklarını, buna rağmen halen 126 bin öğretmen açığı bulunduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, bu açığın bir kerede kapatılmasının mümkün olmadığını, bütçeyi göz önünde bulundurmadan adım atamayacaklarını söyledi. "Bütçe açık versin ama sen bu 126 bini hemen ata" denilemeyeceğini kaydeden Erdoğan, gelecek 4-5 yıl içinde öğretmen açığının tamamen sıfırlanacağını söyledi.
"Milletin aleyhine bir şeye fırsat vermek istemiyoruz"
4+4+4 eğitim sistemiyle Türkiye'nin büyük bir dönüşüm yaşadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, kapatılan dershanelerin de okula veya açık liseye dönüştürülmesini önerdiklerini anımsattı. Erdoğan, "Onların varsa farklı bir şeyi bize sunsunlar ama bizim geri dönmemiz diye bir şey asla söz konusu değil" diye konuştu.
Art niyet olduğu sürece işin bu noktada bitmeyeceğini belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir siyasi otorite bir yasal düzenleme yapıyorsa... Biz bu işi bir kere ertelemedik. İki kere, üç kere, dört kere. Hatta ben en son açıklamamı bir yıl önce yaptım. Bir yıl önce dedim ki, 'Biz bir yıl sonra artık bu dönüşümü tamamlayacağız'. Şu anda da süre yaklaştıkça, haziran ayı yaklaşıyor, hele hele önümüzde bir de seçimler var, bu dönem hassas bir dönemdir, bu işi bindirelim havasına girildi.
Bazı dershane grupları da destekliyorlar. 'Özel okullar, açık liseler noktasında bu süreci destekliyoruz' diyorlar. 'Açık liselerle alakalı olarak 2 yıllık bir süre verebiliriz' dedik. Bir talepleri var, konuşuluyor ama doğrusu ona ben sıcak bakmıyorum. '4 yıl olsun' gibi bir talepleri var, tabii bu ayrıca konuşulur. Fakat gelinen noktada artık dershane anlayışının, düşüncesinin yürümesi mümkün değil. Kur özel okulunu, öncesine, sonrasına ayrıca kurslarını koy, o sana ait olan bir şeydir. Bunu özel okulunda yapabilirsin ama devletin okulundan alacaksın, ondan sonra da orada yüksek ücretlerle vesaire bindireceksin, olmaz. Biz milletin aleyhine olacak böyle bir şeye artık fırsat vermek istemiyoruz."
"Bu bir memleket meselesi, eğitim meselesi"
Üniversite sınavı sorularının müfredatla uyumlu hale getirilmesine ilişkin soru üzerine Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK ve YÖK'ün ortak bir çalışma yürüttüklerini, yapılacak müfredat eşitlemesiyle eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacaklarını, haksız rekabetin ortadan kalkacağını, okul müfredatına bağlı bir sınav sistemi getirileceğini dile getirdi.
"(Bu mesele ne meselesi) diye bir spekülasyon var. 'Başbakan Erdoğan, dershanelere karşı bir eğitim hamlesi için de mi yoksa cemaat tabanına karşı bir girişim mi', böyle de anlatan, ifade edenler var. Bu spekülasyonlar için ne dersiniz" sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, bu meselenin kendileri için bir memleket meselesi, bir eğitim meselesi olduğunu, bu konunun hükümet ve parti programlarında yer aldığını, bugün ortaya konmuş bir yanı olmadığını ifade etti. 2008-2009 yıllarındaki programlarda bunların görülebileceğini belirten Erdoğan, halka bu konuda verilmiş bir söz olduğuna işaret etti.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cemaat deniliyor, olayın cemaatle, hizmetle karşı karşıya gelme gibi, bunu öyle bir yere çekmek çok yanlış bir şeydir. O da çok çirkin bir şeydir. Tam aksine biz, cemaat mensubu kardeşlerimizin ellerinde olan yayın organlarıyla bu şekilde bize saldırmalarını, adil olmayan şekilde bize saldırmalarını hatta hatta hilaf-ı hakikat bazı uydurma yakıştırmalarla bize saldırmalarını anlamakta zorlanıyoruz. Şunu çok açık, net söyleyeyim, eğer Milli Eğitim Bakanlığı 2010-2014 strateji belgesi incelenirse orada da bunlar açık, net görülüyor.
Bu ne için belli bir cemaate diye olsun? Sayın Sezer döneminde bu konuyla ilgili attığımız bir adım vardı, reddedildi. Hatta bir diğer adım Danıştay'dan geri döndü. Ne dediler, cemaat mensubu olan kardeşlerim lütfen burayı tekrar hatırlasınlar. Biz 'özel sektör, vakıf okullarına biz öğrenci gönderelim, bedellerini ödeyelim, hizmet alımı yapalım' dedik, Danıştay bunu reddetti. 'Orada boşlukları biz dolduralım' dedik. Bizi yatırım yapmaktan kurtaracaktı, binayı biz yapmamış olacaktık, oralara bu öğrencilerimizi göndermiş olacaktık. Onların bu atıl, boş kapasitelerini biz doldurmuş olacaktık. Danıştay bunu reddetti. Biz müracaatı yaptığımız zaman 'AK Parti iktidarı cemaate kaynak sağlamak için bu adımı attı' dediler. Cemaat mensubu olan kardeşlerim, bizim bu verdiğimiz mücadele karşılığında da yediğimiz tokadı, darbeyi acaba unutuyorlar mı?
Biz niçin kalkıp da bu kardeşlerimizi karşımıza alalım, onlarla böyle bir mücadelenin, kavganın içine girelim. Bizim tek derdimiz, biz bir sorumluluk taşıyoruz. Kalkıp da bütün bu eğitim sadece cemaatin derneklerine ve kurumlarına teslim etmek gibi bir durumun içinde olamayız. Asıl bunun hesabını bize sorarlar, 'Siz niye eğitimi belli bir kuruma, derneğe veya derneklere, vakıflara teslim ediyorsunuz'. Biz şu anda okul öncesi eğitiminden alıyoruz, ilk dört, ikinci dört ve üçüncü dört olarak bu çocukları yetiştiriyoruz, ondan sonra da eşit bir sınav sistemi içerisinde bunları geleceğe hazırlıyoruz çünkü biz belli bir grubun değil tüm milletin iktidarıyız. Kendilerinin de bizleri anlayışla karşılamaları lazım ve sürdürdükleri kara kampanyaları bence bitirmeleri lazım ve bizden bir geri adım bekliyorlarsa bu anlayışla, bu mantıkla bizden bir geri adım beklemeleri söz konusu değil."
Başbakan Erdoğan, "Siz iki yıl önce Fethullah Gülen'i Türkiye'ye davet ettiniz, kamuoyu önünde, başbakan olarak. Herkes 'evet' yanıtını beklerken, Sayın Gülen, 'gelemeyeceğim, Türkiye'nin durumu' gerekçesini ileri sürdü. Acaba dönüm noktası o mu? Cemaatle AK Parti arasındaki diyalogsuzluk sizin davetinizin reddedilmesiyle mi başladı" sorusunu yanıtlarken, "Yok. Bence onla hiçbir ilişkisi yok. Biz birçok arkadaşla, bu konuyla ilgili olarak olsun, farklı konularda olsun görüşmeler yaptık, yapıyoruz. İçimizde arkadaşlarımız var, aynı şekilde yapıyoruz. Kaldı ki zaten bakan arkadaşım bir çok görüşmeler yaptı" değerlendirmesinde bulundu.
"Biz, her kesimi kucaklama gayreti içine giriyoruz. Niçin o kardeşlerimizle de bir kucaklama gayreti içinde olmayalım" diye soran Başbakan Erdoğan, ayrılığa değil birleştirmeye gayret ettiklerini ancak gayretlerinin karşılığını bulmasını istediklerini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu ülkeye yazık olur, bu ülkenin gelecek nesillerine yazık olur. Devletin verdiği bu gayreti ve 800 bini aşkın öğretmenin emeğini yok saymak, bence onlara çok büyük bir haksızlıktır. Bütün bu okullardan yetiştireceksin ondan sonra 3 ay, 6 ay dershanede bir eğitim vereceksin, 'ben yetiştirdim' diyeceksin. Bu dershanelerden kaç öğrenci birinci, ikinci, üçüncü olarak yetişiyor. Bunların sayısı da bellidir. Bunu kalkıp da abartılı bir şekilde anlatmanın anlamı yok.
Altını çizerek tekrar ediyorum, etüt merkezleriyle alakalı olarak, ücretsiz bütün etüt merkezleri serbesttir. Okuma salonları zaten ücretsiz. Orada da herhangi bir yasaklama söz konusu değil. Şunlar tweetlerde geçiyor, 'Oslo'nun sözü yerine getirildi'. Yazıktır ya. Oslo'da sen benim MİT müsteşarımın yanında mıydın? Sonra, 'PKK ile yapılan anlaşmalar gereği bunlar yapılıyor'. Bunu neye dayanarak söylüyorsun? Bunlar çok çirkin şeyler."
"Yavrularımızı bu millete, vatana düşman olanlara kaptırmayacağız"
Bir gazetede, bir dershanenin yakılmasına ilişkin haberin "Bu mu rant temini" başlığıyla verildiğini aktaran Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Olaya buradan yaklaşmaya kalkarsak ben o yazıyı yazan arkadaşa şunu söylerim, Güneydoğu'da da İstanbul'un merkezinde de AK Parti'nin bugüne kadar birçok şubesi yakılmış, birçok teşkilatımız molotofkokteylleriyle bombalanmıştır. Benim il başkanı, il başkan yardımcılarımın içinde öldürülenler, kaçırılanlar var. İstanbul'un göbeğinde bizim seçim karargah merkezlerimiz yakılmıştır, yüzlerce.
Biz bir şeyin mücadelesini veriyoruz. Biz bir şeyden geri çekilmiyoruz. Sen de o mücadeleyi vereceksin tabi. Eğer inanmışsan, dershaneyse dershaneye de vereceksin, eğer oralarda okul yapmaksa okul yapmak suretiyle bu mücadeleyi vereceksin. Madem 'İnanıyorum' diyorsun, inandığına göre inandığının gereğini yapacaksın. Hep beraber yapacağız bunu, el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz, bu mücadeleyi hep birlikte sürdüreceğiz. Yavrularımızı da bu millete, vatana düşman olanlara kaptırmayacağız. Bu anlayışta olan bir yapı, bir zihniyet varken, kalkıp da bunu farklı yerlere çekmek çok yanlış olur."
"Fitne odaklarına fırsat verilmemeli"
Başbakan Erdoğan, "Gerçekten Gülen cemaati ile siyasi bir kavgada mısınız yoksa masumane bir dershane tartışması mı" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Biz siyasi partiyiz. Bir siyasi parti olarak kendimize bu noktada düşman ilan etmek gibi bir yanlışın içine düşmeyiz. Kaldı ki bugüne kadar beraber yürüdüğümüz, beraber birçok sorunları hallettiğimiz kardeşlerimizle böyle bir ayrılığın içine düşmeyiz. Burada fitne odakları var. Bu fitne odaklarına fırsat vermememiz gerekir. İşin aslı burada. Oslo süreciydi, müsteşarımla ilgili yapılanlardı... Kimler bu tür fitnelere fırsat verdiyseler veya bu olayların içinde olduysalar onlar zaten bunun bedelini öderler. Ama bu dünyada ama ebedi alemde. Bize düşen sadece kucaklamaktır, birleştirmektir, bütünleştirmektir.
Ama bir de sorumluluk makamında olanların özellikle bu fitne, nifak çıkarmak isteyenlere fırsat vermemesi lazım. Çünkü biz birbirimize çok lazımız. Eğer benim cephemdeyse benim arayıp bulup çıkarmam lazım. Farklı yerlerdeyse o farklı yerlerde onların bulup çıkarması lazım."
"Niyetimiz samimi"
Dershaneler konusunda atılan adımın bugünün adımı olmadığını, bir dönüşüm gerçekleştirileceğini ve bu konuda karar verildiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer burada muhataplarımız durumunda olan kardeşlerimiz kalkıp da farklı taleplerle bizim karşımıza geleceklerse bu talepler ancak bu çerçevenin içinde olacak. Başta Milli Eğitim Bakanım, müsteşarım, eğitim komisyonundaki arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım bunu anlatırlar. Bir, iki, üç anlatırlar ama bu Meclis'e gelecek ve Meclis'ten biz bu yasayı geçireceğiz. Yasayı geçirdikten sonra da ülkemizde uygulama alanını bulacağız. Niyetimiz samimi, kimseyi kırıp dökmek değil ve hizmet alma noktasında her şeye hazırız. Şunu söyleyemezler, 'bizim önümüz tıkandı'. Hayır, önünüz tıkanmadı. Sadece siz şekil vermek istiyorsunuz. Biz, 'şekil verme noktasında biz size alanı daha da açıyoruz, imkanlar sağlıyoruz, bu imkanlar çerçevesinde gelin bu eğitimi yapın.
Kolaycılığa kaçmayalım, zora talip olalım. Bu sektördeki payınız yüzde 25. Sektördeki pay çok çok büyük değil ama ses büyük, ses çok farklı çıkıyor. Yakışık almayan ifadeler de kullanılmak suretiyle bir kampanya sürdürülüyor. Ama bütün bunlara rağmen ben bir başbakan olarak söyleyeceklerimi söylüyorum. Bu programla birlikte bundan sonra bu konuyla ilgili çok daha fazla konuşmam, sadece işin icra safhasına geçerim, arkadaşlarım gerekenleri konuşurlar. Bizim yapacak başka işlerimiz de var, işimiz sadece bu değil.
Dünyanın değişik yerlerindeki bütün okullar vesairelerle ilgili biz sorumluluk taşıdık. Biz oralarda da bütün bu kardeşlerimizin, oraların yönetimleriyle olan sıkıntılarını gidermeden tutunuz da atacakları adımlara varıncaya kadar hepsine, şahsım, bakan arkadaşlarım hep birlikte destek olduk."
"Belediye seçimleri genel seçimlerle aynı şekilde değerlendirilemez"
Başbakan Erdoğan, yerel seçimlerde İstanbul'da Kadir Topbaş, Ankara'da Melih Gökçek, İzmir'de Binali Yıldırım gibi bazı isimlerin aday olacakları yönündeki bir soruya, "Olabilir de olmayabilir de" karşılığını verdi.
Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinde AK Parti'nin oy grafiğinin düşük olduğu hatırlatılarak, "Sizin için başarı standardı yerel seçimlerde ne olacak, neyi başarı kabul edeceksiniz" yönündeki soruya karşılık şunları söyledi:
"Doğrusu belediye seçimleri genel seçimlerle aynı şekilde değerlendirilemez, farklı şeyler bunlar. Çünkü burada eğer isabet yüzdeniz yüksek olursa oy oranınız da yükselir. Ama isabet yüzdesi adaylarda düşük olursa, o zaman oylar da düşer. Çünkü vatandaş şu anda gelen bize kamuoyu araştırmalarına baktığımızda onu görüyoruz. Bakıyoruz ki parti olarak çok yükseğiz ama adaydan dolayı bazı yerlerde düşüğüz. Mesela yani orada isim vermemize gerek yok. Şimdi bizim de ona göre çalışmamız var. İstiyoruz ki mevcut oradaki belediye başkanından çok daha kalite, çok daha tanına bilinen ve sevilen bir isimle biz orada girelim ki oradaki bizim parti oyumuz, adayımızla beraber hiç olmazsa eşit noktaya gelsin. Çünkü adayınız eğer sizin oyunuza oy katamıyorsa orada yerel seçimde başarısız olursunuz. Yani bir katma değerinin olması lazım, onun için çalışmalarımız biraz hassas yürüyor, titiz yürüyor. Bunu başarmanın gayreti içindeyiz. Eğer bunu başarabilirsek inanıyorum ki o yüzdemiz yüksek olacaktır. Eğer bunu başarmada zayıf olursak o zaman tabi düşebilir."
"Bedelliye müracaat edenler maalesef bizim planladığımız gibi olmadı"
Askerlik dönemi gelmesine rağmen askere gitmeyen vatandaşlarla ilgili açıklamasının anımsatılarak, bu konuda verdiği talimat sonrasında vatandaşların tedirginlik yaşadığı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın ceza cetveli çıkardığının söylenmesi üzerine Erdoğan, "Parasal sorunu çözdüğümüz anda bu arkadaşlar, bu kaçak olanlar askere gidecekler mi? Şimdi biz bunları oturur, konuşur bir çözüme kavuştururuz o problem değil. Bütün mesele bu ülkede bir askerliğini yapan var, bir de kaçan var. Şimdi bu adil bir yaklaşım mı? Değil. Şimdi Tayyip Erdoğan askerliğini yapıyor, bir başkası yapmıyor. E Kardeşim sen de git yap" diye konuştu.
Erdoğan, profesyonel orduya geçilmesi konusunda yapılan bir hatırlatma üzerine, "Şu anda bizim askerimizin zaten, bakın biz çok hafife alıyoruz, aslında ordumuzun neredeyse yarıdan fazlası zaten profesyonel. Bunların hepsi belli bir zaman dilimi içinde olabilecek şeyler. Şu anda bunu siz 'tamam çözdük' dediğiniz anda bu iş bitmiyor, çözmüyorsunuz. Bunun tabi getirisi götürüsü nedir bu da önemli" yorumunda bulundu.
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, askerlik çağı gelen ancak askere gitmeyen vatandaşlarla ilgili Erdoğan'ın çağrısı üzerine insanların yakalanma korkusu içine girdiklerini belirtmesi ve bu meselenin çözülmesi gerektiği yönündeki sözleri üzerine, "Çözüm önerin ne" diye sordu.
"Parası olanlara bir bedelli daha çıkarın, parası olmayan vatandaşlara da başka bir imkan" diye yanıt alması üzerine Erdoğan, "Bedelliyi çıkardık. Bedelliye müracaat edenler maalesef bizim planladığımız gibi olmadı. Yaş da konuşulabilir onlar problem değil. 25 de olabilir. Ama bakın ne diyorum, para meselesi değil. Burada kalkıp da bu işte yani 'ben bu parayı ödeyip gelip bu işi yapayım' diye böyle bir şey yok. Gelmiyorlar. Biz mesela beklentimiz bizim çok çok fazlaydı, maalesef gelmedi. Ama şimdi mesela bedelliyle ilgili beklentiye bir bakıyorsun bir milyonu aşkın kişi şu anda bedelli bekliyor."
"AK Parti'nin belediye başkanı adayı bellidir"
İstanbul için yapılan yerel seçim anketlerinde Kadir Topbaş ile Mustafa Sarıgül'ün başa baş göründüğü anımsatılarak, "Siz Mustafa Sarıgül'e İstanbul için ne kadar şans biçiyorsunuz. Size göre kaç alır, oran ne olur" yönündeki soruya Erdoğan, "Şu anda AK Parti'nin belediye başkanı adayı bellidir ama CHP'nin belediye başkan adayı kimdir onu bilmiyorum. Dolayısıyla bu anketlerin hepsi de tamamıyla hayalidir" dedi.
"Parlamentoya giren her milletvekilinin bakan olma hakkı vardır"
Kabine revizyonu veya genel seçimlerden sonra başörtülü bakan olup olmayacağına yönelik bir soruya ise Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
"Her zaman söylerim, kutlu doğum dokuz ay on günde olur, diğeri sancılı doğumdur. Şu anda biz başörtüsü konusunda adımımızı attık. Lafını yapmadık. Arkadaşlarımız sağolsun, 4 arkadaşımız hacca gittiler geldiler, başlarını örttüler şu anda da parlamentoda bütün parti faaliyetlerinde başörtülü olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. 'İleride bakan olur mu, olmaz mı' bu ehliyet, liyakat meselesidir. İlla bir başörtülü koyacağız diye kabineye başörtülü konmaz. Bunlar da vakti, saati, zamanı geldiğinde bunlar olmayacak şeyler değil. Çünkü buna mani, buna yasak öyle bir şey yok artık. Parlamentoya giren her milletvekilinin bakan olma hakkı vardır, yeter ki o ehliyete, o liyakata sahip olsun."
"Gezi'de bize saldıranların ciddi bir kısmı o akşam orada vardı"
Başbakan Erdoğan, Ahmet Kaya'nın da bulunduğu bir ödül töreninde yaşanan olaylarla ilgili sözleri hatırlatılarak, "Siz kimi kastettiniz" sorusu üzerine, "Kimi değil ya, 'kimleri' de. Çok var. Dedim ya, Gezi'de bize saldıranların ciddi bir kısmı o akşam orada vardı. Bunlar zaten bazı televizyon kanallarında hala dönüyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Sizin suçladıklarınızın arasında akil insan var mı" yönündeki soruya ise Erdoğan, "Olabilir. Şu anda tam tasnifini yapmadım. Olabilir. Ama akil insanların içinde şu anda yer almışsa demek ki ihtida etmiş" karşılığını verdi.