Güncelleme Tarihi:
Afyonkarahisar NG Güral Termal Otel'de gerçekleştirilen, AK Parti 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, Genel Başkan ve Başbakan Erdoğan'ın açılış konuşmasıyla başladı.
Toplantının Türkiye ve demokrasi için hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz eden Erdoğan, geçmişte Antalya ve Ankara-Kızılcahamam'da yapılan geleneksel istişare toplantılarının 22'ncisini, son derece anlamlı bir tercihle Afyonkarahisar'da gerçekleştirdiklerini, Afyonkarahisar'ın tarih boyunca "Anadolu'nun kilidi" olarak tarif edildiğini, Afyonkarahisar'da tutunmayı başarabilenlerin, Anadolu'nun hakimi olduklarını söyledi.
1922'de, işgal kuvvetlerinin Anadolu'ya hakim olabilmek amacıyla yığınaklarını buraya yaptığını, Afyonkarahisar'ın Anadolu'nun kilidi olduğunu bilen Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının da 26 Ağustos sabahı Başkumandanlık Meydan Savaşı'nı başlatarak, 30 Ağustos'ta Büyük Zaferi elde ettiklerini ve Afyonkarahisar'ın, "kurtuluş"un ve "kuruluş"un şehri konumuna yükseldiğini anlattı.
Erdoğan, Afyonkarahisar'daki şehitliklerdeki metfun kahramanları, Kurtuluş Savaşı'nın tüm şehit ve gazilerini rahmetle, minnetle yad etti.
"13 YIL SONRA, BİR KEZ DAHA AFYONKARAHİSAR'DA BULUŞMAMIZ, BİLİNÇLİ BİR TERCİHTİR"
Afyonkarahisar'ın, yakın tarihinde, demokrasi mücadelesinde çok ayrı bir yeri bulunduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk çok partili seçimlerde, 1946'da, Afyonkarahisar, merhum Adnan Menderes ve Demokrat Partiyi bağrına bastı, tüm hilelere, tüm engellemelere rağmen 8 milletvekilinin 8'i de Demokrat Partiden seçildi.1950 seçimlerinde 9 milletvekilinden 9'u da Demokrat Partiden seçildi. 1954'te Afyonkarahisar yine 9'da 9; 1957'de 10'da 10 yaparak, Demokrat Parti'ye en güçlü desteği veren şehirlerimizden oldu.
Adalet ve Kalkınma Partisinin, AK Parti'nin tarihinde de Afyonkarahisar çok ayrı bir yerde duruyor. AK Parti'nin kuruluş hazırlıklarını, burada, Afyonkarahisar'da gerçekleştirdik. 2001 yılında, tüzüğümüzü, parti programımızı burada hazırladık. Anadolu'nun kilidi olan, Büyük Zafer'in şehri olan, merhum Menderes ve Demokrat Partiye sahip çıkan Afyonkarahisar, AK Parti'nin de tohumlarının atıldığı, uzun ince yürüyüşünün tasarımlarının yapıldığı şehir oldu. 13 yıl sonra, bir kez daha Afyonkarahisar'da buluşmamız, asla tesadüf değildir; bilinçli bir tercihtir. 2001 yılında, Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretmek, Türkiye'nin dertlerine deva olmak gayesiyle, yolculuğumuzun startını işte bu şehirde vermiştik. 13 yıl sonra bir kez daha, önemli bir dönüm noktasının arifesinde, Türkiye için çok önemli bir seçimin öncesinde, yine Afyonkarahisar'dayız, yeni kutlu bir başlangıcın, kutlu bir dönüşümün istişarelerini burada yapıyoruz."
Erdoğan, 2001'de Afyonkarahisar'da AK Parti'nin kuruluş hazırlıklarını yaparken, bir yandan dualar ederken, kutlu başlangıcın hayırlı olmasını temenni ederken, "Niyet hayır, akıbet de inşallah hayır olsun" dediklerini anlatarak, "Allah'a hamdolsun, Rabbime sonsuz şükürler olsun, Afyonkarahisar'da dualarla başlattığımız o süreç, Türkiye için, milletimiz için, demokrasimiz için hatta sınırlarımızı aşarak bölgemiz için, dünya için, özellikle de dünyanın tüm mazlumları için hayırlı bir süreç oldu" diye konuştu.
Bir kez daha, Afyonkarahisar'da "niyet hayır, inşallah akıbet de hayır olsun" dediklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, toplantı vesilesiyle partisinin her kademesine 30 Mart seçimlerinde elde edilen büyük başarıdan dolayı şükranlarını iletti. Toplantının bu yıl mekan darlığından dolayı ailelerle yapılamadığını belirten Erdoğan, uygun bir otel bulunması halinde gelecek toplantıların yine ailelerle yapılabileceğini söyledi.
"Türkiye'nin ne büyük bir badireyi atlattığını göreceğiz"
Türkiye demokrasi tarihinin en zorlu seçimlerinden birini yaşadıklarını ve tüm zorluklara rağmen seçimden zaferle çıktıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Burada şu noktaya, hem sizlerin hem de ekranları başında bizleri dinleyen aziz vatandaşlarımın özellikle dikkatlerini çekiyorum. 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yapılan operasyonlar, Türkiye'ye bugünkünden çok farklı bir istikamet çizmeyi hedefliyordu. Bakın, üzerinden zaman geçtikçe bazı çarpıcı gerçeklerin ortaya çıktığını, Türkiye'nin 17 ve 25 Aralık operasyonlarında ne büyük bir tehdide maruz kaldığını, ne büyük bir badireyi atlattığını inşallah hepimiz göreceğiz ve tarih bunları tek tek kaydedecek. Eğer bu operasyonlar başarıya ulaşsaydı, inanın şu anda, başta şahsım, bakan arkadaşlarım, çalışma arkadaşlarım, partimizin yöneticileri, mensupları; hatta gazeteciler, işadamları, Yassıada benzeri mahkemelerde yargılanıyor olacaktık. Bütün planlar buna göre yapılmıştı. Senaryo, bu doğrultuda yazılmıştı.
Şahsımla ilgili söyleneni biliyor musunuz, ele geçen belgeler de şahsımın 'dönemin başbakanı' olarak anıldığı iddianameler dahi hazırlanmıştı, bunlar elimize geçti. Seçilmiş hükümet, bir yargı darbesiyle görevden uzaklaştırılacak; CHP'nin, MHP'nin, AK Parti'ye sızmış tuzlukların katılımıyla yeni bir koalisyon hükümeti kurulacaktı, bunlar hazırlandı. MHP'nin, merhum Alparslan Türkeş'in kemiklerini sızlatacak biçimde, millet ve milliyet mefkuresini ayaklar altına alarak, hainlere vagon olması, işte böyle bir beklentinin neticesiydi. Aramıza sızmış tuzlukların, en zor zamanda çekip gitmeleri, işte böyle bir ikbal beklentisinin sonucuydu. Hamdolsun, Rabbim, bunlara fırsat tanımadı. Millet, bu apaçık darbe girişimine imkan vermedi."
"AZİZ MİLLET, PARTİSİNİ DARBE HEVESLİLERİNE TESLİM ETMEDİ"
Başbakan Erdoğan, merhum Başbakan Adnan Menderes'in 27 Mayıs 1960 sabahı, Eskişehir'den otomobille yola çıktığında derdest edildiğini, gece kendisine Afyonkarahisar'a gitmesi önerisinde bulunulduysa da bunu kabul etmediğini anlatarak, "Derler ki eğer merhum Menderes o gün Afyonkarahisar'a gelseydi, Afyonlular Menderes'e sahip çıkar, Menderes'i darbecilere teslim etmezlerdi. Evet? 27 Mayıs'ta, darbecilerin gözlerini ne kadar kan bürüdüğünü göremeyen, tahmin edemeyen aziz millet, bu sefer aynı hataya düşmedi, Hükümetine, partisine sımsıkı sahip çıktı, iradesine sahip çıktı, partisini darbe heveslilerine teslim etmedi" ifadelerini kullandı.
27 Mayıs darbesinde kendisi dahil salondakilerin birçoğunun çocuk yaşlarda olduğunu ama o günleri çok iyi hatırladığını, 12 Eylül ve 28 Şubat'ı tüm sıcaklığıyla yaşadığını dile getiren Erdoğan, "Bizler, darbenin ne olduğunu biliyoruz. Demokrasiye yönelik müdahalelerin, ülkeye ne ağır bedeller ödettiğini, millete ne büyük acılar yaşattığını bizler biliyoruz" dedi.
Türkiye'nin tüm gençlerine, özellikle de 25 - 30 yaş altı gençlere, İstanbul merkezli operasyonların aslında ne olduğunu, eğer başarılı olsaydı nelere yol açacağını anlatmak istediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, AK Partili olsun ya da olmasın, AK Parti'ye oy vermiş olsun ya da olmasın, Türkiye genelindeki tüm gençlerin 27 Mayıs, 12 Eylül müdahalelerini sağlam kaynaklardan okumalarını, 28 Şubat'ı da anne ve babalarından, yakınlarından dinlemelerini istedi.
"Gençler, hemen her müdahalede piyon olarak kullanılmıştır"
Gençlerin geçmişte yaşanan darbeleri araştırırlarsa Türkiye'nin 17 ve 25 Aralık'ta nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü de göreceklerine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu darbeci zihniyet o kadar tembel, o kadar uyuşuktur ki darbe planlarken dahi yenilik yapma zahmetine girişmez. 27 Mayıs'ın darbe planları neyse gidin araştırın, 12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın, diğer darbe girişimlerinin, 17 ve 25 Aralık darbe girişiminin planları da bire bir, tıpa tıp aynıdır. Darbeleri sadece askerler yapmaz. İnanın, yaşadığımız her darbe ve darbe girişiminde, silahlı güçlerin rolü, asgari düzeyde kalmıştır. Demokrasimize yönelik müdahaleleri, silahlı güçlerden daha ziyade bazı yargı mensupları yapmışlardır, bazı medya kuruluşları, bazı sermaye çevreleri, bugüne kadarki her müdahalede ve müdahale girişiminde bunlar baş rol oynamışlardır. Sokağa dökülen, tahrik edilen, hatta eline silah verilen gençler, hemen her müdahalede piyon olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi, her darbe girişiminde, perde arkasında darbe mimarlığı görevini üstlenmiştir, hepsinde vardır, istisnasız. Partimizin kapatılma operasyonun arkasında yine CHP vardır, o dönemin genel başkanın 'Ankara'da da demek ki dürüst savcılar varmış' diye açıklaması olmuştur. Uluslararası malum çevreler, ajanları vasıtasıyla, maşalar vasıtasıyla, iplerini ellerinde tuttukları kuklalar vasıtasıyla demokrasiye yönelik müdahaleye destek vermişlerdir."
"CHP GENEL MÜDÜRÜ'NÜN BAHSETTİĞİ İSİM"
Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun önceki haftaki grup toplantısında Anayasa Profesörü Hüseyin Nail Kubalı'nın ismini zikrettiğini anımsatarak, "CHP Genel Müdürü'nün, tarihten böyle bir ismi örnek vermesi, bu isme sahip çıkması, aslında çok acı bir itiraftır ve CHP'nin bulunduğu konumunu çok açık, net ortaya koymaktadır. Bu itiraf, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının, 27 Mayıs benzeri bir darbe girişimi olduğunun da itirafıdır. 28 Şubatta rol oynayan zat aynı değil miydi? Şahsımla ilgili operasyonları yapanlar aynı kişilerdir, isimlerini vermeyeceğim çünkü isimlerini vermek taltif olur" diye konuştu.
27 Mayıs 1960 müdahalesi öncesinde, belli medya kuruluşlarının, köşe yazarlarının, gazetecilerin, sermaye çevrelerinin, belli derneklerin ve özellikle de yargı caimasında bir kısmın, darbe ortamının oluşması, darbe gerekçelerinin olgunlaşması için çok çirkin eylemlerin içine girdiklerini ifade eden Erdoğan, "Tıpkı bize yapıldığı gibi 54 yıl önce Demokrat Partiye karşı, şiddet, vandalizm, hukuksuzluk, yalan, iftira başta olmak üzere her türlü eylem devreye alındı" dedi.
"CHP Genel Müdürü'nün bahsettiği isim, Hüseyin Nail Kubalı, İstanbul Üniversitesinde anayasa profesörü olarak, 27 Mayıs darbesinin hukuki zemininin oluşması için gayret sarf edenlerdendir" diyen Erdoğan, Kubalı'nın Menderes'e karşı 8 saat tanıklık yaparak, 1960 Anayasası'nı hazırlayan ekibin içinde yer aldığı bilgisini verdi.
Erdoğan, Hüseyin Nail Kubalı'nın hem 27 Mayıs öncesinde, hem 27 Mayıs sonrasında, bir hukuk adamına yakışmayacak şekilde demokrasinin askıya alınması, siyasetin çiğnenmesi, halkın seçtiği başbakanın idam edilmesi için rolünü iyi oynadığını ve vazifesini gayet iyi yaptığını anlatarak, şunları kaydetti:
"Bu zattan, yani Hüseyin Nail Kubalı'dan üniversite yıllarında ders almış olan, ama tabii istisnai ayrılan, onun istikametinden gidenlerden olmadı, Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Burhan Kuzu da bir hatırasını nakletti. CHP Genel Müdürü'nün öve öve bitiremediği bu zat, Burhan Hocamıza, merhum Menderes ve 2 bakanını kast ederek, 'çocuk, biz onları katlettik' itirafında bulunuyor. Öyle mi hocam? Öyle mi hocam. Kim bu adam? Hüseyin Nail Kubalı ve ne diyor? O zaman öğrencisi olduğu için 'çocuk biz, onları katlettik' diyor. Bu adam aslında kendisi idam zanlısı, bunları yargılamak gerekirken, CHP'nin Genel Müdürü öve öve bitiremiyor. Niye? Aynı izde yürüyorlar da onun için.
CHP Genel Müdürü'nün övgüyle söz ettiği, örnek bir hukuk insanı olarak gösterdiği zat, hem demokrasinin hem de merhum Menderes ve 2 bakanının katillerinden olan, bunu da itiraf etmiş olan bir zattır. Daha Yassıada'da mahkemeler devam ederken, İmralı'da darağaçları kuruluyordu. Karar verilmişti. Yassıada mahkemeleri tiyatrodan başka bir şey değildi. Hüküm verilmişti, karar belliydi, hatta Celal Bayar'ı idam edebilmek için yasa değiştirilmiş, 65 yaş üstünde olanların da idam edilebileceği hükmü getirilmişti. Hukuk, adalet olmaktan çıkarılmış, cinayetin aracı yapılmıştı."
"GÜYA BUGÜN BİR TANE HUKUKÇUYU DİNLEDİK"
Başbakan Erdoğan, bugün Danıştayın kuruluş yıldönümü dolayısıyla sabah saatlerinde kutlama törenine katıldığını hatırlatarak, "Güya bugün bir tane hukukçuyu dinledik" dedi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasına ilişkin değerlendirmeyi yarınki kapanış konuşmasında yapacağını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bunlar, bu tür ne yazık ki hukuk mensubu. Anayasa profesörüymüş, ne olursan ol. Eğer sen bunu sindirememişsen, eğer sen doğru, dürüst konuşmuyorsan, bütün ifadelerini dürüstlük üzerine değil de maalesef dürüst olmayan ifadeler üzerine inşa ediyorsan, senden bir şey olmaz, istediğin kadar profesör ol, kusura bakmayın. Bunlarda saygı denen bir şey yok. Bir yere davetlisiniz, yasal olarak konuşma hakkınız yok ve Danıştay Başkanı 25 dakika konuşuyor, ev sahibi. Bu beyefendi orada 1 saat konuşma yapıyor ve Danıştayın kuruluş yıl dönümünde konuyla ilgili değil tamamıyla baştan aşağıya bir siyasi konuşma yapmak suretiyle orada kendine göre bir tatmin... Çıkar cübbeni sen de birilerinin yaptığı gibi. Siyaseti çok seviyorsan çık siyaset meydanına orada kendini ispat et.
Orada devletin üst ricali, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı herkes orada, yargı orada bir kısım da şakşacılar var malum... Onlar da alkışlıyor bir kısmı, hepsi değil, onlarla da tatmin oluyor. Artık tahammül tahammül tahammül... 25 dakika Başkan konuşacak, sen orada 1 saat konuşacaksın. Bu millet seni dinlemeye mecbur mu?"
"DEPREMDEN BUGÜNE KADAR 5 KATRİLYON VAN'A DESTEK VERDİK"
Başbakan Erdoğan, Metin Feyzioğlu'nun konuşmasında Van ile ilgili tamamen yalan ve yanlış ifadeler kullandığını vurgulayarak, Van'a yapılan yatırımlar, hizmetler ve eserlerle ilgili konuyu bilmediğini söyledi.
Van'da kiracılara ev vermediklerini, orada 18 bin konut yaptıklarını ve bunların öncelikle deprem de evlerine kaybeden evsahiplerine verdiklerini, kalan konutları da kiracılara kura ile sattıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Orada kiracılardan konut sahibi olmak isteyen olursa TOKİ konut yapmaya devam edecektir, TOKİ konutlarından gider alırlar. Bunlar orada konut sahibi değildi ki sen nasıl hukukçusuz. Zaten kirada oturuyordu, şimdi de bir başka yerde kirada oturur, olayın aslı bu. Ama bunun nakledişi farklı. Biz kimseyi açıkda bırakmadık, devamlı aş, sürekli yağdırdık. Orada depremden bugüne kadar 5 katrilyon Van'a destek verdik. Bundan zerre kadar bahsetmiyorsun, orada kalkıp Hükümetimizi, utanmadan, sıkılmadan yargılamaya yöneliyorsun, sen nasıl yargı mensubusun? Çünkü müracaat ettiği kapı belli, kendi zihniyetinde, kendi kafa yapısında kişiler. Bir sor bakalım, oraya neler yapıldı. Gitmiş konteynere gezmiş, o konteynerlerin oraya gelmesi bile önemlidir. Bunlar hiçbir zaman dertli olmamışlar ki duygu sömürüsüyle işi farklı yere çekiyor."
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Yargı içinde, 27 Mayıs'ın ruhunu ve misyonunu taşıyan bir zihniyet, merhum Menderes'e yaptığını bize de yapmak, siyasetin alanını daraltmak, partimizi ve Hükümetimizi itibarsız hale getirmek istedi. Yargı içindeki bu zihniyetin paralel maskesi takıyor olması, 27 Mayıs ruhunu taşımıyor anlamına gelmez" dedi.
Başbakan Erdoğan, Afyonkarahisar'da düzenlenen AK Parti 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında, geçmiş yıllarda yapılan darbeleri değerlendirdi. Erdoğan, anayasa profesörlerinin, hukuk hocalarının, hatta hakimlerin, savcıların, yüksek mahkeme üyelerinin, hem 27 Mayıs darbesinin oluşumunu hazırladığını, hem de milletin seçtiği hükümeti tiyatrovari bir mahkemede yargılayıp, Başbakan'ı idam ettiğini söyledi.
"Bugün de biz tiyatroyu Danıştay'da seyrettik" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Gerçekten Danıştay Başkanı, hakikaten yasama, yürütme ve yargıyla ilgili gayet dört dörtlük bir konuşma yaptı. Eleştirilerini de bir hukuk içerisinde, hakikaten edep adap içerisinde, bilimsellik içerisinde verdiler, yeri geldi kendilerini de eleştirdiler. Arkadan bu çıkıyor, 25 dakikayla Danıştay Başkanı konuşmasını özetlerken, kalkıp bir saat konuşma yapıyor. Bu ne edebe ne adaba sığmaz. Bunlar devlet protokolü nedir, bundan da bihaber. Böyle bir şey olabilir mi?"
Erdoğan, 27 Mayıs hukukunun en önemli vazifelerinden birinin, dönemin hükümetini itibarsız hale getirmek olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
"Ne dediler, 'bebek davası' dediler. Ne dediler, 'köpek davası' dediler. 'Cımbız davası' dediler. Merhum Menderes'i, hırsızlıkla, yolsuzlukla itham ettiler. Bakın aynen bugünkü başlıklar. Kendisiyle ilgili son derece mahrem sırları ifşa ettiler, çok ağır iftiralar attılar. O hakimler, o savcılar, mahkeme salonunda, Menderes'in kasasından çıktı diyerek, özellikle sizlerden teessüf ediyorum ama söylemek zorundayım, iç çamaşırlarını sallayacak kadar alçaldılar, kepazeleştiler, hukukun izzetini, şerefini ayaklar altına aldılar.
Geçmişte yaşadığımız 3 darbede, bütün sorumluluk darbeyi yapan subaylara yüklenirken, işte bu hukukçular, bu hukuk sistemi, işte bugün bile devam eden bu zihniyet hiç sorgulanmadı. 27 Mayıs'ın, hukuku ayaklar altına alan o sözde hukukçularına bakın, sonradan hepsinin terfi ettirildiğini, on yıllar boyunca sözüm ona mahkemelerde adalet dağıttıklarını görürsünüz. 27 Mayıs'ın kurduğu, Anayasa'ya yerleştirdiği yüksek mahkemelerin, on yıllar boyunca siyasetin ve demokrasinin üzerinde sallandığını görürsünüz. 27 Mayıs'taki hukuk zihniyetinin, hukukun yüzkarası olan o çarpık zihniyetin, on yıllar boyunca yaşadığını, pusuda beklediğini, fırsat kolladığını görürsünüz."
"NE ZAMANDAN BERİ CENNETİ PARSELLEYİP YER DAĞITMAYA BAŞLADIN YA"
İstanbul merkezli operasyonlarda bu hukuk zihniyetinin pusudan çıkışına şahit olduklarını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yargı içinde, 27 Mayıs'ın ruhunu ve misyonunu taşıyan bir zihniyet, merhum Menderes'e yaptığını bize de yapmak, siyasetin alanını daraltmak, partimizi ve Hükümetimizi itibarsız hali getirmek istedi. Yargı içindeki bu zihniyetin paralel maskesi takıyor olması, 27 Mayıs ruhunu taşımıyor anlamına gelmez. Bu paralel örgütün geçmişine bakın, 12 Eylül'ün darbeci generallerine methiyeler düzdüğünü, 28 Şubat'ın darbecilerine payanda olduğunu görürsünüz. Pensilvanya'daki zat, 12 Eylül'ün darbeci generallerinin, şunun altını çiziyorum ne diyor, 'hızır gibi yetiştiğini, cennetlik olduğunu' söylüyordu, Pensilvanya'daki zat, ne zamandan beri cennetten parselleyip yer dağıtmaya başladın ya? 28 Şubat'ta, dönemin Hükümetine 'beceremediniz artık bırakın' diyor; darbecilere ödül dağıtıyordu."
"BİZZAT MAŞASI OLDULAR"
İstanbul merkezli operasyonlarda, paralel yapının, darbeyi uzaktan izlemek, darbeye uzaktan methiyeler düzmek yerine bizzat darbenin aracı, bizzat bu girişimin maşası olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle dedi:
"Hani, son zamanlarda yine duyduk dinledik 'teknik nakavt' diyor ya , 'hakim de avukat da kiralayacaksınız' diyor ya. Hale bak. Biz konuşmuyoruz kendisi konuşuyor. İşte o kiraladığı, adeta haşhaşla uyuşturur gibi uyuşturulan elemanlarıyla tarihin en çirkin, en ahlak dışı, edep dışı darbe girişiminde bu örgüt taşeron oldu. Burada bir şey söylemem lazım. Bir darbe girişimi olmasına rağmen yolsuzluk iddiaları bu işin kılıfı, bu işin sosu olmasına rağmen iddiaların da üzerini örtmüyoruz, peşini de elbette bırakmıyoruz, bunu kesinlikle bilesiniz. Ama şunu söylemem lazım bu akşamdan sabaha tabii ki değil, bunu bilmemiz lazım. Dedim ya adım adım takip. Biz bunların inlerine kadar gireceğiz, Bu ifadelerim onları o kadar rahatsız ettik ki bundan da dava açmışlar, bundan dolayı dava açılıyorsa demek ki tam istikamet üzereyiz."
Başbakan Erdoğan, "vatana ve millete, alınları ak bir şekilde hizmete devam edeceklerini" vurgulayarak, "Hiçbir iddia cevapsız kalmayacak. Hiçbir süreç sonuçsuz kalmayacak. Tertemiz hayat şeridimizin üzerinde hiçbir lekeye müsamaha göstermeyeceğiz" şeklinde konuştu.
"AK İLE KARANIN ORTAYA ÇIKMASINI BİZZAT BİZ TEMİN EDECEĞİZ"
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz pazartesi günü, Meclis'te bir soruşturma komisyonu kurulmasını sağladıklarını belirterek, şunları söyledi:
"Muhalefetin gerilim siyasetine rağmen Meclis'te bir soruşturma komisyonu kurulmasını sağladık. Milletimizin tatmin olacağı şekilde bu soruşturma komisyonunu çalıştıracak, ak ile karanın ortaya çıkmasını bizzat biz temin edeceğiz. Muhalefetin çirkin tavırlarına, hakaretlerine, tahriklerine rağmen sabırla ve tahammülle görüşmeleri neticelendiren her bir milletvekili arkadaşıma bu vesileyle teşekkür ediyorum. Soruşturma komisyonunun, iddiaların açıklığa kavuşması yolunda hayırlara vesile olmasını diliyorum."
"GENÇLERİMİZ BUNU BİLSİN"
Darbe döneminde gençlerin nasıl kullanıldığına da dikkat çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"27 Mayıs ve 12 Eylül öncesinde, darbe gerekçelerinin oluşması için kullanılan kesim, maalesef gençler oldu. Gençler sokağa döküldüler, tahrik edildiler, yönlendirildiler, hatta birbirleriyle çatışmaları, polisle, askerle çatışmaları temin edildi ve sokaklar karıştırıldı. 12 Eylül öncesinde, aynı karanlık el, sağcıya da solcuya da Alevi'ye de Sünni'ye de silah veriyordu. Aynı karanlık el, gençlerin birbirine kurşun sıkmasını sağlıyor, sonra da katliamları keyifle izliyordu. Bakın, 30 Mart seçim sürecinde, Hürriyet Şehitleri adı verilen kurbanlardan bahsettim. Hatırlayın. Gençlerimiz bunu bilsin. Ağaç için, çevre için sokaklara çıktığını zanneden gençlerimiz bunu bilsin; iktidara, otoriteye karşı mücadele verdiğini zanneden gençlerimiz bunu bilsin; özgürlük için sokaklarda gösteri yaptığını zanneden gençlerimiz bunu lütfen bilsin. Merhum Menderes'in, yüzlerce genci tutuklattığı, bunları katlettiği, kıyma makinelerinde öğüttüğü iddia ediliyordu. Gençler bundan hiç haberiniz yok sizin. Bizzat CHP, bizzat İsmet İnönü, Meclis çatısı altında bu iğrenç iddiayı dile getiriyordu. Bu yalanlarla, bu iftiralarla, daha fazla genç sokaklara çıkarılıyor, tahrik ediliyordu. İşte en son, 1 Mayıs olaylarında da bunu yaptılar."
"Ankara'da ve İstanbul'da, CHP milletvekillerinin kalabalıkları tahrik etmek suretiyle, kameraların önünde her türlü çirkinliğe başvurdular" diyen Erdoğan, "TOMA'nın önüne yattılar, polise saldırdılar. Şiddet uyguladılar. Eline tutuşturulan mermiyi, CHP milletvekili, 'polis gerçek mermi kullanıyor' diye medyaya gösteriyor. Amaç ne? Polisin gerçek mermi kullandığı yalanını söyleyerek, şiddeti tırmandıracak, Allah korusun belki de ölümlere zemin hazırlayacaktı. Ama o kadar cahil, o kadar bilgisiz ki elinde gösterdiği mermiler, patlamamış, kullanılmamış, orada karanlık birileri tarafından eline tutuşturulmuş mermilerdi. İşte hem bu kadar cahil hem de bu kadar yüzsüzler. 1 Mayıs olaylarını tahrik etmek için 'polis gerçek mermi kullanıyor' yalanını söylüyor, sonra foyası ortaya çıkıyor, rezil oluyor ama zerre kadar yüzü kızarmıyor" diye konuştu.
"SEN NASIL HUKUK ADAMISIN YA"
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun da Danıştayın kuruluş yıl dönümü törenindeki konuşmasında, 1 Mayıs olaylarına değindiğine işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"İşte bugün yine Danıştayda konuşan o zat, kalkıyor, 1 Mayıs'a giriyor, yav sana ne,1 Mayıs'tan. 'Yasaklarla da bir yere varılmaz' diyor. 'Bakın yasaklar oldu, şu oldu, bu oldu.' Onu söylüyorsun da Kadıköy Meydanı'nı niye söylemiyorsun? Türkiye'nin en büyük sendikası, Kadıköy Meydanı'nda mitiging yaptı, en ufak bir olay olmadı. Türkiye'nin en büyük ikinci sendikası, işçi sendikası, Kayseri'de yaptı, en ufak bir olay yok. Onu niye söylemiyorsun? Türkiye'nin en büyük memur sendikası, Diyarbakır'da yaptı, en ufak bir olay yok. Onu niye söylemiyorsun? Ama illegal örgütlerle iç içe olan, yandaşınız bu sendikayla kalkıyorsunuz, orada iş tutuyorsunuz ve ortalığı karıştırıyorsunuz. Derdiniz işçi bayramını, emek bayramını kutlamak değil sadece meydanları terörize etmek. Biz size bu kutlamayı yapmayın demiyoruz ki yer gösteriyorsunuz. Git şurda yap. Sen nasıl hukuk adamısın ya? Ortada yasalar var. Bu yasalara göre belirlenen burada meydanlar var. Ama dert, kardeşim, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Dert bu. Bütün bunlara rağmen bekledikleri ilgi, alakayı Taksim Meydanı'nda bulamayınca ne oldular, rezil oldular. Sadece meydanlarda yakıp yıktıklarıyla kaldılar. Bazı esnaf kardeşlerimizin kullanılan molotoflarla canları yandı, olay bu."
"ZAMANSIZ GÖÇÜP GİDEN GENÇLERİN, NASIL İSTİSMAR EDİLDİKLERİNİ HATIRLIYORSUNUZ DEĞİL Mİ"
Kendilerine atılan iftiraların benzerlerinin merhum Menderes'e de atıldığına dikkat çeken Erdoğan, "Menderes 'Kars'ı, Ardahan'ı Ruslar'a sattı diye iftira attılar. Celal Bayar'ın, kasasında 103 milyon var diye iftira attılar. Merhum Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu, yabancı ülklerle yapılan anlaşmalardan yüzde 10 komisyon alıyor diye iftira attılar. Aynen CHP'nin Genel Müdürü gibi aynı şeyleri konuşuyor. En çok da '300 üniversite talebesi öldürüldü, kıyma makinelerinden geçirildi, hayvan yemi yapıldı' diye yalanlar söylediler. 27 Mayıs müdahalesi yapılınca hem darbecilere hem de CHP'ye, kıyma yapıldıkları iddia edilen bu gençlerin nerede oldukları soruldu. Elbette verecekleri cevapları yoktu. Yalan söylemişlerdi, iftira atmışlardı, gençleri sokaklara dökmüşlerdi, arzuladıkları gibi darbe için zemin hazırlamışlardı. Ama tutmadı" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs'ta darbecilerin yaptıklarına kılıf uydurmak için 5 tane hürriyet şehidi üretiklerini belirterek, şunları kaydetti:
"Kimdi bunlar? Bir tanesi gösterilerde seken kurşunla ölmüştü. Bir tanesi, tanktan tanka atlarken paletlerin arasında ölmüştü. Bir diğeri, 27 Mayıs'a hazırlanırken elindeki silahın patlaması sonucu ölmüştü. Bir diğeri, yine darbe esnasında yanlışlıkla ateş alan bir silahla ölmüştü. En acısı, müdahaleyi kutlamak için sokağa çıkan CHP'li bir baba ve 11 yaşındaki çocuğu da aynı şekilde açılan ateşle vurularak ölmüştü. İşte bu 5 kişiyi, 27 Mayıs'tan sonra günlerce reklam ettiler. Uzun gösteriler yaptılar, şaşalı törenler düzenlediler, bunları şimdi de yapıyorlar. Bu işlerde çok mahirdirler. Bu CHP'nin zaten edindiği tek meslek bu. Bunlar sandıktan çıkamazlar ancak bu yolla çıkmaya gayret ediyorlar. Çıkamayacaksınız, ne yaparsanız yapın çıkamayacaksınız. Bu millet sizi çok iyi anladı. İşte Gezi olaylarında yaşananları hatırlıyorsunuz değil mi? Zamansız göçüp giden gençlerin, siyasetçilerin elinde, manşetlerde, sokaklarda, değişik çevrelerde nasıl istismar edildiklerini hatırlıyorsunuz değil mi?
17 Aralık sürecinde, bir çocuğun, zerre kadar vicdanı olmayan gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, siyasetçilerin elinde nasıl istismar vasıtası olarak kullanıldığını hatırlıyorsunuz değil mi? Senaryo aynı senaryo. 27 Mayıs'ta nasıl bir senaryo varsa 17 Aralık sürecinde de aynı senaryo vardı. O gün hukuk, bazı hukuk adamları tarafından nasıl çiğnendiyse 17 Aralık sürecinde de öyle çiğnendi. O gün, nasıl manşetler atıldıysa bu yaşadığımız süreçte de aynı manşetler atıldı. O gün gençlik nasıl sokağa döküldüyse bugün de gençlik aynı şekilde sokağa döküldü. O gün nasıl ölümler, vicdansızca, acımasızca istismar malzemesi yapıldıysa inanın, bu süreçte de talihsiz ölümler aynı şekilde istismar ediliyor, istismar malzemesi yapıldı."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Burası bir muz cumhuriyeti değildir. Biz bu ülkenin çıkarlarını, bu ülkenin istiklalini, hürriyetini, algı operasyonlarına, karalama kampanyalarına peşkeş çekmeyiz, buna asla müsaade etmeyiz" dedi.
Erdoğan, partisinin Afyonkarahisar'da düzenlediği 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, 27 Mayıs'ın 5 hürriyet şehidiyle 12 Eylül öncesinde sırtı sıvazlanarak sokağa gönderilen ve ölenlerin de bugün hatırlanmadığını dile getirdi.
Erdoğan, "İnanın, biz hatırlamasak,12 Eylül'ün idam ettiği, hem de yaşını büyüterek idam ettiği, o gençlerin ismini dahi kimse hatırlamıyor. Sokağa dökerler, ölmelerini temin ederler, timsah gözyaşlarıyla defnederler, sonra da unutur giderler. Geride sadece acılı anne babalar kalır. İşte onun için gençlerimiz uyanık olsunlar. İşte onun için gençlerimiz, asıl niyeti, asıl gayeyi, perdenin arkasındaki o karanlık yüzleri iyi görsünler" diye konuştu.
Mısır ve Ukrayna'nın durumunun ortada olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Özgürlük diyerek sokaklara dökülen, sosyal medyanın kuralsız ve sınırsız tahriklerine maruz kalan gençler, hem Mısır'da hem Ukrayna'da yüzlerce kişinin ölmesine, bu ülkelerin karartılmasına sebep oldular. Bakın burada şunu açık açık söylüyorum. Bu ülkede öyle medya kuruluşları var ki, öyle yazarlar var ki, öyle sermaye sahipleri, öyle siyasetçiler var ki, onlar için en iyi genç, ölü gençtir. Onlar, gençlerin dirisini değil, ölüsünü severler. Çünkü ölüm üzerinden istismar üretmeyi çok iyi bilirler. 30 yıl boyunca, bu ülkede, işte o malum medya, o malum sermaye çevreleri, o malum siyasetçiler, ölüm üzerinden rant devşirmeye çalıştılar.
Şehit olan kahraman askerimiz üzerinden, dağda bir hiç uğruna ölen gençler üzerinden çıkar sağlamaya çalıştılar. İşte bu 23 Nisan'da biliyorsunuz güya diyerek dağa kaçırılan çocuklar var ve bunların bir çoğunun annesi feryat ediyor. Terör örgütüne yakarışta bulunuyor, bize yakarışta bulunuyor, "Çocuklarımızı bize ne olur getirin" diyor. Bölücü terör örgütünün böyle bir meselesi var mı, böyle bir derdi var mı? Annelerin çığlıklarına cevap vermek gibi bir derdi var mı? Çünkü oradan geçiniyorlar. Kardeşlerim biz ne zamanki şu çözüm sürecinde şu ölümleri durdurduk. Kendilerine başka istismar malzemesi aramaya başladılar. Utanmadan, sıkılmadan, bizi 'katil' olmakla, bizi 'diktatör' olmakla, bizi 'özgürlükleri kısıtlamakla, demokrasi düşmanı' olmakla itham ediyorlar."
"BU ÜLKEDE ÖZGÜRLÜKLERİN DÜŞMANI HER ZAMAN CHP OLMUŞTUR"
Konuşmasında gençlere de seslenen Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs öncesinin hadiselerine bakmalarını tavsiye ederek şunları söyledi:
"Bize ne söyleniyorsa, aynısının merhum Menderes ve hükümetine söylendiğini göreceksiniz. Arşivlerden o zamanın gazetelerini getirttim, açtım, baktım aynı şey, aynı başlık, hiç değişen bir şey yok. Aynı kelimelerle, aynı cümlelerle, aynı köşe yazıları ve aynı manşetlerle, merhum Menderes'e nasıl taarruz ettilerse, bize de öyle taarruz ettiklerini görüyorum siz de göreceksiniz. İnanın, aradaki benzerlik sizleri de şaşırtacak. Bu ülkede özgürlüklerin düşmanı her zaman CHP olmuştur, ama başkalarını 'özgürlük düşmanı' diye itham eden de her zaman CHP olmuştur. Medyaya en ağır baskıları uygulayan CHP olmuştur, 'Basın özgürlüğü yok' iftirasını atan da her zaman CHP olmuştur.
Bu ülkenin tarihinde, tek bir diktatör vardır. O da CHP'nin Milli Şef'idir. Ama aynı CHP, merhum Menderes'e de merhum Özal'a da bize de 'diktatör' diyecek kadar yüzsüz olmuştur. CHP şu anda, o hiç değişmeyen tarihi rolünü oynuyor, hiç değişmeyen vazifesini yapıyor. Ne diyorlar 'özgürlük yok', ne diyorlar 'diktatör'. Hem ülkede gerilimi tırmandırmak istiyor, hem de Türkiye'yi uluslararası platformlarda karalamaya çalışıyor. Bir takım uluslararası dernekler de işte bu CHP'nin, CHP yandaşı medyanın algı operasyonlarına kanıyor ve Türkiye'yi basının özgür olmadığı ülkeler sınıfında gösteriyor."
"Hiç kusura bakmasınlar, biz bu algı operasyonlarına boyun eğmeyiz. Bu karalama kampanyalarına pabuç bırakmayız" görüşüne yer veren Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye, dünyada, en fazla ulusal gazete ve televizyonun yayın yaptığı ülkelerden biridir. Siz kendi ülkenize bakın. Üstelik bu gazete ve televizyonların çok büyük bir bölümü, her gün manşetlerinden, ekranlarından özgürce Başbakanı, Bakanları eleştirebilen, hatta hakaret edebilen kuruluşlardır.
Ülke ismi vermeyeceğim, ama bu dernekler öyle ülkeleri Türkiye'den özgür gösteriyorlar ki, hadi buyursunlar, o ülkenin başbakanına, cumhurbaşkanına, kralına, diktatörüne, manşetten hakaret etsinler de görelim. O ülkelerden bir tek köşe yazarı çıksın da, yönetimi eleştirsin görelim.
TRT'nin Hamburg'da meydana gelen olaylarını gösterdiği gerekçesiyle Almanya'da kablolu yayından çıkarıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Bir tek eleştiri duydunuz mu? Türkiye'de medyada bir şey duydunuz mu?" diye sordu.
İngiltere'de telekulak skandalına isimleri karıştığı için 50 gazetecinin gözaltına alındığını, sorgulandığını ve sahibinin de gazeteyi kapattığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir tek eleştiri duydunuz mu? İngiltere muhalefet partisi liderinin, ülke ülke dolaşıp, 'İngiltere'de basın özgür değil' diye kendi ülkesini şikayet ettiğine şahit oldunuz mu? Amerika Birleşik Devletleri'nde, Avrupa ülkelerinde, Rusya'da, Hindistan'da, Twitter, Youtube, Facebook hukuka uymak, mahkeme kararlarını uygulamak zorunda. Biz de olduğu gibi bir tane itiraz duydunuz mu?
Daha önceki gün, İngiltere'de bir Twitter hesabının sahibi, öğretmenleri tehdit ettiği için, ırkçılık yaptığı için hapis cezasına mahkum edildi. O ülkelerdeki yüksek mahkemelerin, kendi vatandaşlarının hukukunu bir kenara bırakıp, bu şirketlerin çıkarını, karını, imajını koruduklarını hiç duydunuz mu? Kimse kusura bakmasın, değerli arkadaşlarım, burası bir muz cumhuriyeti değildir. Biz bu ülkenin çıkarlarını, bu ülkenin çıkarlarını, bu ülkenin istiklalini, hürriyetini, algı operasyonlarına, karalama kampanyalarına peşkeş çekmeyiz, buna asla müsaade etmeyiz."
"DEMOKRASİDEN TAVİZ VERMEDİK"
AK Parti hükümetleri olarak 12 yıl içinde sergilenen dirence rağmen tarihi nitelikte reformlar gerçekleştirdiklerini belirten Başbakan Erdoğan, iktidara gelmelerinin ardından sadece 2 ay sonra darbe senaryolarının hazırlandığını bildirdi. Erdoğan, "Nice tahrikler yapıldı, cinayetler işlendi, parti kapatılması, 27 Nisan bildirisi, şantajlar, daha birçok tehditle üzerimize geldiler. Bütün saldırılara rağmen, demokrasiden taviz vermedik, hukuktan taviz vermedik, özgürlük mücadelesinden taviz vermedik" ifadesini kullandı.
Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye'de kadınların kamuda başörtülü çalışmalarının hayal bile edilemediğine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
"İşte bugün çalışıyorlar. Daha birkaç yıl öncesine kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, asiller gibi vekillerin de başörtüsü takabilecekleri hayal dahi edilemezdi. Önceki dönemlerde işte bu CHP zihniyetinin, aslında aynı zihniyetin mensuplarıdır, Merve Kavakçı kardeşimizi parlamentodan apar topar dışarı atmadılar mı? Atanların kimler olduğu belli. 'Bu kadına haddini bildirin' diyecek kadar ileri gittiler ve aynı şekilde yine o dönemin malum yargı mensuplarından bir tanesi utanmadan, sıkılmadan gidip bizzat evinden alma cüretini gösterdi. Bu ülke bunları yaşadı. Ama şimdi bizim artık parlamentoda başörtülü vekil kardeşlerimiz var.
12 yıl önce, bu ülkede farklı dil ve lehçelerde konuşmak, eğitim görmek, özel okullarda eğitim vermek, 24 saat devlet televizyonunun yayın yapması, propaganda yapmak hayal bile değildi. Bunu konuşmaya dahi kimse cesaret edemiyordu. Bize 12 yıl önce parti kurma çalışmalarını yaptığımız dönemde Güneydoğu Anadolu'da, Doğu Anadolu'da 'sadece şu olağanüstü hali kaldır yeter' diyenler, kim kaldırdı. İktidara gelir gelmez ilk işimiz olağanüstü hali kaldırmak oldu."
Kültür ve Turizm Bakanlığının Ahmed-i Hani'nin Mem-u Zin adlı yasaklı kitabını bastığını söyleyen Erdoğan, "Bediüzzaman Said Nursi'nin Risaleleri adeta öcü gibiydi, Diyanet İşleri Başkanlığı şimdi bunları basıyor. Siirt'in Tillo ilçesine Tillo demek adeta suçtu, affedilmez hataydı, bu anlamsız baskılara biz son verdik. 12 yılda sadece hayalleri gerçeğe dönüştürmekle kalmadık; hayali dahi kurulamayanları biz gerçeğe dönüştürdük" görüşünü paylaştı.
"18 Nisan 1960'da, CHP'nin Milli Şefi İsmet İnönü, Meclis'te dehşet verici bir konuşma yaptı" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O kısa konuşması, baştan sona tehdit içeriyor ve adeta 27 Mayıs'ı önceden haber veriyordu. İsmet İnönü, o tarihe kara bir leke olarak geçen konuşmasında özetle şunu söyledi, çok anlamlı ifadeler var. 'Biz ihtilalden yetişmiş insanlarız' diyor, 'Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam'. Ardından da 'Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır' diyor. Evet. İsmet İnönü, tam da Meclis kürsüsünden ifade ettiği gibi, ihtilalden yetişmiş bir neslin üyesiydi. 23 Ocak 1913'te, tarihimizdeki ilk darbeyi yapan İttihat ve Terakki Fırkası'nın işte o ihtilalci ruhunu taşıyordu. CHP, 1913'ten bugüne kadar, 100 yıl boyunca, bu ihtilal ruhunu kaybetmedi.
Gazi Mustafa Kemal'in, Meclis'i en yüksek merci olarak tanımlamasına rağmen, hem İnönü hem CHP, halkın iradesini çiğneme alışkanlığından hiçbir zaman vazgeçmedi.
Benim ümidim ve arzum şudur. İnşallah, ilk darbenin 100'üncü yılında yapılmak istenen 17 Aralık darbesi, tarihimizdeki son darbe girişimidir. 30 Mart seçimleri, inşallah, 100 yıllık darbeler tarihini artık kapatmıştır. 30 Mart, CHP'nin sembolü haline geldiği yani ihtilal ruhunun adeta cenaze namazının kılındığı tarihtir. Millet, her seçimde yönetime el koymuştur. Ancak 30 Mart seçimlerinde millet artık sarsılmaz şekilde, geriye gitmeyecek şekilde yönetime el koymuştur. Millet, komploları bozmuştur. Millet, darbeye gerekçe oluşturmak için yapılan sokak eylemlerine sabırla tahammül etmiş, bu eylemleri bozmuştur.
Yurt dışından, ülkemize maalesef, bu aziz millete karşı yapılmak istenen bu darbe girişimi organizasyonunu milletimiz bozmuştur. Bu aziz millet, ekonomiye, demokrasiye, milli iradeye, istikbalimize ve istiklalimize yönelik saldırıyı görmüş, derin ferasetiyle tüm tuzakları alt üst etmiştir."
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin "Adayımız kim olursa olsun politikalarımız, çizgimiz, yolculuğumuz hız kesmeden devam edecek, ilkelerimiz taviz verilmeksizin muhafaza edilecek, Türkiye ekonomide 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla ilerleyecek, adayımız kim olursa olsun çözüm süreci asla sekteye uğramayacak. Kanı durdurmak, göz yaşını dindirmek, kardeşliği en güçlü şekilde tesis etmek için verdiğimiz mücadele asla yavaşlamayacak" dedi.
Erdoğan, partisinin 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılış konuşmasında, 30 Mart ile birlikte yeni bir Türkiye kurulduğunu, asırlık darbeler tarihinin kapandığını ve ülkenin önüne uçsuz bucaksız ufuklar açıldığını belirtti.
Reformların önündeki dirençlerin artık kalktığını ifade eden Erdoğan, milletsiz siyaset, millete rağmen siyaset, silahların, terörün ve vesayetin gölgesindeki siyasetin artık hükmünü yitirdiğini vurguladı.
Erdoğan, 30 Mart'ın, 23 Nisan 1920'de temeli atılan milli iradenin artık sarsılmaz şekilde zaferini ilan ettiği, milli iradenin kendisini çok kuvvetli şekilde tahkim ettiği bir tarih olduğunu dile getirdi.
Allah'ın izniyle Türkiye'nin önündeki tüm anlamsız dirençler, engeller ve engellemelerin artık kaybettiğine dikkati çeken Erdoğan, "İhtilallerin artık modası geçmiş, son kullanma tarihleri bitmiş, sandık ve orada tecelli eden milli irade Türkiye'nin yegane hakimi olmuştur. 27 Mayıs darbesi Türkiye'ye ve siyasetimize gerçekten çok ağır bedeller ödetmiştir. Türkiye'ye çok ağır prangalar bağlamıştır. 12 yıl içinde bu prangaların birçoğunu kopardık ve attık" diye konuştu.
Erdoğan, 27 Mayıs darbesinin mirasının demokratik, özgürlükçü olmayan bir anayasa ve bu anayasayla kurulan kurumlar olduğunu belirterek, "12 yıl içinde Anayasa'daki 27 Mayıs ve 12 Eylül izlerini silmek için de çok gayret sarf ettik, önemli değişiklikler yaptık. Gönül isterdi ki yeni bir anayasa yapalım, sivil, özgürlükçü, katılımcı, demokratik bir anayasa yapalım ve artık Türkiye'nin üzerinden bu 27 Mayıs gölgesini tamamen kaldıralım. Ancak CHP'ye sirayet etmiş ihtilalci zihniyet, MHP'yi esir almış darbeci zihniyet ne yazık ki buna müsade etmedi. Yeni bir anayasa konusunda asla umutsuz değiliz. 30 Mart ile başlayan yeni Türkiye sürecinde er ya da geç yeni bir anayasanın yazılacağına, Türkiye'nin bu 27 Mayıs prangasından da kurtulacağına gönülden inanıyorum" ifadelerini kullandı.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Cumhurbaşkanının seçim şekli konusunda, 27 Mayıs ve sonraki darbelerden bugüne kadar karanlık bir miras olduğunu dile getiren Erdoğan, "1960'a kadar partilerin liderleri seçimden zaferle çıktıklarında cumhurbaşkanı oluyorlardı. Şimdi CHP ne diyor? 'Hayır' diyor değil mi? Senin geçmişinde olan bu" dedi.
Tek parti dönemlerinde Gazi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün bu şekilde cumhurbaşkanı olduğunu anımsatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunlar milleti ne zannediyorlar? Benim milletimin bunu bilmesi lazım. 1950'de Demokrat Parti seçimi kazandığında da Celal Bayar cumhurbaşkanı seçildi. 27 Mayıs darbesi sonrasında Türkiye'de çok partili sistemde hiçbir seçimi kazanamayacağını bilen CHP işte bu sistemi orada değiştirdi. Cumhurbaşkanı milli iradenin temsilcisiyken, 27 Mayıs'tan sonra adeta vesayetin, statükonun, bürokrasinin temsilcisi olarak konumlandırıldı. Cumhurbaşkanlığına öyle bir rol biçildi ki sanki hükümete ve millete karşı rejimi korumak vazifesi cumhurbaşkanına aitti. Meclis ve hükümet milli irade tarafından belirlenirken cumhurbaşkanlığı makamı bunların üzerinde bir vesayet makamı olarak teşkil edildi. 2007 yılında anayasa değişikliği yoluyla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sistemini getirmemiz başlı başına bir devrimdir, başlı başına 27 Mayıs darbesinin önemli bir prangasının koparılıp atılmasıdır. 10 Ağustos 2014'te, yani tam 3 ay sonra cumhurbaşkanı milli irade tarafından belirlenecek, millet tarafından belirlenecek. Böylece Türkiye'de yeni bir süreç başlamış olacak."
"KİMSEDE KAYGIYA, ENDİŞEYE SEBEP OLMASIN"
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin, hiç kimsede kaygıya ve endişeye sebep olmaması gerektiğine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi sistemi eski değil 27 Mayıs'ta başlayan darbe ürünü bir sistemdir. Türkiye'de seçimlerde gelmiş cumhurbaşkanı deneyimini geçmişte yaşamıştır ve hiçbir sorun çıkmamıştır. Tam tersine bürokratik vesayeti temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye'de siyasetin alanını daraltmış, sorunların çözümünü kilitlemiştir. Merhum Turgut Özal gibi Sayın Abdullah Gül gibi sivil cumhurbaşkanlarımız olmuş ama sistem umut vaat eden köklü bir değişikliğe hiçbir zaman maalesef ihtiyaç duyar diye beklerken bu gerçekleşmemişti. Ama artık bunun ihtiyaç olduğu her yerde konuşulur hale geldi. 29 Ağustos 2014'ten itibaren Türkiye'nin bugünden çok daha iyi, çok daha demokratik, çok daha umutlu ve heyecanlı olacağını inşallah hep birlikte görecek ve yaşayacağız. Adayımız kim olursa olsun politikalarımız, çizgimiz, yolculuğumuz hız kesmeden devam edecek, ilkelerimiz taviz verilmeksizin muhafaza edilecek, Türkiye ekonomide 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla ilerleyecek. Adayımız kim olursa olsun çözüm süreci asla sekteye uğramayacak. Kanı durdurmak, göz yaşını dindirmek, kardeşliği en güçlü şekilde tesis etmek için verdiğimiz mücadele asla yavaşlamayacak. Milli iradenin tercihiyle gelen bir cumhurbaşkanının, aynı şekilde göreve gelmiş bir hükümeti hep birlikte göreceğiz, göreceksiniz."
"RET, İNKAR VE ASİMİLASYON ESKİ TÜRKİYE'YE AİT BİR ALIŞKANLIK"
Erdoğan, bunun, ekonominin şahlanmasına, çözüm sürecinin daha da ilerlemesine, Türkiye'de kardeşliğin, paylaşmanın ve dayanışmanın çok daha güç kazanmasına zemin hazırlayacağını anlattı.
Bugün Türkiye'de var olan, varlığını idame ettirmek için direnç gösteren kutuplaşmaların, eski Türkiye'den miras kaldığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Tek parti dönemi, darbeler ve statükocu anlayış, birlik, kardeşlik ve hoşgörü üzerine bina edilmiş Türkiye Cumhuriyeti'ni kamplara, kutuplara ayırmak ve bunun için elinden geleni yapmışlardır. Ret, inkar ve asimilasyon eski Türkiye'ye ait bir alışkanlıktır. Sünni-Alevi ayrımı eski Türkiye'ye ait bir ayrımdır. Zengin, fakir, beyaz, siyah, çoban, profesör, mütedeyyin, seküler ayrımları eski Türkiye'nin imal ettiği ve muhafaza ettiği ayrımlardır. Etnik kökeniyle mezhebiyle, diliyle, ekonomik durumuyla, inançları ve yaşam tarzıyla 77 milyon birbirinden farklı olabilir ama nihayetinde 77 milyonun her bir ferdi Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıdır. Bunu biz bugün söylemiyoruz. Parti olarak yola çıktığımız andan itibaren hep söyledik, söylüyoruz, söyleyeceğiz. Biz partimizin, siyasetimizin kapılarını 77 milyon için hep açık tuttuk. Bizim kollarımız, gönüllerimiz, soframız ve muhabbetimiz 77 milyonu ayrımsız olarak kucakladı."
"SEÇKİN ZÜMRELERİN PARTİSİ OLMADIK"
Sahillerin ya da seçkin zümrelerin partisi olmadıklarını ifade eden Erdoğan, sermayenin, medyanın ve güç odaklarının peşine takılmadıklarını bildirdi.
Erdoğan, AK Parti olarak her zaman "millet" dediklerini dile getirerek, şunları söyledi:
"Bize oy verse de vermese de 77 milyon bizim nazarımızda hep bir oldu, hep eşit oldu. Diğerleri ayrıştırırken, bu alışkanlıklarını maalesef inatla sürdürürken, sahillere bir kısmı sıkışıp kalırken, her zaman biz Türkiye'nin partisi olduk. Yüzde 50 oy alsak da yüzde 100'ün hukukunu korumak üzerimizde kutsal bir mesuliyet oldu. Öz eleştiri yapmaktan hiçbir zaman çekinmedik. Öz eleştirimizi her zaman yaptık. Biz her gece başını yastığına koyduğunda kendi iç muhasebesini yapan, kendisini sorgulayan, o gün Allah için, o gün millet için, ülke için ne yaptığını kendisine soran bir kadroyuz. Ama bunu muhalefet yapmadı."
"Şimdi cebirden ümidi kestiler, kendilerini geometriye vermişler. Üçgenler çiziyorlar, iç açılarını, dış açılarını topluyorlar. Cetvel, pergel, gönye sanki cumhurbaşkanlığı seçimine değil de LYS imtihanına hazırlanıyorlar. Böyle bir durumun içindeler. Zaten geometriden anlasalardı paralelle iş tutmazlardı. Ondan da anlamıyorlar. Çünkü iki paralel çizgi sonsuza kadar birbirine değmez. Bunu görmeleri gerekir. Paralelle iş tutanın da yolu milletle, devletle, iktidarla hele hele Çankaya ile hiç kesişmez" -(Cumhurbaşkanlığı seçimi) "Aday tespiti için yoğun istişarelere başladık. Bugün ve yarın burada değişik konularda da istişarelerimiz devam edecek. En geç bu ayın sonu veya haziran ayının ilk yarısı gibi artık bu işi bitirip adayımızı kamuoyuna açıklayacağız"
-
“Kim aday olursa olsun, gidenler ve kalanlar ne kadar değişirse değişsin AK Parti'nin çizgisi, istikameti, ilkeleri, prensipleri asla değişmez”
Erdoğan, partisinin 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, muhalefetin kucaklamak yerine ayrıştırmayı, birleştirmek yerine her zaman kutuplaştırmayı tercih ettiğini belirterek, “Bizimle, partimizle, siyasetimizle ilgili olarak tamamen gerçek dışı ithamlarla, iftiralarla kendi seçmenlerini korkutmayı, bu şekilde oy toplamayı maalesef muhalefet değişmez bir siyaset tarzı olarak benimsedi” ifadesini kullandı.
“Yeni Türkiye'de ihtilallerin artığı tüm izler silinirken, muhalefetin de artık kendisini yenilemesi, demokrasinin, milli iradenin hakim olduğu, siyasetin güç kazandığı Türkiye'ye ayak uydurması kaçınılmaz olacaktır” diye konuşan Erdoğan, bu muhalefet anlayışının Türkiye'ye de, millete de, bu siyasi partilere de kazandırmayacağını belirtti.
Erdoğan, “Bu muhalefet, hantal muhalefettir. Bu muhalefet, hızla atılım yapan Türkiye'nin paçalarından tutup çeken bir muhalefettir. İşte bakın, 30 Mart'tan hala hiçbir ders çıkarmadılar. Hiçbir öz eleştiri yapmadılar. Kendilerini sorgulamadılar. Kaybettikleri halde koltuklarını terk etme zahmetine dahi girmediler. Bu muhalefet, 30 Mart'ta öyle bir kaybetti ki, inanın tarihlerinde bu kadar büyük zillet yaşamadılar” diye konuştu.
"8 SEÇİMİN 8'İNDE DE BİZ BUNLARA ARİTMETİK DERSİ VERDİK”
CHP, MHP, BDP ve onların yanında irili ufaklı birkaç partinin, Pensilvanya ile işbirliği yaptığını belirten Erdoğan, kendi aralarında ittifak yaptıklarını, her türlü ahlak dışı itham ve iftiraya başvurduklarını ama yine de kaybettiklerini söyledi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Var güçleriyle saldırdılar. Ellerinde ne varsa fırlattılar. Her çirkefliği, her çirkinliği denediler. Yine de kaybettiler. Şimdi bunlar biliyorsunuz AK Parti ile 8 seçimde karşı karşıya geldiler. 3 yerel, 3 genel, 2 referandum. 8 seçimin 8'inde de biz bunlara aritmetik dersi verdik. Ama çaktılar, çaktılar. Hatırlarsanız rakamları topluyor, çıkarıyor, bölüyor, çarpıyor 40 rakamını buluyordu. Şimdi cebirden ümidi kestiler, kendilerini geometriye vermişler. Üçgenler çiziyorlar, iç açılarını, dış açılarını topluyorlar, cetvel, pergel, gönye, sanki cumhurbaşkanlığı seçimine değil de LYS imtihanına hazırlanıyorlar. Böyle bir durum içindeler. Zaten geometriden anlasalardı paralel ile iş tutmazlardı. Ondan da anlamıyorlar. Çünkü iki paralel çizgi sonsuza kadar birbirine değmez. Bunu görmeleri gerekir. Paralelle iş tutanın da yolu milletle, devletle, iktidarla, hele hele Çankaya ile hiç kesişmez.”
“SİYASETİN GENÇ, DİNAMİK OLMASI İÇİN BU KARARI ALMIŞTIK”
Afyonkarahisar'da 13 yıl önce AK Parti'nin kuruluş hazırlıklarını yaptıklarını anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bir kez daha partimizle ilgili çok önemli konuları iki gün boyunca istişare edeceğiz. 13 yıl önce buradan yola çıkarken üç dönem kuralını müzakere etmiş, tüzüğümüze bunu koymuştuk. Üç dönem üst üste siyaset yapanların bir dönem ara vermelerini karara bağlamıştık, ondan sonra yine devamları mümkün demiştik. Siyasetin gençleşmesi için, arkadan gelenlere yer açılması için, koltuğa oturanların yaşlanıncaya kadar elden, ayaktan, kesilinceye kadar orayı işgal etmemeleri, yani siyasetin genç, dinamik olması için bu kararı almıştık. Tüzüğümüzdeki bu madde, 2015 seçimleri öncesinde ilk defa devreye girecek.”
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve üç dönem kuralının çerçevesinde, partinin nasıl şekilleneceğinin çok büyük bir önem arz ettiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Aday tespiti için yoğun istişarelere başladık. Şu ana kadar Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzla, milletvekillerimizle, büyükşehir belediye başkanlarımızla, il başkanlarımızla istişareleri yaptık. Kadın kollarımızla, gençlik kollarımızla, hepsiyle. Bunları gerçekleştirdik. Bugün ve yarın burada değişik konularda da istişarelerimiz devam edecek. Bu süreç bu şekilde devam ederken en geç bu ayın sonu veya haziranın ilk yarısı gibi artık bu işi bitirip, adayımızı kamuoyuna açıklayacağız. Biz Afyonkarahisar'da yola çıktığımızda, ne demiştik, 'Uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece'. Gideceğiz gündüz, gece inşallah. 13 yıl boyunca 'Durmak yok, yola devam' sloganıyla hiç bunu yolumuzda, yanımızdan eksik etmedik. Hamdolsun tüm teşkilatımız buna sahip çıktı. İlkemiz oldu bu bizim.”
“BU DAVA ÖKSÜZ KALMAYACAKTIR”
Erdoğan, “Kim aday olursa olsun, gidenler ve kalanlar ne kadar değişirse değişsin AK Parti'nin çizgisi, istikameti, ilkeleri, prensipleri asla değişmez. Şahsen ömrümü, siyaset yoluyla milletime, ülkeme ve bu dava uğruna hizmete vakfettim. İlk gençlik yıllarından bugüne kadar, 18 yaşından itibaren, ortaokul sıralarından itibaren bu tür sosyal hizmetlerin içerisinde, daha sonra siyasi hizmetlerin içerisinde bulunarak bugünlere geldik” diye konuştu.
Hiçbir zaman yalnız olmadıklarını, tek başına hareket etmediklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biliyorum ki bu dava isimlerle yürüyen değil, ilkelerle, gayelerle, sınırlarla yürüyen bir davadır. Bu dava her şeyden önce, bu davaya gönül verenlerin hayır dualarıyla yürüyen bir davadır. Bizden önce bu dava taşını omuzlayan nice yiğitler vardı, nice büyüklerimiz vardı. Biz o emaneti aldık, bugünlere getirdik. Gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki, bundan sonra da bu dava kişilere bağlı olmaksızın hor, öksüz ve garip kalmayacaktır. Çağ kapatıp, çağ açan Sevgili Peygamberimiz'in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han ne güzel söylemiş, 'Dünya devleti ebedi değildir. Fani cihanda hiç kimse ölümsüz değildir. İnsanların dünyada nefesleri sayılıdır ve ölümsüzlük kapısı kapalıdır.”
"ONU SÜRDÜRMEYEN ÇIRAK UTANSIN”
Fatih'in vefat ettiğini ama davasının, eserlerinin bugünlere kadar ulaştığını belirten Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu dava isimler üzerinde yürüseydi Fatih ile birlikte unutmayın fetih de ölürdü. Ama dikkat edin, fetih ölmüyor, o baki. Bu dava fani şahsiyetler üzerinde yürüseydi, Osmanlı cihan padişahları, Selçuklu sultanları, Emevi, Abbasi, Memlük, Endülüs ve nice daha devletin idarecileri öldüğünde, dava öksüz kalırdı, yetim kalırdı. Bu dava köksüz, ruhsuz olsaydı, Bağdat'ın kütüphaneleri yakıldığında, Saray Bosna'nın kitapları kül olduğunda, Kurtuba'nın sarayları düştüğünde inanın yok olur giderdi. Bu dava sahipsiz olsaydı, alemlere rahmet olarak gönderilmiş Nebi, Habibine kavuştuğunda insanlık medeniyet, ışık ve istikbal de ölürdü.”
Erdoğan, 25 Mayıs'ta vefatının 31. yıl dönümünde minnetle yad edilecek Necip Fazıl'ın “Üstada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın” sözünü anımsatarak, “Tabii bunu aslında Üstad, 'usta da kalırsa diye' ifade etmişti, yanlış anlaşılmalara vesile olmasın diye bunu bu şekilde ifade ettim” dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ay yıldızlı bayrağı 12 yıl öncesine göre bugün çok daha gururlu, çok daha özgür, çok daha güçlüdür. Artık rüzgar ne yandan eserse essin, bu bayrak boynunu yere eğmeyecek, bu sancak yere düşmeyecek, bu millet eğilmeyecektir" dedi.
Erdoğan, partisinin Afyonkarahisar'da düzenlediği 22. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, "AK kadrolar" olarak ustalarından aldıkları "öksüz yapıyı inşa etmeye", iyi çıraklar, iyi kalfalar, iyi ustalar olmaya gayret gösterdiklerini söyledi.
"Biz olsak da olmasak da bu öksüz yapı yükselmeye devam edecek. Dava sancağımız özgürce ve gururla dalgalanmayı sürdürecektir" diyen Başbakan Erdoğan, "Hep olaya şöyle bakın, biz faniyiz değil mi? Faniyiz. Filanca olmasa ne olur? Böyle baktığımız anda bu bizi itikadi nokta da bile sıkıntıya sokar. Bakmamız gereken nedir? Öldü. Öldüğünde yapmamız gereken neyse, onu yapmaya mecburuz. Çünkü biz ölümle hayatı takdir edilmiş fanileriz" diye konuştu.
Kudüs fatihi Selahaddin'i Eyyubi'yi yetiştiren ve kendisi de bir Kudüs sevdalısı olan Nureddin Mahmut Zengi'nin ellerini semaya açarak, "Ya Rabbi. Mahmut kulun zafere layık değildir. Sen zaferi Müslümanlara nasip et" diye dua ettiğini hatırlatan Erdoğan, "12 yılda ne yaptıysak beraber yaptık. Bir tek isimle değil, AK Parti çatısı altında dava şuuruyla, dava tutkusuyla, ülkemize, milletimize, insanlığa eser ve hizmetler ürettik. 12 yıldır elde edilen başarıları ve zaferleri kendi nefsinden, kendi isminden menkul bilen her kim varsa, hatırlatmak isterim ki Allah'tan başka zafer sahibi yoktur."
"TIPKI ALPARSLAN GİBİ ALLAH'TAN AF VE MAĞFİRET DİLESİN"
Sultan Alparslan'ın kazandığı savaştan sonra bir anlık kibre kapıldığını ve o kibrin Alparslan'ın ayaklarını yerden kestiğini anlatan Erdoğan, "Bulunduğu yerden kalkmasıyla yere düşmesi bir oldu" dedi.
Alparslan'ın esiri tarafından hançerlenerek şehit edildiğini dile getiren Erdoğan, Alparslan'ın son sözlerinin ise "Dün bir tepeye çıktım. Ordumun azametinden ve çokluğundan altında yerin titrediğini hissettim. 'Bana hiç kimsenin gücü yetmez' dedim. İşte bu yüzden Allah-ü Teala beni yaradılmış olanların en zayıfı karşısında, aciz bıraktı. Allah'tan mağfiret diliyorum, kibrimden dolayı beni affetmesini niyaz ediyorum" şeklinde söylendiğini aktardı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"İşte geriye bakıp 12 yılın muhteşem eserlerine bakıp, 'bunları ben yaptım, bunlar benim eserim, bana hiç kimsenin gücü yetmez' diyen varsa, tıpkı Alparslan gibi Allah'tan af ve mağfiret dilesin. Ne yaptıysak biz yaptık, birlikte yaptık. Biz, bizden öncekilerin öksüz eserine sahip çıktık. Bizden sonrakilere emaneti devredeceğiz. Hep söyledim yine söylüyorum. Bizim davamızda, partimizde, 'ben' yoktur, 'biz' vardır. 'Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.' Bizim ölçümüz bu olacak. Hatırlayın 13 yıl içinde niceleri aramızdan ayrıldı. Kimileri Hakk'ın rahmetine kavuştu. Allah onları rahmetiyle kuşatsın ama davamız devam etti. Kimileri dinlenmeye çekildi, davamız devam etti. Kimileri de maalesef çok çirkin oyunlar içerisinde bize ihanet ederek, sırtımızdan hançerlemek istedi. Vekil olduklarını sandık ama tuzluk oldukları ortaya çıktı. Yine de davamız dimdik ayakta, şantaja boyun eğenler, tehditlerden korkanlar oldu, çiğ yediği için karnı ağrıyanlar, kaçanlar gidenler oldu yine de bu çatı evelallah dimdik ayakta kaldı."
"KAF DAĞI'NIN ZİRVESİNE ÇIKACAK HEYECANA, GÜCE SAHİP MENSUPLARIMIZ VAR"
Afyonkarahisar'da "CHP ve tek parti zulmüne direnen" Bediüzzaman Said Nursi'nin "Faniyim, fani olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yar-ı baki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim" dediğini de aktaran Erdoğan, "Evet, biz fani olanın, aciz olanın değil, baki olanın azim olanın peşindeyiz" görüşünü dile getirdi.
"Bir elime güneşi, bir elime ayı verseler davamdan vazgeçmem" diyen bir rehberin peşinde ve izinde olduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Güneşi ve ayı fethetmek için kutlu yürüyüşün izindeyiz. Yunus'un deyimiyle, 'canlar canını buldum, bu canın yağma olsun' diyenlerdeniz. Surda gedik açılmıştır. 12 yıllık AK Parti döneminde Türkiye'nin makus talihi yenilmiş, kısır döngüler kırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ay yıldızlı bayrağı 12 yıl öncesine göre bugün çok daha gururlu, çok daha özgür, çok daha güçlüdür. Artık rüzgar ne yandan eserse essin, bu bayrak boynunu yere eğmeyecek, bu sancak yere düşmeyecek, bu millet eğilmeyecektir. İnşallah, Türkiye yenilmeyecektir. AK Parti'de isimler ne kadar değişirse değişsin, hizmet ve eser siyasetinin rotası asla değişmeyecektir. Kalsak da gitsek de biliniz ki gönlümüz hep ferah, hep müsterih olacaktır. Çok sağlam gençlerimiz var. Arkadan gelen yiğitlerimiz, kahramanlarımız, hanım kardeşlerimiz var. Dava taşını omuzlayıp, Kaf Dağı'nın zirvesine çıkacak heyecana, güce sahip mensuplarımız var. Diyorum ki mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler. Hayır niyetle çıkılan yolda hiç endişeniz olmasınız akibet de hayırlı olacaktır. Her dem bizim için yeni başlangıçtır. Biz her gün yeniden doğarız, işte onun için 13 yılın sonunda bir kez daha Afyonkarahisar'da, hatim duası yapmıyor, 'Bismillah' diyor, Fatiha ile yeniden başlıyoruz. Allah hayırlara tebdil etsin diyorum."
Erdoğan, kamp boyunca yapacakları istişarelerin de hayırlara vesile olmasını diledi.